KKTC’nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanı, 50 yıl süresince Türkiye’yi sevmekten, Ankara’nın her istediğini yapmaktan başka hiçbir suçu olmayan Rauf Denktaş’ı, Kıbrıs TV’sinde izleyince içim yandı.
Utandım.
Ardından hem KKTC’nin bugünkü yöneticilerine, hem de Ankara’dakilere fena halde kızdım.
Ayıptır.
Rauf Denktaş’a böyle bir muamele reva görülmeli miydi?
Omuzlarımızda taşıdığımız, bizim tahrik edip adına “Türkiye’nin Milli davası” dediğimiz Kıbrıs sorununu, Türklük adına sırtlamış bir insanı bu duruma düşürmek yakışır mı?
“Geçinemiyorum” diyor.
“Borcum var...” diyor.
Bugün size, hayatımızın bir parçası durumuna gelen KAVGA merakımızdan söz etmek ve liderlerimizden başlamak istiyorum.
Toplumun bir kesimi, liderlerin karşılıklı atışmalarını, birbirlerini sert şekilde yerden yere vurmalarına bakıp, geriliyor ve üzülüyorlar. Liderlerin gerçekten de birbirlerinin suratına bakamayacak durumda olduklarını sanıyorlar.
Bir ara, özellikle gençlik yıllarımda, ben de böyle düşünürdüm. Öylesine sert, öylesine kırıcı konuşuyorlar ki, bir daha yüz yüze bakamayacaklarını sanırdım.
Sonradan uyandım, baktım ki, bir gün önce birbirini boğazlayacak sandığınız liderler, karşılaştıklarında hiçbir şey olmamış gibi el sıkışıp, konuşuyorlar. İşte o zaman bunun bir siyaset oyunu olduğunu gördüm.
Liderlerimiz, kavga ederek ve polemikçilikle siyaset yapıyor.
İşin kolayını seçiyorlar.
Fikir üretmek, politika üretmek ve bunların üzerinden tartışma yapmak zor. Oysa, yüksek sesle ve sert şekilde, hatta kavgaya dönüşecek bir tonda tartışmak çok kolay.
CHP’in son bir kaç yıldır katıldığı seçimleri inceleyen Adil Gür (A&G) çoğumuzun bilmediği bir gerçeği anlattı. CHP ile MHP’nin son yıllarda aynı kaynaktan beslendiğini söyledi. “Dikkat edin, ne zaman CHP’nin oyları yükselirse, MHP’ninkiler iner. Bu iki parti arasında bir oy alış verişi vardır” dedi. 29 Mart yerel seçimlerinde CHP ve MHP’nin yüksek oranda oy aldığı bölgeler (Ege – Akdeniz – kıyı şeridi vs.) bu tezi doğrulamaktadır.
Her şey aklıma gelirdi de, MHP ile CHP’nin aynı kaynaktan su içtikleri aklıma gelmezdi.
Gür’e göre, artık MHP de, eski MHP değil.
Yüzde 65’i yeni kuşaklar, yüzde 35’i eski ülkücüler.
CHP’liler arasında bir nabız yoklaması yaptım.
Bilimsel bir anket değil, ancak genel eğilimi vermesi açısından çok ilginç sonuçlar verdi. Teşkilattan olanlara, delegelere ve anketçilere sordum.
Parti'de gayet ilginç bir rüzgar esiyor.
Konuştuğum kişiler, birebir işin içinde olmayan, ancak gazete ve TV haberleriyle gelişmeleri izleyen kesimdendiler. CHP dışındakilerle de görüştüm. Anlayacağınız, genel bir CHP imajı çıkarttım.
Perşembe akşamı 32.GÜN ve Kanal D Ana Haber için, CHP depreminin kilit adamı sayılan Önder Sav ile uzun bir görüşme yaptım. Fazla konuşmadığı, hele TV’lere çok nadir çıktığından dolayı, son derece değerli bir kaynaktı.CHP’nin 10 yıldır Genel Sekreterliğini yapmak, karakutusu olmak, hiç kolay bir şey değildir.
Sav, dışarıdan bakıldığında, derin CHP’nin temsilcisi, koltuğunu kaybettiğinden dolayı müthiş kızmış ve partide Kılıçdaroğlu’na karşı dehşet bir savaş açmış kişi olarak görülüyordu.
Önder Sav’ı dinledikten sonra, işin pek de bu kadar basit olmadığı izlenimini edindim. Gücünden emin, ne dediğini bilen, belki demode ancak ilkeleri olan bir yöneticiyle karşılaştım.
Kılıçdaroğlu ile ten uyuşmazlığı olmuş. Çok açık ve net konuştu. Belki içi farklı, ancak dış görünüşü ikna ediciydi.
İzlenimlerimi şöyle sıralayabilirim:
- Defteri kapatmış. Parti için ayaklanma veya direnme, hele hele hiçbir şekilde kavgayı sürdürme niyetinde değil. Savaşarak çekilme gibi bir yaklaşımı yok.
- Ancak köşesine çekilip, küsüp sesini kısmaya da hiç niyetli değil. Kişisel gücünden de emin. Tüzük konusundaki hukuki mücadelesini sürdürecek. Partinin izleniminden dolayı da çok rahatsız.
CHP, bugün tam anlamıyla üçe bölünmüş durumda.
Kılıçdaroğlu ekibi...
Sav ekibi...
Baykal ekibi...
Bu yazıyı şehit ailelerinin acılarını bildiğim için, kulaklarımda hala cenazelerdeki anaların, eşlerin haykırışlarını duyduğum için yazıyorum.
Aynı acıların başkaları tarafından paylaşılmaması için yazıyorum.
İster güvenlikçi, ister masum bir vatandaş veya çeşitli nedenlerle dağa çıkmış genç olsun.
Can hep candır.
Allahın verdiği can hiçbir şeyle değiştirilemez. Ondan daha kıymetli hiçbir şey yoktur.
Kaybettiğimiz insanlarımızın sayısı 50 bini aştı. 50 bin aileye ateş düştü.
Ne dersiniz, hala ateş düşmeye devam etsin mi?
Analar cayır cayır haykırsınlar mı?
Geçen yılki Açılım girişiminin, acemilikten kaynaklanan hatalar sonucu kesilmesi, moralleri bozmuş ve genel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte de, yumuşama ümitleri suya düşmüştü. “Bakalım, seçim sonrası yeniden hareketlenilir” diyorduk.
Şu anda gelinen nokta, büyük bir sürpriz oldu.
İçişleri Baskanı Atalay, durmadan “Çalışmalar yapılıyor, önemli adımlar atılacak” diyor, ardı ardına Kuzey Irak ile temaslar yapılıyordu da, kimse böyle bir noktaya gelineceğini tahmin etmiyordu.
Her şeyin başında, hem Türk Devleti hem de PKK’nın, artık silahla, sınır dışı operasyonlarla, sokak gösterileri veya sert demeçlerle bu mücadeleyi kazanamayacaklarının anlaşılması geliyor.