Dışardan bakıldığında, içi de dolu görünüyor.
Ancak, bölge halkı hükümetlerin şimdiye kadar açtıkları, büyük heyecanla başlattıkları ve sonradan yavaş yavaş eriyip yok olan nice paketler gördükleri için, sanıldığı kadar ümitlenmiyorlar.
Bu yeni girişimden çok, Erdoğan’ın sözünü tutup işin sonunu getirip getiremeyeceğine bağlı.
Başbakan’ın, hem DTP’nin, hem de AKP’ nin kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu şu süreçte, hiçbir şey olmuyormuş, herşey normalmiş, kontrol elindeymiş izlenimini vermek için gerçekleştirdiği bu gezi, hemen her yönden son derece önemli.
Çok dikkatimi çekti.
Türkiye, iki önemli başarıya imza attı, ancak kimseler oralı olmadı.
En önemlisi, Suriye-İsrail dolaylı görüşmeleriydi.
İki geleneksel düşmanı bir araya getiren ve ikisi arasında yeni bir diyalog kurulmasını sağlamaya çalışan Türkiye, uluslararası medyada büyük alkış aldı.
Bir işin çivisi çıktı mı, bir daha düzeltebilmek çok güç oluyor.
Ah, şu yüzde 47’lik seçim sonucu birilerinin başını döndürmeseydi, işler çok daha kolay olacaktı. Ancak şimdi tırmanma sürüyor.
En son olay, Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun muhtıra tadındaki açıklaması, ardından da Danıştay’ın verdiği destek. Artçı sarsıntıları devam ediyor. Tam bir cepheleşme yaşanıyor.
Devlet Kurumlarının görüşlerini açıklamalarını ben doğal karşılıyorum. Ancak bu defaki bildirinin dili ve yazılış şekli son derece sertti. Bir Devlet Kurumunun sınırlarını aşmıştı. Karar verici konumdaki hükümeti böylesine yerden yere vurulması, bildirinin haklı yönlerini de gölgeledi.
Bugün sizlere belki hoşunuza gitmeyecek bazı gerçeklerden söz edeceğim. Kızmadan önce lütfen biran için, haklı mıyım haksız mıyım düşünün, ondan sonra tepki gösterin.
Türk Silahlı Kuvvetleri, aylardan beri PKK’ya karşı sürekli operasyonlar düzenliyor. Öncelerinde Kuzey Irak sınırı ve Kandil’e yönelik bombardımanlar, ardından da orta çaplı kara harekatları gerçekleştirildi. Şu sıralarda da, sınırın hem Türkiye, hem de Kuzey Irak tarafında bu mücadele sürüyor.
Amacı, dağlardaki teröristi aşağı indirmek ve Türkiye’ye geçişlerini engellemek.
Hemen hergün TV’lerinizde, medyanızda bu mücadelenin haberlerini izliyorsunuz.
Fransız Le Monde ve dünya çapında en çok okunan ingilizce İnternational Herald Tribune gazetelerinde iki gün önce tam sayfa ilanlar yayınlandı.
Fransa’da faaliyet gösteren ve genelde ciddiye alınan Kürt Enstitüsü tarafından verilmiş bir ilan.
Avrupa ülkeleri ve Amerikan hükümetleri ile düşünürleri ve Uluslararası kamuoyuna bir çağırıda bulunuluyor.
Temel amacı, Kürt sorununa dikkat çekmek.
Uzun süredir, gizliden gizliye Başbakan’ın Bağdat gezisine hazırlanılıyor. Gizli tutulmasının başlıca nedeni güvenlik. Belki kesin günü son ana kadar da açıklanmayacak.
Bu geziye tüm taraflar çok önem veriyor.
En başta, Maliki hükümeti geliyor.
Türkiye, şimdiye kadar Bağdat’a en yüksek düzeyi Dışişleri Bakanı olmak üzere, hep teknik heyetler yolladı. Buna karşılık, Irak hem Cumhurbaşkanı (Talabani), hem de Başbakan (Maliki- iki defa) olmak üzere Ankara’ya resmi ziyaretlerde bulundular.
Can Paker’in Otağtepe’deki evinde 3 Mayıs Cumartesi gecesi dostlar arasında bir yemek yendi. Konuklar arasında Başbakan Erdoğan ve bazı çok ünlü gazeteciler de olunca, ister istemez, içerde neler konuşulduğu merak konusu olmuştu.
Bu toplantıyla ilgili olarak yaptığım yayın ve yazdığım yazı (4 mayıs Kanal D Ana Haber ve 6 mayıs Posta) bana çok pahalıya maloldu. Çok yakın dostlarımı kırdım ve Başbakanlığın 3 ayrı yalanlamasıyla karşı karşıya kaldım. İşin bu noktalara geleceğini bilsem, elimi dahi sürmezdim. Ancak o gün için, Başbakan’ın verdiği mesajlar son derece önemliydi. Zaten bundan dolayı, o yemekte konuşulanlara Otağtepe Kriterleri adını koydum ve kamuoyunun da duymasını istedim.
Belirsizlikler içinde kıvranan Türkiye’nin önü açılıyor, hiç değilse neler yaşanabileceği kesinleşiyordu. Ne istediğini ve ne yapacağını bilen bir Başbakan imajı çıkıyordu. Zaten neden 3 yalanlama yapıldığını o gün de anlamamıştım. Şimdi, daha da beter, hiç anlayabilmiş değilim. Zira Otağtepe Kriterleri, yazdığımdan bu yana, ya açıkça uygulamaya sokuluyor veya Başbakan tarafından açıklanıyor.
Gelin, tek tek bakalım…
Başkalarının deneyimlerinden hiç yararlanmıyoruz veya aklımıza gelmediği için es geçiyoruz. Son örneğini , Pazartesi günü başlatılacak olan sigara yasağında yaşayacağız.
Nedense, Türkiye en zor yolu seçti.
Önce, kapalı alanların tümünde yasak başlatılıyor. Ancak, lokanta-bar ve kahve gibi alanlar bu yasak dışında bırakılıyor. Onların sigara yasağı 2009 yılında devreye girecek.
Amerika ve Avrupa’da ise, bunun tam tersi yapılmıştı. Toplum yavaş yavaş, alıştırılarak sigaradan uzaklaştırılmıştı.