Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını bizim beceriksizliğimiz kaderlerine terk etti.
112 Acil’i arayan İHA muhabiri İsmail Güneş’in, karşısına çıkan hanımla konuşmasını, herhalde içiniz acıyarak dinlemişsinizdir.
Çocuk acı içinde, çaresiz ve ne yapacağını bilemiyor. Telefona çıkan hanım ise besbelli,böyle bir durumdaki kişiyi konuşturacak donanıma sahip değil. Tüm iyi niyetine rağmen çaresiz. Etrafındakilerden yardım alıyor. En önemlisi,cep telefonunun şarjı bitmek üzere olduğunu bilmesine rağmen, Güneş’i hatta tutuyor. Hat açık kaldıkça şarj gidiyor. Kapattırıp,sonradan tekrar aramak yerine uzun uzun bekletiyor ve sonunda bağlantı kesiliyor.
Bu konuşmayı dinlerken cinlerim tepeme fırladı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Kürdistan kelimesini telaffuz edip etmediği tartışmasına takılmayın. O kelime gerçekten ağzından çıkmamış olsa dahi, Türkiye Cumhurbaşkanı, Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtleri kucakladı. Onlara Irak anayasasının verdiği isme (Kürdistan Bölgesel Yönetimi) atıfta bulundu. Bu adımın ne kadar önemli olduğunu tüm Türk diplomatları tekrarladılar.
Neyse, içi boş ve bir incir çekirdeğini doldurmayan bu tartışmayı bir yana bırakalım. Zira çok daha önemli gelişmeler yaşanıyor.
Dünkü yazımda, PKK’nın tasfiye sürecinin başladığına dikkat çekmiştim. Bugün de bu süreci nasıl yaşayacağımızı anlatmak istiyorum. Kimler rol alıyor ve ne zaman bir sonuç alınabilecek.
Herşeyin başında bilinmesi gereken, bu senaryonun iki baş aktörü var. Biri Türkiye, diğeri de Kuzey Irak Kürtleri. Bir de yan aktörler var. Bunların başında Amerika Birleşik Devletleri geliyor, diğer etkin aktör ise Irak Merkezi Yönetimi, yani Bağdat.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Bağdat gezisine davet edildiğim zaman, 7 yıldır gitmediğim Irak’ın bugün ne hale geldiğini kendi gözlerimle görebileceğim için çok memnun olmuştum. İki günlük ziyaretin de ekonomik içeriği dışında, dostluk-kardeşlik mesajlarının verilmesi, kucaklaşma ve sırt sıvazlamanın ötesine geçebileceğini hiç tahmin tahmin etmiyordum.
Türkiye, 33 yıl aradan sonra, Irak’a tam bir dostluk gösterisine girişiyordu. Bunun dışında da ne beklenebilirdi ki...Tabii biraz da PKK konuşulacaktı.
Ancak o kadar...
Oysa, daha uçağa girdiğimiz andan itibaren, durumun bambaşka yerlere doğru gittiğini hissediverdim. Örneğin, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu gezinin Erbil-Kerkük-Basra ve Necef’i de kapsaması için son dakikaya kadar ısrar ettiğini, ancak güvenlik gerekçeleriyle vazgeçirtildiğini öğrendik.
Bir dışişleri yetkilisine “Neden iki gün kaldık?” diye sordum. “Iraklıları memnun etmek için” dedi. Her gelen güvenlik korkusundan yangından mal kaçırır gibi sabah gelip akşam dönermiş. Türk heyeti “Size güveniyoruz. Bu ülkenin istikrarına ve toprak bütünlüğüne destek vermek için buradayız” mesajı için ziyaretini uzatmış. Gece kalınması ve Gül’ün eşi ile birlikte burada olması ilişkileri normalleştirmenin işareti olarak saptanmış.
Önemli anlaşmalar imzalandı, önemli görüşmeler yapıldı ancak herşeyin temelinde PKK vardı.
Irak Merkezi Hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi de Türkiye’nin bu jestine son derece sıcak yanıtlar verdi. Gezide karşılıklı tabuların yıkıldığı bir dizi gelişme yaşandı.
Türkiye açısından bir tabuyu Gül yıktı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu ziyareti, Irak’lılar açısından çok önemseniyor.
Amerikalıların çekilme takvimi işlemeye başlamış, yeni seçimler yapılmış ve yeni hükümet göreve başlamış. Gül bu defa, Amerikalıların Irak’ını değil, Iraklıların Irak’ını resmen ziyaret ediyor. Konuştuğunuz her yetkili, göğüs kabartarak “Artık ülkemizi geri aldık. Buranın sahibi artık Amerikalılar değil, bizleriz...” diyor. Başkentte bambaşka bir hava esiyor.
Cumhurbaşkanı Talabani bile “Cumhurbaşkanı olarak ülke içinde dolaşmaya çıkmak için dahi Amerikalı komutandan izin almak zorundaydım. Dış gezilerimi, komutan izin vermezse yapamıyordum” diyor.
İşte bu açıdan, Irak’lılar için Gül’ün gelişi çok çok önemli.
Hala inanamıyorum.
Maça bu kadar iyi başla. Oyunu kontrol altında tut. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, 2-0 öne geç ve devreyi bu şekilde bitir.
Sonra...
İkinci yarıda, o ilk golü yedikten sonra, birden bire maçtan kop ve 3-2 mağlup ol.
Bundan kısa bir süre önce, Avrupa Birliğinde eski sert havanın değiştiğini ve Ankara’ya bakışların yumuşadığını yazmıştım.
Bu değişim özellikle, Başbakan’ın şubat ayında , ardından da CHP lideri Deniz Baykal’ın Brüksel’e yaptıkları ziyaretlerden sonra başlamıştı.
Geçen hafta, bu rüzgarların daha da kuvvetlendiğini ve Türkiye’den yana esmeye başladığını somut bir örnekle tanıklık ettik.
Avrupa Parlametosunda Türkiye raporu tartışıldı ve oylandı.
Cumhurbaşkanı Gül, geçenlerde gazetecilerle konuşurken çok kimsenin dikkatini çeken bir cümle kullandı.
“2009 yılında, Künrt sorununda sevindirici gelişmeler yaşanacak” dedi.
Bende çok merak ettim.
Cumhurbaşkanı ne demek istemişti?