Korkut Göze

Luca'nın zaferi

28 Şubat 2003
<B>OYUNUN</B> ilk 45 dakikalık bölümü bittikten hemen sonra notlarımı önüme serdim. Sayfaları tek tek karıştırıyorum... Ve Pancu'nun golüne dek Beşiktaş'ı çeyrek finale taşıyacak bir umut ışığı arıyorum... Rakamlar beni çıldırtıyor. İnanılmaz bir top kaybıyla oynuyor Beşiktaş. Her hatalı pas, Cordoba'nın kalesine ateşten bir top gibi dönüyor.

Oyunun bu bölümünde Tayfur'un rakibin ayağına attığı yanlış pas sayısı korkunç boyutlara ulaşıyor. Ve Beşiktaş tepeden tırnağa derin bir stres çukurunda adeta boğuluyor.

Hemen Sergen'in notlarına bakıyorum. O da bu kargaşanın içinde silinip kaybolmuş... Slavia, Beşiktaş'ın oynayacağı ve silahlarını kullanacağı her alanı daraltarak egemenliğini hissettiriyor. Ve umutların endişeye dönüştüğü 42. dakikada gelen Pancu'nun müthiş golü... Her şeyin değiştiği ve Beşiktaş'ın çeyrek final kapısını araladığı an.


Şimdi hemen ikinci yarının başına gidiyorum. Ve Pancu'nun golü kadar maçın kaderini etkileyen Cordoba'nın bir kurtarışını alkışlıyorum.

Ve ikinci yarıda gerçek kimliğine kavuşan, olağanüstü bir kükreyişle rakibi adeta boğan ve sahanın her noktasında ezen şahane bir Beşiktaş izliyorum.

Pancu'nun her geçen dakika artan müthiş performansı. Tamer-Ronaldo ve Ahmet Yıldırım’ın ayağından çıkan düzgün toplar. Ve İlhan Mansız ile Ahmet Dursun arasındaki diyaloğun Beşiktaş ataklarına getirdiği etkinlik...

İşte, Beşiktaş'ın gerçek kimliğine kavuştuğu oyunun ve çeyrek final kapısına dayandığı dakikalar.

Lucescu, her iki maçta da zaman dilimini öylesine akıllıca kullandı ki... Kutluyorum Rumen hocayı. İki maçlık oyunda Beşiktaş'ı yılların özlemine taşırken, bir satranç ustasını andırıyordu.

Öncelikle Prag'dan, İnönü'ye taşıyacağı avantajlı skorun hesaplarını yaparken, hiçbir abartılı davranışa yönelmedi. Ve İnönü'de Prag'ı vururken, yine kendi klasiğini bozmadan ve asla fantazilere kaçmadan işi bitirdi. Lucescu'yu hala eleştirenler mi... Bakmayın onlara. Beşiktaş'ı ve Luca'yı tanımayanların şamatası...
Yazının Devamını Oku

Can ile Canan

25 Şubat 2003
<B>KARA </B>kış kasıp kavursa da kar ve tipinin arkasına sığınmak yok... Koşulları zorlayıp, her yolu deneyeceksin. Ve sahanı tertemiz tutacaksın.

Temizlemezsen temizletirler!

G.Saray, 100 kişilik temizlik ordusu ile Ali Sami Yen'i cenette çevirdi. Ve Malatya maçına hazırladı.

Uçağın kalkmıyorsa, hemen otobüse koşacaksın.

Kilometreleri bir bir tüketip, maçına yetişeceksin.

Gelmezsen getirirler!

Malatyaspor, 20 saatlik yolculuktan sonra İstanbul'a ulaştı.

Ve çıkıp G.Saray maçını oynadı.

Artık karı bahane etmek yok.

Keyife göre davranmak hiç yok.

Hele hele takvimi bozmak hiç ama hiç yok.

Dikkat... Federasyon elinde sopa bekliyor.

***

VE
Malatyaspor Başkanı Hikmet Tanrıverdi'nin duygu dolu haykırışını dikkatle dinledim...

Bizi buzlar üzerinde 20 saatlik otobüs yolculuğuna zorlayan federasyon, aynı uygulamayı rakibimize yapabilir miydi?

Ve devam ediyor Tanrıverdi.

Aynı federasyon, G.Saray'ın da canını riske atabilir miydi?

Atardı sayın başkan. Artık akıllandı.

‘‘Önce can, sonra canan’’
diyor...

Nabıza göre şerbet yok!

***

KARLI
hafta gözleri ve elleri de etkiledi...

Galatasaray maçında, Malatya kalecisi Miloşevski karlı ve ıslak topu tutmaya kalkınca, elinden kaçırdı ve golü yedi.

Bu, karın yarattığı sürpriz goldü.

Aynı maçta Ali Aydın'ın gözünden kaçan bir pozisyon vardı.

Yerde yuvarlanırken, Hakan Ünsal'ın, Duro'nun suratında patlayan yumruğu kırmızı kartlık bir davranıştı. Ali Aydın pozisyona yakındı. Ancak, hiçbir tepki göstermedi.

Acaba, gözüne kar mı kaçtı sevgili Aydın'ın...

***

ANKARAGÜCÜ
'nün Ganalı elemanı Augustine tartışmasız haftanın futbolcusu seçildi. Altay'a iki gol attı, bir de attırdı.

Augustine'i Ankara büromuzdan Meriç Enercan'a sordum. İlginç bilgiler verdi...

Sezon başında G.Saray adına Fatih Terim istemiş Augustine'i. F.Bahçe de boş durmamış ve devre arası bir teklif de onlar getirmiş Ankaragücü'ne. Ganalıyı bonservisi ile birlikte istemiş F.Bahçe...

Diğer bir büyük Beşiktaş da Augustine'in peşindeymiş. Kartal da sezon sonu için bir teklif götürmüş Başkent'e.

Meraklandım ve Ganalının Ankaragücü'ne maliyetini sordum...

Yıllığı 350 bin dolarmış!

Peki Ankaragücü, Augustine'in bonservisine ne istemiş?

5 milyon dolar.

Savaş patladıktan sonra bu rakam nerelere tırmanır, bilemem!
Yazının Devamını Oku

Bedava gol

21 Şubat 2003
<B>BEŞİKTAŞ'</B>ın oyun kurgusu, gole dek gereksiz fantazilerden arındırılmış ve sadece düşüncelerle donatılmış bir <B>Lucescu</B> klasiği idi... Savunmaya yönelik işlevler, Lucescu'nun düzeninde öncelik kazanıyordu. Kağıt üzerindeki 3-5-2 dizilişi de sadece bir görüntüydü.

Ahmet Dursun, Beşiktaş'ın hücumdaki tek ve yalnız adamıydı. Pancu, Ahmet'in yalnızlığını gidermekten çok orta sahada boğuşan bir savaşçıydı.

Beşiktaş'ın ilk yarıda rakip kalede yarattığı bir pozisyon hatırlamıyorum. Ancak, Cordoba'nın yaşadığı önemli bir tehlikeyi de notlarımda göremiyorum. Sadece, Kaan Dobra'nın bir anlık şaşkınlığından doğan bedava pozisyon, Prag seyircisini ayağa fırlatan tek heyecandı.

* * *

Lucescu, oyunu kısaltmak ve dakikaları tüketmek için her yolu denedi. Cordoba'ya atılan geri pasların çokluğu da, oyun kurgusunun bir parçasıydı.

Orta alandaki Yasin-Tayfur ikilisiyle kanatlardaki Kaan Dobra ve İbrahim'in hücuma çıkışları da sınırlıydı.

Sadece, Ahmet Yıldırım'ın yerine oyuna giren Sergen'in ayağına gelen toplarda, Beşiktaş hücuma yönelik davranışlara yöneliyordu. Ve golsüz geçen dakikalar, Beşiktaş'ın savunma iştahını daha da kabartıyordu.

Bu düzen Slavia Prag golüne dek Beşiktaş'ın lehine işledi. Gol, yan hakemin atladığı, orta hakemin de uyuduğu net bir ofsayttı. Ancak, Cordoba'nın kalesini gereksiz terk edişi ve pozisyonu sezinleyemeyişi koca bir hataydı. Açıkçası, iki kusurlu davranış, Beşiktaş'ı beklenmedik bir anda fena yakıyordu.

* * *

Golden sonra rövanşı düşünmeye başladı... Herhalde Lucescu, İnönü Stadı'nda sahaya farklı bir Beşiktaş sürecek.

Öncelikle İlhan Mansız'ın varlığı, Ahmet Dursun'un performansını da ateşleyecek. Ve Beşiktaş'ın oyun kurgusu, daha yürekli ve daha atak çizgilerle donatılacak.

Hücum hevesi, elbette ön plana çıkacak. Ve Lucescu, kendi klasiğini zorlayarak Beşiktaş'ı daha çok adamla Prag kalesine gönderecek.

İnanıyorum, Beşiktaş, İnönü'deki rövanşta yürekli kişiliğiyle Slavia Prag'ı eleyerek çeyrek final kapısına dayanacak. Başka bir sonucu düşünmek bile istemiyorum.
Yazının Devamını Oku

Kahreden takla!..

18 Şubat 2003
<B>BU </B>filmin sonunu görür gibiyim. Yüksek gerilim, bol bol kırmızı ve sarı kart, şikayet, sitem ve yaygara... Ve hemen akla gelen klasik bir soru. Böyle bir lig biter mi?

Elbette bitecek. Her sezon bittiği gibi.

Ancak, bu sezon farklı beklentiler, belki de işi çığrından çıkartacak.

100.yılında şampiyonluğa şartlanmış Beşiktaş.

Kaynayan kazanı bir şampiyonlukla soğutmaya çalışan F.Bahçe.

Eski mutlu günlerine yeni bir şampiyonlukla dönmek isteyen G.Saray.

Ve bu filmin bir başka yüzü...

Lucescu ile Fatih Terim'i yarıştıran, kızıştıran yazılar...

Oğuz Çetin'
e ömür biçen yorumlar...

Başka başka...

Bülent Yavuz
'un hakemlere kesin direktifi.

Gördüğünüzü çalın. Kartınızı cesaretle kullanın.

Ve her hafta sonu aynı yaygara...

Bu hakemler kaderimizle oynuyor.

Ve lig bitimine doğru kaybedenlerin çirkin çığlıkları...

Şike kol geziyor.

Bu filmin sonunu şimdiden görür gibiyim.

Dünyanın en zor ligi İspanya'da oynanıyormuş!

Avrupa basını böyle yazıyor.

Hadi canım. Gelip, bir de bizim ligi görseler. Ne yazarlar acaba?

***

VE
geçen hafta bu ligde yakaladığım ilginç görüntüleri satırlara dökmek istedim. İşte bazı pasajlar...

F.Bahçe seyircisi, bir pozisyonda Ceyhun'u protesto etti!

Neden?

Çok elverişli pozisyonda topu Rebrov'a atmadığı için...

Ve aynı taraftar, ikinci yarıda oyuna giren Ogün'ü de ıslıklıyordu?

Ne diye?

Doğru veya yanlış. Ankaragücü maçında kaybedilen iki puanın arkasından güldü diye.

Demek ki, her bir F.Bahçeli futbolcu artık kontrol altında. İzleniyor, değerlendiriliyor ve fişleniyor. Hem de taraftarlarca...

İşte, şimdi dikkat. Tribünlerden kaçış yok!

***

REVİVO
, haftanın futbolcusu seçildi. Bursaspor'a attığı her golün ardından o klasik taklalarını atarken, aklıma bir soru geldi.

F.Bahçe, Ortega'yı mı yoksa Revivo'yu mu kaybettiğine üzülmüştür?

Özellikle Revivo'nun frikik golünden sonra maçı birlikte izlediğim F.Bahçeli arkadaşlarımın yüzüne baktım...

Revivo'nun gidişine üzülenler, uzak ara öndeydi.

Hatta üzüntünün de ötesinde, her biri öfke yüklüydü.

Kime ?

Ortega
'ya!

Ne diyorlardı?

Kendi gitti, giderken kaprisiyle Revivo'nun da başını yedi.
Yazının Devamını Oku

Hayret

17 Şubat 2003
<B>BEŞİKTAŞ </B>taraftarının Dolmabahçe'ye yayılan çığlığı, <B>Mircea Lucescu'</B>yu tribünlere çağırıyordu... ‘‘I love you Luca’’

Bu sevgi çığlığının ve Lucescu ile tribün arasında doğan büyük aşkın elbette bir nedeni olmalıydı...

Oyun başladıktan sonra izlediğim Beşiktaş'ta, Luca üzerinde yoğunlaşan sevginin nedenlerini, tüm ayrıntıları kolayca görebiliyordum.

Özellikle ilk 20 dakikada olağanüstü bir performans sergiliyordu Beşiktaş. Hem fizik, hem de teknik açıdan mükemmel bir çizgi yakalamıştı.

Tempo çabuk ve süratliydi... İlhan Mansız ile Ahmet Dursun arasındaki uyum, her atakta yeni bir pozisyon ve fırsat zenginliği yaratıyordu.

Kanatlardaki Maldarasanu ile İbrahim'in oyuna ve hücuma katkıları üst düzeyde idi. Her iki kanat da bir makine düzeninde işliyordu. Maldarasanu belki de Beşiktaş'taki en etkili dakikalarını yaşıyordu.

* * *

Yasin, şimdiye dek en olumlu ve yüksek pas yüzdesini sergiliyordu. İlk 15 dakikada atılan iki golün ötesinde, kaçan iki net pozisyon ve diğerleri oyunun başlangıç bölümünde farklı bir skoru adeta müjdeliyordu...

Bir şey aklıma takıldı. İlk yarıda Beşiktaş'ta Sergen ve Tümer gibi lider özellikler taşıyan isimler yoktu. Yine de farklı kişiliği, Beşiktaş'ı sahanın her bölgesinde egemen kılıyordu. Beşiktaş ‘‘takım’’ özelliğini kullanarak, lidersiz de yaşayabileceğini adeta haykırıyordu.

İşte, taraftar bu Beşiktaş'ı yarattığı için Lucescu'yu seviyordu.

* * *

Ve oyunun final bölümüne Sergen'le başlıyordu Beşiktaş. Lucescu daha sonra, Giunti'yi oyuna alarak Beşiktaş'ı hücuma heveslendiriyordu.

Luca, bununla da yetinmeyip Pascal'a forma verirken, adeta kumar oynuyordu. Beşiktaş'ta tempo düşmüştü ve özellikle orta saha rakibe bırakılmıştı. Ve Beşiktaş tüm özelliklerini yitirerek, adeta rakibe teslim olmuştu.

Ve bir gerçek hemen sırıtıyordu. İlk 45 dakikayı lidersiz oynamasına karşın yüksek pas yüzdesiyle geçiren Beşiktaş, ikinci yarıda Sergen ve Giunti'nin varlığına rağmen iki pası biraraya getiremiyordu.

Bir takım güçlü ve farklı kişiliğini 45 dakikada ancak bu denli yitirebilirdi. Yine aklıma Lucescu geldi. Luca gibi deneyimli bir hoca da, beklenmedik değişikliklerle kolayca kazanacağı bir maçı bu kadar zora sokabilirdi.

Dün gece iki değişik Beşiktaş ve Mircea Lucescu izledim. İlk yarıda beğendiğim bu ikili ikinci yarıda hiç de hoşuma gitmedi.
Yazının Devamını Oku

Kurutma makinesi

11 Şubat 2003
<B>45 </B>günlük tatilin suskunluğu, tehire uğrayan bir maçın çığlıkları ile bozuldu. <B>G.Saray-Denizli maçı neden oynanmadı! Öyle bir sahada oynanamazdı.

Peki, zemin temizlenseydi.

6 kişilik persenolle mümkün değildi.

Kar makinesi getirilseydi...

Böyle bir uygulama zeminin canına okurdu.

Ve Ali Sami Yen'le ilgili çeşitli yorumlar-eleştiriler-kınamalar.

Bir başka kentte beden gücü-el emeğiyle temizlenmiş pırıl pırıl Kocaeli İsmetpaşa Stadı ile 25 santimlik karın altında ezilmiş Ali Sami Yen Stadı'nın yan yana getirilmiş görüntüleri...

Ve bu fotoğraflarda doğru ve yanlışı arayan yine sayısız savlar, iddialar. Her birini dikkatle okudum. Çoğu birbirinin benzeriydi. Ancak, biri çok farklıydı. Hemen içlerinden çekip aldım.

Belki de espriyle yapılmış bir yorumdu. Diyordu ki...

Fatih Terim isteseydi, bu saha saç kurutma makinesi ile temizlenir ve maç oynanırdı.

Böyle bir yoruma, başka bir yorum eklemek istemiyorum.

Yanında çok silik kalır...

***

ALİ SAMİ YEN
'i karlar altında bırakıp, hemen Kocaeli İsmetpaşa Stadı'na koşuyorum. Ve orada gördüğüm Beşiktaş'ı ve geleceğini satırlara dökmek istiyorum...

Bundan böyle hücumu daha çok düşünen bir Beşiktaş izleyeceksiniz.

Yeni kılığı ile daha çok beğenip, seveceksiniz Beşiktaş'ı.

Hiç gol atamadığı maçlarda bile, üreteceği sayısız pozisyonlardan ve fırsatlardan gol tadı duyacaksınız.

Sergen-Pancu-İ.Mansız-A.Dursun-Tümer-Giunti-Zago-Ronaldo ve seyrek de oynasa Pascal gibi yıldızlarda futbolun tüm güzelliklerini görüp keyif alacaksınız.

Hatta bu takımın maçlarını seyretmek gibi bir alışkanlık edineceksiniz.

Ve Beşiktaş'ın ne zaman yenileceğini her maç öncesi merakla bekleyeceksiniz. Yenilirken veya unvanını yitirirken neler söyleyeceğinizi de şimdiden duyar gibiyim...

Helal olsun. Kaybederken bile zevk veriyor bu Beşiktaş...

Evet... Bir takım, 100. yılına ancak bu kadar yakışır!

***

F.BAHÇE'
nin kaybettiği puanların ardı arkası kesilmiyor. Ankaragücü maçından sonra İstanbul'a dönüşünün görüntülerini TV'den izledim.

Karşılayan bir-kaç taraftar da olsa, tepkilerinden anlaşılıyordu...

Bıçak kemiğe dayanmıştı.

İşte, taraftarın öfkesinden ilginç spotlar.

Ortega evine dön. Evine dön Ortega.

Bu taraftar sizleri değil, F.Bahçe formasını seviyor.

Rüştü, Arsenal'a git ve kendini kurtar.

Ve bu meseleyi Devrim Sağıroğlu'nun maç kritiğinden aldığım bir satırla kapatıyorum...

Sahada sadece F.Bahçe'nin forması vardı. Ve o forma adeta yalvarıyordu. Ne olur beni bu futbolculara giydirmeyin.
Yazının Devamını Oku

Bir başka Beşiktaş

9 Şubat 2003
<B>LUCESCU, </B>belki de ilk kez yarattığı klasiği yıkarak Beşiktaş'ı hücum zenginliğine özendirmişti... Sahaya sürdüğü kadro da, böyle bir düşünceyi beceri ile uygulayacak isimlerden oluşuyordu. Zago'yu savunmanın sağında, Ahmet Yıldırım'ı da sol kenarda oynatmasının elbette bir anlamı olmalıydı. Lucescu, ayağa top yapan ve pas yüzdesi yüksek Zago-Ronaldo-Ahmet Yıldırım üçlüsüyle Beşiktaş'ı savunmadan hücuma itiyordu... Bu farklı oyun kurgusunda, orta alanında direkt rakip kaleye yönelik davranışları, Beşiktaş'a hücum ve pozisyon kolaylığı sağlıyordu. Lucescu'nun oyuna uzun bir aradan sonra çift santrfor İlhan Mansız ve Ahmet Dursun'la başlaması, Beşiktaş'ta bazı kavramların değişeceğine yönelik sürpriz pırıltılardı.

Sakatlar düzelince ve kadro zenginleşince, Lucescu da Beşiktaş'ı farklı bir sistemle hücuma koşturuyor.

Beşiktaş'ın ilk golü, idmanlarda çalışılmış ve ezberlenmiş bir dersin maçtaki uygulamasıydı. Kaan Dobra ile Ahmet Dursun arasındaki sezgi ve pas diyaloğu nefis bir golün doğuşunu hazırlayan etkenlerdi.

Beşiktaş, yardımlaşmaya gösterdiği özeni, sahanın her bölgesine taşıyarak rakibe rahat dolaşacak alan bırakmadı... Bu orta alan savaşında ön plana fırlayan birkaç isim sıralayabilirim... Sol kanatta mükemmel oynayan İbrahim, oyunun her iki yönünü de eksiksiz uygulayan Tayfur ve Pancu...

Hücumdaki ikili İlhan Mansız ile Ahmet Dursun arasındaki uyum, özellikle oyunun final bölümünde nefis bir birlikteliğe dönüştü... Bu ikilinin dün geceki görüntüsü, gelecek günlerin müjdecisiydi.

Soruyorlar... Bu Beşiktaş ne zaman yenilecek... Ve kim yenecek?

Zaman söyleyemem... Ancak, Beşiktaş klasiklerine ve özelliklerine ulaşan herhangi bir takım, Kartal'ın yenilmezliğine elbette, son verecek. Yine soruyorlar... Nedir bu Beşiktaş klasiği... Önce takım olabilme özelliği, sonra kayıtsız şartsız kazanma hırsı...

Dahası var... Hilesiz bir özveri, korkunç bir yardımlaşma duygusu. Şimdi bunlara bir de bitmez tükenmez bir hücum isteği eklendi.

Kutluyorum Lucescu'yu. Yarattığı Beşiktaş için...
Yazının Devamını Oku

Lucescu farkı

3 Şubat 2003
<B>BEŞİKTAŞ'</B>ın derbide giydiği kostüm, alışılmış bir <B>Lucescu</B> klasiği idi... Kenarları Kaan Dobra ve İbrahim'le kapatmıştı Lucescu. Bu bölgeden Ali Güneş ve Tuncay ile gelişecek atakların, Beşiktaş'ta yaşatacağı sıkıntıları iyi hesaplamıştı.

Ve Lucescu, savaşı orta sahaya çekerken, bu bölgeyi de çok adamla kapatarak, F.Bahçe'ye oynayacak alan bırakmıyordu. Tayfur-Yasin ikilisinin hemen önündeki Tümer ile Pancu da bu bölgenin kontrolünden sorumlu idi... İlk yarının sürpriz olayı, Fatih'in 16. dakikada gördüğü kırmızı karttı. Dengeler bir anda bozuluyordu...

Lucescu, ilk yarının bitimini beklemeden Yasin'in yerine Ahmet Dursun'u alırken, Beşiktaş'a da hücum kostümü giydiriyordu. Ahmet Dursun, İlhan Mansız'ın yanında ikinci bir santrfordu. Ve kanatlardaki İbrahim ile Kaan Dobra bu yeni düzende ve hücuma çıkışlarda daha özgürdü...

***

Pancu
'nun 27. dakikada kaçırdığı fırsat, ilk 45 dakikanın unutulmayacak pozisyonuydu. Ve Abdullah'ın, Kaan Dobra'yı yıkışı da Ali Aydın'ın gözünden kaçan tartışmasız bir penaltı olayıydı...

Korktuğunu düşünemiyorum Ali Aydın'ın... Neden atladığına da bir neden bulamıyorum. Sergen'in yokluğunda Tümer daha çok topla buluşma ve oynama fırsatı yakaladı. Ağır saha koşullarına karşın, teknik becerisini zorlayarak ve fizik savaşından kaçmayarak tempoyu ayarladı... Ahmet Dursun'a yarattığı gollük pozisyon dört dörtlüktü.

***

Beşiktaş'ta, Ronaldo'suz savunmanın göstereceği performans, bir bakıma derbinin kaderini belirleyecekti. Zago, oyunun genelinde Ronaldo'nun yokluğunu hiç hissettirmedi. Risksiz oynamayı yeğledi, fantaziye hiç kaçmadı.

Lucescu, Tolga ve Ahmet Yıldırım ile Zago'nun çevresinde ördüğü savunma çemberi ile bu bölgede yaşanacak her tehlikeyi kesip attı...

Beşiktaş'ta kötü oynayana rastlamadım. Ancak, Tümer, İbrahim ve Zago'nun gösterdiği performansı da herkes gibi beğeni ile izledim.

Lucescu mu? Tartışmasız derbinin kralıydı. Beşiktaş'ı hiç riske atmadan ve oyunun kontrolünü rakibe kaptırmadan Kadıköy'den 3 puan çıkardı. Boşuna konuşulmuyor... 100 yılın en iyi transferi.
Yazının Devamını Oku