Paylaş
Uludere'de 34 kişi bombalanarak öldürüldü. Bu kişilerin terör örgütü ile ilişkisi yoktu. Yıllardır kaçakçılık yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan köylülerdi. TBMM Araştırma Komisyonu bombardımanla ilgili görüntüleri izlendikten sonra acı gerçek bir defa daha ortaya çıktı.
Acaba bu görüntüleri izleyen yetkili komutan veya komutanlar, bu gurup hakkında kesin bir fikir elde edemeyince, "Risk almayalım, bunlar belki de PKK'lıdır. Sonra başımıza dert çıkarırız. İyisi mi, vuralım gitsin" mi dediler?
Bizim dünyamıza çok uygun bir mantık. Sınır boyunda vurulanların hesabını soran yok ki... Ancak bu defa durum farklı. Şimdi herkez şu sorunun yanıtı arıyor:
Bu insanları öldürme emrini kim verdi?
Genelkurmay Başkanlığı’nın uzun süredir bu konuda bir inceleme yaptığını biliyoruz.
Kamuoyu vicdanı kararını verdi.
Uludere'de 34 kişi pisi pisine öldürüldü.
Şimdi, "Canım bunlar da eninde sonunda kaçakçıydılar..." deyip geçecek miyiz?
Hayır, soruşturmanın bir an önce bitmesini ve sorumluların cezalanmasını bekleyeceğiz.
SAVCILAR BENİ DAVET ETMEDİ, DOSYA GÖSTERMEDİ...
Bir yanlışı düzeltmem gerekiyor.
Çarşamba günü bu köşede, MİT davasındaki gelişmeleri yakından izleyen savcılarla yaptığım bir görüşmeyi yansıtmıştım.
Hay Allah! Keşke görüşmemiş olsaydım... Keşke bunları da yazmamış olsaydım... Bu insanları gereksiz şekilde rahatsız ettim... Başlarına sorun çıkardım. Zira medya, savcıları ateş hattına attı.
Benim yazdıklarımdan alıntı alındı ve "Savcılar Birand'ı davet ettiler, önüne dosyayı koydular ve kamuoyunu etkileme kampanyasına giriştiler..." denildi.
Oysa beni kimse davet etmemişti. Ben kendim, tamamen başka bir nedenle gitmiştim ve sonrasında karşılaştığım savcılarla günlük sorunları konuşmuştuk. İster istemez MİT davasına da değinildi. Konuyu ben açtım. Onlar da beni kıramadıklarından -demeç vermek değil-tamamen bir sohbet havası içinde, görüşlerini paylaştılar.
Söyledikleri, o ana kadar duymadığım bambaşka bir açı getiriyordu. Ben dahil herkes sadece MİT'in görüşünü duymuştuk ve sizlerle paylaşmıştık. Kimse savcıların görüşünü duymamıştı. İşin bu yönününün de kamuoyu tarafından bilinmesinin önemli olduğunu düşündüm ve isim vermeden yazdım.
Bunu, bana gösterilen güveni kötüye kullandığım şeklinde niteleyebilirsiniz.
Kuralları bozdum ve savcıların başını derde soktum.
Yazılan ve söylenenleri düzeltmek ister ve kendilerinden özür dilerim.
ÖZEL MAHKEME VE ÖZEL YETKİLER DARALTILMALI...
Sami Selçuk’un, Perşembe akşamı Cüneyt Özdemir'in CNN TÜRK'deki programında söylediklerine katılmamak imkansız. Selçuk, yıllarca şikayet ettiğimiz ve son derece önemli sakıncalarının yazılıp çizildiği, eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin isimlerin değiştirip "Özel Yetkili Mahkemelere" dönüştürülmesine dikkat çekti. Yani aslında değişiklik olmadığını ve kendi kendimizi aldattığımızı anlattı.
Eski “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” ile bugünkü “Özel Yetkili Mahkemeler” arasında hiç fark yok.
Eski tas, eski hamam...
Hem “Özel Mahkemeler”in getirdiği özel yetkilerden ve uygulamalardan şikayet edeceğiz hem de bu sakıncaları gidermek yerine,süreci devam ettirecek önlemler alacağız. Üstelik bu önlemler hiçbir şeyi değiştirmeyecek .
Şu konuda hepimiz görüş birliğine varmalıyız.
Özel mahkemeler ve özel yetkili savcılarla hiçbir yere varamayız.
Eğer gerçek bir demokrasiden söz ediyorsak, bu çarpıklığa bir son vermemiz gerekecek.
Bu tip yetkili mahkemeler dünyanın başka ülkelerinde de var, ancak bizdeki gibi uygulama yok. Yetkiler bizdeki kadar hoyratça kullanılmaz. İşte bu anormallikten kurtulmamız şarttır.
“SOYKIRIM”A KARŞI SPİELBERG'E FİLM YAPTIRIN ...
Yüreğim ağzıma geldi. Bir gazetede Steven Spielberg'in “Ermeni Soykırımı” hakkında film yapacağı haberi çıktı.
Spielberg'i size tanıtmama gerek var mı?
Dünyanın en çok aranan, sayısız Oscar sahibi, en prestijli, en zengin film yapımcısı. Her filmi bir olay yaratır ve milyonlarca kişi tarafından izlenir. Hangi konuyu ele aldıysa alkışlanan bir direktördür.
Kendi kendime "Yandık" dedim.
1978'deki ünlü Midnıght Express filmini hatırlayanınız var mı? Türk hapishanelerine düşmüş bir İngilizin gördüğü işkenceyi anlatan bir filmdi. Türkiye'nin imajını mahvetmişti. Midnight Express, Spielberg'in imzalayacağı bir filmin yanında Mickey Mouse gibi kalacaktı.
Allahtan bu haber yalan çıktı.
Şimdi Ankara hemen hareket geçmeli ve ne gerekiyorsa yapıp Spielberg'i ya Atatürk ya da aynı dönemlerle ilgili bir film çevirmeye ikna etmeli. Fransız “İnkar yasasından”, Amerikan Kongresi’nin alacağı karardan dahi daha etkili olur.
Hiçbir şey yapmıyoruz, bari bu fırsatı kullanalım.
KRİZ GÜNLERİNDE GAZETECİLİK ZORDUR...
Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, genç neslin en başarılı yöneticilerinden biridir. Hem muhabirliği hem de yöneticiliği bir arada yürütebilen ve tek başına gazetesine önemli katkı sağlayan bir meslekdaşım. Hem bilgili hem de mütevazi olabilen nadir bir kişiliği var.
Hafta içindeki yazılarından biriçok önemli bir gerçeğe parmak basıyordu.
Kriz dönemlerinde gazetecilik yapmanın ne kadar güç olduğunu örnekleriyle anlatan bu yazı çok doğruydu. Kriz dönemleri gazetecilerin turnusol kağıdına benzer. Herkesin rengi ortaya çıkar. Küçük fırsatçılarla, mesleklerini yerine getirmekten başka birşey düşünmeyenler birbirinden ayrılır.1960'lardan bu yana öylesine krizli dönemler geçirdim ki Küçükkaya'nın ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Kimler ne virajlar aldılar, kimlere nasıl biat ettiler gözlerimizle gördük.
Ancak bugün o tip gazeteciler artık yok.
Acı gerçek de bu...
BELGESEL BU AKŞAM VE YARIN TEKRARLANIYOR...
Sizlerden gelenyoğun talep üzerine“SON DARBE: 28 ŞUBAT” belgeseli CNN TÜRK ekranlarında bugün ve yarın tekrar yayınlanacak.
Bu akşam;
Birinci bölümü 18:30’da
İkinci bölümü 19:30’da
Üçüncü bölümü 20:30’da
Dördüncü ve beşinci bölümleri isePazar akşamı saat 23:00 ve 24:00’de izleyebilirsiniz.
İlginize çok teşekkürler.
HAYATTA KİMSENİN HAKKINI YEMEDİM...
Bu belgesel konusunda bazı eski çalışanlarım sosyal medyada "Hepsini biz yaptık, Birand geldi üstüne oturdu" yazıları yazıyorlar ve beni haklarını yemekle suçluyorlar.
Konuyu bilmeyenleri aydınlatmak için, kısaca bilgi vermek istiyorum.
Bu belgesel başından beri benim fikrimdi.
Bundan önceki tüm belgesellerimde olduğu gibi, 28 Şubat Belgeseli’ni oluşturma işini 32.GÜN'de çalışan arkadaşlarıma verdim. Hepsi benimle birlikte çalışan ve katkılarından dolayı maaş alan elemanlarımdı. Doğal görevleri buydu.
Ekip organize oldu, kolları sıvadı ve birlikte çalışmaya başladık. Planlamasında olsun, ilk aşamadaki söyleşilerinde olsun, son derece değerli katkılarda bulundular. Bütün bu çalışmaları da benim gözetimimde yaptılar. Zaten başka türlüsü söz konusu olamazdı .
Yapım, çeşitli nedenlerle uzadı. Bu arada da ekibin bir bölümü başka işlere geçti, ekibin başındaki kişi ise, kendine özgü nedenlerle benden ayrıldı.
Hem de belgeseli yarım bırakarak ayrıldı. Bunun üzerine CNN TÜRK ile anlaştım ve belgeseli onlar adına yapmaya başladım. Kanalın maaşlı elemanlarından yeni bir ekip kurdum, bizzat kolları sıvadım. Yola Talip Korkmaz ve Reyhan Yıldız liderliğindeki gençlerle devam ettim.
Planlama değiştirildi. Baştan itibaren tüm metinler yeniden yazıldı. Söyleşi listesi yeniden düzenlendi ve 110 söyleşinin yarısı bu ekip tarafından gerçekleştirildi. Daha önce gerçekleştirilmiş söyleşileri de ekledim ve izlediğiniz bu eser ortaya çıktı. Jeneriğe de belgeseli bitiren ekibin adını koydum. Gayet tabii ki bunca yıl süren çalışmada eski ve yeni ekibin emeği vardır.Hepsine de teşekkür ederim.
Bana herşeyi söyleyebilirsiniz, ancak beraber çalıştığım kişilerin önünü kapattığımı, onları yüceltmediğimi ve haklarını yediğimi söyleyemezsiniz. Örneklerini de herkes biliyor.
Paylaş