2 Nisan 2002
<B>ÖNÜMDE </B>bir yığın rakamlar... Servis arkadaşım <B>Güney Barış,</B> 3 Büyüklerin son 5 yıllık panoramasını sabırlı ve inatçı bir performansla araştırıp kağıtlara dökmüş. Her bir rakam insanı adım adım Anadolu'ya götürüyordu. Ve her bir rakam 3 Büyüklerin şampiyonluk yarışında Anadolu takımlarına son 5 yılda bıraktığı kayıp puanların bilançosunu gözler önüne seriyordu... İşte rakamlarla 3 Büyükler ve Anadolu.
Bu sezonun deplasman kralı Beşiktaş, son 5 sezonda Anadolu takımları ile oynadığı 146 maçta toplam 138 puan yitirmiş. Bu da yüzde 31'lik bir rakamla örtüşüyor.
Daha sade bir dille söyleyeyim... Anadolu, son 5 yılda 3 Büyükler içinde en çok puanı Beşiktaş'tan almış... Hele hele 1997-98 sezonunda Anadolu adeta Beşiktaş'ın kanını emmiş... Hemen arşivleri karıştırdım, Toshack dönemine rastlayan bu sezonda Beşiktaş'ın Anadolu takımlarına kaptırdığı puanlar yüzde 51'lere ulaşıyor.
Evet, bu korkunç kayıbın suçlusu Benjamin Toshack...
Beşiktaş'ın Anadolu takımları karşısında en başarılı dönemi 1999-2000 sezonuna rastlıyor. Yani, Briegel'in Beşiktaş'ta teknik adamlığa soyunduğu yıllar... Beşiktaş'ın bu sezonda Anadolu takımlarına kaptırdığı puan yüzdesi sadece 17...
İŞİN KAYMAĞI
Anadolu, Beşiktaş'tan sonra en çok F.Bahçe'nin kaymağını yemiş... Son 5 yılda F.Bahçe puanların yüzde 28'ini Anadolu takımlarına kaptırmış. Yine son 5 yılda F.Bahçe'nin Anadolu takımları karşısında yaşadığı en kötü sezon 1999-00 yıllarına rastlıyor. Puan kaybı yüzde 42'lere varıyor.
Bu dönemin teknik direktörleri Rıdvan Dilmen- Zdenek Zeman ve Turhan Sofuoğlu ...
Ancak, Rıdvan Dilmen yine bu dönemde Anadolu takımlarına karşı oynadığı 5 maçın 3'ünü kazanıp, 2'sinde berabere kalırken Zeman, 48'lik gibi bir yüzde ile kötü bir performans çiziyordu. Derbi kahramanı Sofuoğlu ise, oynadığı 16 maçın 5'inde yeniliyor, 3'ünü de berabere bitiriyordu. O da yüzde 43 ile Anadolu takımları karşısında silik kalıyordu.
F.Bahçe, Anadolu takımlarına karşı en başarılı dönemini 1998-99 yıllarında yaşamış. Yitirdiği puanların rakamsal dili sadece yüzde 21...
Bu başarılı dönemin teknik adamı Joachim Löw...
3 Büyükler arasında Anadolu takımlarına en az puan kaptıran takım G.Saray. Kaptırdığı puan yüzdesi 22...
G.Saray'ın Anadolu takımlarına karşı en başarılı dönemi 1997-98 sezonuna rastlıyor. Kayıp puan yüzdesi 21...
Bu dönemin teknik adamı Fatih Terim...
Ve G.Saray'ın en çok puan kaptırdığı dönem ise, bu sezonda gerçekleşti... Yitirilen puan yüzdesi 26...
Bu dönemin teknik adamı ise, Mircea Lucescu...
Evet, sıraladığım bir yığın rakamlar ve bir gerçek... Bunlar neyi anlatıyor...
Eğer şampiyonluğa oynuyorsan, yolun Anadolu'dan geçer!
PERDE ARKASI
Türkiye Ligleri'nin yaklaşık 43 yıllık mazisinde bir yığın ilginç olay yaşadım. Şimdi her birinin silik yüzünü birer anı olarak hatırlamaya çalışıyorum. Ancak görüyorum ki, hiçbiri beni ‘‘Gece yarısı idmanı’’ kadar etkileyip, şaşırtmamış...
Diğerlerini hemen bir kenara itiyorum ve de bu olayı kelimelere döküyorum...
5 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra Samandıra'ya dönen F.Bahçe kafilesini bir sürpriz bekliyordu. Alman teknik direktör Lorant, otobüsten inen F.Bahçeli futbolcuları tek tek idman sahasına yönlendiriyor ve bir çalışma yaptırıyordu. Buna, ter idmanı diyenlere kulak asmayın.
Bunun adı ceza idmanıydı.
Yine Lorant'ın maçtan sonra sarfettiği şu sözlere de pek inanmayın...
Bir kişi var ki, ona çok öfkeliyim.
Bu kişinin söylendiği gibi hakem Mustafa Çulcu olmadığını da bilin...
Lorant'ın öfkesi son saniye golü yiyen takımınaydı.
İşte, gece saat 3'te Samandıra'da yapılan idmanın perde arkasında bu gerçek saklıydı... Ve son saniye golü belli etmese de Lorant'ı adeta çıldırtmıştı...
Yazının Devamını Oku 30 Mart 2002
<B>BEŞİKTAŞ</B> gibi büyük bir takımın, bu kadar çok pas hatası yapıp, kazanması ancak tesadüflere bağlıydı. Bu tesadüf dün akşam gerçekleşmedi.
Tam 90 dakika boyunca Beşiktaş sahip olduğu hiç bir silahı kullanamadı. Neydi Beşiktaş'ı ligin zirvesine taşıyan bu silahlar;
1- Beşiktaş, oynadığı her maçın temposunu yükseltirdi. Orta alanda pres yapar, çok koşar, çalışır rakibi yıpratırdı. Dün akşam, daha çok savaşan, koşan Beşiktaş değil Antalyaspor'du.
2- Tümer, bu takımın tartışmasız beyni. Oyunun şekillendiren, orta alandan ürettiği paslarla forvete gol şansı yaratan oyuncusu. Beşiktaş, sakatlığı devam eden Tümer'in yokluğunu kapatamadı. Dün akşam orta alandan Ahmet Dursun- İlhan Mansız ikilisinin stiline uygun hiç bir pas çıkmadı.
TÜMER'SİZ ÇOK ZOR
3- Tümer'in yokluğunda, onun görevini Baya üstlenecekti. Ancak Baya da hayal kırıklığı yarattı. Hiç bir becerisini sahaya yansıtamadı.
4- Dün akşam sadece Baya değil, siyah beyazlı takımın orta alanı da çok kötü oynadı. Orta alandan seri, ayağa paslarla atağa çıkamadılar, hızlı oynamadılar ve inanılmaz pas hataları yaptılar.
5- Beşiktaş kanatları da kullanamadı. 90 dakika boyunca Antalyaspor cezaalanına tam 54 orta yaptı. Bu ortaların sadece 12'si isabetliydi. Bu rakamlar İbrahim ve Tamer'in düştüğü çaresizliğin de en güzel örneğiydi.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Beşiktaş'ın, Antalyaspor'dan 3 puan alması mümkündü. Ancak bir kahramana ihtiyacı vardı Karakartal'ın. 90 dakika boyunca ne Daum kulübeden, ne de takım saha içinden Beşiktaş'ı kurtaracak bu kahramanı çıkaramadı.
Beşiktaş, Antalyaspor beraberliği ile şampiyonluk yarışında umutlarını azalttı. İnönü'de dün gece bırakılan 2 puanı Beşiktaş çok arar.
Yazının Devamını Oku 26 Mart 2002
<B>HER</B> biri aynı cümleyi mırıldanıyor... Sazı alan aynı şarkıyı çalıyor... Her maçı kazanıp, şampiyon olacağız.
Zirvede çatışan 3 büyüklerin felsefesine göre, şampiyonluğa ulaşmanın tek yolu, her maçı kazanmak gibi zor bir uğraştan geçiyor.
Peki, nedir bu son 6 maçı kazanmanın yolu...
4 Önce, şans kavramı hep sana gülecek.
4 Hakem hatalarından canın yanmayacak.
4 Beklenmedik sakatlıklar yakana yapışmayacak.
4 Saha içi yanlışlar asgariye inecek.
4 Futbolcun bir yerine iki kişilik koşacak.
4 Taraftarın çıldırmayacak ve sahan kapanmayacak.
Bu koşulların her biri ‘‘cuk’’ diye yerine oturursa, şampiyonluk garanti mi?
- Kazanmak garanti de, şampiyonluk değil.
‘‘Öyleyse, nasıl oluyor da her maçı kazanıp, şampiyon olacağız diyorlar?
- Her biri, diğerinin puan kaybedeceğini düşünüyor da ondan...
‘‘Ya, hiçbiri puan kaybetmez, hepsi kazanırsa...’’
- O zaman G.Saray selamı çakar ve 3. yıldızı takar.
‘‘Demek ki, şu aşamada en şanslı takım G.Saray.’’
- Evet, tehir edilen Trabzon maçını da kazanırsa, şansı daha da artar.
‘‘Ya kaybederse?’’
- İşte o zaman lig yeniden başlar.
‘‘Yeni başlayan ligde neler olur?’’
- Neler olacağını bir bakıma Beşiktaş-Fener derbisi belirler.
‘‘Nasıl yani?’’
- Nasıl olacak. Kaybedenin soluğu kesilir, dünyası kararır.
‘‘Bu arada G.Saray ne yapar?
- Ne yapacak, bu yangını keyifle izler.
‘‘Öyleyse, yenilen G.Saray'ın yakasından düşecek.’’
- Bir bakıma... Ancak, G.Saray'ın deplasman maçlarına hiç baktın mı?
‘‘Evet, hep düşme korkusu yaşayanlarla oynayacak. Diyarbakır, Samsun, Kocaeli... İstanbulspor'la da Güngören'de kapışacak...’’
- Yani, ne söylemek istiyorsun?
‘‘Bilir misin, G.Saray 30 Eylül'den bu yana deplasmanda maç kazanamadı.’’
- Evet, son 8 deplasmanın 4'ünü berabere bitirdi, 4'ünü kaybetti.
‘‘Şimdi söyle, bu ligde her maçı kazanan şampiyon olur mu?
- Onu bilemem. Ama bu ligde her maçı kazanmak deveye hendek atlatmaktan daha zor be kardeşim. Yalan mı?
Öyleyse, heyecana devam... Böyle bir ligi kaç yılda bir yakalarsın...
KİM DEMİŞ ?
Geçiyorum Rize'deki Beşiktaş'a... Ve geçerken de biraz gerilere dönüp, maziyi biraz kurcalamak istiyorum.
Derlerdi ki...
Beşiktaş'ta Şifo-Sergen yan yana oynayamaz!
Sonra Sergen gitti, Ayhan geldi.
Dediler ki...
Beşiktaş'ta Şifo-Ayhan yan yana oynayamaz!
Şimdi de diyorlar ki...
İlhan Mansız-Ahmet Dursun yan yana oynayamaz!
Ve bu ikili, Beşiktaş'ın hayati bir maçında Rize'de yan yana oynadı.
Sonuç... Rize: 1 - Beşiktaş: 3.
Goller mi, iki tane Ahmet Dursun, bir de İlhan Mansız.
Oynayamaz diyenlere duyurulur...
YILDIZLAR
Ve yazımı haftanın diğer yıldızları ile noktalıyorum.
F.Bahçeli Johnson, Gaziantep maçında iki kişilik koştu, oyunun her iki yönünü mükemmel oynadı. İki de gol attı.
Antalyasporlu Atilla Birlik, Göztepe maçında iki gol attı, üç puanı getirdi ve Güney ekibine soluk aldırdı.
Yozgatsporlu Preko da Diyarbakır maçında iki gol atarak, düşme hattındaki takımına umut taşıdı.
Bakalım, ligin son 6 haftası neler getirecek. Bu diziyi hiç kaçırmadan her hafta izleyin sevgili ligseverler... Her haftasında yeni bir heyecan yaşayacaksınız.
Yazının Devamını Oku 25 Mart 2002
<B>HERKES </B>farklı düşünebilir... 5-1'lik bozgunu unutamayanların bakışlarından intikam duygularının kıvılcımları hemen farkediliyordu. Mantığını zorlayanlarsa, koşulsuz bir galibiyete şartlanmıştı. Bunlar çoğunluktaydı ve Beşiktaş'ın artık puan kaybetmek gibi bir lüksü olmadığını biliyorlardı.
İşte böylesine çelişkili düşüncelerin çarpıştığı bir gecede, Beşiktaş'ın yaşadığı 90 dakikanın eleştiri ve övgülerini kelimelere döküyorum.
İlk yarıda İlhan Mansız'ın iki adımdan topu boş kaleye yuvarlayamadığı pozisyon, Beşiktaş için bir dönüm noktasıydı. Olası bir gol, oyundaki tüm dengeleri kayıtsız şartsız Beşiktaş lehine dönüştürebilirdi. Bir fırsatını bulursam İlhan Mansız'a soracağım... Hayatında hiç böylesine kolay bir fırsat harcadı mı? Hatırladıkca, hala şaşırıyorum...
Daum'un oyun kurgusu 3-5-2 düzenine göre planlanmıştı. Üçlü savunma bloğu, özellikle oyunun başlangıç bölümünde çabuk Rize ataklarını kontrolde sıkıntılar yaşadı. Ronaldo'nun kademesiz yakalandığı pozisyonlarda, arkasına kaçırdığı toplar Beşiktaş kalesinde tehlikeler yarattı. İkinci yarıda Rize'nin temposu düşünce Ronaldo ile birlikte savunma da rahatladı.
DOĞRU KARAR
Daum'un yine çift santrfor tercihine karşın Beşiktaş'ın ilk yarıdaki hücum etkinliği sınırlıydı. Üstelik, Ahmet Dursun-İlhan Mansız ikilisinin yanına sağdan Tamer Tuna, soldan Bayram Bektaş geliyor, Beşiktaş, Rize kalesinde kalabalık bir hücum mangası oluşturuyordu. Ancak, bu yarıdaki Beşiktaş atakları bir saman alevini andırıyordu.
İkinci yarıda tüm dengeler değişiyordu. Baya zaman zaman iyi işler yapıyordu. Ayağındaki topları olumlu kullanıyor, oyunu yönlendirmeye çalışıyordu. Yine de Beşiktaş'ta bir şeylerin eksikliği hemen hissediliyordu. Bu da herhalde Tümer'in yokluğundan kaynaklanıyordu. Beşiktaş herşeye karşın ikinci yarıdaki tempolu oyunuyla Tümer'in eksikliğini unutturuyor ve farka koşuyordu.
Ahmet Dursun'un golcü kişiliğini tartışmak istemiyorum. Ve Daum'un Ahmet Dursun'a böylesine kritik bir oyunda görev vermekle ne denli doğru bir iş yaptığını da bir kez daha hatırlatıyorum.
Myhre'nin iki zor pozisyondaki mükemmel kurtarışlarının maçın kaderini önemli ölçüde etkilediğine inanıyorum. Ve Beşiktaş'ın Rize'den aldığı 3 puanla, şampiyonluk savaşımına yeni bir moral ve güç kattığını da herkes gibi farkedebiliyorum. Görüyorum ki, Beşiktaş bu yarıştaki şansını son haftaya dek zorlayacak.
Yazının Devamını Oku 19 Mart 2002
<B>BU </B>lige hastayım arkadaş... Her hafta değişik heyecanları yaşayan ve de yaşatan bir başka lig tanımıyorum. Hani, utanmasam söyleyeceğim. Öfkesi ve kavgası bile keyif veriyor. Trabzonspor-G.Saray maçının ertelenmesine bozulan F.Bahçe seyircisinin Malatya maçında astığı şu pankarta bir bakın...
Sandıkta görüşürüz Mesut bey!
Sitem, tepki ve de espri... İşte lig insanının tribünden parlamentoya gönderdiği ince bir mesaj. Bu mesaj birden aklıma Ali Şen'i getirdi. Ne demişti sayın başkan...
‘‘Bir parti kursam ve adını F.Bahçe koysam, 30 milyon oy toplarım.’’
Gel de şimdi Kadıköy'de açılan pankartı ciddi ciddi düşünme... Ya, F.Bahçe seyircisi olası bir seçimde oylarını sayın Yılmaz'dan esirgerse.
Bu lige hastayım arkadaş...
O da ne? Denizli beraberliğinden sonra kederden çimlere yığılan İlhan Mansız'ı kaldırmak için uzanan el, biraz önce takıştığı Denizlisporlu Hakan Çimen'in eli değil mi? Aynen şöyle sesleniyordu Mansız'a...
Kalk İlo'cuğum. Üzülme olur böyle şeyler!
Saha içi kavgalarını 90 dakika sonra dostluğa dönüştürdüğü için seviyorum bu ligi. Ne sevmesi hastasıyım hastası.
Asper'e bakın Asper'e. O da kaybedilen puanlar için gözyaşı döküyor. Evet evet, 1.97'lik koca dev ağlıyordu. Kalenin önünde diz çökmüş, eliyle de yüzünü kapatmış, bir külçe yığını gibi hareketsiz ve cansızdı.
İsveç gibi soğuk bir ülkenin insanına duygu gibi manevi bir değeri aşıladığı için seviyorum bu ligi.
Ne sevmesi, hastasıyım hastası.
KAÇMA GEL
BU ligin basın toplantıları bile bir olay. Beşiktaş-Denizli maçından sonra kendisine yöneltilen bir soruya bozulup çekip giden Daum'a ne dersiniz? Sorunun dozu biraz fazla da kaçsa, toplantıyı bırakıp gitmesini yadırgadım. Ama gitti Alman hoca. Üstelik iki gün sonra gideceği Almanya'ya bir gün öncesinden uçtu.
Nedir Daum'un bu öfkesi?
Irkçılıkla suçladılar Alman'ı!
Peki, Lorant'ın Malatya beraberliğinden sonra söylediklerini işittiniz mi?
‘‘Kızarım. Kazanamazsak hiç dinlemem herkese kızarım.’’
İyi de F.Bahçe şampiyon olamazsa milyonlarca F.Bahçe taraftarının kime kızacağını söylediler mi sayın Lorant'a. Taraftarın şu sloganını bilir mi acaba?
‘‘Şampiyon yap canımızı al.’’
- Ne candan bir haykırış değil mi?
Ama devamı var bu sloganın.
- Nasıl?
Yorum yok. Bir bilene sorun.
- Kim bilir?-
Gidip Denizli'ye sorun.
Seviyorum bu ligi. Ne sevmesi, hastasıyım hastası.
YÜREK İSTER
F.BAHÇE Asbaşkanı Ali Yıldırım, Malatya maçında F.Bahçe'nin skoru değiştirmesi için neler yaptı biliyor musunuz? Uğur olsun diye en az 4-5 kez yer değiştirdi. VIP'e indi, olmadı. Biraz sonra geri geldi, yine gitti dolaştı. Ne yaptıysa, değişmedi skor. Çektiği azabı görenler anlattı. Sanki eriyip bitti Yıldırım.
Maçtan sonra Malatyasporlu Ziya'nın konuşmasını dinlediniz mi?
‘‘Bu iş 50 bin kişilik stat yapmakla olmuyor. Kazanmak için yürek ister. F.Bahçe'de bu yürek yoktu. Bizde ise fazlası ile var.’’
Şu işe bak. Bunca çalış çabala. Koca bir stat dik. Bunun içine trilyonluk futbolcular yerleştir. Sonra gel bu sözleri işit...
Yine de hastasıyım bu ligin.
AZ daha unutuyordum. Beşiktaş ve F.Bahçe karalara bürünürken G.Saray'da havalar nasıldı. Nasıl olacak, keyifler gıcır...
Elini suya sabuna dokundurmadan F.Bahçe ve Beşiktaş'ın kaybettiği 2'şer puanın sevincini yaşadı.
Peki, bu işin sonu nereye varacak?
Vallahi, aklı olan bu lig için tahmin yürütmez. Beşiktaş ve F.Bahçe'nin kaybedeceği puanları daha önceden kim kestirebilirdi? En iyisi, bu lige hiç karışmayın. Sadece izleyin ve doyumsuz bir keyife ulaşın.
Ben mi ne yapacağım?
Ben, zaten bu ligin hastasıyım arkadaş.
Yazının Devamını Oku 16 Mart 2002
Beşiktaş'ın bir dönemine imza atan <B>Gordon Milne</B>'nin bir sözünü hiç unutmam. İngiliz hoca, ‘‘Benim takımım 2 gol atıp, 2 gol yiyorsa, ben kaybedilen puanının faturasını savunmaya çıkarırım’’ derdi. Dün akşam ki puan kayıplarının sorumlusu da hiç şüphesiz Beşiktaş savunmasıydı.
Beşiktaş maça hücumu düşünerek başladı. Oyunu rakip yarı alana yıkmayı planlayan Daum'un sahaya sürdüğü on bir bu düşüncemi doğruluyordu.
ilk yarının 30'uncu dakikasına kadar, Beşiktaş sezonun en tempolu maçlarından birini oynadı. Fizik gücü ile rakibini kontrol edip, oyunu rakip yarı alana yıktı. Yüksek temposu ve kazanma hırsını ön plana çıkardı. Bu baskıda Denizlispor'un oyun planından çok, siyah beyazlı futbolcuların kükreyişi vardı.
Tümer'in sakatlığını Baya aratmıyor, Tayfur çok koşuyor, Tamer sağ kanatta arı gibi çalışıyordu. Ahmet Dursun - İlhan Mansız ikilisi ise, sadece arkadaşlarından ya da kanatlardan gelen topların dışında birlikte pozisyon üretmeye başlamışlardı.
PENALTICI KİM?
Ancak keyifle izlenen Beşiktaş ilk 30 dakikadan sonra durdu. Siyah beyazlı savunmanın özellikle sol kanadı aksamaya, adam paylaşımında hatalar yapmaya başladı. Bu hatalar sonucu birbirinin kopyası iki golü kalelerinde gördüler. Kolay goller yiyordu Beşiktaş.
Stavrum'u da sahaya süren ve golcü sayısını üçleyen Daum ise maça başladığı düşüncesini değiştirmiyordu. Beşiktaş saldırıyor, golü arıyordu. Kazanılan penaltı da bunun ürünüydü. Ancak maçın belki de dönüm noktasında en büyük hatayı Daum işte burada yaptı. Penaltıyı Tayfur yerine Ronaldo'nun kullanmasına izin verdi. Oysa Tayfur, Beşiktaş'ın ve milli takımın penaltıcısıydı. Sonuçta Beşiktaş 2 puanı kaybetti. Hem de maçı çevirebileceği pozisyonları bulmuşken.
Yazımı, Daum'un dikkatine sunacağım bir not ile bitireceğim. Beşiktaş, 90 dakika boyunca tam 16 korner atışı kullandı. İngilizlerin, ‘‘Yarım gol’’ diye tanımladıkları bu kornerlerden, Kartal pozisyon bile üretemedi.
Yazının Devamını Oku 12 Mart 2002
<B>ORHAN ERDEMİR</B>, derbiyi bitiren düdüğü çaldı ve silahlar hemen <B>Christoph Damu</B>'a çevrildi...- Korkak Daum. Böyle oynatılır mı?
Alman ateş hattındaydı ve kurşunlar üzerine yağıyordu...
- Sen, bu çok koşan takımı ne diye tutuyorsun?
Evet, fizik açıdan Türkiye liglerinin en sıhhatli onbirini ne diye kendi yarı alanına hapsediyorsun. Ne diye komplekse sokuyorsun?
- Yahu, bu takımın sağ kanadı yok mu. Buradan hücum etmek yasak mı?
Evet, sağ kulvarın iki adamı Khlestov tribünde, Tamer kenarda beklerken, savunmaya bir de Erman'ı katarak, hücuma limon sıkmanın anlamı neydi...
- Yoksa unuttun mu, G.Saray'ın üzerine gidersen bu takımı zora sokarsın.
Ahmet Dursun-İlhan Mansız ikilisini ne güne sakladın? Bu iki golcüyü G.Saray maçında oynatmayıp da hangi maçta oynatacaktın...
- Şu Daum, Tümer ile Baya'nın bile hücum heveslerine gem vurmuştu.
Evet, onların da kafalarını öncelikle savunmaya şartlandırmıştı. Ayakları ileri giderken, akılları geride kalıyordu...
DAUM’A İSYAN MI!
- Yahu, Beşiktaş 10 kişi kaldıktan sonra bayağı pozisyon kovaladı.
Doğru... Bu bir psikolojik olaydı. Beşiktaşlı futbolcular taktik-teknik gibi kavramları bırakıp, puanı kurtarmak için topyekün saldırdılar.
- Yani, korkak Daum'u da bir kenara mı ittiler?
Öyle demek istemedim. Her neyse...
- Daum, maçı başlamadan kaybetmişti. Yalan mı?
Anlayamadım. Neden başlamadan kaybetmişti...
- Hatırlamadın mı, hep söylüyordu. ‘‘G.Saray bizden iyi. Şampiyon olamayız’’ diye.
Bir dakika durur musun. Herkes Daum'a yükleniyor. Ama...
- Ne aması? Bir türlü inanamadı takımına. Ve yaktı Beşiktaş'ı...
Biraz insaf... Karşındaki takım G.Saray. Ali Sami Yen'de yenilmeyen, psikolojik avantajlar taşıyan bir ekip...
- Ne avantajı. F.Bahçe'nin Kadıköy'de yenilmezliği yok muydu. Ne oldu?
Bir dakika be kardeşim. Öyle rastgele üzerine gidemezsin G.Saray'ın. Gidersen, seni fena yakalar. Öncelikle kontrollü oyunu yeğleyeceksin. Daum da bunu yaptı.
- İyi de, 11 futbolcunu savunmaya şartlardırarak kontrollü futbol olmaz.
Burada haklısın. Kontrollü futbola kayıtsız şartsız evet. Ancak, Beşiktaş'ın hücum hevesini boğmak, moralman sindirmek gibi bir yaklaşıma kesinlikle hayır.
- Bırak Allah aşkına. Daum bile itiraf etti!
Neyi itiraf etti?
- Maçtan sonra futbolcularını azarlarken kendini de suçladı.
Ne dedi?
- Belki benim de suçum var. Ancak, sizler de iyi oynamadınız demedi mi?
Evet söyledi. O bir bakıma gerçeği söyledi. Biz de gerçeği görelim.
- Nedir gerçek?
SABUN GİBİDİR!
Daum, Ali Sami Yen'de G.Saray için bir dizi önlemler alırken, yerden göğe kadar haklıydı. Ama önlemlerini, korkaklık damgası vurduracak kadar abartması yanlıştı.
- Bana ne kardeşim. Ben giden şampiyonluğa yanarım.
Dur yahu, hiç mi şansı kalmadı Beşiktaş'ın?
- Tek şansı kaldı.
Nedir?
- Hani, 9 maçlık bir galibiyet serisi yakalamıştı ya...
Evet...
- Şimdi de 8 maçlık bir periyot yakalarsa...
Öyleyse işin sonunu bekleyelim. Yani, Daum'u boğazlarken, Beşiktaş'ı da öldürmeyelim... Ve unutmayalım...
Bu ligin puanları sabun gibidir. Ne ele gelir ne de avuca..
Yazının Devamını Oku 10 Mart 2002
Daum'un derbi savaşına gönderdiği Beşiktaş'ta savunma ve markaj ağırlıklı isimler çoğunluktaydı. Erman'ın ilk 11'de oynamasına şaşıranlar, Ahmet Dursun'u yedekler arasında gördükten sonra işin rengini anladılar...
Daum, öncelikle tek puanı hedefliyordu. Yani, Ali Sami Yen'den eli boş dönmek istemiyordu. İşte iki perdelik oyunun ilk 45 dakikasını aralayıp, Beşiktaş'ı kelimelere döküyorum...
1- Daum'un oyun kurgusunda 5'li bir savunma bloğu oluşuyordu. En sağda Erman, göbekte Ahmet Yıldırım, Ronaldo ve Ali Eren... En solda da İbrahim... İlk yarıda bu 5'li savunma bloğu tek hata ile oynadı. Ronaldo'nun sektirdiği top, Ümit Karan'a pozisyon rahatlığı hazırladı...
2- İlk 45 dakikanın kahramanı kaleci Myhre idi. Ümit Karan'ın iki adımdan attığı şutu inanılmaz bir refleksle karşıladı. Arif'in beklenmedik bir anda köşeye giden volesini de klası ile önledi. Myhre'nin ilk yarı performansı dört dörtlüktü.
3- Beşiktaş her şeye karşın ilk 45 dakikada hücum hevesini ve gol arzusunu oyun kurgusundan hiç eksiltmedi. İlhan Mansız'ın topu direğe nişanladığı pozisyon, Beşiktaş için bulunmaz bir fırsattı. Bu fırsatı kullanamadı.
4- Tayfur, oyunun hücum ve savunmaya yönelik işlevlerini hatasız uyguladı. Tümer etkisizdi... Baya ile teknik açıdan beklenen diyaloğu kuramadı. Beşiktaş'ın oyunun genelinde yaşadığı pozisyon sıkıntısının ana nedeni, bu ikilinin etkisiz çırpınışlarıydı.
5- Daum'un, Ahmet Dursun'u oyuna alacağı dakikaları ısrarla bekledim. G.Saray'ın savunmayı öne çıkardığı ve bir gol için tüm hatlarıyla riski arttırdığı dakikalarda, İlhan Mansız'ın yanına Ahmet Dursun ilaç gibi gelebilirdi.
6- Ahmet Dursun'u golden sonra oyuna almak, kaybedilmiş bir maçı kurtarmak için kullanılan son kozdu. Bana göre biraz geç alınmış bir karardı. Ahmet Yıldırım'ın kırmızı kart görmesinden sonra Beşiktaş'ı kurtaracak tek faktör sadece bir şans golüydü. Beşiktaş bunu aradı. Ama bulamadı.
Geliyorum Myhre'nin yediği gole. Bu gol Beşiktaş'ın tüm planlarını alt üst etti. İlk yarıda mükemmel oynayan Myhre'ye bu golü yemek hiç yakışmadı...
Yazının Devamını Oku