Mehmet Ali Birand

Evet, tarih yapılıyor. Kaybedilecek bir şey de yok…

22 Ekim 2009
İnsanlar, alışmadıkları, beklemedikleri gelişmelerle karşı karşıya kaldıklarında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Şaşırıyorlar ve yaşananların ne anlama geldiğini çözemiyorlar. Şu anda Türk kamu oyunun kafası son derece karışık. PKK’yı dağdan indirme açılımındaki gelişmeleri büyük bir merak, aynı zamanda kaygıyla izliyor. Kimine göre tarih yapılıyor, kimine göre ülke felakete götürülüyor. Ben de yıllardır bu konuyu en yakından izleyen gözlemciler arasındayım. Bana göre, bakın bütün bu yaşadıklarımız ne anlama geliyor.

Türk toplumunun kafası son derece karışık.

 

Aslında, kafaların karışması da son derece normal. Zira farklı kafalardan öylesine farklı sesler çıkıyor ki,  kime inanmak gerekiyor, belli değil.

 

İktidar atılan adımlarla iftihar ediyor...

           

Muhalefet partileri, ülkenin felakete götürüldüğünü söylüyor...

           

Yazının Devamını Oku

Bizim başımıza gelse, İsrail’e ne yapardık?

21 Ekim 2009
İsrail’in TRT’de yayınlanan Ayrılık dizisine gösterdiği tepkiyi “gereksiz alınganlık” veya “ne var ki bunda, en sonunda bir senaryo “ gibi hafife almayalım. Aynı durumlara biz de düşsek ne yapardık? Hatırlayın, Midnight Express filmi için dünyayı ayağa kaldırmamış mıydık? Veya şimdi İsrail TV’si, Güneydoğu’da bir Türk askerinin kürt köylülere dışkı yedirdiğini hikaye eden bir dizi yayınlasa ne yapardık?

Yine çok tehlikeli bir yazı yazdım.

 

Bir bölümünüz bana çok kızacak, beni İsrail hayranlığı ile suçlayacak, Filistinlilere ihanet etmekle suçlayacak. Oysa ben, İsrail’in Filistin’lilere karşı yaptıklarını hiçbir şekilde hoş görmüyorum. Tam aksine, yazılarım ortadadır, yıllardır sert şekilde eleştiriyorum.

 

Bugün sizinle paylaşmak istediğim ise , bambaşka bir konu.

 

Geçen hafta patlayan ve yankıları hala süren Ayrılık dizisini tartışmak istiyorum.

 

Yazının Devamını Oku

Öcalan, gerçek patron olduğunu gösterdi…

20 Ekim 2009
Abdullah Öcalan bir lafıyla PKK’yı hareketlendiriverdi. Türkiye’ye geri dönüşü başlattı. Kürt açılımına ivme verdi. Ayrıca, gerçek patronun kim olduğunu herkese gösterdi. DTP’nin Erdoğan’a, Öcalan ile konuşulması gerektiğini boşa söylemediğini adeta ispat eder gibi davrandı. Şimdi ümitler arttı. “Acaba PKK gerçekten Kandil’i bırakacak mı?” soruları giderek yaygınlaşıyor.

Öcalan, PKK’ nın gerçek patronunun kim olduğunu bir defa daha gösterdi. “PKK benden sorulur ve benim dediğim olur. Son sözü ben söylerim” demiş oldu.

 

DTP, Kürt açılımı konuşulurken kendilerinin değil asıl muhatap olarak Abdullah Öcalan’ın alınması gerektiğini söylerken herkes tarafında eleştirilmişti. Öcalan da sanki partinin bu yaklaşımının çok doğru olduğunu göstermek ister gibi davrandı. Bir mesajıyla Kürt açılımına önemli bir destek vermiş oldu...Bilene bilmeyene de , kimin kim olduğunu net şekilde anlattı.

 

Kürt açılımının tek hedefinin, PKK’yı dağdan indirmek olduğunu biliyoruz. İşte bu çerçevede Türkiye’ye gönderilen PKK’lıların getirdikleri mesaj son derece önemli. Eğer geldiklerine pişman edilmezlerse, o zaman diğerleri de cesaretlenecekler.

 

Bu durum Başbakan’ın elini güçlendirecek.Başlattığı yaklaşımın bir yere doğru ilerlediği ve sonuç alınabileceği izlenimini arttıracak, muhalefetin, özellikle de MHP’nin Kürt açılımına karşı tepkilerini de havada bırakacak nitelikte.

 

Yazının Devamını Oku

Altı bakandan Erdoğan’a İsrail uyarısı

17 Ekim 2009
Perşembe gecesi Kanal D’de yayınlanan 32.GÜN’de uzun süredir planladığım bir doruk toplantısı vardı. Türkiye’nin son 30 yılında Dış Politikasını yöneten 6 dışişleri bakanı bir araya geldi ve iktidara karne notu verdi. Beni en çok etkileyen bölümü, 6 bakanın ağız birliği etmişcesine Erdoğan’ın İsrail’e yönelik politikalarının sakıncalı olduğunu, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarının, İsrail ile ilişkilerinin bozulmamasını gerektirdiğini söylemeleriydi.

Perşembe gecesi 32.GÜN programı (Kanal D) tam anlamıyla bir Dış Politika doruğu şeklinde geçti. Tam 30 yıldan beri Türkiye’nin Dış politrikasını fiilen yönlendirmiş, yönetmiş 6 bakan bir araya geldi ve AKP iktidarının dış politika karnesine not verdiler.

           

Dikkatinizi çekerim, bu 6 bakan arasında, İsrail’e karşı en sert tepkiyi göstermiş ve bakanlığı döneminde, İsrail’deki Türk büyükelçiliğinin düzeyini Büyükelçiden müsteşarlığa indirmiş İlter Türkmen, genel yaklaşımıyla İsrail’i en çok eleştiren Mümtaz Soysal ve Şükrü Sina Gürel de vardı ve onlar da, Mesut Yılmaz ve Yaşar Yakış ile birlikte Erdoğan’ın İsrail politikasını eleştirdiler.

           

6 Bakan’ın sözlerinin ortak noktasını şu şekilde özetleyebilirim:

           

“...Türkiye’nin en güçlü yanı, dış politikasındaki tutarlık ve devamlılıktır. İsrail ile ilişkilerimiz son derece önemlidir. Bu ilişkilerin sağlıklı şekilde sürdürülmesi, uzun vadede Türkiye’nin çıkarıdır...Şu anda yapılmakta olan, iç politikaya göz kırpan ve Türkiyenin çıkarlarına ters düşen bir yaklaşımdır...Dış politikalar, halkın istediği yönde uygulanır diye bir kural yoktur...”

           

Yazının Devamını Oku

PKK hala terörle kazanacağını sanıyor

16 Ekim 2009
PKK ve Kürtlerin bir bölümü bugün hala, silahlı mücadelenin, insan öldürmenin, suikastlar düzenlemenin, Türkiye Cumhuriyetiyle pazarlık gücünü arttıracağını sanıyorlar. Oysa, çok yanılıyorlar. Dünya’nın ve Türk kamuoyunun değiştiğini, silahın artık prim yapmadığını, Türk kamuoyunun cinayetlerden, şehitlerden dolayı sinmediğini, aksine eğer bir çözüm bulunacaksa, bu çözümü reddetme noktasına gittiğinin farkına varamıyorlar. Bakın neden yanıldıklarını size anlatayım...

PKK ve Kürt Milliyetçilerin bir bölümü büyük bir yanılgı içindeler.

           

Hala 1980- 90 döneminde kalmışlar.

 

Hala o dönemin değerleriyle hareket ediyorlar.

           

Uluslararası koşulların değiştiğinin, aynı zamanda Türk Devleti ve Türk Kamuoyunun büyük bir değişime girdiğinin ya farkında değiller veya kabullenmek istemiyorlar.

 

Yazının Devamını Oku

Bundan sonraki yol daha zor

15 Ekim 2009
Ermeni açılımı, beğenelim beğenmeyelim bir yola girdi. Türk ve Ermeni Cumhurbaşkanları, başlattıkları bir işin start almasından memnun olmalılar. Zira tüm protestolara rağmen bu süreç yürüyecek, ancak çok büyük engellerle karşılaşılacak. Şimdiden bu uzun ve ince yola hazırlıklı olmamızda yarar var.

Bazı gelişmeleri çok kolaydan alıyoruz. Ermeni açılımı, işte bu açıdan son derece tipik bir örnek.

 

Yüzyıllık bir düşmanlık geride bırakılmak isteniyor. Yüz yıldır insanların içine yerleşmiş bazı inançlara rağmen, barış aranıyor.

 

Bu, öylesine önemli, öylesine cesaret gerektiren bir adım ki, hafife alınmaması gerekiyor. Üstelik, bu gidiş başarıya ulaşırsa, hem Türkiye, hem de Ermeniler kazanacaklar.

 

Herşeyden önce, Sarkisyan ile Gül’ü alkışlamamız gerekiyor. Başlama vuruşunu birlikte yaptılar ve top yuvarlanıyor.

 

Yazının Devamını Oku

Ermeniler, soykırım iddiasından vazgeçemez, ancak…

14 Ekim 2009
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın bugünkü Milli maça gelmesi, Zürih’te imzalanan Protokolun biz defa daha onaylanması anlamına geliyor. Eğer gelmeseydi, Ermenistan kendiyle çelişkiye düşer ve Protokol önemli bir yara alırdı. Olmadı ve yola devam kararı perçinlendi. Ancak yine de gerçekçi olalım ve Ermenilerin soykırım iddialarından hemen vaz geçmelerini beklemeyelim. Vaz geçmeyecekler, ancak artık eskisi gibi Uluslararası alanda istedikleri gibi baskı yapamayacaklar.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın bugünkü milli maça gelmesi, kim ne derse desin son derece önemlidir.Eğer gelmemiş olsaydı, Zürih’te imzalanan protokol büyük yara alırdı. Daha ilk adım atılmışken, işlerliğinin kalmadığı, Ermeniler tarafından reddedildiği sonucu çıkardı. Bizler istediğimiz kadar, böyle bir gelişmenin büyük bir çelişki olacağını , Sarkisyan’ın kendi önayak olduğu bir süreci torpillediğni söyleyelim, yine de süreç torpillenmiş olurdu.

 

Ermenistan Cumhurbaşkanı, son derece cesur bir adım attı ve adımlarını da devam ettireceğininb işaretini veriyor. Sarkisyan ilerde tarihçiler tarafından “Altın İmzanın sahibi” olarak anılacaktır.

 

Bu gelişmelerde Azerbaycan’ın durumuna da değinmemiz gerekiyor.

 

Bakü, son yaşananlardan, özellikle de Zürih’te yaşananlardan, memnun olması gerekir. Zira Ankara Azerileri satmadı. Kriz çıkaran, imza sonrasındaki konuşmalar konusunda son derece dikkatli davrandı. Verdiği sözlere sadık kaldı.

 

Yazının Devamını Oku

Altın imza atıldı ve Diaspora kaybetti, Ankara kazandı

13 Ekim 2009
Türkiye’nin yakın tarihinde son derece önemli bir sayfa açıldı. Ne zaman sonuç alınır; ne zaman beklenen gerçekleşir, bilinemez. Kolay olmadığı, zaten imza töreninde yaşananlar nedeniyle açıkça görülmüştü. Karadağ konusuyla ilişki ve Soykırım faaliyetlerinin durdurulup durdurulmayacağı konuları hala da açık. Ancak ne olursa olsun, bir defa imzalar atıldı mı, o resim çekildi mi, o kadarı dahi yeter. Geri kalanı ayrıntı.

Cumartesi günü Zürih’te tarıhı bir imza atıldı.

           

Bunun ne kadar önemli ve ne kadar tarihi olduğunu emin olun şu anda yeterince algılayamıyoruz. Günlük tartışmalar içinde kendimizi kaybediyoruz. “Canım bakalım işleyecek mi, yarın göreceğiz. Ermeniler reddedecek ve süreç duracak.” Kısır iç politika tartışmaları arasında kendimizi kaybediyoruz.

 

Oysa çok yanılıyoruz.

 

Bırakın aradan bir süre geçsin, bakın o zaman ne kadar önemli olduğunu çok daha iyi anlayacağız.

 

Yazının Devamını Oku