27 Mayıs 2003
<B> Bu</B> nasıl bir şampiyon? Oynadığı 4 derbiyi de kazanan bir şampiyon.
Sonra?
Sadece bir kez kaybeden, diğer maçların herbirinden puan çıkartan bir şampiyon.
Başka?
Ulaştığı hedefe kimsenin dil uzatamıyacağı bir şampiyon.
Nasıl yani?
Lekesiz, şaibesiz... Tertemiz, imrenilecek ve kıskanılacak bir şampiyon.
Devam et...
Halkın içinden fışkıran bir şampiyon. Mütevazı, sevimli ve ilkeli bir şampiyon.
Biraz daha anlat...
Koca bir asırı deviren şampiyon. 100 yıldır yaşayan bir şampiyon.
Sahi, bu şampiyon 100.yılını kutluyor değil mi?
Evet... evet...
Yani, iki gururu birlikte yaşıyor.
Hem de nasıl.
Öyleyse ne duruyorsunuz, koşun ve kucaklayın bu şampiyonu...
Beşiktaş, sen bizim her şeyimizsin.
***
Lucescu ile sezon başı yaptığımız bir söyleşinin lafları hala kulaklarımda. eylül ayı sonlarıydı. Ve Lucescu Beşiktaş ile ilgili duygularını kelimelerin üzerine basarak dile getiriyordu.
* Deneyimli bir teknik adamım. Beşiktaş için neler yapmam gerektiğini biliyorum.
* Bazı sorunlarımız var. Onların üstesinden geleceğiz. Ve kasım ayı sonlarında alkışlanacak bir Beşiktaş'ı sizlere sunacağız.
* Şampiyonluk için söz veremem. Ancak, Beşiktaş'ı spor sayfalarının eteğinden alıp, manşetlere taşıyacağımıza inanıyorum.
* Belki yadırgayanlar olabilir. UEFA Kupası’nda görebildiğimiz yere kadar koşacağız.
Lucescu bunları söylerken, bitmeyen sakatlıklar, kart cezaları ve ideal kadroyu biraraya getirememenin sıkıntıları Beşiktaş'ı hırpalıyordu.
Pazar gecesi Beşiktaş İnönü'de şampiyonluğunu kutlarken, bunlar aklıma geldi. Ve binlerce taraftarın bir ağızdan seslendirdiği bir şarkı herkes gibi beni de duygulandırdı.
I love you Luca... I love you Luca...
Sevgili Beşiktaşlılar, biliyor musunuz?
Hiçbir armağan bu duygusal adamı böylesine mutlu kılamazdı. Ve başka hiç bir şarkı onun kişiliğinde böylesine değer kazanamazdı.
Seni seviyorum Luca...
***
Ve Sergen Yalçın...
Derbide attığı gol için neler söylersiniz?
Altın gol mü?
Olabilir.
Ya da altın çerçeveye alınacak gol mü?
o da olabilir.
Sergen patentli gol desek?
Ona da peki. Başka?
Gelin buna, 100 yılın golü diyelim.
Ve Sergen'i 100. yılında Beşiktaş'a armağan eden Sinan Engin'i de unutmayalım...
Yazının Devamını Oku 26 Mayıs 2003
<B>O</B>bir özlemdi. Aklından atamadığı ve gönlünden hiç silemediği bir tutkuydu. Hep o sihirli sözcüğün peşinden koştu. Hiç de yanılmıyorum, tam 8 yıl kovaladı. Ah, o şampiyonluk... Kimi sezon göz kırptı, sonraları nedense kaçıp gitti. Kimi sezon aralarına birileri girdi.
Hiç unutamam... Bir sezon onu zorla ayırdılar Beşiktaş'tan. Ve yıllar böyle geçip gitti. O özlem hiç bitmedi. Her sezon yeniden alevlendi. Ve bir ateş topu gibi Beşiktaş'ı kasıp kavurdu...
VE dün gece İnönü'de bir düğün şenliği yaşanıyordu. Beşiktaş şampiyonluk giysileri içinde ne de yakışıklıydı.
Sanki bir kartaldı...
Şampiyonluğu kucakladığı gecede bakın neler yaptı Beşiktaş?
Oyunun ilk 45 dakikalık bölümünde Beşiktaş, Lucescu klasiğinin tüm ayrıntıları ile donatılmıştı. Savunma önlemleri oyun kurgusunda yine ana düşünceyi oluşturuyordu.
Savunmada Zago-Ronaldo-Ahmet Yıldırım üçlüsü kendi bölgelerinin sorumluluğunu taşıyordu. Hücum organizasyonu gibi aktif oyuna yönelik girişimlere pek takılmıyorlardı. Ama savunmada adeta kuş uçurtmuyorlardı.
Orta sahada Giunti-Tayfur ikilisi ve Pancu özellikle ilk yarıda bu hassas bölgenin ağırlığını taşıyacak gerçek kimliklerini sergilemekte sıkıntılar yaşıyordu.
Ve hücumda Lucescu'nun tek forvet ısrarı, İlhan Mansız'ı G.Saray yarı alanında yalnızlığa itiyordu.
Yine de ilk yarının iki net pozisyonunu Beşiktaş yakalıyordu. 37'nci dakikada Pancu'nun kaçırdığı fırsat, oyunun kırılma noktası olabilirdi.
Ve İlhan Mansız'ın ayaklarına dolaştırdığı diğer fırsat, Beşiktaş'ın gelecek dakikalarını strese sokuyordu.
Sergen'in üzerinde G.Saray orta sahasının inatçı markajı, oyunun her dakikasında etkinliğini hissettiriyordu. Bu amansız baskı Sergen'in farklı kişiliğinin oyuna yansımasını engelliyordu. Ancak, büyük usta bir yolunu bulup maçın skorunu belirleyecek beceriyi bir kez daha tekrarlıyordu.
Oyunun final bölümünde Beşiktaş'ın hücum hevesi ilk 45 dakikaya oranla daha diri ve gerçekçi idi. Bu dakikalarda Lucescu'dan, Ahmet Dursun'u oyuna alacak yürekli bir davranışı bekleyenler arasında herkes gibi ben de vardım... Ancak Lucescu, mantık ve matematiğin katı kurallarından kolay kolay ayrılmıyor. İlhan Mansız'ı çıkartıp, Ahmet Dursun'u oyuna sokarken, yine kendi klasiğine hiç dokunmuyordu.
Ve Beşiktaş dün gece yakaladığı sonuçla mutlu sona ulaşırken, 8 yıllık bir özlemle İnönü'de kucaklaşıyordu. Lekesiz, şaibesiz ve her 90 dakikası tertemiz bir şampiyonluk İnönü'de Beşiktaş'a koşuyordu.
Herhalde böyle bir şampiyonluğa kimse bahaneler aramayacak. İtiraz bile etmeyecek. Ve bakıp bakıp kıskanacak...
Yazının Devamını Oku 20 Mayıs 2003
<B>HEP </B>aynı soru ve aynı sitem... Bu iş bitti, değil mi?
Eh, bitti sayılır...
Yapma yahu. Daha nasıl bitecek?
Bitmeden o kelimeyi söylemem...
Derbinin son düdüğünü işitmeden Beşiktaş'a şampiyonluk şarkıları yazamam...
Bir soru da benden...
Bir şampiyonluğu mu kutlamak istiyorsunuz?
Evet, evet...
Öyleyse, verdiğim adrese koşun.
Beşiktaş'ın Süper Gençler'i Türkiye Şampiyonu oldu.
Bilmiyorduk!
Dahası var. Beşiktaş PAF Ligi'nde de şampiyon oldu.
Yaa.. Atlamışız..
Hem de nasıl!
Hadi koşun... Teleksleri, faksları bu minik Beşiktaşlılar için çalıştırın... Gözlerinden, alınlarından öpün... Bu mutlu günlerinde onları yalnızlığa itmeyin. Şampiyonluğun gurur ve keyfini yaşatın geleceğin Beşiktaş'ına...
***
G.BİRLİĞİ-BEŞİKTAŞ maçında gözlerimi Ahmed Hassan'dan hiç ayırmadım.
Beşiktaş ile anlaşan bu gencin neler yapacağını merakla bekliyordum...
Gördüklerime şaşırdım!
Yeni sezonda Beşiktaş formasını giyecek A.Hassan, taşıdığı forma ile Beşiktaş'a kafa tutuyordu.
Hiçbir pozisyonda rakibin arkasına saklanarak, kaytarmayı düşünmedi.
Hep oyunda kalmayı yeğledi. Aktif oynadı.
Attığı kafa golünden sonra sevincini saklamadan tribünlere koştu.
Ve oyunun son dakikasına dek performasnı zorladı.
Maçtan sonra ona kızan tek Beşiktaşlıya rastlamadım...
Demek ki, Beşiktaş'a adam gibi bir adam geliyor.
***
ŞAMPİYONLUK... Ne sihirli bir kelime.
Fatih Terim'in demecini de okuduktan sonra şampiyonluk için sabırsızlananları daha iyi anlıyorum.
Ne diyor Terim?
Gönüllerin şampiyonu bana göre bir laf değil.
Ve devam ediyor...
Gerçek şampiyon değilsem, nerelerin şampiyonu olmuşum, hiç önemli değil. Hem de hiç...
***
HALA tartışılıyor...
Nasıl söyler... İlhan Cavcav o lafları nasıl sarfedebilir?
Kim ne söylerse söylesin. Ben biliyorum neden söylediğini...
‘‘Bu son vurgundur. Son tufadır’’ dedi...
Ve G.Saray'dan yana tavır alarak tribünleri doldurdu.
NOT: Bir Beşiktaş taraftarı, parası yetişmediği için, cep telefonunu satarak maça girdiğini söyledi.
Yazının Devamını Oku 18 Mayıs 2003
Oyunun hemen başında kaçan penaltı, sadece harcanan bir fırsat değildi. Bu, Beşiktaş'ın diri ve canlı bir moralle başladığı oyunda adeta strese kucak açmaktı... İlhan'ın hırçınlaşması, öfkesini sarı karta kadar taşıması hep kaçan penaltının devamıydı... Beşiktaş'ı yakalandığı bu stresten ancak bir gol kutarabilirdi. Ve beklenen goller ardı ardına geldi.
İşte Kaan Dobra'nın 6 dakikaya sıkıştırdığı iki harika gol, bir bakıma Beşiktaş için 3 puanın garantisiydi.
Oysa, duran bir toptan yenilen basit bir gol, Beşiktaş'ı rahatladığı bir anda tekrar sıkıntıların kucağına itiyordu.
* * *
Geliyorum yine oyunun başındaki penaltıya... Ronaldo'nun harcadığı fırsat, Beşiktaş'ın bu sezon kaçırdığı 5. penaltıydı...
İnanmakta zorlanıyorum... 9 penaltının 5'i nasıl kaçabilir? Hele böylesine bir final oyununda ve maçın hemen başında...
Thomas'a çıkan kırmızı karttan sonra Beşiktaş'ın daha rahat oynaması ve daha aktif davranması gerekmez miydi?
Eksilen rakibi karşısında bilinen değerlerini kolayca devreye sokabilirdi Beşiktaş. Kazanma hırsını kontrole alarak, egemenliğini sahanın her bölgesine taşıyabilirdi...
Ancak, Beşiktaş bir final maçı oynuyordu... Ve finalin stresi, havası bazı değerlerin sahaya yansımasını engelliyordu.
* * *
Beşiktaş'ta her bir futbolcunun kazanma hırsı üst düzeydeydi. Elinde ve cebindeki her şeyi oyuna döküyordu.
Ahmet Yıldırım oyunun genelinde başarılıydı. Ronaldo (penaltıyı bir kenara bırakıyorum) ve Zago, golün dışında hatasız bir 90 dakika yaşadılar. Oyuna katılmadan sadece kendi bölgelerinde savaşmaya özen gösterdiler. Bu da herhalde Lucescu'nun isteğinden kaynaklanan bir direktifti.
Giunti iyi niyetini oyunun her dakikasında tekrarladı. Aynı şeyleri İbrahim, Tayfur, Sergen ve diğerleri için de söyleyebilirim. Pancu'yu mu? Onu hiç göremedim. Biraz oynasa, bu iş böylesine uzamazdı...
Kaan Dobra'ya gelince... Sezonun en olumlu ve etkili oyununu çıkardı. Kutluyorum Dobra'yı...
* * *
Beşiktaş-G.Saray derbisinin sonucunu almadan şampiyonluk için yaldızlı kelimeler yazmayacağım. Bir 90 dakika daha bekleyeceğim...
Ancak, dünkü sonuçtan sonra biri kalkıp da ‘‘kara göründü mü?’’ diye sorsa... Kafamı sallarım ama asla şampiyonluk yazısı yazmam. Onu G.Saray maçından sonra yazacağım.
Yazının Devamını Oku 13 Mayıs 2003
<B>ŞU </B>derbi oynanmadan birine şampiyon diyemem...Kartal mı Aslan mı?
Derbinin son düdüğüne kadar bekleyeceğim...
Ve futbolun doksan dakikalık kısacık ömründe yaşanan sürprizleri hep aklımda tutacağım.
1986-87 sezonunun 35.haftasında, Beşiktaş'ın, Denizli beraberliği ile G.Saray'a sunduğu şampiyonluğu hiç unutmayacağım.
1985-86 sezonunda, G.Saray'ın namağlup unvanı ve averajla Beşiktaş'a kaptırdığı bir başka şampiyonluğu hep örnek göstereceğim.
Ve Beşiktaş'a naçizane bir öneride bulanacağım...
Yoğurdu üfleyerek ye!
***
İLLE de şampiyonu şimdiden söyle diyorsanız, İşte sizlere şampiyon...
Bir trafik kazasında yitirdiğimiz 5 F.Bahçeli gencin anısına düzenlenen tören, alışık olmadığımız bir güzelliği Şükrü Saraçoğlu Stadı tribünlerinde sergiliyordu.
Töreni, Tuzla F.Bahçeliler Derneği düzenlemişti. Ama G.Saray ve Beşiktaşlılar da katılıyordu bu törene...
Bir acıyı birlikte paylaşıyordu ezeli rakipler.
Belki de ilk kez bir acıyı birlikte yaşıyorlardı.
Hep alışmıştık...
Biri sevinirken, diğeri üzülürdü...
Orada her birinin yüreği 5 genç için sızlıyordu.
Ve hep birlikte Fair-Play'lik bir tablo çiziyorlardı.
Bu tablo 50 şampiyonluğa bedel...
Yalan mı?
***
BİR maçta iki kalecinin de 4 yıldızlık oynadığına pek rastlamadım.
Adana-Beşiktaş maçında Murat ile Cordoba oyunun iki süperiydi.
Cordoba, Beşiktaş'ın şampiyonluğunu düşünerek oynadı.
Maçın başında Cafer’in ayağından aldığı bir topla oyunun rengini değiştirdi. .
Ronaldo’nun,kendi kalesine atacağı golü, son anda mükemmel bir refleksle önledi.
Murat ise, önce onuru-şerefi için oynadı.
İlk yarıda Sergen'in ayağından bir penaltı kurtardı.
İkinci yarıda Beşiktaş ataklarına tek başına direndi.
Üçü net, 5 gollük pozisyona göğüs gerdi.
İki direk arasında inanılmaz kurtarışlar yaptı.
Ve maç öncesi çamur atanlara 4 yıldızlık bir tokat oturttu...
Bilemiyorum anladılar mı?
Şu şamar çocukları!
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2003
<B>KAZANMAK</B> için oynadığına göre, Beşiktaş'ın bazı değerlerini sahaya yansıtması gerekiyordu... Öncelikle yüksek tempoyu denemeli ve yardımlaşmayı hiç eksiltmeden oyunun geneline yaymalıydı.
Bunu gerçekleştirmek de birkaç futbolcunun oyundaki sürekliliği ile orantılıydı. İlk yarıda Giunti ve Yasin'in savaşçı kişiliklerine Pancu'nun da katıldığı dakikalarda, Beşiktaş'ın etkinliği hemen fark ediliyordu.
Kaan Dobra ve İbrahim'in hücum hevesleri sınırlıydı. Bu da Lucescu'nun savunmadaki ‘‘garantili önlem’’ klasiğinden kaynaklanıyordu.
Beşiktaş işini oyunun ilk yarısında bitirebilirdi. Ama Sergen'in kaçırdığı ikinci penaltı, Beşiktaş'ın skor rahatlığını önledi. Ve Beşiktaş için stresli dakikalar başladı...
* * *
Maçın 21. dakikasında Cordoba'nın, Cafer'in ayaklarından aldığı top, belki de oyunun kırılma noktasıydı. Cordoba'nın son haftalardaki başarı grafiği hızla yükseliyor. Ve her oyunda yaptığı bir kurtarış, maçın sonucunu etkiliyor.
Bir zamanlar oyunu başladığı gibi diri ve tempolu bitiren Pancu, her nedense artık sınırlı dakikalarda verimli olabiliyor. Dün, Adana'da kış ortasında açan güneş gibiydi... Bir göründü sonra kayboldu...
Savunmada Zago-Ronaldo ve Ahmet Yıldırım oyunun yükünü çeken üçlüydü. Birkaç gereksiz fantazinin ötesinde, risksiz ve basit oynamayı denediler.
İlhan Mansız oyunda kaldığı dakikalarda moralsiz ve etkisizdi. Hakem ve rakibe sıcak davranışlarıysa, Mansız'ın en olumlu yönüydü.
* * *
İlk golün hazırlanışında İlhan'ın önüne attığı nefis pas bir Sergen klasiğiydi. Ancak, oyunda sürekliliği yoktu Sergen'in...
Oyunun final bölümünde Beşiktaş üç net pozisyon yakaladı. Bunları cömertçe harcaması Beşiktaş'ı ve sonucu zora sokabilirdi...
Beşiktaş, Adana'da gerektiği gibi oynadı. Ve kovaladığı puanları almayı becerdi. Bu sonuç, gelecek iki hafta için bulunmaz bir moral kaynağı... G.Birliği maçında da bu sonucu tekrarlarsa Beşiktaş'ın şampiyonluğunu kimse engelleyemez.
Yazının Devamını Oku 8 Mayıs 2003
DAUM öncelikle medyatik bir kişi. Üstelik cin gibi. Çalıştırdığı takımı her gün manşetlere taşıyacak kadar da zeki ve becerikli. Rakip takımı kendi antrenöründen daha iyi tanır. Onu hiç bir antrenör teknik-taktik açıdan‘‘Mat’’ edemez. Bunu, bir çok rakip teknik adamın ağzından dinledim. Futbolcusunu severken döver. Söylediklerini kulak arkası eden, fantaziye kaçan futbolcuya sıcak bakmaz. Ve siler atar bir köşeye.
Hiç abartmıyorum... Şu an bile, F.Bahçe'yi herkesten iyi tanıyor. Görecekler... Koltuğunun altında bir yığın dosya ile gelecek. Ve F.Bahçe'yi sorumlu kişilere satır satır anlatıp, kolları sıvayacak. F.Bahçe, daha iyi bir teknik adam bulamazdı. En iyi seçimi yaptı...
Yazının Devamını Oku 6 Mayıs 2003
<B>BU </B>şarkıyı önce Beşiktaş-F.Bahçe maçı sonrası dinledim... Bitiş düdüğü ile birlikte bulanık kafaların geçtikleri fasılın sözleri kulaklarımdan hiç silinmiyor... F.Bahçe gönülden oynamadı!
Böyle düşünenler, bir süre bu şarkıyı dillerinden hiç düşürmediler...
Çaldılar ve söylediler.
Sıra Trabzon-G.Saray maçına geldi. Maç oynandı, bitiş düdüğü ile birlikte yine aynı fasıldan çalıp söylemeye başladılar...
Trabzonspor gönülden oynamadı!
Daha ne kadar dinleyeceğiz bu gönül şarkılarını.
Bekle az kaldı?
Ne kadar... Ne kadar?
Az kaldı az.
Söyle ne kadar?
Sadece iki hafta.
Sonra ne olacak?
Kıracağım bu plağı.
***
EVET, 33.haftada oynanacak Beşiktaş-G.Saray maçı ile birlikte ligin üzerindeki bu kirli ve puslu hava kaybolup gidecek...
Ve parlak bulutların arkasından şampiyon güzel yüzünü gösterecek.
Sonra neler olacak?.
Yine sazlar çalacak, şarkılar söylenecek.
Yine gönül şarkıları mı?
Hayır. Başka bir şarkı.
Adı ne söyler misin?
Bilirsin. Her sezon sonu dinlediğin bir şarkı.
Bitmeyen Şarkı mı?
Evet.
Birkaç mısrasını mırıldanır mısın?
Yaktın ulan...
Çaldın ulan...
Şerefsiz...
Ahlaksız...
Kaça satın aldınız bu şampiyonluğu...
İşte böyle dostum. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Söyle söyle rahatlarsın...
Ah, şu şarkıların gözü kör olsun!
***
SÖZ Beşiktaş-G.Saray maçına takılıp kalınca, aklıma bir şey geldi. Telefon açıp işin uzmanına sordum...
Bu maçın hakemi kim olur?
3 isim var.
Kim bunlar?
Ali Aydın, Serdar Tatlı ve Kuddusi Müftüoğlu...
Hangisi favori?
Onu bilemem. Bekleyip göreceğiz...
Evet, bekleyip göreceğiz. Ancak, işin uzmanı bir şey daha söyledi...
Kuddusi Müftüoğlu, Ali Sami Yen'de oynanan G.Saray-Beşiktaş maçının da hakemiydi...
Öyleyse, onun adını silelim.
Yoo... Silme sakın. Bu işlere akıl sır ermez. Bekle görürsün...
Yazının Devamını Oku