TESEV Başkanı Can Paker’in Otağtepe’deki evinde verilen akşam yemeğini Başbakan istemiş, hatta davetlilerin isimlerini dahi kendisi vermiş.
Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Taha Akyol, Nazlı Ilıcak, Mustafa Karaalioğlu, Ergun Babahan ve Mehmet Barlas’ın eşleriyle katıldıkları yemekte konuşulanlar, Türkiye’nin önümüzdeki 6-7 ayının yol haritasını çizdiğinden dolayı çok önemli. Belki dünkü gazeteler ve TV’lerde bazı bölümlerini islemiş olabilirsiniz, ancak izleyemeyenler için bugün bir özetini yapmak istedim.
Önce genel izlenim...
Başbakan son derece rahat, kararlı ve yol haritasını çizmiş bir havada. Kafa karışıklığı yok.
En önemli mesajlarını şöyle özetleyebilirim:
1. ÜLKEYİ GERMEYECEĞİM:
Başbakan’ın en önem verdiği nokta, gerilimin artmaması.
Baykal’ın tahriklerine katılmayacağını, çok gerekmediği taktirde tepki vermeyeceğini özellikle vurguluyor.
Başta Ruşen Çakır olmak üzere, Erdoğan’a bir oranda sempatiyle bakan gözlemcilerin önemli bir bölümü Başbakan’ın 1 Mayıs olaylarının aldığı şekle dikkat çekip son derece önemli bir fırsatı kaçırdığını yazdılar.
Doğru bir saptama. Ben de katılıyorum.
Bugünkü manzaraya bakarsak, tüm faturalar ister istemez Başbakana kesiliyor. Oysa Başbakan gönderilen raporlara, yapılan ihbarlara ve polisin değerlendirmelerine dayanarak kararlarını alır. Ne Vali, ne Emniyet müdürü, varsa yoksa baş sorumluluk daima tepedeki insana aittir.
Ne denmişti?
Lütfen bana söyleyin.
Değdi mi?
Sendikalara, Taksim’de tören yaptırtmamak inadına değdi mi?
Acaba, Taksim’e birkaç bin sendika üyesinin girip, Atatürk anıtına çiçek bırakmalarına ve yine sessizce ayrılıp gitmelerine izin verilse ne olurdu?
Gidişten o kadar rahatsızım ki, bazılarınıza belki de abartılı biçimde karamsar görünüyor olabilirim. Oysa emin olun, karamsarlık yapmıyorum. Ciddi biçimde sonumuzdan korkuyorum. Türkiye’nin ilk defa bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna inanıyorum. Eğer Anayasa mahkemesi DTP ve AKP hakkında kapatılma kararı verirse, bu kararı izleyen dönemde Türkiye’nin inanılmaz bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği olasılığının giderek arttığını görüyorum.
Bazılarımız son derece iyimser.
“Canım bu işleri fazla da abartmayın. AKP ve DTP kapanır, hemen ardından başka isimler altında başka partiler kurulur ve yollarına devam ederler” diyorlar.
O zaman bunları neden kapatıyoruz?
Bütün FB’li dostlarım kendilerini hazırlamışlardı.
Formalarını giymişler ve Pazar derbisinde GS’ı yendikten sonra sokaklara dökülecekler veya GS’lı arkadaşlarıyla alay etmek üzere, önceden yazdıkları SMS mesajlarını yollayacaklardı.
Öylesine emindiler, öylesine şampiyonluğu çantada keklik görüyorlardı ki, durdurulmasına imkan olmayan bir sürecin tadını çıkaracaklardı.
Küçümseme hissi çok tehlikelidir.
Bu haftasonu çok önemli.
Şimdi aklınıza hemen CHP kurultayı gelmiş olabilir.
Hayır, hiç umurumda değil. Zaten sonucu şimdiden biliniyor. Deniz Baykal yine seçilecek. Büyük olasılıkla, başka kimse aday dahi olamayacak ve her şey şimdiye kadar olduğu gibi sürüp gidecek.
Belki de aklınıza, AKP’nin kapanma davası ile ilgili olarak başlattığı savunma toplantıları gelmiştir.
Çocukluğumdan beri hep kulağımda aynı dize vardır: “ 23 Nisan, neşe doluyor insan...” Pek fazla inanmasak dahi, yine de şarkıyı benimseyerek söylerdik.
Çarşamba günü Ankara’daydım.
Önce başkent’in nabzını tuttum ardından TBMM Başkanı Toptan’ın resepsiyonuna katıldım.
Neşenin zerresi yoktu.
1 Mayıs konusunda, sendikalar ile Devlet arasında yıllardır süren bir inatlaşma yaşanıyor. Sendikalar (özellikle DİSK) İşçi bayramını Taksim’de kutlamak için diretiyorlar. Geçmişin izleri bu inadın temelinde yatıyor. Devlette inatla, Taksim’deki gösteri yasağını sürdürüyor.
Benim kalbim sendikalardan, çalışanlardan yana. Onların inadını daha iyi anlıyorum ve benimsiyorum. Devletin fazla nobran, tepeden bakan yaklaşımını sevmiyorum. Yani önyargılıyım...
Aslında bu sorun çok kolay çözülebilir. Güçlü olan taraf, yani Devlet, bazı koşul ve kurallara bağlayıp sendikaları kucaklayabilirdi. Ancak Başbakan, Salı günkü gurup toplantısında bu fırsatı kaçırdı.
“Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar” cümlesi, gerçekten talihsizdi. Deneyimli, sağduyulu bir liderin yapmaması gereken bir gaftı.