Mehmet Ali Birand

Bu gidişle TSK MSB’ye döner

2 Aralık 2010
Yılda iki defa toplanan Yüksek Askeri Şura, kısaltılmış adıyla YAŞ hayatımıza girdiğinden bu yana, her toplantısı gazetelerin manşetlerine çıkar. Ak Parti iktidarıyla birlikte, durum değişmeye başladı. Meraklı okurlarım uzun süredir, bu işlerin başka ülkelerde nasıl yapıldığını sorup dururlardı. Araştırınca ortaya son derece ilginç bir manzara çıktı.

Yüksek Askeri Şura, yılda iki defa kamuoyunun önüne çıkar.

 

Kısaltılmış adı da YAŞ’dır.

 

TV ve gazetelerde, asık suratlı hükümet üyeleri ve onlar kadar asık suratlı komutanların resimleri yayınlanır. Aslında bu asık suratlılık, ciddi görünme çabasından geldiği için, bu konuda özel bir çaba harcanır. Oysa kimse, eski Sovyetler Birliği Politbüro toplantılarını andıran bu resimlerin, toplumda sempatiyle karşılanmadığını, tam aksine asker-sivil  ilişkisini, soğuk ve mesafeli bir süreçte tuttuğunu bilmez.

 

YAŞ hayatımıza 1971 Muhtırası ile birlikte girdi.

 

Yazının Devamını Oku

Başkasının sizin için ne dediğini merak etmez misiniz?

1 Aralık 2010
Son yıllarda, bundan daha renkli, herkesi merak ettiren, kiminin yüzünü kızartan, uluslararası ilişkilerde maskeleri düşüren ve büyük bir deprem yaratan başka bir olay hatırlamıyorum.

Wikileaks...

           

Bu ismi bundan böyle aylarca duyacaksınız.

 

Kelimenin İngilizce açılımı şöyle: What I Know is Leak 

 

Şöyle tercüme edilebilir: Ne Bilirsem Sızdırırım...

 

Yazının Devamını Oku

Ankara, Washington’dan gelen tehlikeyi görüyor, ancak…

27 Kasım 2010
Bir haftadır, Türk-Amerikan ilişkilerinde çalan alarm zillerini anlatıyorum. Yorum değil, bir saptama yapıyorum. Bu tehlikeyi sadece ben görmüş değilim. Washington’dan yolu geçen, Obama yönetimiyle kısa bir süre temas edenlere sorun, aynı yanıtları vereceklerdir. Başbakan ve Dışişleri Bakanı da durumun farkında, ancak kafalarından ne geçtiğini, bu tuzaktan nasıl kurtulacaklarını bilemiyoruz. Oysa, onların attıkları her adım bizi de etkileyecek. Ne düşündüklerini öğrenme hakkımız yok mu?

Her ülke kendi dış politikasını, kendi çıkarlarını dikkate alarak oluşturur ve uygular. Her iktidarın da, kendine özgü bir yoğurt yiyişi vardır.

Ak Parti iktidarı, Türkiye’nin genel dış yaklaşımını değiştirdi. 2008’den bu yana, geçmiş yıllardaki alışılmış Batı Merkezli (ABD ve AB’ye endeksli) politikalarda ayarlar yapıldı ve kendine özgü bir politika izlenmeye başlandı.
 
Bulunduğumuz bölgenin sorunları öne alındı.

İslam dünyasına daha fazla önem verilir oldu.

Ekonomik çıkarlar gözetilerek politikalar üretildi.

Özetle, Türkiye dünyaya eskisi gibi bakmayan, sadece  Washington- Brüksel eksenli kararlar almayan bir ülke konumuna girdi.

İsrail ile sürtüşmeye girildi, İran’ın yanında yer alındı, Sudan’da ki rejim desteklendi. vb...

Yazının Devamını Oku

ABD ile itişmenin faturası hazırlanıyor…

26 Kasım 2010
Birbirimize bağımsızlık veya onurlu dış politika dersleri vermeyelim. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin dış politikası benim de hoşuma gidiyor. Ancak biraz da gerçekçi olursak, atılan adımların, Türkiye’nin uzun vadeli büyük çıkarlarına zarar vermeye başladığı izlenimi artıyor. Durumun pek parlak olmadığı sonucu çıkıyor. Washington, Türkiye’ye tümüyle sırt dönebilir, Erdoğan-Davutoğlu ikilisini silip atabilir mi? Hayır, ABD bir süper güç olarak herkesle ilişki sürdürür. Ancak her ilişkinin de bir faturası vardır. Washington, şu sıralarda Haziran 2011 seçimlerini bekliyor. Çıkacak sonuç ve sonrasındaki politikalara göre, Ankara ile yeni bir ilişki düzenine girilecek. Ya Türkiye genel yaklaşımına ince ayar yapıp değiştirecek ya da bir fatura ödeyecek. Faturanın ana hatları da hazır...

ABD’YE RAĞMEN BÖLGE LİDERİ OLUNAMAZ...

Türkiye, özellikle 2008’den itibaren, Gül’ün Dışişlerini bırakıp Çankaya’ya çıkması ve yerine Ahmet Davutoğlu’nun gelmesiyle birlikte, dış politika uygulamalarını değiştirmeye başladı.
 
Davutoğlu’nun dizayn ettiği ve Başbakan’ın onayladığı bu yaklaşımla, Ankara kabuklarını kırdı, eski kemikleşmiş yaklaşımlarını değiştirdi. “Sıfır Sorun” politikası olarak adlandırılan yeni yaklaşımla, Türkiye bölge sorunlarında çok daha aktif bir tutum aldı.

Artık eskisi gibi, büyük ağabeyler ne derlerse onu yapan, karışık sorunlara bulaşmaktan kaçınan, sadece kendini düşünen, ne kokan ne de bulaşan bir ülke olmaktan çıktı.

Karakteri olan, kendine özgü ilkeleri bulunan, son derece faal, son derece cesur, tabular yıkan, alışılmışın dışında bir politika başlatıldı.

Her yenilik gibi, Davutoğlu’nun yaklaşımı hem içeride, hem de bir kesim ülke kamuoyunda büyük alkış topladı. Uzun yıllar sonra Türkiye ilk defa sahneye çıkıyor, ağırlığını hissettiriyordu. Bu yeni politikalar, özellikle Orta Doğu ve Orta Asya’dan, Türkiye’ye büyük yatırımların akmasına, Türk iş adamlarına yeni iş sahaları açılmasına yaradı.

Tabii ki, her şey harika değildi. Zaman zaman abartılı ve sonuçtan çok, işin içinde bulunulduğu gösterisine yönelik işler de yapıldı. Genel bir strateji eksikliği ve günlük yaşam nereye iterse oralara kayıldığı gözlendi ve sert eleştiriler de oldu.

Yazının Devamını Oku

Her şeyi işte bu resim değiştirdi

25 Kasım 2010
Uluslararası kamuoyunda bazen bir tek resim, yüzlerce sayfalık konuşmadan daha etkilidir. Örneğin, bir Filistinlinin kolunu taşla kıran İsrail askerlerini hatırlayın veya napaldan yaralanmış Vietnamlı küçük kızı. İşte Türkiye’nin imajını etkileyen resim de bu. Bize göre, çok başarılı bir nükleer pazarlık sonrasındaki neşeli kutlamanın resmi. Washington ve birçok batılı çevre için ise, Türkiye’nin kamp değiştirmesinin resmi. İsrail ile Batı’nın en baş düşmanı İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Erdoğan ile kucaklaşması, Türkiye’nin eksen değiştirmesinin simgesi haline gelmiş durumda. Bu resim kafalara kazınmış bir defa, kolay kolay da çıkacağa benzemiyor.

YAHUDİ LOBİSİ SIRT DÖNÜNCE HER ŞEY DEĞİŞTİ...

Yahudi Lobisi Türkiye’ye resmen dişlerini gösteriyor. Washington onların arka bahçesi. Kongre’de, medyada, Üniversitelerde, Sivil Toplum Örgütlerinde hangi kapıyı açsam, şimdiye kadar Türkiye’yi kollayıp koruyan lobinin temsilcileriyle karşılaştım. Ateş püskürüyorlar. Açıkça güç gösterisi yapıyorlar. Amerika başta olmak üzere, batı dünyasını nasıl etkileyeceklerini gösteriyorlar. Henüz ipi kesmiyorlar, ancak “Eğer daha ileri giderseniz, ipinizi de keseriz” mesajı veriyorlar.
 
Türk-ABD ilişkilerini merak edenler bir noktayı iyi bilmeliler.
 
ABD için İsrail bir yana, dünya bir yanadır.
 

Yazının Devamını Oku

Obama'nın en büyük hayal kırıklığı: Erdoğan

24 Kasım 2010
Washington’da çalmadığım kapı, konuşmadığım ilgili kalmadı. Kapalı kapılar arkasında değil, artık kapıyı açıp bağırarak söylenen sözleri duydukça içim kabardı. 40 yıldır ABD-Türkiye ilişkilerini izlerim, 1974’deki ambargo dönemi dahil, böyle şeyler duymadım. “Kırk katır mı, kırk satır mı” örneğindeki gibi, her binada farklı kazanlar kaynatılıyor. Hele birkaçı var ki , gelecek açısından son derece kaygı vericiydi. İlişkiler böyle giderse, herkeze çok ağır faturalar çıkacak gibi görünüyor. Bakın, Türkiye için kim ne diyor?

 

Obama yönetiminin Türkiye ile ilişkilerini yakından izleyen bir yetkiliye göre, Başkan’ın büyük hayal kırıklığı, Başbakan Erdoğan’ın tam 45 dakika süreyle ricalarda bulunmasına rağmen, İran konusundaki oyunu değiştirmemesi ve İsrail konusunda da son derece sert konuşmalar yapması.

           

Toronto kentindeki son görüşmenin içeriğini bilen bir diğer Amerikalı yetkiliye göre , bu görüşme iki müttefik arasındaki bir diyalog gibi değil, “Birbirine çok kızgın iki eski dostun hesaplaşması gibi sert” geçmiş.

           

Beyaz Saray’da şu sıralarda Türkiye hiç popüler değil. Oysa Obama, yönetime ilk geldiğinde Türkiye’ye öncelik vermişti. “Model Ortaklık” deyimini kullanmış, Stratejik İşbirliği- Stratejik Ortaklık’ tan söz etmişti.

           

Ancak, Türkiye’nin

Yazının Devamını Oku

Ankara, uçurumun kenarında durdu

23 Kasım 2010
NATO'nun Lizbon doruğunda, Washington’un önerdiği Füze Projesi'ni, her istediği kabul edilmemesine rağmen onaylayan Türkiye, ABD ile ilişkilerinde kırılma noktasının ucundan döndü, zaman kazandı. Ancak, tehlike henüz tamamen geçmiş değil. Daha müzakeresi yapılacak birçok sorun var. Bu anlaşmanın Türkiye’ye ne getirip ne götürdüğünü, Ankara’nın neden ve nelere itiraz ettiğini biliyor musunuz? Bugüne kadarki yaklaşımını sürdürdüğü, verdiği sözlerden caydığı taktirde, Ankara’yı neler bekliyor biliyor musunuz? Geçen hafta Washington’daydım ve nabız tuttum. Karşılaştığım manzara çok karanlıktı. Bu hafta size, Washington’da kaynayan AKP kazanını anlatacağım.

Türk kamuoyu pek farkına varmadı, ancak ABD ve NATO ile ilişkiler açısından, Ankara geçen hafta sonu Lizbon doruğunda, isteklerinin tümü kabul edilmemesine rağmen, tutumunu değiştirmesi sayesinde, kelimenin tam anlamıyla, uçurumun kenarında durdu.

           

Önceki yaklaşımını sürdürseydi, uçuruma düşmesi işten bile değildi.

           

Bu sonucu, başta Gül’ün ısrarı ve Erdoğan’ın onayı sağladı. Ancak yine de her şey bitmiş değil. Ak Parti iktidarı, önümüzdeki çalışma döneminde itirazlarını tekrarlarsa, yine kıyametlerin kopacağını bilmemizde yarar var.

           

Ankara’nın ortaya attığı itirazlar ve genel tutumu, Washington ve diğer bazı NATO başkentlerinde ipleri öylesine germişti ki, NATO tarihinin en önemli doruğu olarak nitelenen bu toplantıdaki olası bir  Türk vetosu, Türk-ABD ilişkilerinde büyük bir kriz başlatabilecekti. 

           

Yazının Devamını Oku

Gazeteci para alır, karikatürcü çizer

13 Kasım 2010
Şimdiden bayramınızı kutlamak istiyorum, zira hafta boyunca Amerika’da olacağım. Bir hafta süreyle bu Köşe’yi kapatıyoruz. Gider ayak, günlerdir yazmak istediğim bir konuya değinip veda edeceğim. Dönüşte yine birlikte olabilmek ümidiyle, sağlıklı ve mutlu bir bayram dilerim.

Bayram tatili nedeniyle yurt dışına hareket etmeden önce, tüm okurlarımın Bayramını kutlamak isterim. Bir hafta süreyle, inşallah kavgasız ve gürültüsüz, mutlu ve sağlıklı yaşayalım ve hayatın tadını çıkaralım.
 
Gider ayak, bir başka konuya da değinmek istiyorum.
 
Günlerdir tartışılıyor.

1) Program yaptıkları için TRT’den para alan gazeteciler eleştiriliyor. Neden, anlayabilmiş değilim. Gayet tabii alacaklar. TRT ekranlarına çıkıp zamanlarını ve bilgilerini verdikleri bir işte neden para almayacaklarmış? Son derece haklılar ve söyliyeyim, çok da az parayla yetiniyorlar. Daha fazlasını istemeliler.
2) Memecan, Kılıçdaroğlu’nu dansöz şeklinde karikatürize ettiğinden dolayı yerden yere vuruluyor. Neden, onu da anlayabilmiş değilim. Karikatür bir sanattır ve dünyanın hiçbir yerinde sınırları yoktur. Tahammülü olmayan toplumlar karikatüristlerini yerden yere vururlar.

Yazının Devamını Oku