Nihayet bitti.
Neden başladığını, kimlerin başlattığını, perde arkasında nelerin döndüğünü bir türlü anlayamadığımız kavgaya Başbakan el koydu.
MİT'in arkasında durdu.
Savcılar isteklerini geri çektiler.
Şimdilik herşey yatışmış ve “Teşkilat” daha da ön plana çıkmış gibi görünüyor. Bundan böyle, Türkiye'nin istihbaratının tek patronu ve gizli devlet operasyonlarının tek sorumlu kuruluşu MİT olacak.
Hakan Fidan, son 20-25 yılın en şanslı ve en güçlü MİT müsteşarı konumunda. Sivillere geçtiğinden bu yana, şimdiye kadar hiçbir müsteşar böylesine bir destek görmemiştir. Asker dönemi dışında, MİT müsteşarları sürekli şekilde, iktidarlar arasında sıkışarak görev yapmak zorunda kalmışlardır. Hiçbiri Hakan Fidan kadar iktidar desteğini arkasında hissetmemiştir.
Bu durum, hem önemli avantajları hem de sorunları beraberinde getirecektir.
Avantaj sağlayacak, zira MİT görevlileri artık arkalarını kollamadan, sırtlarını iktidara dayayarak çalışacaklardır. Daha güven duyacaklar ve satılmaktan korkmayacaklardır. Bu durum, tüm devlet memurları için de geçerlidir.
Uludere'de 34 kişi bombalanarak öldürüldü. Bu kişilerin terör örgütü ile ilişkisi yoktu. Yıllardır kaçakçılık yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan köylülerdi. TBMM Araştırma Komisyonu bombardımanla ilgili görüntüleri izlendikten sonra acı gerçek bir defa daha ortaya çıktı.
Acaba bu görüntüleri izleyen yetkili komutan veya komutanlar, bu gurup hakkında kesin bir fikir elde edemeyince, "Risk almayalım, bunlar belki de PKK'lıdır. Sonra başımıza dert çıkarırız. İyisi mi, vuralım gitsin" mi dediler?
Bizim dünyamıza çok uygun bir mantık. Sınır boyunda vurulanların hesabını soran yok ki... Ancak bu defa durum farklı. Şimdi herkez şu sorunun yanıtı arıyor:
Bu insanları öldürme emrini kim verdi?
Sizin durumuzunu bilemiyorum, ancak ben dağıldım.
MİT- Emniyet- Yargı fırtınasını anlayabilmek, her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Her geçen gün yeni bir gelişmeyle karşılaşıyoruz . Baksanıza, MİT olayına karıştığı ileri sürülen ve daha düne kadar, iktidar tarafından güvenerek polis teşkilatının en tepelerine yerleştirilen emniyetçiler darma dağın edildiler.
Savcıları dinlediğinizde, söylediklerinde bir mantık buluyorsunuz.
MİT'i dinlediğinizde, genelde haklı olduklarını görüyorsunuz .
Adına Şike davası deniliyor. Medyaya bakılacak olursa, Silivri'de sanki sadece Aziz Yıldırım yargılanacakmış gibi bir hava var. Oysa bu davada, sadece FB Başkanı ile ilgili olarak yapılan suçlamalar yargılanmayacak. Belki farkında değiller, ancak bu dava futbol kulüplerinin başındaki tüm başkanları yargılayacak.
Bu yargılama, kamuoyu tarafından yapılacak. Açıkçası eski bir düzen yargılanacak.
Futbol kulüplerini yönetenlerin aralarındaki ilişkiler, konuşmaları ve sorunlara genel yaklaşımları kamuoyu tarafından didik didik edilecek. Yüzlerce sayfalık tapeler herkes tarafından okunacak ve başkanların kendi aralarındaki son derece "Hafif" konuşmalar hakkında bir yargıya varılacak.
Futbol dünyamızın ne kadar yanlış ellerde olduğu, çok açık şekilde ortaya çıkacak.
Büyük olasılıkla da bu düzen yıkılacak.
AZİZ YILDIRIM’IN HAKLI OLDUĞU NOKTALAR...
Yıldırım önceki gün yaptığı ön açıklamalarla, son derece önemli bazı noktalara parmağını bastı.
Bunların başında da 8 aydır yargıcın karşısına çıkmayı beklemesi ve iddianame daha çıkmadan tüm suçlamaların medyaya sızdırılması geliyor.
YARGI: "MİT SUÇ İŞLERSE, YAKASINA YAPIŞIRIM..."
Günlerden beri savcıları yerden yere vuruyoruz.
Ben dahil olmak üzere , medya' nın önemli bir bölümü, MİT'in ajanlarını KCK'nın içine sokmasının bir başarı olduğunu yazdık . Sadece medya değil , iktidar partisi mensupları da, savcıların, MİT ajanlarını mahkemeye vererek ülke çıkarlarına ters düştüklerini ileri sürdü.
Şaşkınlığın başlıca nedeni de , Başbakan'ın en çok güvendiği ve üstüne toz kondurmadığı MİT müsteşarının da ifadeye çağrılmasıydı. Şimdiye kadar böyle bir şey görülmediğinden dolayı, işin içinden çıkamayanlar , komplo teorileri ürettiler.
Kimine göre, Cemaat ile İktidar partisi arasında bir hesaplaşma yaşanıyordu.
Kimine göre, Emniyet yargıyı kullanarak MİT'in böylesine güç kazanmasını engellemek için deliller toplayıp savcıların harekete geçmesini sağlıyordu .
Baktım ki, kimseler sormuyor, kapılarını çaldım ve bu olayların birebir içinde olan yargı mensupları ve savcılarla konuştum. İsimlerini veremiyorum, zira bu koşullar dahilinde sohbet ettik .
"Medya'ya şaşıyorum, neden bize bu kadar saldırılıyor anlayamıyoruz" diye söze başlıyorlar, komplo teorilerine gülüp geçiyorlar . Ancak açıkça sinirlenmişler. Kendilerine haksızlık edildiğine inanıyorlar .
MİT-EMNİYET kavgasının toz dumanı arasında bir belge var ki beni çok ilgilendirdi.
Hakan Fidan'ın başkanlığındaki MİT ekibinin PKK temsilcileriyle yaptığı görüşmelerin sonunda vardıkları anlaşmanın satır başlarını kapsayan belgeden söz ediyorum.
Bu belge birileri tarafından, "Bakın ülkeyi nasıl satmaya kalkmışlar" diye medyaya sızdırıldı. Nitekim birçok çevrenin antenleri açıldı. MİT tarafından atılan bu adıma, eminim bir süre sonra tepkiler çok yaygınlaşacaktır. Oysa bana sorarsanız, tam aksine, bu belge olası bir çözümü yakınlaştıran verilerle dolu.
Bilmem hiç dikkatli şekilde incelediniz mi?
Bu belge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kürt sorununda çözüme giden yolun parametrelerini çok net şekilde gördüğünü gösteriyor.
Beğenelim veya beğenmeyelim; böyle bir çözümü kabul edelim veya etmeyelim ancak belge devletin şifreleri çözdüğünü ortaya koyuyor.
Bu anlaşma bir süre sonra belki unutulup gidecek, belki yepyeni başka anlaşmalar yapılacak, ancak şu kadarını bilmemizde yarar var: Bu belgede varılmış olan ortak noktalar şu veya bu şekilde her anlaşmanın içine girecektir.
Öcalan'ın konumunun rahatlatılması ve KCK mensuplarının serbet bırakılmasından başlayın, Kürtlerin kendi kendilerini yönetme şekillerine kadar önemli noktalarda öylesine görüş birliğine varılmış ki devletin olası bir çözüme nasıl baktığı çok net biçimde şekillenmiş.
Şu sıralarda yaşanan karmaşanın altında, “Özel yetkiler” sorunu yatıyor. “Katalog suçlar” diye özetlenen (Ceza Muhakemeleri 250. maddesi) saçma sapan, hukuk sistemiyle hiç ilgisi olmayan, uygulama artık çığrından çıktı.
Taha Akyol çok açık şekilde “Yeter” derken, çok doğru bir noktaya parmak bastı.
Siz, savcı ve yargıca “Özel yetkiler” verir ve bu yetkilerin sınırsız şekilde kullanılmasına göz yumarsanız, olacak budur. Kurallar yıkılır, teammüller bozulur, genelkurmay başkanlarına basit suçlu muamelesi yapılır, iki kişiyle örgütler kurdurulup, insanlar dinlettirilip, sistem temelinden sarsılır.
Bu uygulamaların, yargı sistemimizi nasıl bozduğunu herhalde hepimiz görebiliyoruz. Ne yazıktır ki iktidar bunu görmemekte ısrar etti ve sonunda bir çuval incir mahvedildi.
Gazetelerde çıkan bilgilerle yetinmek zorundayız. Son derece karmaşık bir durumla karşı karşıyayız. Gerçekler tam olarak bilinmiyor ve uzun bir süre de bilinmeyecek.
Eğer haberler doğruysa ve MİT'e yönelik suçlamalar, KCK'nın içine sızmak, Oslo'da PKK ile barış görüşmelerine katılmak ve çözüm yolları aramak ise, Milli İstihbarat Teşkilatı’nı tebrik etmemiz gerekir.
Ahlaki bulur veya bulmazsınız, beğenir veya beğenmezsiniz, ancak bir ülkenin istihbarat örgütünün asli görevleri bunlardır.
MİT yapması gerekenleri yapmıştır .