Paylaş
Hergün yeni bir “şaşkınlık” yaşıyoruz.
Erdoğan’ın Dokuz Eylül Üniversitesi’nin açılışında “Cumhuriyet düşmanı... Cumhuriyeti yok edicileri istemiyoruz” diye bağıran gencin, hukuk fakültesine birincilikle girdiğini öğenince,şaşırıyoruz.
Anketlerde, toplumumuzun giderek ırkçı tutuma kaydığı, Yahudi veya Hıristiyan komşu dahi istemediği ortaya çıkınca, şaşırıyoruz.
Hrant Dink’in, rahip Santorini’nin öldürülmelerini, Zirve yayınevi cinayetini bir türlü anlayamıyoruz ve şaşırıyoruz.
Baksanıza, Hülya Avşar bile onca yıllık deneyimine rağmen savcının sorularını duyunca şaşırıyor...
Türk Silahlı Kuvvetlerinin en başındaki komutanından en küçük teğmenine kadar tüm subay kadrosunun içi siyaset dolu ve sivil iktidarların yönetimlerine açıkça karışan konuşmalarını duyduğumuzda veya muhtıra verdiklerini gördüğümüzde de şaşırıyoruz.
NE EKTİKSE ONU BİÇİYORUZ...
Oysa bu kadar şaşırmamıza hiç gerek yok.
Neden şaşırıyoruz ki...
Ne ektikse, onu biçiyoruz...
İnsanlarımızı böyle yetiştiriyoruz.
O genç hukukçuyu, öğretmenleri “Hepsi olmasa dahi dindarlar, Cumhuriyete düşmandır. Bu kesim Cumhuriyeti yıkmaya çalışır. Atatürk bu adamlara karşı devrim yaptı. Türkiye’de Kürt yoktur. Varlığını iddia edenler ülkeyi böler” diye diye büyüttü. O da, Başbakan’ın Kürt açılımının Cumhuriyet’i yıkma anlamınageldiğine inandı.
Bugün gidin üniversitelere ve büyük bölümünden aynı seslerin çıktığını, gencecik insanların, Kürt sorunu, özgürlükler, Ermeni, Kürt veya hristiyanların da haklı olduklarıyla ilgili hiçbir fikre tahammülü bulunmadığını görürsünüz.
Yıllardır hep yanı kafaları yarattık.
Okullarımızda, üniversitelerimizdeokutulan kitaplara, öğrencilerin dünyalarına bakın, bugün karşı karşıya kaldığımız manzarayı çok daha iyi anlarsınız.
Subaylarımızın siyasete karışmalarına da kızmamalıyız. Genç teğmenlerin nasıl yetiştiklerini inceleyin, okudukları kitapları, eğitimleri süresince beyinlerine sokulanları, omuzlarına yüklenen sorumlulukları duyun, hak vereceksiniz.
Yetiştirildikleri gibi davranıyorlar.
Kürt Açılımına tepkileri de aynı çerçeveye oturtabiliriz.Kürdü yok saydık. Şimdi, karşımıza Kürtler çıkıp, bir de isteklerde bulununca, toplumun bir kesimi tepki gösteriyor.
Eğer gerçekten yeni bir Türkiye yaratmak istiyorsak, asil eğitim sistemimizde AÇILIM yapalım.
* * *
BAŞBAKAN DTP’Yİ KURTARABİLECEK Mİ?
Herkes bundan sonrasını merak ediyor. DTP milletvekilleri enselerinden tutulup polis zoruyla mahkeme salonlarına mı sürüklenecekler? Yoksa bir çözüm bulunabilecek mi?
Şu anda bir çok milletvekili, dolandırıcılıktan tutun da, sayısız suçlamadandokunulmazlıkları sayesinde kurtuluyorlar. DTP’lilerise, DTP’lioldukları için mahkemeye götürülmek isteniyorlar.
Gerçekten ne yapacağız?
Hatırlayın, bu olay geçen Nisan’da ortaya çıkmıştı. TBMM Başkanı Köksal Toptan geçici bir formül ile ilk şoku atlatmıştı. Aradan tam yedi ay geçti. Bu yedi ay içinde hiçbir çalışma yapılmadı. Sadece seyirci kaldık ve bekledik.
AKP, övünerek Kürt Açılımınıortaya attı. DTP’nin tepesinde sallanan Demokles’inkılıcını ya görmek istemedi veya gerçekten görmedi.
Sonunda, kendi kendimizi kapana sıkıştırdık.
AKP, daha önce yaptığı gibi, kılını kıpırdatmadan “Ne yapalım, şeriatın kestiği parmak acımaz” demekle mi yetinecek, yoksa harekete geçecek mi?
Partinin sergileyeceği tutum, Başbakan’ın Kürt Açılımı konusundaki samimiyetini de ortaya koyacak.
Başbakan bu konuda ilk adımını attı ve Anayasa değişikliğine hazır olduklarını açıkladı. Şimdi ne olursa olsun, muhalefet ne derse desin, AKP bu girişimi sonuna kadar götürmek zorunda. Bunu yapamadığı veya Anayasa değişikliği önerisini, sırf muhalefete gol atmak için siyasi bir oyuna dönüştürürse, Kürt Açılımı konusunda ne Kürtkökenli vatandaşlarımızı, ne de bu açılımı destekleyenleri ikna edebilir. Buolasılıkta da ülkeye büyük zarar verirler. Kürtler arasındaki güvensizlik uçurumu kapanamayacak oranda açılır.
Hepimize yazık olur.
Paylaş