Mehmet Ali Birand

Böyle giderse Ergenekon giderse, Ergenkon AKP’yi zorlar

21 Nisan 2009
Ben Ergenekon’a inanıyorum. Yani, Türkiye’nin darbecilerden ve darbelerden temizlenmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak soruşturma süreci Türkiye’nin en önemli demokrasi davasına zarar veriyor. Bir tarihi fırsatın sorgulanmasına, sulanmasına ve en önemlisi istismar edilmesine neden oluyor. Aşağıdaki yazıyı okurken bu yaklaşımı lütfen dikkate alın.

Eğer Ergenekon, Türkiye’deki darbe kışkırtıcılığını yargılamaksa, daha da önemlisi Türkiye’de darbe sürecinin önünü ebediyen tıkamayı amaçlıyorsa, ben ilke olarak bu davaya inanıyorum ve destekliyorum. Darbelerin, asker kışkırtıcılığının cezasız kalmamasını istiyorum. Ancak bu dava adına yapılan soruşturma yöntemlerine, darbecilikle muhalefet yapma arasındaki  çizgiyi aşan tutumlara, yargı ve polis mekanizmasının hoyratlığına karşıyım.

 

Aşağıdaki yazı bir saptamadır.  Lütfen bu çerçevede okuyun ve gereksiz anlamlar yüklemeyin.

 

                                                                                  *

Ergenekon hepimizi şaşırtıyor.

 

Belki bazılarımız için son derece açık ve seçik olabilir, ancak kamuoyunun önemli bir bölümü açısından “Örgüt” henüz tam anlamıyla anlaşılabilmiş değil. Bu örgüte ilişkin kurucular, üyeler ve yöneticiler arasındaki illiyet bağının nasıl kurulduğunu kimse tam olarak anlamadı.

Yazının Devamını Oku

Boşverin Ergenekon’u işsizlere bakın...

18 Nisan 2009
Yine kendimizi kaybettik. Gerçek gündemi kaçırmaya başladık. Siyasete dalıp gittik. Oysa, işsizlik oranı yüzde 15.5’a çıktı. Bu ne demektir biliyor musunuz? Neredeyse 4 milyon kişinin işsiz olması anlamına geliyor. Asıl tehlike işte bu... Yoksa Ergenekon değil...

Bir süredir yine kendimizi kaybettik. Daha doğrusu gerçek gündemi kaçırdık.  Ergenekon’un kuyruğuna takıldık gidiyoruz. Komplo teorilerine inanacak olsam, 12 inci dalga gözaltıların sırf gündemi değiştirmek için ortaya atıldığını  söyleyebilirim. Siyasetle uğraşmak o kadar rahat, o kadar kolay ki, gündemin zor taraflarını görmezden geliyoruz.

 

Gerçek gündem İşsizlik.

 

Bu ülkeyi yangın yerine çeviriyor.

 

Son rakkamlara bakın yeter.

 

Yazının Devamını Oku

Başbuğ kimseye yaranamadı…

16 Nisan 2009
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, TSK ile Sivil kesim arasındaki ilişkilerde bir ince ayar yapmak zorunluğunu hissetmesinin altında sayısız neden var. Ancak beklentiler o kadar yüksekti ki, şimdi bakıyorum, kimselere yaranamamış. Herkes kendi istediği gibi yorum yapıyor.

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un Salı günkü konuşmasının yankıları sürüyor.

 

Akademilerdeki “Askerlik Dersi”nin ardından tüm TV ve radyolardaki tartışmaları izledim ve dünkü yorumları okudum. Vardığım sonuç “Başbuğ’un kimseye yaranamadığı ve kafaların hala çok karışık olduğu” şeklinde.

 

Dünkü yazımda da değinmiştim. Bu konuşma çok uzun süredir bekleniyordu.  Zaten Başbuğ da böyle bir konuşma yapma ihtiyacı duymuş olmalı ki, beklentiyi körükledi. Davetli yelpazesiyle, konuşmanın daha büyük bir yelpazede tartışılmasını istediğini belli etti.

 

Asker Camiasının da, Sivil kesimin de beklentileri vardı. Biri, 1 inci Başkanlarının yumruğu  vurmasını, diğeri de TSK’nın  boyun eğmesini bekliyordu. İki uç beklediğini bulamadı. Hayal kırıklığına uğradılar. Başbuğ, orta yolu tercih etti. Daha felsefi ve soyut kavramlarla başlayarak somut öneri ve yaklaşımını teorize etti.

 

Yazının Devamını Oku

Başbuğ, TSK dersi verdi…

15 Nisan 2009
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ dünkü iki saatlik konuşmasında tam anlamıyla için döktü. Genelkurmay Başkanlarının daha önceki konuşmalarına oranla sesini yükseltmedi, sopa göstermedi. Buna karşılık, ülke sorunlarında kaçınılmaz şekilde söz sahibi ve sorumluluğu olduğuna dikkat çekti.

Genelkurmay Başkanı dün tam iki saat boyunca olağan dışı bir konuşma yaptı. Akademilerdeki 1200 kişilik salona baktığınızda, eski komutanlardan çok geleceğin komutanları ve medya’nın tüm  renkleri vardı. Genelde bu tip konuşmalara TSK’ya eleştirisel yaklaşan gazeteciler pek davet edilmezlerdi. Bu defa  tam tersine, en sert eleştirileri yapanlar dahi çağrılmışlardı.

 

Genelkurmay Başkanı, yeni birşey söylemedi. Şimdiye kadar yapılmış konuşmaların bir tekrarı gibiydi, ancak genel yaklaşımı ve kullanılan üslup farklıydı.

 

Yeni bir sayfa açılacağını, asker-sivil ilişkilerinde yeni bir başlangıç yapılacağını bekleyenler  hayal kırıklığına uğradılar.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri 1 inci Başkanı’nın hem davetlilere, hem de canlı yayınlarla bütün Türkiye’ye, “Türk Silahlı Kuvvetleri nedir? Görev ve sorumlulukları nelerdir? Ülke’nin en önemli iki sorunu olan Kürt ve laiklik  konularında ne düşünmektedir?” dersi verdiğini söyleyebilirim.

 

Yazının Devamını Oku

Başbuğ bugün gündemi değiştirecek

14 Nisan 2009
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ bugün uzun süredir beklenen bir konuşma yapacak. Bu konuşmanın hazırlanış şeklini, davet edilenlerin kişiliklerini ve içinde yaşadığımız koşullarda Asker-Sivil ilişkilerinin hangi noktaya geldiğini dikkate alırsanız, verilecek mesajın ne kadar önemli olacağını tahmin edebilirsiniz. Bakın, TSK’nın 1 inci Başkanı özellikle hangi noktalara dikkat çekecek.

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ bugün Akademilerde bir konuşma yapacak. Sizin için bunun olağanüstü bir yanı olmayabilir. Ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Türk siyasi yaşamında son üç yıldır yaşananları, AKP’nin politikalarını yakından izleyenler, Asker-Sivil ilişkilerindeki olağanüstü süreci gördüklerinden dolayı, bu konuşmaya çok önem veriyorlar. Hele bu konuşmanın önceden açıklanması ve genelde Askerin ters baktığı isimlerin dahi davet edilmesi, olayın dramatiğini daha da arttırıyor.

           

İçinden geçilmekte olan döneme kısaca bir göz atmak, zamanlamanın önemini de gösteriyor.

 

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) 27 nisan 2006’daki ünlü “açıklamasından” sonra, AKP’nin seçimleri yüzde 47 gibi inanılmaz bir oranla kazanması, Asker-Sivil ilişkilerindeki tüm dengeleri değiştiriverdi. Üstelik bu değişim süreci tüm hızıyla da devam ediyor.

           

Özellikle iki gelişme, bu süreci daha da derinleştirdi.

           

Yazının Devamını Oku

Tuncay Güney masum ise...

11 Nisan 2009
Perşembe gecesi 32.GÜN’de ifadesi sırasında nasıl işkence gördüğünü anlatan Tuncay Güney başından beri aynı şeyleri söylüyor, ancak kimseyi inandıramıyordu. Bu defa, Güney’i farklı dinledik. İnandırıcıydı. Peki, eğer Güney doğruyu söylüyorsa, o zaman bütün suçlananların günahı ne?

Perşembe geceki 32.GÜN beni bile hayret  ettirdi. Tuncay Güney uğradığı işkenceyi anlatırken öylesine ayrıntılar verdi ki, tüm Ergenekon süreci birden bire farklı  gözle görülmeye  başlandı. www.32gunhaber.com sitesine girerseniz hem bu söyleşiyi izleyebilir, hem de ankete katılabilirsiniz. “Güney inandırıcı mıydı?” veya “Güney masum mu?” gibi soruları yanıtlayabilirsiniz.

SEDAT, MALKOVICH’İN FALINDA NE BULDU?

 

Ünlü Amerikalı aktör John Malkovich Istanbul Film festivalinde “Utanç” adlı filmi ile “Altın Lale” için yarışıyor. Malkovich'e birde “Sinema Onur Ödülü” verilecek. Festivalin efsane Başkanı  Şakir Eczacıbaşı Perşembe akşamı çok kısıtlı (Meltem Cumbul, Atilla  Dorsay, Güneri Civaoğlu) bir yemek verdi. Gecenin süprizi, Sedat Ergin’in  kahve falıydı. Malkoviç herkesi bıraktı Sedat’ın yanına oturdu. Benim tek duyabildiğim  Ergin’in “Hayatınız bu telve gibi yerinde durmuyor  demesi, Malkovich' de “Doğru, doğru” diye kafa sallamasıydı.

KOUCHNER, BU FIRSATI İYİ DEĞERLENDİRDİ!

 

Yazının Devamını Oku

Ergenekon, hafife alınmaz, ancak…

10 Nisan 2009
Ergenekon davasının ilk aşamasında, özellikle ilk gözaltılar başladığında bu davaya kuşkulu gözlerle bakıyordum. Bir bölümü doğru olsa dahi, bir bölümünün sanki muhaliflere gözdağı verilmek çabası varmış gibi bir izlenim doğmuştu. İkinci iddianame bu izlenimi büyük oranda değiştirdi. Ergenekon, ikinci iddianamedeki tüm abartılarına, içine sokulmuş gereksiz bazı diyalog ve hiçbir işe yaramayan bilgilere rağmen, yakın tarihimizin en önemli davası niteliğindedir. Ancak aynı zamanda bu dava, kendi yarattığı bataklığa batma tehlikesini de beraberinde taşıyor.

Ergenekon ile ilgili ilk iddianame açıklandığı zaman, bu köşeyi takip edenler bilir, tereddütlüydüm. Özellikle, ilk gözaltılar ve ilk iddianame bu tereddütlere hak verdirecek nitelikteydi.

 

Yeterince üzerinde çalışılmamış görüntüsü vardı. Gereksiz bilgilerin ayıklanmadığı, davanın temeliyle örtüşmeyen özel konuşmaların dahi içine atıldığı koskoca bir bohça ile karşı karşıyaydık. İçeriğin bir bölümü inandırıcıydı, ancak diğer bir bölümü hiçte ikna edici değildi. Kamu oyunun belirli bir kesimi için, “Darbe hazırlığı” yanı sıra, muhaliflere de gözdağı verilmek isteniyordu.

           

Kim ne derse desin, böyle bir izlenim yaygındı.

           

İkinci iddianame ile bu durum büyük oranda değişti.

           

Yazının Devamını Oku

ABD kamuoyu bu geziyi anlayamadı

9 Nisan 2009
Başkan Obama’nın Türkiye gezisini çok yakından izledik.

İki gün boyunca da, szilere görüş aktardık. Gezinin siyasi anlamını veya verilen mesajların perde arkasını paylaştık.

           

Obama gittikten sonra, kendi kendime  Biz her şeyi konuştuk, acaba Amerikan kamu oyu bu geziyi nasıl algıladı?” diye sordum. Ardından da tüm ABD basınını taradım, konuyu yakından izleyen diplomatlar ve özel kaynaklarla konuştum.Karşıma çıkan manzara şaşırtıcıydı. Amerikan kamu oyunun Türkiye ziyaretini pek anlayamadığını görünce hayret ettim. Biraz daha derine inince nedenlerini anladım.

           

Resmi kanattan başlayalım…

 

Amerikan yönetimi bu geziyi yakından izlemiş ve gereken mesajları da almış. Bu açıdan herhangi bir sorun yok. Bürokrasi artık , Türkiye ile ilişkili sorunlar hakkında Beyaz Saray’ın ne düşündüğünü biliyor ve buna göre hareket etmeye hazırlanıyor.

 

Yazının Devamını Oku