Kılıçdaroğlu CHP’ye şimdi hakim olacak…

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 32.Gün programına yaptığı açıklamalarla gündemi değiştiriverdi. Her şeyden önce, Köşk’teki davet konusunda bulduğu katılım formülüyle olası bir krizi önledi. Daha da önemlisi, CHP’deki dev değişiklikti. Önder Sav’ın Genel Sekreterlikten alınmasıyla birlikte, partinin gerçek sahibinin kendi olacağını ortaya koydu. Bundan böyle, sevabıyla hatasıyla tüm sorumluluk Kılıçdaroğlu’na ait olacak.

Haberin Devamı

KILIÇDAROĞLU,  ARTIK TEK PATRON...
 
CHP’de yepyeni bir dönem başlıyor.
 
Yargıtay Başsavcısı, Kılıçdaroğlu’nun sorunlarını halledebilmesi için adeta altın bir olanak yarattı. Kurultay’a gidilmesine gerek olmadığını, yeni tüzüğün devreye sokulmasının yeterli olacağının belirtilmesi, CHP liderinin elini kolaylaştırdı, önünü açtı.
 
Önümüzdeki Çarşamba günü, partide ki sistem tümüyle değişiyor. Zira yeni tüzük uygulamaya giriyor.
 
Bu şekilde, MKYK’da bulunan 14 üyenin her biri, bir başka konuda Genel Başkan Yardımcısı olacak.

Eskisi gibi güçlü bir Genel Sekreterlik görevi kalmayacak.

Genel Sekreterlik makamı kalacak, ancak yetkileri kısıtlanacak.

Bunun Türkçesi, Önder Sav döneminin kapanmasıdır.

Yeni bir Genel Sekreter atanacak.

Kılıçdaroğlu, bu şekilde kendi ekibini oluşturma, kendi politikalarını üretme ve uygulama fırsatına kavuşacak. Eğer var idiyse, parti içindeki Deniz Baykal muhalefetini de bu şekilde -hiç değilse, seçimler sonrasına kadar- etkisizleştirebilecek.

Haberin Devamı

Söyleşi sırasında, Kılıçdaroğlu’nun etrafından, çalışma düzeninden memnun olmadığı çok açık şekilde anlaşıldı. Sanki parti ona ait değil de, başkalarının politikaları uygulanıyormuş gibi bir havası vardı. Zaten bu hava dışarıda da seziliyordu. Bir şeylerin iyi gitmediği, bir karmaşa yaşandığı görülüyordu.

Bundan sonra artık, Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye her yönüyle el koyduğunu söyleyebiliriz.
Bundan sonra artık, yanlış giden bir takım işlerden dolayı, faturalar Önder Sav’a çıkarılamayacağı gibi, Sav’ın gölgesinde de kalınmayacak.

CHP’ de yepyeni bir dönem başlayacak.

DAVET KRİZİNE “HALKÇI ÇÖZÜM”
 
Söyleşi sırasında, Köşk’teki davet konusundaki tartışmanın, parti içi bir iletişim hatası veya yol kazası sonucu ortaya çıktığı açıkça anlaşıldı. Kılıçdaroğlu, bir ara dayanamayıp “İnce keşke o açıklamayı yapmasaydı” diyerek, yol kazasının adresini de gösterdi. Birkaç kişinin kendi arasındaki bir konuşmanın, Genel Başkan’a danışılmadan kamuoyuna açıklanması, Kılıçdaroğlu’nu güç duruma sokmuş. Zira onun Köşk’e çıkmamak gibi bir niyeti hiç olmamış. Ancak, açıklamayı yapan İnce’yi de harcamak istemediğinden dolayı, pek inandırıcı olmasa dahi bir orta yol bulmak zorunda kalmış. Konuşurken, CHP Lideri’nin boykota niyetli olmadığı, hele hele türbanlılar geliyor diye, Cumhurbaşkanı’nın davetine sırt çevirmeye hiç mi hiç niyeti olmadığı açıkça anlaşılıyordu.
 
Gayet samimiydi.
 
Parti içindeki, üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasına ilişkin tartışmalarda, Kılıçdaroğlu’nu eleştiren, partinin laikçi kesimi hakkında da “Ben dediğimi dedim. Benim politikam böyle” diyerek, minik bir gözdağı verdi.
 
Türban çözümünü de anlattı: Üniversitelerde serbest, ancak onun dışındaki ilköğretim - liselerde ve hizmet verilen yerlerde yasak.
 
Özetle, karşımda, kendine güveni artmış bir Kılıçdaroğlu buldum.

Haberin Devamı

BİR İSTANBUL EFENDİSİ LİDER OLUNCA...

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tanıyanlar çok iyi bilirler, gerçek bir İstanbul efendisidir. Son derece kibar, kimseyi kırmayan, en ağır eleştirileri dahi karşısındakini incitmeden yapan bir kişiliği vardır.

Ancak gelin görün ki, öylesine ince bir kişi, CHP lideri olduktan sonra değişmeye başladı.  Üslubu farklılaştı. Ağzından çıkmayan argo kelimeleri kullanır oldu.

Perşembe günkü 32.GÜN için söyleşi yaparken, merakımdan bu soruyu sordum.

“Emin olun, kendi üslubumdan bende memnun değilim” dedi. Ancak gelin görün ki, teşkilat baskısı var. Bizim toplumumuz kavga sever. Yüksek sesle, kavgacı üslup kullanan kişiye, aynı ses ve aynı kavgacı yaklaşımla yanıt verilmesini ister. Kılıçdaroğlu da işte bu yumağın içine düşmüş durumda.

Haberin Devamı

Kibar, efendi Kemal Kılıçdaroğlu, liderliğin dayattığı şekilde değişiyor. O da memnun değil, ancak teslim olmaktan başka yapacağı bir şey yok.

BİTTİM BU RADİKAL’ E...

Kim ne derse desin, tirajı ne olursa olsun, Eyüp Can’ın kaptanlığındaki yeni Radikal’i çok beğendim. Farklı bir format. İçeriği son derece zengin. Yeni ve genç kalemler. Artık geleneksel boylardan bıkmıştım. Yıllardan beri hep aynı yemeği yemenin getirdiği bir yorgunluk var. Yeni Radikal havamızı değiştirdi. Yazılı basına bir soluk getirdi. Farklılık, bakalım tiraja yansıyacak mı? Şimdilik çok iyi gidiyor, ancak önemli olan orta-uzun vadede nereye oturacağı... Tavsiye ederim, sizler de alıp deneyin.

Haberin Devamı

ATATÜRK’ÜN SESİ NEDEN BUNCA YILDIR SAKLANDI?
 
Hafta içinin en güzel gelişmesi, Atatürk’ün yeni sesli görüntülerinin ortaya çıkmasıydı. Bu konuya ön ayak olan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a tebrikler. Çok iyi bir iş yaptı. Asıl tebrik, bu görüntüleri bulan Sami Şekeroğlu hocaya gitmeli. Mimar Sinan Üniversitesi’nin efsane hocasıdır ve Türkiye’nin en büyük belgesel hazinesine sahip.
 
Ancak benim hala anlayamadığım bir husus var.
 
Sorum çok basit: Neden bugüne kadar beklendi?
 
Öyle değil mi?
 
Filmler 1975 yılında ortaya çıkmış. 25 yıldan fazla bir süre bekletilmiş. Gazetelere göre, bu yıl restorasyonuna karar verilmiş.
 
Bundan dolayı soruyorum: Neden? Neden bekletilmiş?
 
Ben işin içinde bir komplo filan aramıyorum. Ancak bir ihmal veya devletten kaynaklanan bir ilgisizlik hissediyorum.
 
Bakalım yanıt veren olacak mı?

Haberin Devamı

SÜHEYL BATUM’A HİÇ YAKIŞMADI...

Ulusal Strateji Merkezi İstanbul Şubesi’nin düzenlediği “Cumhuriyet ve Laiklik” konulu konferansta, CHP’nin en pırıltılı MKYK üyesi Prof. Süheyl Batum, gazete haberlerine göre aralarında benim de bulunduğum bir grup gazeteci yazarı “Liberal Aydın denen utanmaz bir güruh” diye nitelemiş. Belki yanlış yansımıştır, diye bekledim. Hiçbir yalanlama da çıkmadı.

Çok şaşırdım.

Eski hoca, yeni siyasetçi, Batum’dan şimdiye kadar hiç böyle bir söz duymamıştım. Böyle bir üslup, Batum hocaya hiç yakışmadı.

Can Dündar, Mehmet ve Ahmet Altan, Cengiz Çandar, İsmet Berkan, Serap Yazıcı ve beni örnek vermiş.  “Türbanı bu adamlarla tartışıyoruz” demiş. Panelde bulunan ve ne zaman karşılaşsak dostça konuştuğumuz kişiler de desteklemişler. “Ahlaksız Aydın - Satılmışlar” diye tepki göstermişler.

Ne yazık...

Sosyal Demokrat, Laik ve Kemalist diye övünen kişilerin böylesine hoyratça davranmaları, fikir tartışması yerine insanlara hakaret ederek korkutmaya çalışmaları ne acı değil mi? Üstelik, iktidarlar bu suçlamaları yapanları yerden yere vururken, onları bizler korumuş, arka çıkmıştık.

Anlaşılan, siyasetçi olunca, insanların ya başı dönüyor ya da zorunlu olarak eskiyi unutup başkalaşıveriyorlar.

ZULÜMHANE

Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve Ergenekon Davası sanıklarından Mustafa Balbay'ın “Silivri Toplama Kampı: Zulümhane” adlı kitabı (Cumhuriyet Kitapları) Türk yargısının acıklı bir resmini gösteriyor. Balbay kitabında, kaldığı koğuşun penceresinde bulunan 80 gözlü demir parmaklıktan Ergenekon sürecini anlatıyor.

Mustafa, elinde veya evinde silahı, bombası olmayan, sadece kalemi olan bir gazeteci. Bir yılı aşkın süreden beri hala tutuklu. Karar tabii ki de yargıca ait, ancak Balbay'ın ne kaçacağı, ne de kanıtları karartacağı var. “Bana yönelik suçlamaların tümü gazetecilik faaliyetlerimden esinlenerek üretilmişti. Bu fiilen sansürdür.”  diyor.

Silivri cezaevindeki yaşamını “Kalabalık koğuşlar yok, yalnızlaştırma var” diye anlatan Balbay,  Ergenekon sürecini hem bir gazeteci hem de sanık gözüyle anlatıyor.

Yazarın Tüm Yazıları