Paylaş
Sakın korkmayın, heyecanlanmayın.
Başbakan veya Belediye Başkanımızın “gereken önlemler alınacak, kimselerin gözünün yaşına bakılmayacak” açıklamaları var ya, hiç keyfinizi bozmasın.
Şimdiye kadar neler neler gördük, bunlar da gelip geçecek...Bizler yine eski filmleri göreceğiz.
Yine aniden büyük yağmurlarla karşılaşacağız ve seller olacak...
Yine dereler taşacak, dere yataklarına yapılmış binalar çökecek veya TIR kamyonları insanlara mezar olacak...
Yine Başbakanlar ve Belediye Başkanları kameraların önüne geçecekler ve halkı suçlayacaklar. Biraz insaflı olurlarsa, kendilerinden önceki ikitidarları yerden yere vuracaklar.
Yine ana haber veya haber kanallarındaki anchor’lar bar bar bağıracaklar, sokak röportajları yayınlanacak ve halk demediğini bırakmayacak...
Sonra ?
Sonra yine aynı filmi, değişik aktörlerle yeniden göreceğiz.
Belediyeler çarpık yapılanmaya göz yumacak ve rant elde etmeye devam edecekler...
Sizler, sevgili vatandaşlarımız da, yapılmaması gerektiğini bilmenize rağmen, çarpık yerlere binalar çıkıp ceplerinizi dolduracaksınız...
Ne olacaksa, yine garibana olacak.
Onlar ölüp gidecekler...
Özetle, bu düzen yine aynen devam edecek.
Bu nedenler korkmayın, heyecanlanmayın...
TOKİ, KUŞADASINI MAHVETMEMELİ (!)
TOKİ, kuşadasında yeni bir proje geliştiriyor. Türkmen Mahallesi diye adlandırılan bölgedeki toplam 1.241.416 metre kare toprağı betonlaştırmaya hazırlanıyor. A-B-C diye belirlenen bu parsellere 4 katlı, çatı ve Bodrum katıyla neredeyse 6 katlı yüzlerce bina yapmak üzeren projeler elden ele taşınıyor.
Kuşadası, zaten yıllardan beri giderek kentleşti. Şimdi de TOKİ kolları sıvıyor. Üstelik, Belediyeyi hiçe sayarak, Belediye’nin tepesinden aşılarak böylesine dev bir çalışma hazırlanıyor.
Nedir bu tepeden bakış?
Nedir bu “Ben ne istersem yaparım” yaklaşımı?
Kuşadalılar saygı duyulmadıkça, bu güzel köşemizin hakkı verilmedikçe hiçbir yere varamayız.
Bayraktar gibi, bu konularda duyarlı birinin başındaki kuruma hiç yakışmıyor.
YUNAN ADALARINI ÜÇ YILDIZI
Eğer yazın, Ege denizinde Türkiye’ye yakın Yunan adalarına meraklıysanız size, “üç güzelleri” tavsiye ederim. Çok sık gittiğim ve çok dostça karşılandığım (benim gibi yüzlerce Türk turist aynı sıcaklıkla kabul görüyorlar) üç restoran. Aslında aynı denizi paylaşıyoruz, ancak nedense genelde bizim restoranlarımız hala “ızgara levrek, iki tutam roka, bir sivri biber” veya “patlıcan salatası, beyaz peynir, kavun” rahatlığından vazgeçemiyorlar.
(RESİM) SİMİ’NİN MANOS’U :
Hisarönü körfezi ağzında Simi adasına yanaştığınız zaman bir lokantadan bağırış-çağrış sesleri duyacak, önlüklü bir adamın oradan oraya koşuşturduğunu göreceksiniz. Bu kişi bütün Türk büyüklerinin (ve de şimdi küçüklerinin) tanıdığı Manos. Akşam orada yenmezse, sirtaki yapılmazsa, tabaklar kırılmazsa olmuyor (hani Hülya Avşar’ın masa üstünde oynadığı lokanta) Minik Simi karidesleri, çeşitli deniz kabukluları, böcekler, siz yeter deyinceye kadar getiriyor. Fiyatlar rüzgara göre değişiyor, ancak yıllardır kaliteden ödün vermiyor. (00 30 22 460 72 429)
(RESİM) LEROS’UN TAKİS’İ
İkinci gül Yalıkavak’ın karşısında Leros adasında. Aya Marina koyunun güneyinde denize yarı batmış bir değirmen göreceksiniz, arkasında mor bir bina. İşte orası Taverna Milos. Sahibi Takis Ege'nin en muhteşem böcekli makarnasını yapıyor. Ondan önce gelen tombul midyeler, deniz kestaneleri şahane. Binaya dalgalar vura vura yemek yiyorsunuz. Yolu oraya düşenlerin kaçırmamaları gereken bir yer. Takis de, Manos gibi sizi candan karşılıyor. ( 00 30 22 470 24 894)
(RESİM) MARATHİ’NİN PANTELİS’İ
Üçüncü güle ulaşmak için biraz fazla gitmek gerekir. Leros’tan kuzeye vurduğunuzda Batı’da Patmos'u başka zamana bırakın, hemen hemen karşısındaki Marathi adasına gidin. Ada'da 3 taverna var. Göreceksiniz Taverna Pantelis'in önündeki dubalara Turkiye'nin en güzel yatları bağlı. Ağaçlar altında bir bahçe, küçük bir kum plajı, basit bir lokanta. Ama ne hoş bir atmosfer. Uzun zamandır yemediğiniz ızgara fangri, ızgara istakoz, ahtapot köftesi burada var. Fiyatlarda, şarap dahil, uygun. (00 30 22 470 32609 www.marathi-island.gr)
Yazın çirkinlikleri;
- Bodrum yarımadasında Türkbükü sahilleri sınıfta kaldı. Belediye geçen yıl iskeleleri kaldırdı, sahile çiçekler dikti, birde "Çevremizi koruyalım" diye tabela koydu. Ancak gelin görünki lokanta ve dükkanlarin önü kurumuş ot, pislik içinde. Hiçbir lokanta "Bari ben de bir ot koparayım, şurayı süpüreyim" demiyor. Eski alışkanlıkla herşey devletten bekleniyor.
- Bozburun açıklarında Kızıl adaya bağlı guletler pisliğin tipik bir örneği. Arkada harıl harıl mangal yakıyor, uyarılınca da "O kanun Göcek için, merak etme, birşey olmaz" diyen kaptanlar etrafındakilerle adeta alay ediyorlar.
- Yine Türkbükü’nde haftalarca tonoza bağlı kalan milyonluk yatlar, geceleri sintinelerini gizlice boşaltıyorlar. İşin garip yanı, ertesi gün sabah kendi çocukları aynı sulara giriyor ve bu insanlar hiç rahatsız olmuyorlar
- Kuşadasında Atatürk tepesine kadar gelip dayanan gecekondular canım bölgeyi mahvediyorlar. Böylesine kıymetli bir toprak parçasına böylesine pislik hiç yakışmıyor.
- Mandalya körfezi hala kurtulamadığımız balık çiftlikleryle dolu. Kimdir bu kuvvetli insanlar ki hala kimse başa çıkamıyor? Bürokrasi içindeki kargaşadan yararlanmayı biliyorlar.
- Bodrum yarımadasında Yalıkavak’ın tepesinde, milyarlarca liralık villaların üzerinde tüten ve kokan çöplük.
Yazın güzellikleri;
-Kuşadası Kısmet otel her zaman ve benzeri olmayan güneş batışıyla, bahçesindeki ağaçlarının ihtişamıyla göz kamaştırıyor.
-Bozburun'da Orfoz lokantası ve Bozburun Yat Klübü. İkramın nasıl yapılması gerektiğini gösteren bu iki adres her zaman keyifle gidilecek yerler
-Hisarönü körfezinde Martı Marinasındaki Fanari lokantası. Değişik yemekler, değişik tatlarıyla yazın güzelliklerini oluşturuyor.
-Türkbükü Maça Kızı otelinin platformlarında Türkiye'nin en güzel "tanınmamış ünlü" kızlarının güneş banyosu yapmaları da bir harikaydı (!)
-Ve kapı komşumuz Yunan adaları. Hiçbir şeyleri yokken nerdeyse sıfırdan bir yaşam biçimi ortaya koymanın en güzel örneklerini oluşturuyorlar. Mavi boyalı tahta masalar, iskemleler, ucuz ve kaliteli yemek, tertemiz bir deniz. Balık çiftlikleri de gözden uzak...
BU KİLOLARI NASIL VERECEĞİZ…
Hiç sormayın, durumum hiçte parlak değil. Yaz aylarında Türk ve Yunan sahillerinde dolaştıktan ve bol bol yiyip içtikten sonra, kiloları alıp “Nur topu” gibi oldup geri döndüm ve hemen kolları sıvadım. Bir yandan boğazımı kısıyorum, öte yandan da Şenay Kıpçak’ın kapısını çalıyorum.
İş dönüp dolaşıp doğru beslenmeye, az ancak öz yemek yemeğe bağlanıyor. Tabii bir de spor- jimnastik yapmak gerekiyor. Bundan dolayı kendimi pilates uzmanı Şenay’a teslim ediyorum.(ssenaycolak@hotmail.com). Eskiden bu kadar meraklı değildim. Ancak spor yaptıkça insanın nasıl dinçleştiğini birebir hissetmeye başladım. Artık bırakamıyorum. Cemre ile birlikte, haftada 1-2 defa Şenay ile, geri kalan günlerde de kendi kendimize spor yaparak yazın fazlalıkları bırakacağım.
Başka çaresi yok…
TARAF’A CESARET ÖDÜLÜ GELDİ...
2009 “Leipzig Özgürlük ve Medyanın Geleceği” ödülü geçen hafta Taraf Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'a verildi. Ödülün gerekçesinde; "Araştırmacı gazeteciliğiyle öne çıkan Taraf gazetesinin, cesur haberleriyle hükümette ve orduda düşman kazanmasına ve baskıların sürmesine rağmen tavizsiz bir şekilde yoluna devam ettiği" belirtildi. Bu haber nedense CNN TÜRK hariç hiçbir yerde yayınlanmadı.
Ahmet Altan'ın bir İtalyan ve bir Hırvat gazeteciyle paylaştığı ödül, daha önce Rusya'da öldürülen gazeteci Anna Politkovskaya ile Vietnam ve Irak savaşlarına muhalif ABD'li yazar Seymour Hersh'e de verilmişti.
Ahmet Altan ile birlikte ödül alan diğer iki kişiden biri olan İtalyan gazeteci-yazar Roberto Saviano, organize suç örgütü CAMORRA'ya açtığı savaşla tanınıyor ve polis korumasında yaşıyor.
Paylaş