Mehmet Ali Birand

Denktaş’a yapılan ayıp ötesidir

12 Kasım 2010
Yıllarca Cumhurbaşkanlığı yaptı. Yıllarca omuzlarımızda taşıdık. Ne istedikse, gözü kapalı yerine getirdi. Bugün TV’ye çıkıp “geçinemiyorum” diyorsa, bu ayıp hepimizindir.

KKTC’nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanı, 50 yıl süresince Türkiye’yi sevmekten, Ankara’nın her istediğini yapmaktan başka hiçbir suçu olmayan Rauf Denktaş’ı, Kıbrıs TV’sinde izleyince içim yandı.

Utandım.

Ardından hem KKTC’nin bugünkü yöneticilerine, hem de Ankara’dakilere fena halde kızdım.

Ayıptır.

Rauf Denktaş’a böyle bir muamele reva görülmeli miydi?

Omuzlarımızda taşıdığımız, bizim tahrik edip adına “Türkiye’nin Milli davası” dediğimiz  Kıbrıs sorununu, Türklük adına sırtlamış bir insanı bu duruma düşürmek yakışır mı?

“Geçinemiyorum” diyor.

“Borcum var...” diyor.

Yazının Devamını Oku

Hayatımız kavga…

11 Kasım 2010
En basit bir tartışma kavgaya dönüşüyor. Yol vermeyen şoför dayak yiyor. Üniversiteli her gün kavga ediyor. TV’lerde kavgalı programlar reyting yapıyor. Kavga eden köşe yazarı ünleniyor. Türk toplumu sürekli kavga ediyor. İyi de, hepimize örnek olması gereken liderler neden kavga ediyorlar?

Bugün size, hayatımızın bir parçası durumuna gelen KAVGA merakımızdan söz etmek ve liderlerimizden başlamak istiyorum.

Toplumun bir kesimi, liderlerin karşılıklı atışmalarını, birbirlerini sert şekilde yerden yere vurmalarına bakıp, geriliyor ve üzülüyorlar. Liderlerin gerçekten de birbirlerinin suratına bakamayacak durumda olduklarını sanıyorlar.
 
Bir ara, özellikle gençlik yıllarımda, ben de böyle düşünürdüm. Öylesine sert, öylesine kırıcı konuşuyorlar ki, bir daha yüz yüze bakamayacaklarını sanırdım.

Sonradan uyandım, baktım ki, bir gün önce birbirini boğazlayacak sandığınız liderler, karşılaştıklarında hiçbir şey olmamış gibi el sıkışıp, konuşuyorlar. İşte o zaman bunun bir siyaset oyunu olduğunu gördüm.

Liderlerimiz, kavga ederek ve polemikçilikle siyaset yapıyor.

İşin kolayını seçiyorlar.

Fikir üretmek, politika üretmek ve bunların üzerinden tartışma yapmak zor. Oysa, yüksek sesle ve sert şekilde, hatta kavgaya dönüşecek bir tonda tartışmak çok kolay.

Yazının Devamını Oku

CHP’nin, önemli bir gizli silahı var…

10 Kasım 2010
CHP’nin en çok hangi partiden oy aldığını biliyor musunuz? Anketçilere sordum ve öğrenince hayretler içinde kaldım. Siyasi partilerin nasıl bir değişim yaşadıklarını anladım. Peki, önümüzdeki seçimlerde, CHP’nin çok etkili olacağına inandığı gizli silahını tahmin edebiliyor musunuz? Ben duydum ve iyi kullanılırsa AKP’yi ağır yaralayabileceğini gördüm.

CHP’in son bir kaç yıldır katıldığı seçimleri inceleyen Adil Gür (A&G) çoğumuzun bilmediği bir gerçeği anlattı. CHP ile MHP’nin son yıllarda aynı kaynaktan beslendiğini söyledi. “Dikkat edin, ne zaman CHP’nin oyları yükselirse, MHP’ninkiler iner. Bu iki parti arasında bir oy alış verişi vardır” dedi. 29 Mart yerel seçimlerinde CHP ve MHP’nin yüksek oranda oy aldığı bölgeler (Ege – Akdeniz – kıyı şeridi vs.) bu tezi doğrulamaktadır.
 
Her şey aklıma gelirdi de, MHP ile CHP’nin aynı kaynaktan su içtikleri aklıma gelmezdi.
 
Gür’e göre, artık MHP de, eski MHP değil.
 
Yüzde 65’i yeni kuşaklar, yüzde 35’i eski ülkücüler.

Yazının Devamını Oku

CHP’liler, önemli bir değişim bekliyor…

9 Kasım 2010
Bir nabız yoklaması yaptım ve CHP’lilere şu soruyu sordum: Kılıçdaroğlu-Sav kavgasını nasıl okudunuz? Yeni ekibi nasıl niteliyorsunuz? Daha mı iyi, daha mı kötü oldu? Aldığım yanıtlar şaşırtıcıydı...

CHP’liler arasında bir nabız yoklaması yaptım.
 
Bilimsel bir anket değil, ancak genel eğilimi vermesi açısından çok ilginç sonuçlar verdi. Teşkilattan olanlara, delegelere ve anketçilere sordum.
 
Parti'de gayet ilginç bir rüzgar esiyor.
 
Konuştuğum kişiler, birebir işin içinde olmayan, ancak gazete ve TV haberleriyle gelişmeleri izleyen kesimdendiler. CHP dışındakilerle de görüştüm. Anlayacağınız, genel bir CHP imajı çıkarttım.

Yazının Devamını Oku

CHP’ye müjde: Sav kavga etmeyecek

6 Kasım 2010
Perşembe akşamı Önder Sav ile çok uzun bir görüşme yaptım. Karşımda gücünden emin, ne dediğini ve istediğini bilen birini buldum. Kavga istemiyor. Partiye zarar verecek çatışmalardan kaçınmakta kararlı. Parti içinde, gücünü hissettirecek ve sesini duyuracak. Kılıçdaroğlu ve ekibi artık seçimi düşünmeye başlamalılar.

Perşembe akşamı 32.GÜN ve Kanal D Ana Haber için, CHP depreminin kilit adamı  sayılan Önder Sav ile uzun bir görüşme yaptım. Fazla konuşmadığı, hele TV’lere çok nadir çıktığından dolayı, son derece değerli bir kaynaktı.CHP’nin 10 yıldır Genel Sekreterliğini yapmak, karakutusu olmak, hiç kolay bir şey değildir.

Sav, dışarıdan bakıldığında, derin CHP’nin temsilcisi, koltuğunu kaybettiğinden dolayı müthiş kızmış ve partide Kılıçdaroğlu’na karşı dehşet bir savaş açmış kişi olarak görülüyordu.

Önder Sav’ı dinledikten sonra, işin pek de bu kadar basit olmadığı izlenimini edindim. Gücünden emin, ne dediğini bilen, belki demode ancak ilkeleri olan bir yöneticiyle karşılaştım.

Kılıçdaroğlu ile ten uyuşmazlığı olmuş. Çok açık ve net konuştu. Belki içi farklı, ancak dış görünüşü ikna ediciydi.

İzlenimlerimi şöyle sıralayabilirim:

- Defteri kapatmış. Parti için ayaklanma veya direnme, hele hele hiçbir şekilde kavgayı sürdürme niyetinde değil. Savaşarak çekilme gibi bir yaklaşımı yok.
- Ancak köşesine çekilip, küsüp sesini kısmaya da hiç niyetli değil. Kişisel gücünden de emin. Tüzük konusundaki hukuki mücadelesini sürdürecek. Partinin izleniminden dolayı da  çok rahatsız.

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu’nu derin CHP devirmek istedi, başaramadı

5 Kasım 2010
Acaba bir başka parti, CHP’nin kendine yaptığı kötülüğü yapar mıydı? Bir lider seçtikten 5 ay sonra, kalkıp komplo kuran bir Genel Sekreter olabilir mi? Gel de Baykal’ı arama. Demek ki, CHP’ye Deniz bey gibi sert ve otoriter bir Genel Başkan gerekirmiş. Genel seçime 7 ay kala koskoca Ana Muhalefet Partisi'nin düştüğü duruma bakın. Kılıçdaroğlu ile birlikte, tam ümitler yeşermişti ki, birbirlerine girip, seçim şanslarını da yok ettiler. Şimdi herhalde, AKP ile MHP çok keyiflilerdir. Zira bu kavga bu iki partiye yarayacak.

CHP, bugün tam anlamıyla üçe bölünmüş durumda.
 
Kılıçdaroğlu ekibi...
 
Sav ekibi...
 
Baykal ekibi...

Yazının Devamını Oku

Ölümleri durduracaksa, müzakere de edin, Öcalan ile de konuşun…

4 Kasım 2010
Emin olun inanamıyorum. “Efendim, nasıl olur da Öcalan ike konuşulur, Pkk ile temas kurulur” diyenlere hiç mi hiç inanamıyorum. Bu insanlar, ailenin bir ferdini kaybetmenin, oğlunun veya kardeşinin veya kocasının öldüğü haberini almanın ne demek olduğunu bilmiyorlar. “Ülke bölünür” diyorlar. Hadi canım sende, asıl geçen yıllara kadar sürdürülen ve sadece taş kafaların dayattığı silahlı çözüm bu ülkeyi bölünmeye götürüyor. Görmüyor musunuz, kör müsünüz?

Bu yazıyı şehit ailelerinin acılarını bildiğim için, kulaklarımda hala cenazelerdeki anaların, eşlerin haykırışlarını duyduğum için yazıyorum.

Aynı acıların başkaları tarafından paylaşılmaması için yazıyorum.

İster güvenlikçi, ister masum bir vatandaş veya çeşitli nedenlerle dağa çıkmış genç olsun.

Can hep candır.

Allahın verdiği can hiçbir şeyle değiştirilemez. Ondan daha kıymetli hiçbir şey yoktur.

Kaybettiğimiz insanlarımızın sayısı 50 bini aştı. 50 bin aileye ateş düştü.

Ne dersiniz, hala ateş düşmeye devam etsin mi?

Analar cayır cayır haykırsınlar mı?

Yazının Devamını Oku

Düz ovada siyaset için yeni bir altın fırsat…

3 Kasım 2010
Türkiye’nin önüne yeni bir altın fırsat çıkmış durumda. Geçen yılki Açılım girişiminden alınan derslerle birlikte, Kürt-PKK sorununun çözümüne doğru son derece bilinçli adımların atılacağı bir sürece giriyoruz. Artık PKK da, Türk Devleti de bu mücadeleyi silahla çözemeyeceklerini anladılar. Şimdi bundan sonra, hem Kandil hem de Ankara’nın durumu eskiye oranla çok daha ciddiye alması gerekiyor.

Geçen yılki Açılım girişiminin, acemilikten kaynaklanan hatalar sonucu kesilmesi, moralleri bozmuş ve genel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte de, yumuşama ümitleri suya düşmüştü. “Bakalım, seçim sonrası yeniden hareketlenilir” diyorduk.
 
Şu anda gelinen nokta, büyük bir sürpriz oldu.
 
İçişleri Baskanı Atalay, durmadan  “Çalışmalar yapılıyor, önemli adımlar atılacak” diyor, ardı ardına Kuzey Irak ile temaslar yapılıyordu da, kimse böyle bir noktaya gelineceğini tahmin etmiyordu.
 
Her şeyin başında, hem Türk Devleti hem de PKK’nın, artık silahla, sınır dışı operasyonlarla, sokak gösterileri veya sert demeçlerle bu mücadeleyi kazanamayacaklarının anlaşılması geliyor.

Yazının Devamını Oku