Mehmet Ali Birand

Lütfen, halkın kafasını karıştırmaktan vazgeçin…

3 Kasım 2009
Emin olun, artık işin tadı kaçtı. Domuz gribinden yeni bir ölüm daha yaşadık. Kamuoyunu aydınlatma adına, aşı ile ilgili olarak öylesine abuk sabuk laflar ediliyor, öylesine yalan yanlış bilgiler veriliyor ve de bu saf millet bunlara öylesine inanıyor ki, durum giderek dramatikleşiyor. Eğer koskoca bir Sağlık Bakanlığına ve de Dünya sağlık teşkilatına inanmayacaksak, kime inanacağız? Lütfen artık dırdırı kesin ve şu aşı hakkında insanları yanıltmaktan vazgeçin...

Her şey iyi hoş da, şu domuz gribine karşı dün başlatılan aşı kampanyasını engellemek için yapılanlar, artık -özür dilerim- kabak tadı verdi.

                       

Muhalefetin eleştiri hakkı vardır. İktidarları uyarmak ve toplumu aydınlatmak da görevleridir. Ancak bu kampanya öyle bir hal aldı ki, artık halkın sağlığını tehdit eder bir noktaya geldi.Yeni bir ölüm haberinin daha duyulduğu şu günlerde, ne yapıp edip bu sorumsuzluktan vaz geçilmesi gereği ön plana çıktı.

                       

Bu ülkenin koskoca bir Sağlık Bakanlığı var. Kimi zaman hataları olmuşsa da, tüm uzmanlarının ısrarla bize anlattıklarına kulak vermeyecek ve güvenmeyeceğiz de, neye ve kime güveneceğiz?

                       

Dünya’nın en büyük ve en önemli kurumu sayılan Dünya Sağlık Teşkilatının bu aşının mutlaka kullanılması gerektiğine dair tavsiyelerine inanmayacağız da, kime ve neye inanacağız?

                       

Yazının Devamını Oku

Açılım sürüyor, Ankara Kürdistan’ı tanıyor…

31 Ekim 2009
Yanlış anlama olmasın, Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Çağlayan’ın Kuzey Irak Kürdistan’ına gitmeleri, bölge lideri Barzani ile görüşmeleri ve Erbil’de bir başkonsolosluk açılması, aslında bağımsız bir bölgeyi tanımak değil, ancak sembolik açıdan Kuzey Irak Kürtlerinin farklı statülerini resmen tanımak anlamına geliyor.

Bizler istediğimiz kadar¸ Kürt Açılımı’nın  sekteye uğradığını, bir süre için ertelendiğini yazıp  çizelim, tam aksine, açılımın diğer uzantıları hızla ilerliyor.

 

Dün Türkiye’nin iki bakanı, Kuzey Irak Kürdistanı bölgesindeydi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Sanayi Ve Ticaret Bakanı Çağlayan, Erbil’e bir ziyarette bulundular. Kuzey Irak Kürdistanı Başkanı Mesut Barzani ile görüştüler. Ardından da, bölgenin başkenti sayılan Erbil’de bir Türk Başkonsolosluğu açtılar.

 

Irak Kürdistanı bağımsız bir devlet değil. Ancak Irak’ın içinde farklı bir statüye sahip. Kendi  kendini yönetiyor.  Kendi parlamentosu, kendi  polisi ve askeri var. Irak’ın toprak bütünlüğünü kabul  ediyor, ancak otonom hareket ediyor.

 

Türkiye bugüne kadar, Kürdistan yönetimini, PKK’ya  karşı mücadele etmediklerinden dolayı, görmezden gelirdi. Resmi hiçbir temas yapılmazdı.

 

Yazının Devamını Oku

Erdoğan, tehlikeli sulara giriyor…

30 Ekim 2009
Başbakan’ın İsrail’e yönelik eleştirileri, ilk günlerde fazla bir tepki bulmamış, bunun geçici bir gerilim olduğu sanılmıştı. Ancak Erdoğan’ın tempoyu arttırması ve fırsat buldukça İsrail’i terslemesi, İran gezisi ve Tahran’da yaptığı açıklamalar, yavaş yavaş bazı çevrelerde kaşların kalkmasına ve soruların sorulmaya başlamasına yol açıyor. Türkiye’deki Yahudi cemaatinden başlayıp, Washington’a kadar uzanan bu sorgulama, Erdoğan ile ilgili soru işaretlerini yeniden arttırıyor.

Her şey önce Davos’ta başlamıştı.

 

Başbakan Erdoğan’ın, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile katıldığı toplantıdaki, ünlü  “one minute” çıkışı herkesi şaşırtmıştı. Zira Türkiye’den ilk defa böylesine farklı bir tepki görülüyordu.

           

Erdoğan, hem kendi kamu oyunda, hem de Arap dünyasında alkış toplamıştı. Ancak Başbakan, aldığı tüm alkış ve övgüye rağmen, Davos krizini kısa sürede söndürmesini bildi. Olayın üstünde çok durmadı. Davos fatihi muamelesi yapılmasına izin vermedi.

           

İsrail de olayı germedi.

           

Yazının Devamını Oku

Org.Başbuğ, bu işi uzatmamalı…

29 Ekim 2009
Gazeteleri okuduğunuzda, TV’lerde konuşanları dinlediğinizde, ortaya net bir durum çıkıyor. TSK ’yı bugüne kadar sürekli şekilde destekleyenler dahil olmak üzere, genelde kamu oyu bu defa adeta kararını vermiş gibi görünüyor: Buna göre, AKP ve Gülen Cemaatini bitirme planı doğrudur ve sorumluları Genelkurmay Başkanlığında bulunmaktadır. Bu yargı doğru veya yanlış olabilir, ancak genel izlenim budur. Bu nedenle de, olayın fazla uzatılmadan tamamlanması son derece önemlidir.

Kamuoyunda son derece ilginç bir hava esmeye başladı.

 

Aralarında, Türk Silahlı Kuvvetlerine  hayat boyu destek vermiş, İrtica ’ya karşı mücadelenin en önemli unsuru olarak gören önemli yazarlar, makale veya TV’lerdeki açık oturumlardaki konuşmalarını incelediğinizde, ilk defa havanın dönmeye başladığını görüyorsunuz.

 

Ağırlıklı olarak genel izlenim, “AKP ve Fetullah Gülen Cemaatini yok etme” diye adlandırılan ve resmi adıyla “İrtica ile mücadele planı”nın doğru olup olmadığı ve gerçekten doğru ise, sorumlulukların mutlaka cezalandırılması şeklinde. Eskiden, TSK ’yı koruyup kollayan nice gazeteci veya düşünürün bugün “İrtica ile böyle mücadele edilmez. Askerin işi oraya buraya silah sokarak komplo kurmak değildir.” der oldular. Bu gurubun beklentisi, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un biran önce ortaya çıkması ve gerçekleri bu topluma anlatıp sorumluları açıklamasıdır.

 

Buna karşı, sayıları az dahi olsa, bazı yazar ve siyasi çevre ise, bu belgenin sahte olduğunu veya büyük bir komplo ile karşı karşıya bulunulduğunu belirtiyorlar.

 

Yazının Devamını Oku

En kritik kararı Başbuğ alacaktır…

28 Ekim 2009
İrtica ile mücadele planı ile ilgili son gelişmeler, nereden bakılırsa bakılsın, son derece vahim bir durum yarattı. Görmezden gelinemeyecek, çelişkili tutumlarla dolu, Genelkurmay Başkanının dahi yanıltıldığı varsayımı dahil, nereye kadar gideceği bilinmeyen bir resimle karşı karşıyayız. Eğer dikkatli davranılmazsa, kendimizi çok tehlikeli olayların içinde bulabiliriz.

Ben, gelişmelerden son derece rahatsızım. Bir şeyler bilip de saklamıyorum. Lafı ağzımda gevelemeye de çalışmıyorum.

 

Ortada, bir an önce açıklığa kavuşturulması gereken bir iddia var. Şu soruların da yanıt bulması gerekiyor:

 

 BAŞBUĞ’U İSTİFAYA MI ZORLUYORLAR?

Org. Başbuğ, yakın tarihin en talihsiz Genelkurmay Başkanlarından biri oldu.  Tanıdığım Başbuğ’un  böyle bir plan hazırlanmasını isteyeceğine de , göz yumabileceğine de ihtimal dahi veremiyorum.

Ben hala bu gelişmenin Başbuğ’un dışında, ondan habersiz geliştiğini veya belgenin  tümüyle büyük bir dış komplo olabileceğine inanmak istiyorum.

Yazının Devamını Oku

Şimdi, biraz da PKK düşünmeli…

27 Ekim 2009
Tam ilk adımlar atılıyordu ki, toplum olarak yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Aslında, biraz daha sonra bu tepkilerle karşılaşacağımızı sanıyorduk, erken geldi. Bu şekilde birbirimizi deneyerek yola devam edeceğiz. Süreç bir defa başladı ve bundan sonra tümüyle durması imkansızdır. Yeter ki, karşılıklı duyarlıklar iyi tartılsın ve kimse kimsenin nasırına basmasın. Şimdi ilk adımı atma sırası PKK’ya düşüyor.

Ben, Geri Dönüş Projesinin  bu kadar çabuk ve sert tepkiyle karşılaşacağını beklemiyordum. Bu gösteri senaryosunu kim hazırladıysa, yani PKK veya DTP, özellikle ikinci gün, kamuoyundan gelen mesajları doğru dürüst algılayabilmiş ve değerlendirebilmiş olsalardı, süreç böylesine duraklamazdı.

           

Gelinilen bu noktadan, hem DTP, hem de PKK sorumludur.

           

Yapılan gösterileri, Güneydoğu halkının barış şenliği olarak niteleyip, üstüne bir de miting yapmasalardı, bugün farklı bir noktada olabilirdik.

           

Dikkat edecek olursak, ilk gün sorun çıkmadı. İkinci ve üçüncü günlerde, gösterilerin boyutları genişledikçe tepkiler de arttı. Hele ardından, Ankara’ya yürüyüş ve TBMM’ne mektup verme eylemlerinin gerçekleştirileceği, Brüksel’den gelecek olan guruplar için de aynı törenlerin düzenleneceği haberleri arttıkça, olaylar büyüdü.

           

Yazının Devamını Oku

Açılımı öldürmemek için herkese görev düşüyor

24 Ekim 2009
Kaos’un ucuna geliyoruz. Eğer dikkatli adımlar atmaz, bu dönemde de eskisi gibi savurgan davranırsak yazık olur. Türkiye, tarihinin en önemli süreçlerinden birinden geçiyor. Daha doğrusu bir fırsat yakaladı ve bir denemeye girildi. Bari bu fırsata bir şans verelim.Bakın kime ne görev düşüyor.

Yıllardan beri yanıp tutuşuyoruz.

           

Kürt sorunu nedeniyle alevlenen PKK teröründen nasıl kurtulabileceğimizi tartışıyor, ancak bir sonuç alamıyorduk. Ya kendi içimizde anlaşamıyor veya dış güçler ve gelişmeler  terör örgütünün yaşamını kolaylaştırıyordu.

           

Yakın tarihimizde ilk defa her şey istediğimiz gibi oldu.

           

İlk defa, Çankaya, MİT, Asker, İktidar ve TBMM aynı görüşleri paylaşmasalar bile, bir çözümün kaçınılmazlığını gören ve destek veren kişilerden oluşuyor.

           

Yazının Devamını Oku

Bunun yerine kan mı dökülsün?

23 Ekim 2009
Bazı çevreler, son günlerde yaşananları büyük bir felaket, PKK’nın ülkeyi teslim alması gibi görüyor. Ben ise, aynı sahneleri PKK’nın kendi toplumu karşısında prestijini fazla kaybetmeden teslim olma sürecini başlattığı şeklinde yorumluyorum. Bir süre için aşırılıkları bıraksak, çok daha kolay düzlüğe çıkabileceğiz.

Son günlerde yaşananlar bazı çevreleri  çok rahatsız ediyor.

 

Türkiye’nin felakete doğru yol aldığını, PKK’nın ülkeyi teslim aldığını, zafer gösterileri yaptıklarını ileri süren bir kesim var.

 

TV’lerdeki görüntüler bu şekilde yorumlanabilir... Ancak bu yorum şekli hem çok haksızlık, hem de kendi kendimize eziyet etmektir.

 

Sadece bir ar için düşünelim:

 

Yazının Devamını Oku