LUCESCU, belki de ilk kez yarattığı klasiği yıkarak Beşiktaş'ı hücum zenginliğine özendirmişti...
Sahaya sürdüğü kadro da, böyle bir düşünceyi beceri ile uygulayacak isimlerden oluşuyordu. Zago'yu savunmanın sağında, Ahmet Yıldırım'ı da sol kenarda oynatmasının elbette bir anlamı olmalıydı. Lucescu, ayağa top yapan ve pas yüzdesi yüksek Zago-Ronaldo-Ahmet Yıldırım üçlüsüyle Beşiktaş'ı savunmadan hücuma itiyordu... Bu farklı oyun kurgusunda, orta alanında direkt rakip kaleye yönelik davranışları, Beşiktaş'a hücum ve pozisyon kolaylığı sağlıyordu. Lucescu'nun oyuna uzun bir aradan sonra çift santrfor İlhan Mansız ve Ahmet Dursun'la başlaması, Beşiktaş'ta bazı kavramların değişeceğine yönelik sürpriz pırıltılardı.
Sakatlar düzelince ve kadro zenginleşince, Lucescu da Beşiktaş'ı farklı bir sistemle hücuma koşturuyor.
Beşiktaş'ın ilk golü, idmanlarda çalışılmış ve ezberlenmiş bir dersin maçtaki uygulamasıydı. Kaan Dobra ile Ahmet Dursun arasındaki sezgi ve pas diyaloğu nefis bir golün doğuşunu hazırlayan etkenlerdi.
Beşiktaş, yardımlaşmaya gösterdiği özeni, sahanın her bölgesine taşıyarak rakibe rahat dolaşacak alan bırakmadı... Bu orta alan savaşında ön plana fırlayan birkaç isim sıralayabilirim... Sol kanatta mükemmel oynayan İbrahim, oyunun her iki yönünü de eksiksiz uygulayan Tayfur ve Pancu...
Hücumdaki ikili İlhan Mansız ile Ahmet Dursun arasındaki uyum, özellikle oyunun final bölümünde nefis bir birlikteliğe dönüştü... Bu ikilinin dün geceki görüntüsü, gelecek günlerin müjdecisiydi.
Soruyorlar... Bu Beşiktaş ne zaman yenilecek... Ve kim yenecek?
Zaman söyleyemem... Ancak, Beşiktaş klasiklerine ve özelliklerine ulaşan herhangi bir takım, Kartal'ın yenilmezliğine elbette, son verecek. Yine soruyorlar... Nedir bu Beşiktaş klasiği... Önce takım olabilme özelliği, sonra kayıtsız şartsız kazanma hırsı...
Dahası var... Hilesiz bir özveri, korkunç bir yardımlaşma duygusu. Şimdi bunlara bir de bitmez tükenmez bir hücum isteği eklendi.