Paylaş
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un Salı günkü konuşmasının yankıları sürüyor.
Akademilerdeki “Askerlik Dersi”nin ardından tüm TV ve radyolardaki tartışmaları izledim ve dünkü yorumları okudum. Vardığım sonuç “Başbuğ’un kimseye yaranamadığı ve kafaların hala çok karışık olduğu” şeklinde.
Dünkü yazımda da değinmiştim. Bu konuşma çok uzun süredir bekleniyordu.Zaten Başbuğ da böyle bir konuşma yapma ihtiyacı duymuş olmalı ki, beklentiyi körükledi. Davetli yelpazesiyle, konuşmanın daha büyük bir yelpazede tartışılmasını istediğini belli etti.
Asker Camiasının da, Sivil kesimin de beklentileri vardı. Biri, 1 inci Başkanlarının yumruğuvurmasını, diğeri de TSK’nınboyun eğmesini bekliyordu. İki uç beklediğini bulamadı. Hayal kırıklığına uğradılar. Başbuğ, orta yolu tercih etti. Daha felsefi ve soyut kavramlarla başlayarak somut öneri ve yaklaşımını teorize etti.
Bundan dolayı da, kimseye yaranamadı. Herkeskendi duymak istediğinialıp yorumladı.
Bugün işin bu yanını bir kenara bırakalım ve konuşmanın içinden bazı bölümleri cımbızla alıp inceleyelim.
SİVİL OTORİTEYLE EŞİT STATÜDEYİZ
Benim en çok dikkatimi çeken ve dünkü gazete yorumlarında da en çok ele alınan unsur, TSK’nınDemokrasiye bağlılığını ısrarlavurgulamasına rağmen,kendini sivil otorite ile eşit bir statüde görmesi ve bunu da çok açık şekilde söylemesiydi.
Başbuğ ne kadar demokrasiye bağlılığını söylese, sivil otoriteyebağlı olduğunu, son sözün sivil otoriteye ait olduğunu belirtse de,özellikle askeri konularda otonom bir yapı olması gerektiğini, askerin görüş ve önerilerinin dikkate alınmaması halinde de bütün sorumluluğun siyasilere düştüğünü vurguladı. Tüm kararların sivil iktidarın elindeolmadığı, Asker ile Sivil otoritenin birlikte-eşitşekilde hareket etmesi gerektiği görüşünü ortaya çıkarttı.
Kimine göre bu konuşma AKP’nin yerel seçimlerde 9 puan kaybetmesi, Askerin statüsünü tekrar yükseltme çabasını yansıtıyor. Dengeler yeniden oluşturulmak isteniyor.
TEPKİSİZ-ETKİSİZ BİR ORDU...
Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasında şifrelenmiş olan bir başka çarpıcı nokta Fethullah Gülen cemaatini hedef alması ve son derece sert bir tepki göstermesiydi.
Bu yaklaşım yeni değil. Daha önce de dikkat çekmişti. Ancak bu defa daha sertti. Bu defa cemaatlerin sosyo-politik yaşamı şekillendirme ve güçlerini abartmaimajını vurguladı.
Başbuğ, bir tutum ortaya koydu.
Böyle bir polemiğin muhatabı Gülen Cemaati olabilir mi? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin -tekil- bir cemaati muhatap alması ne kadar doğru? Eğer bir tehlikeden söz ediliyorsa cemaat yapılarına dikkat çekilmesi yeterli değil miydi?
Böylesi bir “kişileştirme” anlayışı Cemaat açısından da “bizi muhatap aldıklarına göre gerçekten güçlüyüz” düşüncesi uyandırmaz mı?
KÜRT SORUNUNDA ESNEME Mİ VAR?
Medya’yı izlediğiniz zaman, bir kesimin büyük bir heyecan içinde, Başbuğ’un açılımından, özellikleKürt sorununda “üstü kapalı” olsa dahi, esnek davranmayabaşladığından söz ettiğini görüyorsunuz.
Evet, insani bir yaklaşımı vardı. Bölge insanını anlamaya ve empati kurmaya dönük bir yaklaşım sergiledi. Örneğin, bölge insanına daha çok refah, fırsat eşitliği, kendilerini geliştirme olanağının sağlanması ve mağduriyet algısının mutlaka değiştirilmesinden söz etti.
Hatta üstü kapalı bir özeleştiriyle bölgede kimi memurların da halka yaklaşımında hata yaptığını söyledi.
Teröristin de bir insan olduğunu anlattığı bölümler olsun, dağdan inişi kolaylaştırmak için yeni yasal düzenlemeden söz etmesi olsun, bir çok yorumcunun dikkatini çekmiş,
Teröriste insani bakışı yenideğil. Dağaçıkanları engellemek ve dağdan inişi teşvik etmekkonusunda da, eski söylemleri daha akademikbir yapı içine yerleştirilmiş.
Kimileri “ asker af için yeşil ışık mı yakıyor?” diye soru sormuşlar.
Keşke doğru olsun.
“Türk halkı” ile “Türkiye halkı” arasındaki farkın anlatıldığı bölüm kanımca askerdeki zihniyet değişikliğinin en çarpıcı göstergelerinden biriydi. Düşünün ki bütün garnizonlarda, askeri birliklerde “Türklük” üzerine varolan yazı ve söylemlerin yerine “Türkiyelilik” vurgusu yapılacak olsun. Bunu düşünmek bile o yeniliği göstermiyor mu?
Kürt sorunuyla ilgili benim dikkatimi çeken önemli yönelik, Kuzey Irak Kürt yönetimi ile ilişkilere son derece dikkatli ve ümitli yaklaşmasıydı. Eskiden, Irak’lı Kürtler sert şekilde eleştirilirlerdi.
Şimdi ılımlı bir beklentiye girilmiş.
BEN DAHA CESUR BİR ÇIKIŞ BEKLİYORDUM
Org. Başbuğ konuşmasıyla gündemde hatırı sayılır bir yer buldu. Şimdi ilginç bir biçimde bir basın toplantısıyla “güncel konularla ilgili” görüşlerini paylaşacağını öğreniyoruz. Yani Ülkenin iki önemli fay hattı olan Kürt Sorunu ve Siyasi İslamla ilgili somut konuşmalarından çok daha vurgulu bir basın toplantısının bizi beklediği anlaşılıyor. Acaba Genel Kurmay Ergenekon, PKK, bölgesel sorunlar ve irtica gibi konularda son 2 yıldaki düşük profilinin yerine daha öne çıkan bir rol mü talep ediyor?
Emekli askerlerin lobisi vekışlalardan gelen sesleri tatmin etmek, aynı zamanda mümkün olduğunca demokrasinin çizgileri içinde kalarak, hem TSK’nın temel görüşlerini tekrarlamak, hem dekurumunun toplum ve siyaset içindeki yerini sağlamlaştırmak istemiş. Akademik bir çerçeve içinde, TSK’nın etkinliğindeki erozyonun azaltılması amaçlanmış.
Ben bu konuşmada, TSK’nın da geçmişle ilgili bir özeleştirisini beklerdim. Geçmişteki bazı uygulamaların tekrarlanmayacağını, kurumun kendini temizlediğini duymak isterdim.
Şimdi sıra basın toplantısında. Askerin gerçek taleplerini ve yaklaşımını en iyi test edeceğimiz yer orası olacak.
Paylaş