Korkut Göze

Bir tadımlık

24 Kasım 2002
<B>EYLÜL </B>ayı sonlarıydı... Sevgili <B>Lucescu </B>ile bir söyleşide Beşiktaş'ı tartışıyorduk. Söylediklerini dün gibi hatırlıyorum. Sorunları tek tek anlatırken, yine de gelecek için ümit dolu cümleler sıralıyordu. Ve hiç çekinmeden bir de tarih veriyordu Lucescu...

Özlenen Beşiktaş'ı kasım ayı ortalarında sunacağını net başlıklarla adeta haykırıyordu...

Dün gece ilk yarıda izlediğim Beşiktaş, Lucescu'nun eylül ayındaki tarifine aynen uyuyordu. Öncelikle ‘‘takım olabilme’’ gibi önemli bir kavrama sıkı sıkı sarılıyordu Beşiktaş... Yardımlaşmayı geniş alanlara taşıyarak, sahanın her bölgesinden rakibe saldırıyordu. Tempo yükseldikçe, Beşiktaş'ın etkinliği de artıyordu. Nefis bir Beşiktaş izliyordum.

***

Kötü oynayan yoktu Beşiktaş'ta... Ancak, biri farklı işler yapıyor ve oyuna estetik getiriyordu. Bakışlarımı uzunca bir süre Pascal Nouma'ya sapladım. Olağanüstü bir hevesle oynuyordu. Adeta yerinde duramıyordu. Çevresi ile inanılmaz bir diyalog kurmuştu. Paslaşıyor, çalım ve şut atıyor, amansız bir fizik savaşım veriyordu... Dün gece gördüklerim, sanki Pascal'ın dönüşünü müjdeliyordu.

Diğerlerinin de ilk yarı performansı Pascal'a benziyordu. Ahmet Yıldırım'ın son haftalardaki başarı grafiği çıkışını sürdürüyordu. Ve Zago, hücum ile savunma işlevlerini aynı hevesle oynuyordu.

Pancu'yu farklı yorumluyorum... Yüklendiği görevi sahanın her noktasında korkunç bir enerji tüketimiyle eksiksiz uyguluyor. Böylesine yürekten oynayan birine pek rastlamadığımı unutmadan hemen söylemek istiyorum.

***

Şimdi geliyorum oyunun final bölümündeki Beşiktaş'a... İkinci yarıdaki oyunda aynı tadı bulamıyordum. Tempo düşüktü, pas hataları birbirini kovalıyordu. Davranışlar, ilk yarıdaki ciddiyetten uzaktı. Herkes kendi başına oynar gibiydi... Riskli hareketler zaman zaman kulübedeki Lucescu'yu bile çileden çıkartıyordu.

Ve İlhan Mansız, oyundan çıkarken alkışlanıyordu... Bir ara düşündüm. Bu alkışların bir anlamı olmalıydı. Ve hemen yakaladım...

Tribünler, kendini sadece oyuna veren, agresif çirkinliklerden arınan İlhan'ı alkışlıyordu...

İlhan Mansız'ın bu halini herkes gibi ben de beğendim. Ancak, aynı şeyleri Beşiktaş için söyleyemeyeceğim. Dün gece ilk 45 dakikadaki oyunu ağıza çalınan sadece bir tadımlık balmış.
Yazının Devamını Oku

Küfür mü?

19 Kasım 2002
<B>GÖREBİLDİĞİM </B>kadar bir şeyler değişiyor. Öncelikle tribünlere çöken yılların tozlu çirkinlikleri yavaş yavaş temizleniyor. Artık kötü şarkılara makam tutanlar, gittikçe azalıyor... Aşağı ineriz... ya da Bilmem ne hakem...

Bu veya benzeri şarkıları koro halinde icra edenler, artık hakemlerin ellerine bakarak, gelecek işaretin korkusu ile dillerini tutuyorlar.

Dilerdim ki, bu çirkinlik, tribünlerden anons korkusu ile değil, bir kültür patlaması ile defolup gitsin...

Eğer bu kültürü yakalayamıyorsan, korku ile sinip susacaksın!

Şöyle veya böyle, bu korkuyu tribünlere salan federasyona bravo...

***

YA
emniyetin bu konudaki duyarlılığı?

Onlar da kolları sıvadılar. Ve tribün anarşisini körükleyenleri yavaş yavaş ayıklamaya başladılar.

57 kişi sezon sonuna kadar maçlara giremeyecek!

Hadi, ceza sonrası gel yine çanak tut. Küfür et, anarşiyi körükle.

Her birinin fotoğrafları stat kapılarında asılı duruyor!

Hadi, şimdi gel de içeri gir ve hakem ile rakibin anasına, bacısına, eşine, sülalesine tempo tut ve aşağıla...

Ve sırtlarında kameralarla tribünleri tarayan yine emniyet görevlileri!

Birine yakalandın mı, yandın...

Maçı, bir daha rüyalarında görürsün!

Açıkçası, ya adam gibi oturacaksın, ya da o tribünden gideceksin...

Hadi, seç şimdi birini?

***

EVET
, bir şeyler değişiyor Türkiye liglerinde. Herkes gibi ben de fark edebiliyorum.

Hakemler de mi değişiyor? Değişiyor, onlar da değişiyor.

Çaldıkları düdüklerde daha yürekli ve daha kararlılar.

Artık ‘‘Haftanın Hakemi’’ni ararken, zorluk çekmiyoruz. Birkaç ismi ardı ardına sıralıyoruz.

Kafalar dinç, akıllar küfürde olmayınca, onlar da daha sağlıklı ve gerçekçi düşünebiliyorlar.

Ağır ağır da olsa değişiyor bazı şeyler.

Olsun, biz beklemesini biliriz.

***

VE
haftanın maçlarından sonra en çok konuşulan ve tartışılan konular...

F.Bahçe, Ortega'sız daha süratli ve etkili oynuyor. Acaba, Ortega Fener'in hızını mı kesiyor? Tartışılıyor.

Lucescu'nun Altay maçına çıkarttığı kadroya ne dersiniz. Rumen hoca kumar mı oynadı? Tartışılıyor.

Selçuk Dereli, G.Saray-Trabzon maçının son dakikasında bir frikik atışını 3 kez tekrarlattı. İyi de, son atış gol olsaydı, Dereli'nin hali ne olurdu? Tartışılıyor...

Haftanın penaltılarında hakem kararları doğru muydu?

Altay maçında Beşiktaşlı Bayram'ın düşürülüşü. G.Saray maçında Trabzonlu Erdinç'e yapılan hareket ve Bursa maçında F.Bahçeli Serhat'ın yıkılışı penaltı mıydı? Tartışılıyor...

Ve tartışılmayan tek konu.

Lorant 13. hafta sonunda doğruyu buldu ve sahaya ideal F.Bahçe'yi çıkardı!
Yazının Devamını Oku

Şakaya gelmez

18 Kasım 2002
<B>BEŞİKTAŞ'</B>ın yaşadığı 90 dakika çelişkilerle doluydu. Önce, <B>Lucescu'</B>nun sahaya sürdüğü 11'in tanımını yapalım... Aşırı güven mi, yoksa gereksiz bir fantazi mi?

Sergen'in sakat olduğu bir haftada Pancu, Tayfur ve Ali Eren'i kenarda bekletmek, Yasin'i takım elbiseyle tribünde oturtmanın anlamını söyleyebilir misiniz!

Sevgili Lucescu, eğer Altay'ı önemsemiyorsa, lig gerçeğine ters düşer.

Eğer, Alaves maçı yorgunu bazı futbolcularını dinlendirme gibi bir fırsatı lig maçında bulabileceğini düşünüyorsa, yine yanlış...

Puan kavramının bulunduğu yerde, risk kartını kullanmak sakıncalı ve yersizdir.

* * *

Böyle bir ortamda ve Beşiktaş'ın zorlandığı bir oyunda Tümer'in gördüğü kırmızı karta bir mazeret bulamıyorum.

‘‘Sorumsuzluk’’ desem, hiç de ağır olmaz... Ancak, Mutlu Çelik'in pozisyonu nasıl değerlendirdiği de ayrı bir konu... Tümer, rakibine vurdu mu, yoksa itti mi?

Yanımda oturan Vedat Okyar hemen televizyona koştu ve pozisyonu üç kez geri aldırarak dikkatle izledi.

Sonuç... Çok ağır bir karar!

* * *

Lucescu,
ilk yarı sonunda Tayfur'u, ikinci yarıda da Pancu'yu oyuna alırken, herhalde pabucun pahalı olduğu gerçeğini yakalıyordu.

Ve ben de bir gerçeği daha kolaylıkla gözlemliyordum. Pascal Nouma henüz hazır değildi. Pozisyonlarda ağır kalıyor, diri ve savaşçı kişiliğinden uzak bir çizgide dolaşıyordu.

Tümer'in kırmızı kart olayından sonra maçın rengi her an değişebilirdi. Cordoba'nın kurtardığı iki top, skoru etkiledi.

Başka, başka... Ronaldo'nun klasik oyunu, Ahmet Yıldırım'ın son 45 dakikadaki performansı ve Pancu'nun orta sahaya getirdiği dinamizm...

Yine de anlamadığım bir şey var. Lucescu gibi deneyimli ve muhafazakar bir hoca, kolaylık derecesi ne olursa olsun bir deplasman maçında riske kucak açtı. Bir anlam veremedim...
Yazının Devamını Oku

Kızamıyorum

15 Kasım 2002
<B>BİNLERCE </B>taraftar, Beşiktaş'a nefis bir moral sofrası hazırlamıştı. Tribünlerden fışkıran coşku, Beşiktaş'ı hemen sonuca koşturacak kadar özendirici ve iticiydi. Hele, İlhan Mansız'ın 7. dakikadaki şok golü, tribünleri bir anda adeta renk cümbüşüne boğuyordu. Her şey toz pembeydi... Ben de bir anda maçın bittiğini düşünenler arasına karıştım. Ve gelecekteki farklı bir skorun rahatlığına büründüm...

Oysa, gol sonrası Beşiktaş için sıkıntıların başladığı dakikalardı. Paslar yerini bulmuyor, gereksiz bir stres Beşiktaş'ı sıkıyor ve sıkıştırıyordu. İlk yarıda saydığım 16 faulün her biri söylediğim gibi Beşiktaş üzerindeki gereksiz baskının bir ürünüydü.

Pancu'nun ikinci yarıdaki çabasını bir kenara bırakıyorum. İlk kez sevimsiz ve etkisiz bir 45 dakika tamamlıyordu. Yasin'in samimi gayreti, iyi oynamasına yetmiyordu.

***

Tabeladaki skor, Beşiktaş'ı bir üst tura taşıyabilirdi. Ancak, sahadaki oyun ürkütüyor ve korkutuyordu.

Lucescu'nun ikinci yarıya Pascal'la başlaması gerekli ve akılcı bir davranıştı. Çünkü, Beşiktaş hücumda zorlanıyor ve İlhan Mansız'ın rakip yarı alandaki yalnızlığı, beklenen golü geciktiriyordu.

Bir ara düşündüm... Beşiktaş yakaladığı skoru korumak gibi bir saplantının yanlışlığına mı gömülmüştü...

Acaba, İspanya'da, özellikle son 30 dakikadaki ürkek davranışını İnönü'de de tekrarlamak gibi bir gaflete mi yönelmişti...

Orta sahadan tek olumlu top çıkmıyordu. Oyunun yükü Ali Eren-Ronaldo-Zago'dan oluşan savunma ile kaledeki Cordoba'nın üzerine yıkılmıştı.

***

Beşiktaş'ı, ancak ikinci bir gol rahatlatabilirdi. Veya Alaves'in direnişini kırabilirdi...

Yanlış yorumlamak istemem. Beşiktaş'ı böyle oynamaya zorlayan kenar yönetiminin planı olabilir miydi? Daha doğrusu, macerayı sevmeyen muhafazakar Lucescu'nun talimatı mı Beşiktaş'ı böylesine pasif bir mücadeleye itiyordu.

Maçı herkes gibi bu duygularla izledim. Ve yine herkes gibi sevinci ve korkuyu birlikte yaşayarak 90 dakikayı bitirecek düdüğü bekledim.

Sonuç... Kimseye kızamıyorum. Ne kötü oynayan Beşiktaş'a, ne de kötü oynatan Lucescu'ya. Hatta, çılgın İlhan Mansız'a... Çünkü, kazandılar ve turu geçtiler.
Yazının Devamını Oku

Kör değilim

12 Kasım 2002
<B>SANKİ, </B>alışkanlık haline getirdiler. Her maç sonrası sağımdan solumdan çekiştiren dostlar kelimelerin üzerine basa basa aynı cümleyi tekrarlıyorlar... En iyisi Beşiktaş!

Nesi iyi?

Çok koşuyor, savaşıyor, yardımlaşıyor.

Ve hemen ardından bir övgü daha...

Kazanmak için paralanıyorlar.

Sonra diğerlerini sıralıyorlar...

Sergen'in de maşallahı var.

Lucescu bu işi biliyor.

Bir de Pascal gelirse...

***

VE bir lig sürüp gidiyor. Beşiktaş iyi de diğerleri ne alemde...

Puan şemasını alıp önüme koyuyorum...

Eleştiri rekorları kıran G.Saray 27 puanla yine zirvede.

Öyleyse, bunca yaygara biraz gereksiz değil mi?

Haa... Eski G.Saray'ı mı istiyorsunuz?

Özür dilerim, gelemeyecek. O bir efsaneydi, tarih aldı götürdü. Yenisi ile yetineceksiniz. Bu da biraz zaman gerektirecek...

Eski Fatih'i de mi arıyorsunuz?

Yoo.. Terim'de hiçbir değişiklik yok.

İçinde esen fırtınalar...

Geçirdiği uykusuz geceler...

Stres, öfke ve başarı hırsı...

Hepsi eskisi gibi... Onu bir tanısanız..

Ve bir bilseniz sizlere nasıl kızdığını. Ve sık boğaz ettiğiniz için nasıl çıldırdığını...

***

F.BAHÇE mi? Bu büyük bahçede artık şarkılar söyleniyor. Ve şarkıların her birinden şampiyonluk sesi yükseliyor.

Bakın 5 günde neler yaptı!

Hafta arası G.Saray'a yenilseydi, puan farkı 13'e çıkıyordu.

Kazandı, uçurumun eşiğinden döndü.

Samsun'u yenemeseydi, yine dillere düşücekti, hırpalanacaktı...

Yendi, kimliğini kazandı.

5 günde topladığı 6 puan ve bir maç eksiği ile gelip liderin ensesine yapıştı...

Lorant mı?

O, yine bildiğiniz gibi.

Kazansa da eleştiriliyor, kaybetse de...

***

Söylediğim gibi bir lig sürüp gidiyor. Ve sürüp giderken arada sırada bakışlarınızı G.Antepspor ile Trabzonspor'a kaydırın... 26 puanlı G.Antep'i ısrarla kovalayın.

Her ne kadar bizim şampiyonlukta gözümüz yok deseler de...

Biz, mütevazı Anadolu takımıyız diyerek saklansalar da...

26 puanla bal gibi, gözleri zirvede.

Ya Trabzonspor?

Üst üste 5 maç kazanan bu takım, hafta sonu ne gibi duygularla Ali Sami Yen'e geliyor, biliyorum...

Şu bizim ligin tadı, Avrupa'da bile yok.

Hiç abartmıyorum. Kör değilim ki, açıp TV'yi seyrediyorum.

Bir eksiğimiz mi var?

Haklısınız. Tribün kültürümüz hiç yok.
Yazının Devamını Oku

Sergen Yalçın

9 Kasım 2002
<B>SERGEN</B>'i, Beşiktaş'ın önüne alarak yazıma başlayacağım. Ve Sergen'i anlatırken, Beşiktaş'ta görebildiğim veya yakaladığım kaçakları da sıralayacağım.

Sergen'in ayağından çıkan her top, Beşiktaş'ın rakip kaleye gidişini kolaylaştırıyordu. Ve yine Sergen'le başlayan her atak Beşiktaş'a pozisyon ve fırsat rahatlığı getiriyordu.

Öyleyse, ilk yarıda tabelaya asılan kısır skordaki renksiz görüntü nereden kaynaklanıyordu... Kısa anlatımı ile Beşiktaş'ın ceza sahası içindeki beceri eksikliği ve telaşından...

***

Beşiktaş'ın hücum kolaylığı ve zenginliğini sadece Sergen'in yaratıcılığında araması, Lucescu'yu, Tümer'i de oyuna almaya zorladı.

Ve şimdi hemen Beşiktaş'ın en sıkıntılı bölgesi olan orta sahaya geçiyorum... Dün gece Beşiktaş orta saha adamlarının geriye dönüşleri temposuz ve gecikmeliydi. Bu da Beşiktaş'ın savunma bütünlüğünü zora sokuyordu.

Tayfur, Yasin ve Pancu'nun bu önemli bölgedeki alışılmış dinamizm ve yardımlaşma özelliklerini dün gece pek göremedim.

Lucescu'nun sol kanatta şans verdiği Serdar'ı bir süre göz hapsine aldım. Hücuma yönelik oynadı... Ve ceza sahasına kadar yarattığı olumlu görüntüyü, etkili bölgelere taşıyamadı. Yani getirdiği topları yanlış adreslere gönderdi.

***

İlhan Mansız
'ın henüz hazır olmadığını her hareketinde kolayca gözlemledim. Zago'nun hücum bölgelerindeki etkisiz oyun benim kadar herkesi şaşırttı. Kaybetti ve pas hatası yaptı...

Beşiktaş'ın dün geceki güzelliği kazanmak için sarfettiği hilesiz çabaydı. Sahanın her noktasına bu duygularını taşıdı ve bir ara zora giren maçı kurtardı.

Sergen mi? Dün gecenin yine en kalite adamıydı. Oynadığı oyun adeta bir ders niteliği taşıyordu. ‘‘Tümer'le birlikte oynarlar mı?’’ diye düşünenlere sesleniyorum... Onları birbirinden ayırmak, futbol adına işlenecek bir suçtur.
Yazının Devamını Oku

Lucescu

1 Kasım 2002
<B>YAZIMA,</B> skoru bir kenara bırakıp, bu sonucu yaratan kişi ile gireceğim. Yani, Lucescu'yu gecenin şeref köşesine oturtacağım. Sonra sahaya dönüp, maça geçeceğim.

Beşiktaş'ın ilk 20 dakikalık oyununa bakıp da aldananlar arasında ben de vardım. Belki, Beşiktaş iyi oynamıyordu. Ancak, zorlu bir deplasmanda gerektiği gibi davranıyordu.

Lucescu'nun isteklerini hiç atlamadan sahaya yansıtıyordu. Oyunu soğutuyordu, tempoyu ağırdan alıyor, Alaves'i tehlikeli bölgelerin uzağında tutmaya çalışıyordu. Lucescu'nun akıl dolu planı, Beşiktaş'ı sevimli göstermese de adım adım hedefe koşturuyordu.

***

İlk 20 dakikalık oyuna bakıp da telaşlananlar, daha sonra Beşiktaş'ın yaşattığı pozisyon zenginliğini keyifle seyrediyorlardı.

İlhan Mansız'ın kaçırdığı pozisyona fazla bir eleştiri getirmeyeceğim. Ama Pancu'nun harcadığı fırsat için sesimi biraz yükselteceğim... Ve Pancu'nun yıldızını teke düşüreceğim.

İlk yarı notlarıma bakıyorum... Savunmada Ronaldo, Ali Eren ve Zago için hep olumlu şeyler yazmışım. Tayfur, Dobra ve Cordoba'nın iyi oyunlarını notlarımın arasına sıkıştırmışım...

Oyunun final bölümünde sahayı yine akıllıca kullanan, riskten kaçan ve tempoyu rakibe kaptırmayan bir Beşiktaş seyrediyordum.

***

Ve şimdi, Beşiktaş için yazdığım iyi şeylere burada bir nokta koyuyorum. Oyunun son 25 dakikalık bölümünü kendi yarı alanına kapanarak geçiren Beşiktaş'ın yüklendiği riski tepeden tırnağa eleştiriyorum.

Ve bu davranış biçiminin Lucescu'dan değil, futbolcuların skoru korumak gibi duygusal bir refleksten kaynaklandığını da biliyorum.

Beşiktaş'ın tabelaya astığı skor, rövanş için yeterli mi? Vallahi, büyük laf söylemenin acısını çekenlerden biriyim. Ama sahadaki iki takım arasındaki farka bakıp, yine sivri dilimi kullanacağım... Beşiktaş turu geçer.
Yazının Devamını Oku

6 Kasım

29 Ekim 2002
<B>KAVGA- DÖVÜŞ, </B>bazen sevinç, zaman zaman keder... Uyarılara ve ihtarlara karşın diz boyu küfür ve her şeye karşın renkli ve coşkulu bir lig. Gözle kaş arasında 10. haftayı da geriye ittik. Eline puan cetvelini alan, bakışlarını hemen G.Saray ve F.Bahçe'ye dikiyor. Ve ardından bir soru...

6 Kasım zirvenin rengini belirler mi?

Bırak gevelemeyi, çıkart ağzından baklayı.

Yani, G.Saray yenerse, Fener biter mi?

Fener bitse de, Beşiktaş ne olacak?

Canım ben F.Bahçe ile G.Saray'dan söz ediyorum.

Peki, Fener yenerse, lig yeniden başlar mı?

* * *

NE GEREKSİZ
ve de zamansız bir tartışma. 31 Mayıs'ta bitecek bir lige 6 Kasım'da nokta koyanlar, yanıldıkları günleri hatırlamıyorlar mı?

G.Saray'ın, 9 puan gerilerden gelip, Fener'i nasıl yakaladığını...

Beşiktaş'ın 11 puan önündeki G.Saray'ı nasıl enselediğini...

Öyleyse, ‘‘Baba Derbiler’’ oynanmadan, sürprizler patlamadan ve de Beşiktaş ile Trabzon'u atlayarak 6 Kasım'a düğümlenmenin anlamı ne?

Sadece bir fantazi. Biraz da eyyamcılık!

* * *

G.BİRLİĞİ- F.BAHÇE
maçı haftanın en ilgi çeken oyunuydu. Ve maç sonrası eleştiri okları yine F.Bahçe'yi yaralıyordu. Kaleme sarılan adeta Lorant'ı kan revan içinde bırakıyordu. Lorant, benzeri eleştirilere alışıktı. Ancak, Ersun Yanal'a yöneltilen bindirmeler yadırganıyordu.

Sezon başının fırtına ekibi G.Birliği, neden kötü oynuyordu?

Hep alkışlanan Ersun Yanal neden tepki alıyordu?

Ankara kulislerinde konuşulanlara ulaştım ve inandığım kişilere doğrulattıktan sonra, kaleme alıyorum...

Yanal'ın futbolcularla arasındaki olumlu diyalog koptu.

Cafer'i göndermek istemesi, tepki gördü.

Ahmet Hassan'a davranışı, vatandaşı El Saka'yı da harekete geçirdi.

Mısırlı 2 futbolcu Yanal'ı başkan İlhan Cavcav'a şikayet ettiler.

Ümit'i örnek gösteren futbolcular, Yanal'ın oyuncu seçiminde duygusal davrandığını yönetime kadar ulaştırdılar.

İşte, bu nedenler, sezon başının başarılı teknik adamı Yanal ile flaş ekibi G.Birliği'ni manşetlerden indirip, eleştiri satırlarının içine attı.

* * *

DİYARBAKIRSPOR'
un Göztepe maçı sonrası çocuksu sevincinden herkes gibi duygulandım. Ancak, Göztepe'nin yedek futbolcularına saldırıyı görünce televizyonu hemen kapattım.

Ve kızdım...

Atılan tekme ve yumruklara bozuldum.

Ve utandım...

Kavgada yerel basının da boy göstermesine kahroldum.

* * *

VE Pascal Nouma
'nın Malatyaspor'a attığı ilginç penaltı tartışılıyor.

Bazıları atışı çok riskli buluyor.

Beşiktaş idmanlarını izleyen İsmail Er ise, aksini savunuyor...

Pascal her idmanda aynı penaltıyı defalarca Cordoba ve Göksel'e atıyor.

Ve dolarına yapılan her atışı da Pascal Nouma kazanıyor...
Yazının Devamını Oku