Şimdi cennet vatanın son gündem maddesi, Hanefi Avcı’nın çalışma odasından çıktığı ileri sürülen ses bantları. Bu bantlarda sesi duyulan gazeteciler mağdur sıfatıyla ifade veriyorlar.
İlk çağırılanlardan biri de bendim .
Savcı’ya “şikayetçi olmadığımı” söyledim.
Ne garip bir dünyada yaşıyoruz.
Telefonumun birileri tarafından izlendiğinden hep emin olmuşumdur da, fiilen banda alınmış bir konuşmamı hiç dinlememiştim.
Önceki gün, Ağır ceza savcılarından biri davet etti ve önüme 3-4 konuşmamı koydu.
Bunlar, 28 şubat döneminden kalma bantlardı.Hanefi Avcı’nın evinde yapılan araştırmada bulunmuş.
32. Gün ekibiyle program hazırlama tartışmaları, arkadaşlarımla sohbetlerimi kapsayan konuşmalar.
Ben bıktım artık.
Türban veya Başörtüsü, ne derseniz deyin, ancak bu toplum da yoruldu.
Yine dönüp dolaşıp, Üniversitelerde türban’ın serbest bırakılıp bırakılmamasını tartışmaya başladık.
Yetti...Açıkçası yetti.
Gülen Cemaati hakkındaki Ülke Efsanelerini dün sizlerle paylaşmıştım.
Bu Cemaati diğer gruplaşmalardan ayıran en önemli unsur, kurmayı başardıkları mekanizmadır. Disiplinli, birbirine inanarak çalışmaları ve Gülen hocalarına olan sadakatleri.
Türk toplumu, temelden disiplinsiz ve koordinasyonun ne demek olduğunu bilmediğinden dolayı, Cemaat’in faaliyetlerini, olduğundan da fazla yüceltiyor, abartıyor ve efsaneleştiriyor.
Cemaat, benim dışarıdan görebildiğim kadarıyla, son derece iyi organize olmuş bir görüntü veriyor. Kim ne yapacağını biliyor ve bir başkasının işine karışmıyor.
Vakıf çalışmaları, içeride ve dışarıdaki eğitim mekanizmaları iyi işliyor. Bu çarkı çevirebilmek için gereken mali katkı mekanizması da son derece başarılı. Para verenlerin bir bölümü isimlerinin dahi duyurulmasını istemiyor, diğer bir bölümü de karşılığını sormuyor.
İnanca ve sevgiye dayalı bir çark, dişlileri kırılmadan dönüyor.
Bu birlikteliği yaratan da Fethullah Gülen.
İşin temelindeki felsefe, muhafazakar, dini değerlere önem veren genç bir nesil yaratmak.
Türk toplumuna yepyeni bir efsane yaratılıyor.
Bu efsane’nin adı : Gülen Cemaati.
1970–2000 arasında, yaklaşık 30 yıl süreyle bir ölüm-kalım mücadelesi veren Cemaat, şimdilerde inanılmaz bir güç atfedilen, ülkenin her kurumuna hakim, her gelişmenin altından çıkan, müthiş bir organizasyon konumuna girmiş durumda. Neredeyse, bir mafya gibi koordineli çalışan, her yerde bir adamı bulunan örgüt gibi sunuluyor.
Belki kimilerinin hoşuna gidebilir, ancak önlem alınmazsa, bu gizemli hareket bir süre sonra, iktidarlar tarafından tehlike olarak görülebilir. Eskiden, Cemaati sürekli şekilde asker izler ve örselerdi. Yok etmeye çalışırdı.Eğer bu gidiş değişmezse, ilerde siyaset peşine düşer ve yok etmeye kalkabilir.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu son derece saygın ve bilgili bir insandır. Onun, Diyanet Başkanlığı gibi, son derece duyarlı bir kurumun başında bulunması da bir şanstır. Bilgi ve yeteneklerini kimsenin tartışmadığı bir bilim adamıdır.
Bardakoğlu’nun geçen haftasonu gazetelere yansıyan bir konuşmasını okudum. Diyanet’in uygulamaya koyacağı yeni bir projeden (Cami dışı Din Hizmetleri) söz etmiş. Gazetelerin, bu konuşmayı kuşa çevirip yayınlamış olacaklarını bildiğimden dolayı, mesafeli davranıyorum. Projeyi daha ayrıntılı dinledikten sonra daha kesin bir fikir sahibi olabiliriz. Ancak, bu kadarıyla dahi, bende kuşku yarattı.
Bardakoğlu'nu, iyi anlayabildiysem, İmamların sadece namaz kıldıran kişi değil, aynı zamanda insanlara akıl veren, yaşamlarında karşılaştıkları güçlükler veya sorunlar karşısında nasıl davranmaları gerektiğini anlatan, fikir veya akıl veren bir rol oynamalarını istiyor. Bir konu veya sorun karşısında zora düşen bir kişi, aile, mahalleli veya köy halkı, İmam efendiye baş vuracak ve akıl alacak. Bunu sağlayabilmek için yeni bir mekanizma oluşturuluyor.
Benim ilk aklıma takılan “Bazı açılardan yararlı görülebilirse de, Kanaat Önderliği gibi son derece iddialı bir işlev, İmamlarımızın kapasitelerinin ötesine geçmiyor mu?” sorusu oldu.
PKK ateşkes süresini 1 aylığına uzattı. Oysa genel beklenti bunun an az 8 ay olacağı şeklindeydi. Kandil’den gelen mesaj “Ne kadar ekmek o kadar köfte” anlamına geliyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonları durdurmayacağı veya durdurma garantisi vermeyeceği ortada. Kandil işte buna karşılık kendini garantiye almaya çalışıyor. Ne kadar başarır bilinmez. Anlaşılan o ki, artık her ay yeni bir erteleme haberi bekleyeceğiz.
Ne olursa olsun bu gelişme dahi Kürt sorunu-PKK terörü bağlamında çok şeyin değişmeye başladığını gösteriyor. Yeter ki, iyi hesap edilsin ve seçim sonrasında başlayacak olan asıl pazarlıkları şimdiden sabote edecek girişimlerden kaçınılsın.
BODRUM’ DA BU GECE FIRTINA ESECEK ...
Türkiye-ABD ilişkilerinin nabzı yüksek atıyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün BM için gittiği New York temasları ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yaptığı 88 ayrı görüşme, bu ilişkilerin hangi noktaya geldiğini açıkça ortaya koyduğu gibi, Türkiye “zararın neresinden dönülürse kardır” mantığıyla, çabalarını arttırmaya başladı.
Manzara şöyle:
Washington, giderek Ankara’nın tutumuna kızıyor.