Mehmet Ali Birand

Merak etmeyin, hiçbir şey değişmeyecek!...

12 Eylül 2009
“ Eyvah, artık istediğimiz yere bina yapamayacak mıyız ?” diyenler, hiç merak etmeyin, biraz sabırlı olun, herşey eskisiye dönecek. Yine derelerin üstü kapatılacak, dere yatakları paylaşılacak, belediyeler bu binalardan rant kazanacaklar. Anlayacağınız, yaşananlardan kimse ders filan almayacak. Yine eski senaryolara geri dönülecek. Hiç korkmayın, Türk Türke yine birbirimizi yiyeceğiz...

Sakın korkmayın, heyecanlanmayın.

Başbakan veya Belediye Başkanımızın “gereken önlemler alınacak, kimselerin gözünün yaşına bakılmayacak” açıklamaları var ya, hiç keyfinizi bozmasın.

Şimdiye kadar neler neler gördük, bunlar da gelip geçecek...Bizler yine eski filmleri göreceğiz.

Yine aniden büyük yağmurlarla karşılaşacağız ve seller olacak...

Yine dereler taşacak, dere yataklarına yapılmış binalar çökecek veya TIR kamyonları insanlara mezar olacak...

Yine Başbakanlar ve Belediye Başkanları kameraların önüne geçecekler ve halkı suçlayacaklar. Biraz insaflı olurlarsa, kendilerinden önceki ikitidarları yerden yere vuracaklar.

Yine ana haber veya haber kanallarındaki anchor’lar bar bar bağıracaklar, sokak röportajları yayınlanacak ve halk demediğini bırakmayacak...

Sonra ?

Yazının Devamını Oku

Bizi aldatmayın, asıl suçlu sizlersiniz…

11 Eylül 2009
Lütfen susun, lütfen sorumluluğu başkalarının üstüne atmayın. Yaşadığımız sel felaketinin en önemli sorumlusu sizlersiniz. Yerel ve Anaşehir Belediyelerinden söz ediyorum. Yıllardır sorumsuzca davrandınız. Şimdi karşımıza çıkıp, neden bu durumlara düştüğümüzü anlatmayın. Vatandaşları suçlamayın. Ayıptır…

Çıldırmak işten değil.

 

Trakya ve İstanbul perişan durumda.

           

Yağmur yağdı, insanlar öldü.

 

Binaları seller götürdü.

 

Yazının Devamını Oku

Bürokrasi cinayet işliyor

10 Eylül 2009
Doğan gurubuna son ceza dahil, bugüne kadar toplam.... milyar dolarlık bir ceza kesilmiş oldu. Bu Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir cezadır. Bu ceza değil, bir gurubu yok etme operasyonudur. Başbakan ya, iş işten geçmeden, son olarak yaydan çıkan bu oku bir şekilde durdurur veya aynı ok birgün dönüp dolaşıp onu da vurur. O zaman da çok pişman olur.

Kendi kendime sorup duruyorum... Altından bakıyorum üstüne koyuyorum, yine de anlayamıyorum.      

Siz bu ülkenin Başbakanı olsanız...Ardı ardına iki seçim kazanmış olsanız...Elinizin altında son derece önemli bir çoğunluk ve başka hiçbir iktidarın sahip olamadığı bir dost medya bulundursanız...Neredeyse bir eliniz bal da, bir eliniz yağ da olsa...Üstüne üstlük, bu ülkenin kaderini değiştirecek olan iki dev açılımı başlatmış ve o açılımlar için kamu oyu desteğine büyük ihtiyacınız bulunsa... Eleştirilerine sinirlendiğiniz medya grubu ile gerilim tam azalmış ve bir modus vivendi’ye girildiği bir sırada ve  genel seçimlere 1.5 yıl kala, böyle mi hareket ederdiniz ?           

Başbakan Erdoğan’ın hedefini artık çok açık şekilde anlıyorum. Ancak bunun nedenini, işin arkasındaki mantığı  kavrayamıyorum.           

İktidar, özellikle son attığı adım ile, hedefinin ne olduğunu çok net biçimde ortaya koydu. Emrindeki Maliye Bakanlığı denetimcilerini, Doğan gurubuna yazdıkları son cezanın (3 milyar 750 milyon TL) Türkçeye tercümesi çok açıktır.            

İktidar, Doğan gurubunu yok etmek istiyor. 

Bu guruba kesilen yeni ceza, bırakın ödenebilmesini, dava açmaya kalksanız dahi, gereken teminatı yatırmakta zorlanacağınız ağırlıkta. Bunun altından kalkmak, eğer imkansız değilse, çok çok zor. 

Bu soğukkanlı bir şekilde planlanmış bir cinayettir. 

İktidar, Aydın Doğan’a pes ettirmek istiyor. 

Yazının Devamını Oku

Son durumda kafalar karışık

9 Eylül 2009
Kürt açılımı konusunda hemen herkes görüş açıklıyor. Kimi çok uçlarda kimi ortalarda bir yerlerde duruyor. Üşenmedim ve konu hakkında ciddi görüş sahibi olanların ortak noktalarını çıkardım. Bunu yaparken militan Kürt milliyetçileriyle, atılacak her adımın Türkiye’yi bölünmeye götüreceğine inananları bir yana bıraktım. Son derece ilginç bir manzara çıktı. Bakın, Kürt sorunu ve PKK terörünün “yaşanabilir” bir düzeye indirilebilmesi için neler yapılması gerektiği hakkındaki Kürt ve Türk akil adamlarının ortak görüşü nasıl şekilleniyor.

Kürt açılımı ortaya atıldığından bu yana, hemen herkes görüş açıklıyor.        

Bence son derece sağlıklı bir ortam yaratılmış durumda.           

Kimse korkmuyor.           

Kimse jandarma veya polisin kapısına dayanmasından kaygılanmıyor.           

Kim ne düşünüyorsa açıkça söylüyor.           

Federasyon isteyen de var, Bağımsızlık sinyallerı veren de...           

Tartışmalar başladığından bu yana tüm yazılı ve sözlü açıklamaları bir araya topladım.  

Ortak noktalarını aradım.           

Yazının Devamını Oku

Açılımlar Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırıyor

8 Eylül 2009
“Avrupa Kürt sorununun çözümünü mü ister, yoksa çözümsüzlüğü mü?” sorusu bir çok kişinin kafasını meşgul ediyor. Bu sorunun cevabı, hangi Avrupa’dan söz ettiğimize bağlı olarak değişir. Ancak kim ne derse desin, Kürt sorununu hafifletmiş ve PKK terörünü bertaraf etmiş Ermeni sorununu çözüm sürecine sokmuş bir Türkiye, Avrupa’ya biraz daha yaklaşacak ve AB yolundaki en önemli engellerden birini aşmış olacaktır.

Kürt ve Ermeni açılımları tüm hızı ve  heyecanıyla sürüyor. Yapılan onca eleştiri ve gösterilen tepkiye rağmen kamuoyunda genel bir beklenti var.

 

Gayet tabii, bu gelişmelere nereden  baktığınıza bağlı. Ancak toplumun önemli bir bölümü yaşananlara hem tam anlamıyla inanamıyor, hem de gerçek olmasını istiyor.

 

Herşeyin lafta kalmasından, oynanan satrancın bozulmasından korkuluyor.  Sık sık “canım bu iş yürümez. Ak Parti  seçim manevrası yapıyor” diyenlere  rastlıyorum. Halkın, genel bir güvensizliği, genel bir kötümserliği var. Bundan kurtulunamıyor. İstediğiniz kadar iyimserlik pompalamaya çalışın, içtenlikle  kabullenenlerin sayısı kısıtlı.

 

Genel bir kuşku ve kaygı var.

 

Yazının Devamını Oku

Eski mavi yolculuklar tarihe karışacak…

5 Eylül 2009
Bizim kadar tabii güzelliklerini mahvetmekte uzmanlaşmış başka bir toplum az bulunur. Ancak, bazen bir de bakıyorsunuz, biri çıkıyor ve tüm gidişi değiştirebiliyor. Bodrum ve Göçek koyları can çekişme noktasına gelmişti ki, Muğla Valisi Ahmet Altıparmak herkesleri şaşırttı ve bir dizi kararın arkasında durdu. Önümüzdeki mart ayından itibaren başlayacak olan bir düzenleme ve denetleme sayesinde, onlarca koy felaketin ucundan dönecek. Deniz meraklıları, bakın bundan sonra Mavi Yolculuklar nasıl olacak.

Zaman zaman sizlerde aynı hislere kapılmaz mısınız ?

 

Denizden veya karadan dolaşırken, öylesine nefis tabii güzelliklerle karşılaşırsınız ve bunca güzelliğin yanında da öylesine çirkinlikler görürsünüz ki, içiniz sızlar.

 

Harika bir koya girersiniz. Etraf pislik içindedir. Birileri gelmiş, mangal yakmış, yemiş içmiş, s...mış ve herşeyi olduğu gibi bırakıp gitmiş.

 

İnanılmaz güzellikteki bir denizde yüzmeye başlarsınız. Dibi azür rengindedir. Değmeye korkarsınız. Birden bire, etrafınızı pislik atıkları gelir. Milarlık gezi tekneleri veya yatlardan atılmış dışkı veya çöp o güzelliği mahveder.

 

Yazının Devamını Oku

Son günlerin yükselen iki yıldızı: Atalay ve Davutoğlu

4 Eylül 2009
Son haftalarda iki isim gündemin ön sıralarına çıkıyor. Her ikisinin de yıldızı yükseliyor. Haşa, hiçbiri Erdoğan’ın önüne geçemez ve Başbakan’ın yıldızı kadar parlayamazlar (!) ancak Ak Parti içindeki sıralamada öne geçiyorlar. Her ikisi de Türkiye’yi karıştıran, aynı zamanda tarihi önemdeki AÇILIM projelerini paylaşıyorlar. Biri Kürt Açılımını, diğeri de Ermenistan Açılımının başında bulunuyor. Başarırlarsa tarihe geçecekler. Başaramazlarsa unutulup gidecekler.

SAKİN VE CİDDİ BİR OYUNCU

Yıldızı yükselenlerin başında İçişleri Bakanı Atalay geliyor.

Kürt Açılımının adeta organizatörü ve sözcüsü olarak çalışıyor. Ak Parti iktidarı, sürecin sorumluluğunu Atalay’a verirken doğru bir seçim yapmış gibi görünüyor.

Basın toplantılarında olsun, konuyla ilgili görüşmelerinde kişiliğine çok uygun hareket ediyor.

Sesini yükseltmiyor. Kavga etmiyor. Sakin bir tonda konuşuyor.

Karşısındaki dinlemesini biliyor. Herkesi eşit görüyor.

Saygılı yaklaşımıyla karşısındakileri de kendisine saygı duymaya zorlayor.

Kendini ön plana çıkarmıyor. Kimseden rol çalmıyor.

Yazının Devamını Oku

Bu açılımlardan hiçbir şey kaybetmeyiz…

3 Eylül 2009
Kürt ve Ermeni açılımının bu noktaya gelmesinden kuşku duyanların büyük bir bölümü, tam olarak parmak basamasalar dahi, pandora kutusunun açılmış olmasından kaygılanıyorlar. Kimi, bu şekilde Türkiye’nin bölünme sürecinin başladığına inanıyor, bazıları daha da inanılmaz felaket senaryoları yazıyor. Kimi zamanlamanın kötü olduğunu, kimi gereken hazırlığın yapılmadığına değiniyor. Acaba doğru mu? Bu kuşku ve kaygıların ne kadarı gerçekçi ? Gelin birlikte bir liste çıkaralım.

İnsanoğlu alışkanlıklarının bozulmasından son derece rahatsızlık duyar. Alıştıklarımız kötü şeyler dahi olsa, bir defa alışmışızdır ve sonuçlarını benimsemişizdir ya, koşullar veya kurallar değişti mi, önce bir rahatsız oluruz. Sonra sonra değişime alışırız. Bu da zaman alır.

Şu anda bazı çevrelerde hissettiğimiz rahatsızlığın nedeni de işte budur.        

Değişimin getirdiği belirsizlikten doğan huzursuzluk. 

Bu kesimleri rahatsız eden Kürt ve ermeni Açılımlarıdır.           

Ben, MHP gibi tamamen ideolojik ve muhalefet dürtüsüyle çıkarılan gürültüden söz etmiyorum. Bu parti kendi görüşlerini savunuyor. Kabul edelim veya etmeyelim, kendi çizgisinde tutarlı davranıyor. Zaman zaman gerilimi arttırıp, MHP’li olmayan ancak Kürt Açılımına muhalefet eden kesimleri de kendine bağlamaya çalışıyor.           

Benim sözünü ettiğim kesimler, sorunun çözülmesi gereğine inanmasına rağmen, atılan adımları kuşku ve kaygıyla izleyen “ iyi niyetli” insanlar.           

Belirsizlik onları rahatsız ediyor.           

Yazının Devamını Oku