Mehmet Ali Birand

Yazık, THY’nın yıldızları döküldü…

6 Mart 2009
THY‘nın Amsterdam’daki kazası bir rüyayı yıktı. Yıldızları döküldü. Kaza aynı zamanda iki toplum arasındaki farkı da ortaya çıkardı. Bir yanda, inceleme yapmadan konuşmayan, ölenlerin isimlerini hemen medyaya açıklamayan, titiz bir Hollanda, öte yanda olduk olmadık konuşan, hoyrat bir Türk kadro...

Daha kısa bir süre önce THY ile gurur duydumu yazmıştım.

           

Benim gibi yüzbinlerce insanımız da aynı hisleri taşıyordu.

           

Bu kurumun yıldızı parlamıştı. Ardı ardına rekorlar kırıyor, filosu sürekli şekilde genişliyor ve herkes zarar ederken THY yılı karla kapatıyordu. Hele Kevin Costner’lı reklam ile THY uçağına binen herkesin kendisini “yıldız gibi hissetmesi” vaadi çarpıcıydı.

 

Sonra herşey birden bire bozuldu.

           

Yazının Devamını Oku

Ankara, giderek Irak Kürtleriyle yakınlaşıyor

5 Mart 2009
Hala Kuzey Irak‘a “Kürdistan” demiyoruz. Dememeliyiz. Zira “Büyük Kürdistan” ideali Türkiye topraklarının doğu ve güneydoğusunu da kapsıyor. Ama Irak’ın kuzeyinde yaşayanların Kürt olduğu gerçeğini de görmezden gelmemeliyiz. Bugüne kadar Türkiye’nin kırmızı çizgileri ve korkuları Kuzey Irak’la ilişkileri belirledi. Ancak Kuzey Irak yönetimiyle yakınlaştıkça korkular da azalıyor.

Garip bir toplumuz vesselam. 

Düşündüğümüz, kafamızdan geçenleri açıkça söylediğimiz zaman, bunların başka kafalara da geçeceğini ve birgün karşımıza gerçek olarak çıkacağını sanırız.     

Bunun en açık örneği KÜRT kelimesinin kullanımında karşımıza çıkar.     

Yıllar boyunca KÜRT kelimesini kullanmamaya çalıştık.     

Sanki KÜRT dersek, bazılarının kürtlüklerini akıllarına geleceğinden korktuk. Kendine  Kürt diyenlerin, biz o kelimeyi kullanmasak, herkese unutturmaya çalışsak dahi, kürtlüklerinden vazgeçmeyeceklerini düşünemedik. Nitekim, onca yıla  rağmen, bugün bir baktık ki, kimse kürtlüğünü unutmadığı gibi, meğer bizi uyutmuşlar. Unutmuş gibi yapmışlar.      

Şu sıralarda da, hemen hemen aynı durum KÜRDİSTAN kelimesi için geçerli.     

Dilimiz bir türlü bu kelimeyi telaffuz etmeye varmıyor. Bu tanım coğrafi olarak kullanılsa da Osmanlı İmparatorluğu döneminde o coğrafya bu isimle anılmış olsa da biz o kelimeyle mesafemizi koruyoruz.      

İçimizde gizli bir korku var. Sanki bu kelimeyi kullanırsak, ilerde bizim ülkemizin bir bölümünde de Kürdistanın kuruluverir diye kaygılarınıyoruz. Önemli bir bölümümüz için  bu haklı  bir korkudur. Bundan dolayı da sürekli şekilde Kuzey Irak deriz. Bu yaklaşımımıza bir de elbise giydirir ve “Irak’ın toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu ve Kürtlerin bağımsızlık istemelerine karşı çıktığımızı göstermek için böyle adlandırıyoruz” deriz.     

Yazının Devamını Oku

10 yıl sonra, Öcalan’ın yakalanış öyküsü…

4 Mart 2009
Öcalan’ın yakalanmasının üstünden 10 yıl geçti. Bunca aradan sonra, yakalanış öykülerini, hem Sabah hem de Hürriyet gazetesindeki tefrikalardan okuyorum. Geriye dönüp baktığınızda, Türkiye ile Yunanistanın nasıl bir savaşın ucuna kadar geldiklerini, Uluslararası ilişkilerde nasıl dramlar yaşandığını görebiliyorsunuz.

Sanki daha dün gibi…

           

Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanmasının üstünden tam on yıl geçmiş. Eminim hepiniz hatırlarsınız. Başbakan Ecevit, Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğini açıkladığında önce şaşırmış,hatta inanamamıştık.

           

Aradan geçen on yılda, Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasından yakalanışına kadarki dönemle ilgili çok yazı,hatta kitaplar yazıldı. Gelişmeler ayrıntılı olarak didiklendi. Ancak, 10 uncu yıldönümdeki yayınlar hepimize yeni bilgiler veriyor. Gelişmeleri daha sağlıklı inceliyor ve daha da önemlisi daha doğru veriler karşımıza çıkıyor.

           

Rıdvan Akar’ın  32 inci GÜN programında yayınlanan belgeseli, Nur Batur’un Sabah gazetesindeki dizisi ve Hulusi Turgut’un Hürriyet’teki Öcalan’ın Türkiye’ye getiriliş öyküsü bir hazıne yükü bilgiyle dolu.

           

Yazının Devamını Oku

Erdoğan, AB için yeni strateji saptadı

3 Mart 2009
Başbakan yerel seçimlerden hemen sonra AB’yi gündemine almayı planlıyor. Anayasa projesini yeniden devreye sokmayı hedefleyen Erdoğan, AB’ye giden yolu, klasik müzakere sürecinin yanı sıra, iki ayrı alanda sağlanacak gelişmelerle hızlandırmak niyetinde. Bunlardan biri enerji, diğeri de Orta Doğu’da etkili bir konuma girmek.

Uzun süredir yazmak istiyordum, ancak şimdi imkan bulabildim. Deniz Baykal’ın Brüksel gezisi ve Avrupa Birliği’nin merkezinde açtığı yeni ofisi ben çok önemsiyorum. Her şeyden önce, CHP’nin AB’ye yaklaşımını çok önemsiyorum. Zira, daha önceki genişlemelere baktığımızda sık sık, katılım müzakerelerinin muhafazakar partiler tarafından yapıldığında, o ülkenin anlaşmasını bitirip son imzayı atanların hep sosyal demokrat partiler olduğunu görürüz. Türkiye’nin katılım sürecinin bir aşamasında CHP’nin bu ülkeyi yönettiğini ya da son imzayı attığını görürsek hiç şaşırmayalım.

Geçtiğimiz yıllarda AB ile ilişkilere önem veren kesimi en çok şaşırtan olay, CHP’nin en ön plandaki bazı sözcülerinin, sert bir AB aleyhtarı gibi konuşmalarıydı. Oysa, CHP’nin Avrupa aleyhtarı olması imkansızdır.  

Avrupa, fikir özgürlüğü demektir. 

Avrupa, insan haklarına saygı demektir. 

Avrupa, işçi haklarının savunulması demektir. 

Avrupa, insanlar arasında eşitlik demektir. 

Avrupa, sosyal demokrasinin adeta tapınağıdır. Avrupa Birliği fikrinin en güçlü savunucuları, hemen her ülkede daima sosyal demokrat partiler olmuştur. 

CHP’nin geçmişine baktığımızda da, Avrupa’ya gidişi hep desteklemiş olduğunu görürüz. İnönü’den Baykal’a kadar, bu süreçte CHP hep ön planda rol almıştır. Hatta, 2000-2004 arasındaki reform yasaları, CHP’nin desteği ile çıkarılmıştır.  

Yazının Devamını Oku

İşte biz böyle bir GS istiyoruz

28 Şubat 2009
Perşembe akşamı tam bir futbol şenliği yaşadık. Bir dakika mahvolduk, ikinci dakika sevindik. Tam üzüntü içinde staddan ayrılmak üzereydik ki, son dakika golüyle çıldırdık. Futbol işte böyle bir oyun. GS futbolcuları da kendilerini ipten kurtardılar.

Eğer geçen hafta  Baros Kocaeline o penaltıyı atabilse ve durumu 3-3 yapabilseydi, bugün Skippe omuzlarda dolaştırılıyor ve zamanın en büyük menajeri diye alkışlanıyor olacaktı.

 

Nereden nereye...

 

Futbol dediğiniz işte bu... Ne zaman, kimin ne yapacağı belli olmaz. Süprizlerle dolu bir oyun.

 

GS’lı futbolcularda elde ettikleri sonuçla, kendilerini de ipten kurtardılar. Zira yönetim için Skippe’i cezalandırıp işin içinden kurtulmak kolaydı, ancak taraftarın gözünde, başta 5-2’lik mağlubiyet olmak üzere, son dönemlerdeki kötü sonuçların asıl sorumluları futbolculardı. Onlar Bordeaux’u eleyerek kendilerini kurtardılar.

 

Yazının Devamını Oku

Bizim kuşak uzlaşamayacak

27 Şubat 2009
Aldığımız eğitim ve büyütülüş şeklimiz, birbirinden o kadar farklı, görüşlerimiz ve inançlarımız öylesine derin bir uçurumla ayrılmış durumda ki, ülkemizin temel bazı sorunlarına bir orta yol bulmamıza, bir uzlaşıya varmamıza imkan yok. Bizler yapamayacağız, belki bizden sonraki kuşaklar başarabilirler.

Olamadı ve bundan sonra olabileceğine de  imkan görmüyorum. Türkiye’nin temel bazı sorunlarını bizim kuşak çözemedi. Bırakın çözebilmeyi bir orta yol bulma çabası dahi yok. “Acaba bir uzlaşıya varabilirmiyiz?” diye düşünmek dahi, her kampın içinde büyük tepkiler yaratıyor. 

Çok ayrıntıya girmeden, en temel birkaç konuya bakalım, ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız. 

Toplumu bölen, Laiklik-Dindarlık anlayışı... 

İç savaş tehlikesi dolu, Türk-Kürt tartışması... 

Bağımsızlık-Avrupa Birliği veya batı kampı konusundaki büyük gerilim... Devleti kim temsil eder? Asker mi, seçtiğimiz meclis mi? 

Bu konularda ortak bir noktaya veya uzlaşıya yakınlaşamıyoruz. 

Geçmişte de uzlaşamazdık. Kimimiz solcuydu, kimimiz sağcı. Demokrasinin uzlaşı ve çok sesliliğine tahammülsüzlükle maluldük. Şimdi kavramlar ve duruşlar değişti. Kutuplaşma anlayışımızı terk etmedik. Zira toplumun bir kesiminin aldığı eğitim, edindiği dünya görüşü ile diğer bir kesimin benimsediği dünya görüşü ve inançlar öylesine derin bir uçurumla ayrılmış durumdaki, araya bir köprü atabilmek imkansız. Hiç değilse, bizim yaş kuşağımız bunu başaramadı. Öylesine korkular yaratmış ve bu korkuları benimsemişiz ki, adeta bunların esiri olmuşuz. İşin daha da kötüsü, yıllar geçtikçe kavramların, insanların değiştiğine dahi inanmıyor, aksine korkuları körüklüyoruz. 

Laiklik-Dindarlık tartışmalarına bir göz atalım. 

Yazının Devamını Oku

Türk, istediğini elde etti

26 Şubat 2009
Aslına bakacak olursanız, Kürtçe artık günlük yaşamımıza girdi. Giderek artan şekilde Kürtçe duyuyoruz. Ancak, sıra TBMM’ne gelince işin rengi değişiyor. Meclis çatısı altında Kürtçe duyunca tüylerimiz diken diken oluyor. Artık bu adımı atma zamanı gelmedi mi?

Bu yazıyı okuyacak olanların bir bölümü bana çok kızacak.  Türkiye’yi bölmeye çalışmakla, Kürtçülük propagandası yapmakla suçlayacaklar.

 

Oysa size anlatmak istediklerimin ne bölücülükle, ne de Kürtçülükle ilgisi var. Doğal bir gelişime  dikkat çekmek istiyorum.

 

Ahmet Türk’ün, TBMM gurup toplantısındaki konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapması kıyametleri kopardı.  Ankara’da fırtına esti.

 

Önce Ahmet Türk’ten başlayalım.

 

Yazının Devamını Oku

Risk alıp, Başbakana “dur” diyecek biri aranıyor

25 Şubat 2009
Başbakana yakın kişilerle konuşun, aynı yanıtı alacaksınız: “Bizim patron çok iyi bir insandır. Ancak kimseleri dinlemiyor. Karşı görüşlere sinirleniyor. Bundan dolayı da kimse ağzını açmak istemiyor” Eskiden böyle değildi. Başbakan herkesi dinler, not alırdı. Kızmazdı. Şimdi ise, iktidarın onu değiştirdiğini görüyoruz. Ancak birilerinin onu uyarması gerekiyor. Zira hem kendi kaybediyor, hem de partisi...

Ben artık Erdoğan’ı tanıyamıyorum.

 

Kendimi esaslı bir “Erdoğan uzmanı” saymam. Eskiden de çok yakından tanıdığım bir insan değildi. Ancak, bir siyaset gözlemcisi olarak, özellikle iktidarının ilk döneminde çok farklı bir Erdoğan ile karşılaşmıştım.

 

İnsanları dinleyen, farklı bir söz söyleyen varsa dikkatle gözünün içine bakan ve duydukları ilginçse hemen not alan bir liderdi.Etrafına topladığı kişilerin önerilerini dikkate alırdı.

 

Örneğin, Abdullah Gül’ün uyarı veya eleştirilerini dikkate alırdı. Tepesi attığında, Gül onu sakinleştirir , hatta elini bile tuttuğu olurdu.

 

Yazının Devamını Oku