Mehmet Ali Birand

Papandreu önce kalbimizi çaldı…

10 Ekim 2009
Yunan Başbakanı George Papandreu dün, bir insan olarak Türk toplumunun büyük bir bölümünün kablini çaldı. Günü birliğine yaptığı İstanbul seyahatinde dostu İsmail Cem’in mezarını ziyaret etmesi, onun herşeyden önce insani yanını gösterdi. Türk dışişleri bakanı Davutoğlu da Papandreu’yu kapıya kadar gidip karşılayarak siyasi jesti şık şekilde yanıtladı.

George Papandreu ’yu çok uzun yıllardan beri tanırım.

           

1970-80’lerde iki ülke birbirlerine girerlerdi. Karşılıklı edilmeyen laf kalmazdı. Tehditler, Ege’nin üzerinden gider gelirdi.

           

George Papandreu’yu işte böyle bir dönemde tanıdım.

           

Ülkesini seven bir siyasetçiydi. Ülkesini sevmesi ve bir siyasetçi olması da, Türkiye konusunda sert bir tutum takınmasını gerektirirdi. Oysa çok farklı davrandı. Gerektiğinde çok sert konuştu, Ankara’nın politikalarını eleştirdi, ancak hiçbir gün kırıcı olmadı. Türkiye’yi ve Türkleri küçük düşürmedi.Politikalarından vazgeçmeden, çok ilkeli bir tutum takındı.

           

Yazının Devamını Oku

Ermeni diasporası, yine günah işliyor …

9 Ekim 2009
Yarın, Ermenistan ile Türkiye arasında, ilişkileri yeniden düzenlemek amacıyla bir protokol imzalanacak.

Ermeni Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın  da önümüzdeki hafta, Bursa’daki Türkiye- Ermenistan Milli Maçını izlemesi bekleniyor. Gelip gelmeyeceği belli değil. Belli olan, Ermeni Diaspora’sının bu maç ziyaretine sert tepki göstermesi. Diaspora, 1970’lerde ASALA terör örgütünü finanse edip,… Türk diplomatını katletmesini sağlamış ve Türk kamu oyunun kafasında “Ermeniler düşmandır” kavramını yerleştirme başarısını sağlamıştı. Şimdi de, yeni açılımı torpillemeye çalışıyor. Bakın neden?


Yarın Cenevre’de son derece önemli bir imza töreni var.

           

Ermenistan ve Türk Dışişleri Bakanları, ilişkileri yeniden düzenlemek üzere bir protokolün altına imza atacaklar. Bu protokol, karşılıklı ortak bir anlayışı, barışçı yaklaşımı, soykırım iddialarıyla ilgili yeni bir araştırma yönteminden, iki ülke arasındaki sınırın açılmasına kadar uzanacak bir süreci içeriyor.

 

Neresinden bakılırsa bakılsın, Türk-Ermeni ilişkilerinde yepyeni ve barışçı bir döneme girilmesini öngören bir yol haritası ortaya çıkacak. İmzalandıktan sonra, TBMM’den onaylanması gereken bu belgenin, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ sorunu çözülmeden veya yeterli ilerleme sağlanmadan, yürürlüğe girmesi beklenmiyor. Ancak herşeye rağmen, bu adımın atılmış olması dahi son derece önemli. Zira, bu şekilde Türkiye’nin üstündeki büyük Soykırım baskısı azalacak. Başta ABD olmak üzere, Ermenilerin  Soykırım kararı alınması için gereken adımların atılması ısrarı da, dayanılabilir noktaya gerileyecek.

 

Yazının Devamını Oku

Erdoğan, MHP’yi dışlıyor, CHP’yi kolluyor, DTP’ye göz kırpıyor

7 Ekim 2009
Başbakan’ın muhalefete yaklaşımı çok ilginç. Örneğin, MHP ile tüm köprüleri atmış gibi görünüyor. Bahçeli’de bu durumdan memnun, eleştiri dozunu ve ses tonunu giderek arttırıyor. Ancak Erdoğan, CHP’ye farklı muamele ediyor. Baykal’ın tüm eleştirilerine rağmen, CHP ile köprüleri sonuna kadar atmak istemiyor.

Başbakan’ın, özellikle  Kürt açılımı  konusunda, muhalefe yaklaşımı giderek şekilleniyor.

 

MHP’den hızla uzaklaşıyor.

 

CHP’yi kolluyor.

 

DTP’ye göz kırpıyor.

 

Yazının Devamını Oku

Erdoğan, TC’nin kırmızı çizgilerini değiştiriyor…

6 Ekim 2009
AKP’nin 3. kurultayında Başbakan’ın yaptığı konuşma, uzun yıllardan beri, T.C. Devletinin temel politikaları veya kırmızı çizgileri olarak kabul edilmiş olan tüm yaklaşımları alt üst eden ögelerle doluydu. Cumhuriyetin temel anlayışlarını değiştiren bu söylem, 2011 seçimlerinde kabul edilirse, karşımızda bambaşka bir Türkiye Cumhuriyeti bulacağız. Bakalım, bu söylediklerini yerine getirebilecek mi?

Erdoğan’ın AKP’nin 3. kurultayındaki konuşması çok parlaktı.  İlerde  ya “Tarihi bir dönemeç” olarak nitelenecek veya Başbakan’ın “başarısız bir deneyimi” olarak kitaplara geçecek. Söylediklerinden bir bölümünü dahi uygulayabilse, Erdoğan’ın bu konuşması çok şeyi değiştirecek. Ülkedeki genel “anlayış” veya “yaklaşımlar” bir daha eskisi gibi kalmayacak.

 

Erdoğan’ın konuşmasını birçok yönden eleştirebiliriz, ancak öyle sözler söyledi, öyle açılımlarla karşımıza çıktık ki, şu veya bu şekilde herkesi etkiledi.

 

Erdoğan  bir süredir şurada burada söylediklerini, ilk defa toplu halde ve bir manifesto gibi ortaya koyduğu için, dikkatleri çekti. Kafasındaki “Yeni Türkiye Cumhuriyeti,” daha netleşti. Eskiyle, kendi “anlayışı” arasındaki farkı çok çaprıcı biçimde ortaya koydu.

 

Eskiden, T.C. Devletinin  uyguladığı yazılı olmayan anlayışlar, kafalardaki klişeler, politikalar veya kırmızı çizgiler arasında, azınlıklar, (yahudi veya Rum  veya hristiyan, özetle tüm yabancılar) farklı etnik  grupları, (başta Aleviler, Kürtler) resmi ideolojiye karşı çıkan veya eleştirisel  gözle bakanları,  farklı ideoloji veya siyasi görüştekileri (koministler)  dışlamak  ön planda tutulurdu.  Cumhuriyet ilkelerine,  Devletin resmi ideolojilerine,  yönetim anlayışına ters düşen her görüş veya her kişi itilir kakılır, gerekirse hapisanelere atılırdı.

 

Yazının Devamını Oku

Gül doğru söyledi, Başbakan doğru adım attı, Asker doğru yaptı

3 Ekim 2009
Haftayı, Kürt Açılımında dramatik gelişmelerle kapatıyoruz. DTP milletvekilerinin dokunulmazlıklarına rağmen polis zoruyla mahkemeye götürülme kararının yarattığı gerginlik, Başbakan’ın girişimi, Cumhurbaşkanı’nın Meclis’teki önemli konuşması ve Askerin sürpriz jestiyle durulur gibi oldu. Haftaya, nispeten daha düşük bir gerilimle gireceğiz.

Türkiye’de birşeyler değişiyor galiba...

 

Zaten hep böyle olmamış mıdır. Kendi kendimizi köşeye sıkıştırır, kriz ve gerilimi derinleştirir, sonunda  yumurta kapıya dayanınca, olmadık çözümler buluruz.

 

Geçen haftayı,  DTP milletvekillerinin polis zoruyla mahkemeye götürülme kararının  gerilimi ile geçirmiştik. Dokunulmazlıklarına rağmen, yargının kendine özgü bir yorumla, DTP milletvekillerini mahkemeye gitmeye zorlaması, Açılım Krizinin boyutlarını birden bire arttırmıştı.

 

Ancak bakıyorum, önceki gün Ankara adeta uyanıverdi. Bu gidişin ülkeyi nasıl sarsacağı ve tüm  Açılım çabalarını yok edeceği görüldü.

 

Yazının Devamını Oku

Bu halimize neden şaşırıyorsunuz?

2 Ekim 2009
Hepimizde bir şaşkınlık var. DTP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları görmezden geliniyor, şaşırıyoruz. Anketlerden Türk toplumunun giderek ırkçı yaklaşımları benimsediği çıkıyor, şaşırıyoruz. Hıristiyanlara, Yahudilere hatta tüm yabancılara tepki duyan bir toplum olduğumuz belirleniyor, yine şaşırıyoruz. Neden ki, sadece ektiğimizi biçiyoruz.

Hergün yeni bir “şaşkınlık” yaşıyoruz.

 

Erdoğan’ın Dokuz Eylül Üniversitesi’nin açılışında “Cumhuriyet düşmanı... Cumhuriyeti yok edicileri istemiyoruz” diye bağıran gencin, hukuk fakültesine birincilikle girdiğini öğenince,  şaşırıyoruz.

 

Anketlerde, toplumumuzun giderek ırkçı tutuma kaydığı, Yahudi veya Hıristiyan komşu dahi istemediği ortaya çıkınca, şaşırıyoruz.

 

Hrant Dink’in, rahip Santorini’nin öldürülmelerini, Zirve yayınevi cinayetini bir türlü anlayamıyoruz ve şaşırıyoruz.

 

Yazının Devamını Oku

AKP de DTP'ye sahip çıkmalı

1 Ekim 2009
DTP milletvvekillerinin polis zoruyla mahkemeye çıkarılması ülkeyi karıştıracak, 1994'teki görüntüler tekrarlanacak ve Kürt açılımı büyük oranda sekteye uğrayacak. Eğer AKP gerçekten Kürt Açılımı yapmak sitiyorsa, DTP'li milletvekillerine sahip çıkmak zornudadır. Nasıl DTP'lilerden "ifade vermeye" gidip krizin engellenmesine katkıda bulunmalarını istiyorsak, AKP'den de hareketlenmelerini istemeliyiz.

 Dünkü yazımda, hem siyasi yelpazeye dahil partilerden, hem de DTP'den  bu kriz konusunda neler beklediğimizi yazmıştım. DTP'nin, bu açılımı deskteklemek adına, direnmeyip mahkemeye ifade vermesi gerektiğine değinmiştim.

 

Bugün, madalyonun öbür yanına, yani siyasi yelpazeye dahil diğer partilerin tutumlarına bakmak istiyorum.

 

Önce, 6 DTP milletvekilinin polis zoruyla, 1994'te olduğu gibi mahkemeye götürülüşünü ve bu olayın nasıl yankı bulacağını bir düşünelim.

 

Sürüklenerek mahkemeye götürülecek olan bu milletvekilleri, Güneydoğu halkının oylarıyla seçilmiş kişilerdir. Bu defa, 1994'ten  çok daha yaygın ve yoğun bir tepki beklenmeli. Hele bu fırsatı kaçırmak istemeyecek olan PKK ve radikal tüm güçler bölgeyi ayağa kaldıracaklardır.

 

Yazının Devamını Oku

Gerilimi bu defa DTP düşürmeli …

30 Eylül 2009
Bazıları herhalde çok memnundur. Yine gerilimin içine düştük ve fırtına esmeye başladı. Yargı içinde, DTP ’ye bakış konusunda açıkça görüş ayrılıkları var. Her mahkeme, her olayı farklı farklı yorumluyor. DTP için başka, diğer milletvekilleri için başka kararlar alınıyor. Ancak bu defa, gerilimi indirme konusunda asıl görev DTP’ye düşüyor. Açılım sürecinde, kendilerini ne kadar haklı hissediyor olsalar dahi, basit bir adım atmalı ve bu aşamada gereksiz bir sürtüşmeyi engellemeliler.

DTP’li Ahmet Türk bir konuşmasında “Mandela yıllarca cezaevinde yattı. Serbest bırakılınca, zencilerle beyazlar bir araya gelerek sorunu çözdüler. Öcalan da Kürt halkı için önemlidir. Eğer sorunu çözmek istiyorsanız, Öcalan’ın özgürleştirilmesi gerekir” demişti.

 

Savcı, bu sözlerin “Terör örgütünün propagandasını yapmak. Suçu ve Suçluyu övmek” fiiline girdiğini belirtip mahkeme açtı.

 

Kimilerimiz, bu sözlerin, terör örgütünün propagandası değil de, fikir ve söylem özgürlüğü olduğunu ileri sürebilir. Ancak, mahkemenin kararı aksi yönde. Yargıç, Anayasanın 14 üncü maddesindeki “temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması durumunda, dokunulmazlığı olanların da yargılanabileceklerini” emreden maddesine dayanarak, davayı kabul etmiş ve bu suçu işleyenin mahkemeye gelip sorgulanmalarına karar vermiş.

 

DTP’li milletvekili ise, bu suçlamaların tümünü reddederek, mahkemenin bu isteğine direniyorlar.

 

Yazının Devamını Oku