Mehmet Ali Birand

Almanya’nın güler yüzü hoş geldi…

21 Ekim 2010
Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Türk-Alman ilişkilerinin oldukça güç bir döneminde, hem de Başbakan Merkel’in “Çok kültürlülük iflas etmiştir” dediği bir sırada, sorunun odağı olarak gösterilen Türkiye’ye geldi. Geleceğin Almanyasını temsil eden Wulff, gençliği ve güler yüzüyle ilk gününden itibaren Türk toplumunun kalbini kazandı bile...

Christian Wulff’un Salı günü başlattığı Türkiye gezisi, neresinden bakılırsa bakılsın, son derece önemlidir. Türk-Alman ilişkilerinin en gerilimli bir döneminde geldi.
 
Cumhurbaşkanı olduktan sonra, 3’üncü ziyareti için Türkiye’yi seçmesi çok anlamlıdır. Hem de ziyaret için, 5 gün gibi rekor bir zaman ayırması dikkatleri çekti.
 
Cumhurbaşkanı düzeyinde 10 yıl sonraki bu ilk ziyareti daha da önemli yapan diğer unsur, Başbakan Merkel’in geziden birkaç gün önce, hiç beklenmedik bir sırada “Çok kültürlülük iflas etmiştir... Göçmenler uyum sağlayamıyor” demesinin hemen arkasından, suçlanan göçmenlerin ülkesine gelmesidir.
 
Wulff, Başbakan Merkel’in gösterdiği sert yaklaşımın aksine, “İslam, Almanya’nın parçasıdır” diyebilen, bu cesareti gösterebilen bir kişi. Hatta, bu tutumundan dolayı ünlü Focus dergisinin Wulff’a, fotomontajla hoca sakalı takıp yayımlamasına rağmen, Cumhurbaşkanı’nın yaklaşımını değiştirmemesi önemlidir.

Yazının Devamını Oku

Bakışlar hızla Türkiye’ye dönüyor…

20 Ekim 2010
Fas’ın Marakeş şehrinde toplanan İFRİ konferansı hemen her açıdan gözlerin açılmasına yardımcı oldu. Yepyeni bir dünya düzeni kuruluyor ve yeni dünyada Türkiye yerini arıyor. Birgün de gerçek yerini bulacak. Konferansa katılanlarla sürekli Türkiye’yi konuştum. Başbakan ve Davutoğlu “eksen kayıyor” diyenlere kızacaklarına, asıl onların kaydığını anlatabilseler daha iyi ederler.

Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nün (İFRİ) Fas’ın Marakeş kentinde düzenlediği üç günlük büyük konferans, hangi açıdan bakılırsa, dünyadaki büyük değişimi gösterdi.
 
Artık eski düzen yok.
 
Amerika ve Avrupa’nın hepimize tepeden bakan, “fazla kafanızı yormayın, biz ne dersek onu yapın” diyerek dünyayı yönettikleri dönemler artık geride kaldı.
 
Yeni bir düzen aranıyor.

Yazının Devamını Oku

Marakeş’te, bambaşka bir Türkiye ile karşılaştım

19 Ekim 2010
Dünya varmış (!) Hafta sonu Fas’ın Marakeş kentinde, bizim kısır iç politika kavgalarının dışında geçirdim. Dünya Yönetim Politikaları konulu, Uluslararası konferansta konuştum ve katılımcıları dinledim. Biz içerde birbirimizi yerken, meğer Türkiye’nin ekseni de, konumu da değişmiş. Dünya, Türkiye’yi bizim gibi görmüyor. Dünya’nın gördüğü Türkiye’yi de acaba biz taşıyabilecek miyiz belli değil.

Hafta sonunu, Fas ın Marakeş kentindeki uluslararası bir Konferansta geçirdim.
 
Dünya varmış... Oksijen aldım ve dünya ile yeniden buluşabildim.
 
Bizdeki kısır iç politika kavgalarına öylesine kendimizi kaptırmış durumdayız ki, ne etrafımızda yaşananları doğru dürüst anlayabiliyor, ne de kendimizi tam anlamıyla değerlendirebiliyoruz.
 
Konferansın adı: Dünya Yönetim Politikaları.

Yazının Devamını Oku

CHP tek resepsiyona katılmalı

16 Ekim 2010
İsteyen başka türlü yorumlayabilir, ancak Cumhurbaşkanı’nın şimdiye kadar, 29 Ekim’de verdiği iki ayrı resepsiyonu, tekrar 2003 öncesindeki gibi “türbanlı-türbansız” diye ayırmadan, tek bir davet sistemine döndürmesinin son derece önemli bir sembolik anlamı vardır. Hem CHP hem de askerin bu resepsiyona katılmaları gerekir. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun boykot etmesi CHP liderinin genel türban sorunu ile ilgili farklı yaklaşımı ile çelişir.

Cumhurbaşkanlığı 2003’e kadar her 29 Ekim’de büyük bir resepsiyon verir ve Devlet ile toplumun önde gelenlerini buluştururdu. Kimsenin türbanlı olup olmadığı sorun yapılmazdı.

           

2003’te, Sezer mutlaka Komutanların da destekleriyle bir karar aldı ve Çankaya Köşkü’nü türbanlı eşlere kapattı. İlk defa Kamusal Alan kavramı getirildi. Bunun asıl nedeni, iktidara gelmiş olan Ak Parti’ye türban konusunda bir mesaj vermek, türbanlıların alanlarını kısıtlamaktı. Eşi türbanlı olan milletvekilleri, bürokratlar, hatta iş ve medya dünyası da, eşsiz davet edilir oldu.

 

Cumhuriyet tarihindeki, giyimle ilgili ilk ayrımdı bu...

 

Ardından, Çankaya’ya Gül çıktı.

 

Yazının Devamını Oku

Ayıptır, bu komplo teorilerini bırakalım

15 Ekim 2010
Kimse kusuruma bakmasın, ben Turgut Özal ve Eşref Bitlis’in ölümlerinin üzerinden 17 yıl geçtikten sonra, yeni hiçbir veri bulunmamasına rağmen, ilk defa farkına varılıyormuş gibi, ortaya eski iddiaların ambalajının değiştirilip atılmasını anlayamıyorum. Hele Devlet’in, bu oyuna katılıp savcılarını yeniden harekete geçirmesine daha da hayret ediyorum.

Yaşadıklarımızı büyük bir hayretle izliyorum.

           

Kıyametler kopuyor. Başbakan çıkıp “Toplumun kafasında kuşku kalmamalı” diyor ve savcıları harekete geçiriyor. Genelkurmay “Aman üstümüzde kalmasın” diye dosyayı yeniden açıyor.

           

Tam bir komedi yaşıyoruz.

           

17 yıl önce hayatlarını kaybeden iki ismin etrafında öylesine bir spekülasyon yapılıyor, öylesine bir esrar perdesi örülüyor ki, işin esasını bilmesek, inanıvermek  işten değil. Ancak, inanmayacağım ve bu oyuna gelmeyeceğim.

           

Yazının Devamını Oku

Artık PKK’dan çok, genç Kürtler korkutuyor…

14 Ekim 2010
Kamuoyu genelinde dikkat etmiyor, ancak öylesine sert bir Kürt asıllı genç kuşak yetişiyor ki, abilerini ve babalarını dahi korkutuyorlar. Son derece katı görüşleri var ve gözleri hiçbir şey görmüyor. Bu gençleri her gösteride sokaklarda görüyoruz. Ne polis, ne de asker başa çıkabiliyor. PKK’ya da kafa tutuyor, gerektiğinde parti yetkililerini dahi taşlıyorlar.

Bugün sizlere, son derece önemli bir oluşumdan, bir gelişmeden söz etmek istiyorum. 

Güneydoğu’da çok şey değişiyor. Heyecanlar ve umutlar, gerçekten en üst düzeyde. Beklentiler giderek artıyor. Silahların susacağı günlere yaklaşıldığı hissi yaygınlaşıyor.
 
En büyük korku nedir biliyor musunuz?
 
Bu beklentilerin yine suya düşmesi.
 

Yazının Devamını Oku

Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez

13 Ekim 2010
Ya iktidarlar yıllardır bizlerle adeta alay ediyor veya gerçekten cahiller. Hala PKK’nın, sağı solu itiştirerek tasfiye edilebileceği sanılıyor. Barzani’yi sıkıştırarak, askeri operasyonlarla hala bir yere varılacağı ileri sürülüyor. Bu yaklaşım, toplumun zekasıyla alay etmekle eş değerdir. PKK tasfiye edilir, ancak bambaşka bir yöntemle...

Bir süredir PKK’nın tasfiyesi dillerden ve medya sayfalarından düşmüyor.

           

Bu haberlerin bir bölümünü bizler üretiyoruz.

           

Bakanların ziyaretlerinden, Başbakan’ın konuşmalarından, bürokratların özel sohbetlerinden yola çıkarak, bir bölümü doğru, diğer bölümü kendi hayal ürünümüz olan  bir senaryo yazıyoruz ve bunun gerçek verilere dayanmayan bir senaryo olduğunu bilmemize rağmen, kendimiz de inanır oluyoruz.  Bir süre sonra, daha da ötesine geçiyoruz ve kendi senaryolarımıza dayanarak yorumlar yapmaya başlıyoruz.

           

İşin asıl ciddi ve dramatik yanı, PKK’nın bu şekilde tasfiye edileceğine siyasetçilerimiz, polisimiz, hatta askerimiz dahi inanıyor olmaları.

           

Yazının Devamını Oku

Türban savaşının 1’nci siperi düşmek üzere…

12 Ekim 2010
Başörtüsü’nün veya diğer adıyla türbanın serbest bırakılması mücadelesinde, Erdoğan çok ilginç bir taktik uyguluyor. Konuyu sürekli tartıştırıyor, top dolaştırıyor ve muhalefetin siperlerini tek tek ele geçirmeye çalışıyor. Üniversiteler siperi düşmek üzere. Peki ardından sıra hangi sipere geliyor biliyor musunuz? Bakın, anlatayım...

Eğer sabırlıysanız...

Bir toplumun nabzını iyi tutabiliyorsanız...

İstediğiniz herhangi bir  konuyu, sürekli tartıştırarak, insanları konuşturarak, eninde sonunda arzuladığınız şekle sokabilirsiniz.

Batı dünyasında çok kullanılan bu yöntemi şimdilerde, Erdoğan türban  konusunda uyguluyor.

Önce Anayasayı değiştirmekle yola çıktı.

Bence iyi hazırlanılmamış bir formülle hareket etti ve başaramadı.

Şimdi, siper savaşı yapıyor.

Teker teker siperleri çökertip, sonunda istediğini elde etmeye çalışıyor.

Yazının Devamını Oku