George Papandreu ’yu çok uzun yıllardan beri tanırım.
1970-80’lerde iki ülke birbirlerine girerlerdi. Karşılıklı edilmeyen laf kalmazdı. Tehditler, Ege’nin üzerinden gider gelirdi.
George Papandreu’yu işte böyle bir dönemde tanıdım.
Ülkesini seven bir siyasetçiydi. Ülkesini sevmesi ve bir siyasetçi olması da, Türkiye konusunda sert bir tutum takınmasını gerektirirdi. Oysa çok farklı davrandı. Gerektiğinde çok sert konuştu, Ankara’nın politikalarını eleştirdi, ancak hiçbir gün kırıcı olmadı. Türkiye’yi ve Türkleri küçük düşürmedi.Politikalarından vazgeçmeden, çok ilkeli bir tutum takındı.
Ermeni Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın da önümüzdeki hafta, Bursa’daki Türkiye- Ermenistan Milli Maçını izlemesi bekleniyor. Gelip gelmeyeceği belli değil. Belli olan, Ermeni Diaspora’sının bu maç ziyaretine sert tepki göstermesi. Diaspora, 1970’lerde ASALA terör örgütünü finanse edip,… Türk diplomatını katletmesini sağlamış ve Türk kamu oyunun kafasında “Ermeniler düşmandır” kavramını yerleştirme başarısını sağlamıştı. Şimdi de, yeni açılımı torpillemeye çalışıyor. Bakın neden?
Yarın Cenevre’de son derece önemli bir imza töreni var.
Ermenistan ve Türk Dışişleri Bakanları, ilişkileri yeniden düzenlemek üzere bir protokolün altına imza atacaklar. Bu protokol, karşılıklı ortak bir anlayışı, barışçı yaklaşımı, soykırım iddialarıyla ilgili yeni bir araştırma yönteminden, iki ülke arasındaki sınırın açılmasına kadar uzanacak bir süreci içeriyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Türk-Ermeni ilişkilerinde yepyeni ve barışçı bir döneme girilmesini öngören bir yol haritası ortaya çıkacak. İmzalandıktan sonra, TBMM’den onaylanması gereken bu belgenin, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ sorunu çözülmeden veya yeterli ilerleme sağlanmadan, yürürlüğe girmesi beklenmiyor. Ancak herşeye rağmen, bu adımın atılmış olması dahi son derece önemli. Zira, bu şekilde Türkiye’nin üstündeki büyük Soykırım baskısı azalacak. Başta ABD olmak üzere, Ermenilerin Soykırım kararı alınması için gereken adımların atılması ısrarı da, dayanılabilir noktaya gerileyecek.
Başbakan’ın, özellikle Kürt açılımı konusunda, muhalefe yaklaşımı giderek şekilleniyor.
MHP’den hızla uzaklaşıyor.
CHP’yi kolluyor.
DTP’ye göz kırpıyor.
Erdoğan’ın AKP’nin 3. kurultayındaki konuşması çok parlaktı. İlerde ya “Tarihi bir dönemeç” olarak nitelenecek veya Başbakan’ın “başarısız bir deneyimi” olarak kitaplara geçecek. Söylediklerinden bir bölümünü dahi uygulayabilse, Erdoğan’ın bu konuşması çok şeyi değiştirecek. Ülkedeki genel “anlayış” veya “yaklaşımlar” bir daha eskisi gibi kalmayacak.
Erdoğan’ın konuşmasını birçok yönden eleştirebiliriz, ancak öyle sözler söyledi, öyle açılımlarla karşımıza çıktık ki, şu veya bu şekilde herkesi etkiledi.
Erdoğan bir süredir şurada burada söylediklerini, ilk defa toplu halde ve bir manifesto gibi ortaya koyduğu için, dikkatleri çekti. Kafasındaki “Yeni Türkiye Cumhuriyeti,” daha netleşti. Eskiyle, kendi “anlayışı” arasındaki farkı çok çaprıcı biçimde ortaya koydu.
Eskiden, T.C. Devletinin uyguladığı yazılı olmayan anlayışlar, kafalardaki klişeler, politikalar veya kırmızı çizgiler arasında, azınlıklar, (yahudi veya Rum veya hristiyan, özetle tüm yabancılar) farklı etnik grupları, (başta Aleviler, Kürtler) resmi ideolojiye karşı çıkan veya eleştirisel gözle bakanları, farklı ideoloji veya siyasi görüştekileri (koministler) dışlamak ön planda tutulurdu. Cumhuriyet ilkelerine, Devletin resmi ideolojilerine, yönetim anlayışına ters düşen her görüş veya her kişi itilir kakılır, gerekirse hapisanelere atılırdı.
Türkiye’de birşeyler değişiyor galiba...
Zaten hep böyle olmamış mıdır. Kendi kendimizi köşeye sıkıştırır, kriz ve gerilimi derinleştirir, sonunda yumurta kapıya dayanınca, olmadık çözümler buluruz.
Geçen haftayı, DTP milletvekillerinin polis zoruyla mahkemeye götürülme kararının gerilimi ile geçirmiştik. Dokunulmazlıklarına rağmen, yargının kendine özgü bir yorumla, DTP milletvekillerini mahkemeye gitmeye zorlaması, Açılım Krizinin boyutlarını birden bire arttırmıştı.
Ancak bakıyorum, önceki gün Ankara adeta uyanıverdi. Bu gidişin ülkeyi nasıl sarsacağı ve tüm Açılım çabalarını yok edeceği görüldü.
Hergün yeni bir “şaşkınlık” yaşıyoruz.
Erdoğan’ın Dokuz Eylül Üniversitesi’nin açılışında “Cumhuriyet düşmanı... Cumhuriyeti yok edicileri istemiyoruz” diye bağıran gencin, hukuk fakültesine birincilikle girdiğini öğenince, şaşırıyoruz.
Anketlerde, toplumumuzun giderek ırkçı tutuma kaydığı, Yahudi veya Hıristiyan komşu dahi istemediği ortaya çıkınca, şaşırıyoruz.
Hrant Dink’in, rahip Santorini’nin öldürülmelerini, Zirve yayınevi cinayetini bir türlü anlayamıyoruz ve şaşırıyoruz.
Dünkü yazımda, hem siyasi yelpazeye dahil partilerden, hem de DTP'den bu kriz konusunda neler beklediğimizi yazmıştım. DTP'nin, bu açılımı deskteklemek adına, direnmeyip mahkemeye ifade vermesi gerektiğine değinmiştim.
Bugün, madalyonun öbür yanına, yani siyasi yelpazeye dahil diğer partilerin tutumlarına bakmak istiyorum.
Önce, 6 DTP milletvekilinin polis zoruyla, 1994'te olduğu gibi mahkemeye götürülüşünü ve bu olayın nasıl yankı bulacağını bir düşünelim.
Sürüklenerek mahkemeye götürülecek olan bu milletvekilleri, Güneydoğu halkının oylarıyla seçilmiş kişilerdir. Bu defa, 1994'ten çok daha yaygın ve yoğun bir tepki beklenmeli. Hele bu fırsatı kaçırmak istemeyecek olan PKK ve radikal tüm güçler bölgeyi ayağa kaldıracaklardır.
DTP’li Ahmet Türk bir konuşmasında “Mandela yıllarca cezaevinde yattı. Serbest bırakılınca, zencilerle beyazlar bir araya gelerek sorunu çözdüler. Öcalan da Kürt halkı için önemlidir. Eğer sorunu çözmek istiyorsanız, Öcalan’ın özgürleştirilmesi gerekir” demişti.
Savcı, bu sözlerin “Terör örgütünün propagandasını yapmak. Suçu ve Suçluyu övmek” fiiline girdiğini belirtip mahkeme açtı.
Kimilerimiz, bu sözlerin, terör örgütünün propagandası değil de, fikir ve söylem özgürlüğü olduğunu ileri sürebilir. Ancak, mahkemenin kararı aksi yönde. Yargıç, Anayasanın 14 üncü maddesindeki “temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması durumunda, dokunulmazlığı olanların da yargılanabileceklerini” emreden maddesine dayanarak, davayı kabul etmiş ve bu suçu işleyenin mahkemeye gelip sorgulanmalarına karar vermiş.
DTP’li milletvekili ise, bu suçlamaların tümünü reddederek, mahkemenin bu isteğine direniyorlar.