Mehmet Ali Birand

Provokasyon mu, gözdağı mı?

2 Kasım 2010
Taksim’deki canlı bomba olayının gerisinde kim var? Acaba kendine PKK süsü verenler mi, yoksa gözdağı vermek isteyen gerçek PKK mı? Veya provokasyon peşinde koşan bazı karanlık güçler mi?

Taksim olayı bekleniyordu. Zira pazar günü, PKK’nın ateş-kes kararını vermesi gerekiyordu.  Neresinden bakılırsa bakılsın, istenilen yere çekilebilinecek bir saldırı.

Birkaç senaryo var:

PKK gözdağı mı vermek istedi?

İlk akla gelen, PKK’nın, Ateş-Kes kararını verirken Türk kamuoyuna bir mesaj vermek istemesi.

“Ateş kesiyoruz, ancak bakın gerekirse sizi nasıl rahatsız ederiz...” mesajı mı?

“Ateş kesiyoruz, ancak istediğimiz anda yine her yeri kana bulayabiliriz...” mi denmek isteniyor?

Eğer bombanın arkasında gerçekten PKK varsa, bu adamların barış peşinde koşmadıkları, BDP’nin etkisizleşmesini istedikleri sonucunu çıkarabiliriz.

Bugünkü ortamda bakarsak, barıştan kim söz edebilir? Hangi hükümet adım atabilir?

Yazının Devamını Oku

TSK, Başkomutana rest çekti

31 Ekim 2010
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en garip olaylarından biri daha yaşandı. Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil eden Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanı, Cumhurbaşkanı Gül’ün Cumhuriyet Bayramı davetini gitmeyerek başkomutanlarını adeta tanımadıkları mesajını verdiler.

Bu çok garip ve çok önemsenecek bir olaydır.

 

Dışardan bakıldığında, kolay kolay hoşgörü veya anlayışla karşılanamayacak, kabul edilemeyecek bir davranıştır.  Askerin başkomutanına bir nevi başkaldırısı gibi yorumlanabilir.

 

Bu yaklaşım “seni tanımıyorum” demektir.

 

Süleyman Demirel’in, Sabah yazarı Yavuz Donat’a dediği gibi, “Türkiye’de iki ayrı devlet yoktur”.

 

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu CHP’ye şimdi hakim olacak…

30 Ekim 2010
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 32.Gün programına yaptığı açıklamalarla gündemi değiştiriverdi. Her şeyden önce, Köşk’teki davet konusunda bulduğu katılım formülüyle olası bir krizi önledi. Daha da önemlisi, CHP’deki dev değişiklikti. Önder Sav’ın Genel Sekreterlikten alınmasıyla birlikte, partinin gerçek sahibinin kendi olacağını ortaya koydu. Bundan böyle, sevabıyla hatasıyla tüm sorumluluk Kılıçdaroğlu’na ait olacak.

KILIÇDAROĞLU,  ARTIK TEK PATRON... 
CHP’de yepyeni bir dönem başlıyor.
 
Yargıtay Başsavcısı, Kılıçdaroğlu’nun sorunlarını halledebilmesi için adeta altın bir olanak yarattı. Kurultay’a gidilmesine gerek olmadığını, yeni tüzüğün devreye sokulmasının yeterli olacağının belirtilmesi, CHP liderinin elini kolaylaştırdı, önünü açtı.
 
Önümüzdeki Çarşamba günü, partide ki sistem tümüyle değişiyor. Zira yeni tüzük uygulamaya giriyor.
 

Yazının Devamını Oku

CHP, Köşk davetini kabul etmeli…

28 Ekim 2010
Belki “bekara karı boşamak kolaydır” diyeceksiniz, politikacı gibi düşünemediğimi söyleyeceksiniz ve haklı da olacaksınız. Ancak ülkenin hiç değilse bir kesiminin nabzını tutabilen bir kişiyim ve Kılıçdaroğlu nun başarılı olmasını istiyorum. Zira onun başarısı, bu ülkede demokrasinin daha sağlıklı temellere oturmasına yol açacak. Bundan dolayı, CHP’nin Köşk davetini reddetmemesi gerektiğine inanıyorum. Neden mi?

Hiçbir sorumluluğunuz olmadan fikir ileri sürmek, alacağınız kararın yansımalarını bilemediğiniz koşullara rağmen görüş açıklamak çok kolaydır . Şöyle yapılsın  böyle edilsin, dersiniz , olur biter. Sonra da “tabii ben demiştim” diye akıl dağıtmaya devam edersiniz.
 
CHP’nin Cuma günü Köşk’e çıkıp çıkmayacağı hakkında yazıya otururken, hep bunlar aklımdan geçiyordu.
 
Kendimi Kılıçdaroğlu’nun yerine koymuyorum.
 
Vereceği kararın, parti içinde ve CHP tabanındaki yansımalarını da tam hesap edemiyorum. Ancak herşeye rağmen, hiç değilse bir bölüm CHP’linin hissiyatını yansıtmak istiyorum.

Yazının Devamını Oku

Bir gün Ogün’den özür dilersek şaşmayın (!)

27 Ekim 2010
Hırant Dink cinayeti Türk yarıgı sisteminin bir yüz karasıdır. Zaman geçtikçe bu ayıptan kurtulacağımızı düşünürken, tam aksine daha da batıyoruz. Son hediyeyi nasıl karşıladınız? Bir katile açıkça “çocuk” muamelesi yapacağız. Bravo yasalarımıza, yaşasın yasalardaki boşlukları kullandıran yargıçlarımıza.

Ne yapalım ki yasalar böyle.

Hrant Dink’i katleden Ogün Samast’ın cinayet günü “çocuk olduğu” saptandı. 18 yaşın altındaki bu “çocuğun (!)” davası da bundan sonra “çocuk mahkemesinde” ve psikolojisi bozulmasın diye tek başına görülecek. Aslında doğru bir yasa, ancak konu Ogün Samast olunca, kamuoyu tepki gösteriyor.

Hrant Dink olayı zaten devletin bir yüz karası, bir ayıbıdır. Buna bir de yasa boşlukları eklenince insan isyan ediyor.

Emin olun, zaman zaman “Bir gün bu oğlandan, verdiğimiz sıkıntı nedeniyle özür dilemek zorunda kalabileceğimizi” dahi düşünür oluyorum ve kan tepeme fırlıyor.

İktidar, HSYK ile uğraştığı kadar biraz da gerçek yargı reformuyla uğraşsa, bu ülkeye çok büyük yarar sağlayacak.
    *   *   *
ERDOĞAN, ASKERLİK ÜZERİNDEN SEÇİM GOLÜ ATTI  (1870)

Yazının Devamını Oku

“Eksen kaydırın, ancak abartmayın”

26 Ekim 2010
Geçen günlerde, Avrupa Birliği ve ABD’nin Türkiye’deki değişimle ilgili mesajlarının verildiği üç ayrı toplantıya katıldım. Washington’dan gelen haberler kötü. AB, daha anlayışlı davranıyor. Davutoğlu ise, “bize ders vermeyin” diyor.

Geçen hafta, Amerika ve Avrupa'nın nabzını yokladım.

Arka arkaya, Avrupa politikasını elinde tutan önemli liderlerle buluşabildim. Kimiyle (Alman Cumhurbaşkanı Wulff, eski Fransız Başbakanı Juppe) yemek yedim, kimiyle (Belçika Dışişleri Bakanı Vanackere, İngiltere Avrupa İşleri Bakanı Lidington ve AB Komisyonu Komiseri Fule) Boğaziçi Konferansı'nda bir araya geldim.

Amerika’nın nabzını da TÜSİAD’da tuttum. TÜSİAD'da hafta içinde, Washington’a gidip Obama yönetimiyle temaslar yapan üyelerini ve akademisyenleri topladı ve Türkiye’nin oradan nasıl göründüğü konuşuldu. Bilgi dolu bir toplantıydı.

Aynı günlerde, İngiliz Economist dergisinin son sayısı yayınlanmıştı.  14 sayfalık, özel Türkiye ekinin başlığı: Türkiye batıya sırtını mı dönüyor? idi.

Anlayacağınız, her tartışma şu iki soru etrafında döndü:

1. Türk Dış politikasında bir eksen kayması görüyor musunuz? Görüyorsanız, bu durum sizi rahatsız ediyor mu?
2. Türkiye’nin Avrupa’ya yürüyüşünü engelleyen en önemli unsur nedir?

*    *    *

Yazının Devamını Oku

Hagi’ye sevineyim mi, üzüleyim mi, bilemiyorum

23 Ekim 2010
Bugünden itibaren ne türban, ne de siyasi gerilim, varsa yoksa yarın ki GS-FB derbisi gündemde. Biz GS’lılar şaşkınlık içindeyiz. Öyle bir fırtına esti, dışarIdan bakınca öylesine bir karmaşa havası var ki, Kadıköy’den tek parça çıkıp çıkamayacağımızı dahi bilemiyoruz. Polat yönetimi başta, kulübün geleceği, 11 futbolcunun ayağından çıkacak topa bağlı.

Yarınki maçı düşündükçe içim kararıyor.
 
Bir yanda, formunun en üst noktasında bulunan bir Fenerbahçe takımı var. Etkili bir kadro kurmuş, golcü yabancılarını dizmiş ve daha da önemlisi, bizim bir türlü şansımızın tutmadığı Kadıköy stadında ve kendi seyircisi önünde oynanacak bir derbi maçı.
 
Buna karşılık, yönetiminde bir karmaşanın yaşandığı izlenimini veren bir Galatasaray takımı. Ben dışarıdan izliyorum ve bizim gibi taraftarlara yansıyan manzara hiç iç açıcı değil. Adnan Polat, belki çok farklı bir yaklaşım içindedir ve ortada karmaşa değil, çok uygun bir yönetim şekli vardır.
 
Bilemiyorum, ancak dış görünüş kötü.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan, türban her yerde serbest olsun istiyor…

22 Ekim 2010
Son gelişmelere bakıp, karşılıklı açıklamaları incelediğimiz zaman, bazı sonuçlara varabiliyorsunuz: 1) Ak Parti, türbanın sadece üniversitelerde serbest kalmasıyla yetinmek istemiyor. Kamu alanı denilen yerler dahil, her yerde kullanılmasını hedefliyor. 2) Başörtüsüne özgürlük mücadelesine muhalefetin hiçbir şekilde ortak olmasına izin verme niyetinde değil. 3) Bu konuda yargının her türlü müdahalesine karşı çıkmakta kararlı.

Ankara’da iki gündür yaşanan kriz, bazı tutumların biraz daha netleşmesine yaradı.
 
Yanılabilirim belki, ancak yapılan açıklamaları iyi incelediğimiz zaman karşımıza son derece ilginç bir manzara çıkıyor.
 
Gelin bunları paylaşalım:
 
1) Muhalefet, başörtüsü veya türbanın özellikle üniversitelerde yasaklanmasının artık imkansızlaştığını, yani birinci siperin düşmek üzere olduğunu görünce, direnmek yerine serbest bırakılmasında ön almanın, siyasi yönden daha  fazla oy getireceğini gördü ve harekete geçti. Özellikle CHP, türbanın ilerde ilk ve orta öğretim ile kamusal alanda kullanılmayacağı konusunda güvence elde etmek ve böylece, AKP'nin elinden türban kozunu almak istedi. Ancak bunu başaramadı.

TEK AMAÇ TÜRBAN DEĞİLDİ...

Yazının Devamını Oku