Korkut Göze

Herkes teknik adam!

16 Eylül 2003
<B>ÖYLE </B>bir takım ki... Geçen sezon 26 maç hiç yenilmedi. Sonra şampiyonluğu yakaladı. Ve UEFA Kupası'nda çeyrek finale kadar yürüdü. Bu sezon oynadığı 5 lig maçının her birinde rakiplerini hakladı. Ve şimdi de 14 maç rekoruna koşuyor.

Böyle bir Beşiktaş eleştirilir mi?

Eleştirilebilir. Ancak, hırpalanmadan, ‘‘İnsaf’’ boyutları aşılmadan ve de değerleri unutulmadan eleştirilir.

Diyorlar ki...

Tempo, geçen sezondaki gibi yüksek değil.

Savunma, hava toplarında yetersiz kalıyor.

Orta saha, çabuk oynayan rakip karşısında adam kaçırıyor.

Lucescu,
bu eleştirilere nasıl bir yanıt verdi?

‘‘Beşiktaş'ta herkes teknik direktör.’’

Gerçekten ilginç ve sitem dolu bir yanıt. Uysal ve güleç Luca, kızdı mı, gündeme bomba gibi düşen yakıştırmalar yapıyor.

Ve uzmanlık alanına girenlere hemen ateş açıyor!

*Ê*Ê*

VE
madalyonun diğer yüzünü çeviriyorum... Eleştirirken Beşiktaş'ın unutulan artılarını ve yeni değerlerini hatırlatmak istiyorum.

Beşiktaş artık, kenar yönetimden hiçbir uyarı almadan, tempoyu oyunun seyrine göre ayarlamasını biliyor.

Ekonomik oynamaya özen gösteriyor. Gereksiz fantazilerden kaçıyor. Sahayı beraberce paylaşarak, doksan dakikanın yükünü birlikte taşıyarak takım disiplininin en olgun örneklerini sunuyor.

Her bir futbolcu, görevinin bittiği yerde, bir başka sorumluluğa soyunuyor. Eli belinde beklemiyor. Bunun en canlı örneğini Malatya maçında Ronaldo'nun bir santrfor gibi attığı golde gördüm. Zago'nun özellikle ilk yarıda rakip alana attığı rekor düzeydeki deparlarda bunun örneklerini yaşadım.

Herkes fizik gücünü son nefesine kadar kullanıyor. Sergen bile, oyunda kaldığı sürenin her dakikasını savaşarak ve boğuşarak geçiriyor. Yeteneklerinin arkasına saklanmıyor.

Ve Beşiktaş'ta herkes gol atmak ve hücuma katılmak gibi bir istekle koşuyor. Beklenmedik bir anda, sürpriz bir gol ve golcü ile tanışıyorsunuz.

Luca'
nın sitemi de herhalde buradan kaynaklanıyor. Ve yukarıdaki değerleri hatırlamadan Beşiktaş'ın sadece eksilerini gündeme getirenlere kızıyor...

‘‘Beşiktaş'ta herkes teknik adam!’’

*Ê*Ê*

F.BAHÇE
kazandı. Ancak, gündeme yine Hooijdonk oturdu. Maçtan bir-iki gün önce servis arkadaşlarıma anlattım...

Ağustos ayının ilk haftasından başlayarak plajlarda ve özellikle kumsallarda Hooijdonk'u taklit etmeye, onun frikiklerini atmaya hevesli yüzlerce çocuk ve genç gördüm.

Kumsala kaleyi yerleştiriyorlar. Kalenin önüne 7-8 çocuk baraj kuruyor ve aralarından biri de Hooijdonk oluyor. Bu çocuk ayağını Hollandalı usta gibi kullanmaya özen gösteriyor. Top, ya havada bir kavis çizip, köşeden içeri girecek. Ya da Hooijdonk atışı gibi yerden sekip, kaleciyi yanıltacak.

Golün diğer çeşitleri çocuklar arasında itibar görmüyor. Ama Hooijdonk gibi atanlar hemen omuzlara alınıyor.

Gaziantepspor'a attığı nefis frikik golünden sonra hemen o çocukları hatırladım ve yazma gereğini hissettim...

Bakın Hooijdonk , Gaziantepspor maçındaki nefis frikik golünden önce neler yapmış ve söylemiş... Olaya ve kaleye en yakın kişi foto muhabiri arkadaşım Atılay Kayaoğlu'nun ağzından dinledim...

Elleri ile arkadaşlarını uyararak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Topa vururken onlardan kaleci Ömer'i perdelemelerini, görüş açısını kapatmalarını istiyordu. Topa vurana kadar, hep bu işaretleri yaptı.

Ve böyle bir yerden kullanacağı frikik atışının çalışmalarını idmanlarda defalarca tekrarlamıştı. Arkadaşları ile bunun provasını yapmıştı.

Maçtan önce Hooijdonk'un frikikten gol atamayacağını ısrarla söyleyen Gaziantepspor Teknik Direrktörü Nurullah Sağlam bile bu vuruşa şaşırmıştı. Ve şaşkınlığını şu sözlerle dile getiriyordu...

‘‘Her türlü çalışmayı yaptık. Her önlemi aldık. Ama öyle bir yerden vuracağı hiç aklımıza gelmemişti...’’

İşte Hooijdonk farkı. Her türlü olasılığı düşünerek, idmanlarda çalışmasını, uygulamasını yapıyor.

Ve rakibi beklenmedik bir anda vuruyor!

*Ê*Ê*

HAFTANIN
futbolcusu Konyaspor'dan... Adı Zafer Biryol. G.Saray maçında bir gol attı ve olağanüstü bir savaşım örneği sundu. Sorup soruşturdum Zafer'i... Bakın neler söylediler.

Geçen sezon kan kanseri hastalığına yakalanan kız kardeşi Neşe Ergül'e iliğini verdi. Bu da onun meslek yaşamını etkiledi. Göztepe'de oynuyordu ve bu olaydan sonra uzunca süre yedek kaldı. Ama o yine de mutluydu. Kardeşi yaşama dönmüştü.

Bunlardan etkilendiğim için değil, G.Saray maçındaki performansı için Zafer'i haftanın karmasına önerdim. Daha sonra telefona sarılıp onunla konuştum. Ve kutladım Zafer'i. Sadece G.Saray maçındaki başarısını değil...

İnsanlığını da kutladım.
Yazının Devamını Oku

Hasta ve yaşlı

2 Eylül 2003
Her ikisi için söylenenleri dün gibi hatırlıyorum... Daum'un kişiliğine sataştılar, hasta adam damgası vurdular. Ve daha işe başlamadan boğazlayıp, bir köşeye fırlattılar. Tükenmiş bir insanın F.Bahçe'de işi ne?

Van Hooijdonk'
un da yaşına kafayı taktılar... Kariyerini, deneyim ve bilgisini hiçe sayarak, daha gelmeden başladılar hırpalamaya...

35'lik bir adamın F.Bahçe'de işi ne?

Yine dün gibi hatırlıyorum. İstanbulspor yenilgisinden sonra Daum'a gün biçenleri, tarih belirleyenleri...

Düşündükleri gibi olmadı. İstanbulspor şokundan sonra, F.Bahçe gitti deplasmanda Trabzonspor'dan üç puan aldı.

F.Bahçe tam 7 yıl sonra ilk kez Trabzonspor'u evinde yeniyordu.

Her Diyarbakır deplasmanı, F.Bahçe için bir kabustu. Hem Mustafa Denizli, hem de Werner Lorant'ın başını yemişti Diyabakır deplasmanları. Daum için de bir yıkım olabilirdi...

Yine bekledikleri gibi olmadı. F.Bahçe gitti Diyarbakır'dan da üç puan aldı.

F.Bahçe tam 21 yıl sonra ilk kez Diyarbakırspor'u evinde yeniyordu.

Ve her başarı Daum imzasını taşıyordu. Dünün hırpalanan hasta adamı, şimdi F.Bahçe'ye hayat veriyor... Hem de övgüler ve alkışlarla.

Sihirbaz Daum... Dahi Daum...

Şu insanlar ne tuhaf!

***

VE
haftanın golü yine Hooijdonk'tan. Hani şu, 35'lik yaşlı adamdan...

Diyarbakır maçında frikiği öyle bir yere attı ki... Diyarbakır kalecisi Şenol'un söylediği gibi...

Kalede 3 Şenol, 4 Rüştü Reçber de olsa, bu topu çıkartamazdı!

İşte yaşına başına sataştıkları Hooijdonk da böyle işler yapıyor. Fener'in rakip filelere gönderdiği her golde imzası var. Atıyor ve attırıyor. Ve her hafta karmaya giriyor.

Dünün hırpalanan adamı, şimdi golleri, frikikleri ve futbolu ile F.Bahçe'ye hayat veriyor. Hem de ona yaşlı damgası vuranların alkış ve övgüleri ile...

Şu insanlar ne tuhaf!

***

GÖRECEKSİNİZ
, MHK kesin tavrını, hakemler de yüreklerini koymazsa, bu işin sonu ‘‘Kaka’’ olacak.

Geçen hafta oynanan maçlarda bir kez daha gördüm ve yaşadım. Özellikle ev sahibi takım futbolcularının saha içi davranışları, hakemin notunu, yönetimini ve maçın skorunu önemli ölçüde etkiliyor. Bakın iş nerelere varıyor...

Ev sahibi takım futbolcusunun itirazı tribünleri de ayaklandırıyor.

Hakem aleyhine tezahürat sinirleri geriyor, olaya davetiye çıkartıyor.

Tribünü arkasında gören futbolcu, itiraz dozajını iyice artırıyor.

Hakem duygularına teslim olup, yanlış düdük çalmaya başlıyor.

Ve iş çığrından çıkıyor. Oyun bir ateş topuna dönüşüyor.

Elbette, futbolcunun yaygarasına pabuç bırakmayan hakemler de var. Ancak, o da bir noktaya kadar dayanabiliyor. Ve bir kararla puanını sıfırlıyor.

Bir örnek mi?

Denizlispor-Beşiktaş maçında ceza sahası dışında oluşan bir pozisyonu, ceza sahası içine taşıyarak penaltı çalan Selçuk Dereli gibi...

Mükemmel yönettiği maçı uzatma dakikalarında berbat etti!

***

LUCESCU
, Denizli maçının uzatma dakikalarında yenilen iki gole büyük tepki gösterdi...

Futbolcularım 3-O'dan sonra işi fanteziye döktüler.

Haberi okuyunca güldüm...

Sevgili Lucescu, Sergen'siz oyuna başlarken... Ahmed Hassan'ı oyundan alırken... Zago'yu 45 dakika kulübede bekletirken... Ve savunmanın güvencesi Ronaldo'yu ikinci yarıda oyundan çıkartırken ne yapıyordu?

Bu da bir fantezi değil mi?
Yazının Devamını Oku

Zengin adam

30 Ağustos 2003
<B>SEVGİLİ Lucescu</B>'nun elindeki kadro, aklındaki fantazileri hiç çekinmeden uygulayacak kadar zengin. Bir yanına Sergen'i, diğer yanına Tümer'i oturtup, Zago'yu da kulübede bekletiyor.

‘‘Zengin adamın hali başka olur’’ derler... Sevgili Luca da bu zenginliğin keyfini sürüyor.

Beşiktaş'ın ilk 15 dakikada rakibe bıraktığı boş alan ve Denizli'ye verdiği 3 pozisyon rahatlığı, maçtaki dengeleri bir anda bozabilirdi.

Bu dakikalarda Denizlispor sanki kaderini çiziyordu. Kaçan her fırsat bir beceriksizliği ve hovardalığı simgeliyordu. Cordoba-Ömer Rıza arasındaki pozisyon için yaratılan penaltı tartışması, sadece kuru bir yaygaraydı. Cordoba'nın rakibine hiçbir teması olmadı...

*Ê*Ê*

Geliyorum Beşiktaş'a... Sergen ile Tümer gibi oyunu yönlendirecek ve pas trafiğini düzenleyecek isimlerin kenarda oturduğu ilk yarıda Beşiktaş, tempoyu yükselterek rakibi şaşırttı.

Ahmed Hassan, yüzü kaleye dönük yakaladığı pozisyonlarda tam bir bela... Kaleye arkasını dönerek oynarsa, etkinliğini yitiriyor.

Giunti, sahanın her bölgesini dolaştı. Müthiş bir fizik savaşımın ötesinde ayağındaki topları olumlu kullandı. Pas yüzdesi yüksekti.

Emre, havadaki etkinliğini, yere inen her topta kaybetti. Özellikle ilk yarıda Timuçin ile birebir oynadığı anlarda rakibi kontrolde sıkıntılar yaşadı. Ve ilk yarıda Beşiktaş'ın bu kanadı adeta yolgeçen hanıydı.

*Ê*Ê*

İbrahim, Beşiktaş'ın en tempolu adamıydı. Savunma ve hücum işlevlerini eş oranda hatasız uyguladı. Özellikle hücumdaki etkinliği şimdiye dek hiç görmediğim güzellikteydi.

Lucescu, elindeki malzemeyi ekonomik kullanıyor. Beşiktaş'ı fazla yormadan ve yıpratmadan sonuca koşturuyor.

İkinci yarıda Ronaldo'yu kenara alarak Zago'ya forma vermesi bunun en canlı örneğiydi. Ahmed Hassan'ı çıkartıp, Sergen'i oyuna sokması da zengin bir kadro ile yaşamanın bir başka rahatlığıydı.

Şöyle bir düşünceye ne dersiniz? Beşiktaş'ın bu kadrosu Süper Lig'e tepeden bakıyor. Rakipleriyle aradaki kalite farkı net çizgilerle sırıtıyor.

Ve Beşiktaş zaman zaman mücadeleyi bir idman temposuna düşürüp, oyunu ve rakibi kontrole alıyor.
Yazının Devamını Oku

Kurtlar sofrası

26 Ağustos 2003
Bir bardak suda yarattıkları fırtınada boğuldular. Dillerinden hiç düşürmedikleri bir yığın eleştirinin yanıtını geçen hafta oynanan maçlarda aldılar... Ahmed Hassan ile Sergen birlikte oynarsa, vay Beşiktaş'ın haline!

Böyle söyleyenler ve düşünenler, Ankaragücü maçının ikinci yarısındaki resitali gördüler.

Sergen-Ahmed Hassan birlikteliğinin getirdiği hücum inisiyatifi ve etkinliği, Beşiktaş'ı farklı bir skora koştururken, bu ikiliyi birbirinden koparmaya çalışanlar, neler düşündüler, bilemem...

Acaba ısrarlarındaki katılığı, mantıkları ile yumuşatıp insafa geldiler mi?

Elbette son sözü Lucescu söyleyecek. Maçına göre, kafasındaki oyun kurgusu, bu ikiliyi birbirinden ayırmayı gerektiriyorsa, gerekeni uygulayacak.

Ya da oyunun belirli bir bölümünde bu ikilinin yaratıcılığına sarılması gerekiyorsa, onları kol kola sahaya sürecek. Ve hiçbir zaman başkaları gibi bağnaz bir düşüncenin esiri olmayacak Lucescu.

Ve ‘‘Ahmed ile Sergen yan yana oynayamaz’’ diyerek bir bardak suda fırtına yaratanlar da, yarattıkları fırtınada boğulacaklar.

Ankaragücü maçında olduğu gibi!

***

BİR
fırtına da F.Bahçeli Tuncay için koparmadılar mı?

Bu çocuk sol kanatta oynar mı?

Hiç unutmam... Tuncay'ın iki sezon önce birden gündeme oturduğu Beşiktaş-Sakaryaspor kupa maçında sol kanatta oynadığı müthiş oyun hep aklımda.

Haa... İkili forvetin arkasında daha başarılı oluyormuş...

Burada yeteneklerini daha iyi sergiliyormuş...

Etkinliği daha artıyormuş...

Olabilir.

Ancak, bu gibi savlara kafasını takmayan... Oyuna konsantre olan ve sadece kazanmayı düşünen bir Tuncay'ın sol kanatta da neler yapabileceğini gördük...

Elazığ maçında olduğu gibi!

***

VE Gheorghe Hagi... Fatih Terim, Mirceau Lucescu, Christoph Daum
gibi kurtların yarıştığı ligimizde taze bir teknik adam.

Futbolcu kişiliği ile verdiği tadı, bu kez bir teknik adam olarak tekrarlayacağı konusunda herkes gibi şüphelerim vardı.

Çünkü, her iyi futbolcu iyi bir teknik adam olamıyor.

Bunun örneklerini sıkça gördüm. Nice şöhretler, sahadaki başarısını teknik adam olarak tekrarlamakta ne sancılar çekti, bilirim...

Ancak, Süper Lig'de Bursaspor'un oynadığı ilk üç maçı, hele hele G.Saray maçını izledikten sonra anladım ki... Hagi, futbolcu kişiliği ile Süper Lig'e verdiği zevki, şimdi de Bursaspor’da bir teknik adam verecek.

Öyleyse, kurtlar sofrasına hoş geldin sevgili Hagi.

***

BİR
başka teknik adam... Ankaragücü'nün hocası Tevfik Lav. Beşiktaş maçından sonra verdiği demeci hayretle okudum.

Ve her seferinde yanlış mı okuyorum diyerek bir daha tekrarladım.

Bana biraz tuhaf geldi. Sizlerin de okuması için aynen aktarıyorum.

Topun Beşiktaş'ta kalmasını ve Zago'nun hücuma çıkmasını önleyemediğimiz için yenildik. Beşiktaş galibiyeti hak etti. Oyuncum Ramadan'ın kırmızı kart görmesi de doğru karardı.

İşte böyle bir teknik adam. Ne takımı aleyhine çalınan penaltıdan söz ediyor, ne bazı kurnazlar gibi hemen hakeme çullanıyor. Maçın teknik analizini yapıyor, futbolcusunu suçluyor ve rakibini kutluyor.

Tepeden tırnağa bir centilmen!
Yazının Devamını Oku

Eski Beşiktaş geliyor

25 Ağustos 2003
<B>OYUNUN </B>ilk 15 dakikalık bölümünü izledikten hemen sonra noktayı koydum... Ve <B>Ahmed Hassan </B>için boşuna nefes tüketmediğimi kolayca anladım. Rakamlar, Ahmed Hassan'ın farklı kişiliğini açık ara ortaya döküyordu. Hassan, ilk 15 dakikada biri Ahmet Dursun'a diğeri Tümer'e iki nefis asist yaparken, bir şutu da direkte patlıyordu.

Oyunun birkaç dakikalık kısacık ömrüne böylesine işler sıkıştırmak her babayiğidin harcı değil... Böyle bir adamı kulübede bekletmek lüksünü ne Beşiktaş kaldırır... Ne de Lucescu, ısrarını kapris boyutuna taşıyabilir.

Aklın yolu birdir... Dün, bu gerçeği tüm ayrıntılarıyla bir kez daha gördüm ve yaşadım.

N N N

Beşiktaş'ta bazı demirbaş isimler var... Ronaldo-Zago ikilisini bir kenara koyuyorum. Giunti ve Tayfur ne kadar basit ve sevimsiz oynasalar da, kaldırdıkları yük bir hayli fazla...

İkisi de bireysel oynuyor, savaşmaktan ve çatışmaktan çekinmiyorlar. Lucescu'nun bu ikilideki ısrarına aynen katılıyorum.

Çeviriyorum madalyonun diğer yüzünü. Ahmed Hassan'ın oynadığı ilk 11'de Sergen'in de boy göstermesini isterim. Şimdi için söylemiyorum. Sakatlığını tamamen atlatmış ve fizik gücünü yakalamış bir Sergen, zaman zaman gözlerden uzak kalsa da hep aklımda...

‘‘İkisi yan yana oynar mı?’’ sorusuna gülüp geçiyorum. Oynarsa neler olur, bunu rakip takım düşünsün. Beşiktaş böyle bir zenginliği yaşıyorsa, değerini bilmeli... Dün gece birlikte oynadılar, seyredenler Allah için söylesin hiç sırıttılar mı? Düşünce-seziş ve uygulamada nefis bir birliktelik çizdiler.

N N N

Beşiktaş, ilk yarıda yüzde 65 oranında topa sahip olma üstünlüğünü yakaladı. Böyle bir ortamda, fark tek gole sıkışıp kalmamalıydı. Lucescu'nun ikinci yarının hemen başında Sergen'i oyuna alması ve hemen ardından Sinan Kaloğlu'na davetiye çıkartmasının nedeni, Beşiktaş'ı kısır ve tehlikeli skordan kurtarmak isteğinden kaynaklandı.

Belki gözlerden kaçıyor... Kaan Dobra, 90 dakikayı temposunu hiç bozmadan tamamlıyor. Hücum ve savunma bölgelerine aynı heves ve etkinlikte koşuyor. Sadece gösterişi yok...

N N N

Asla, beğenmediğimi söylemek istemiyorum... Yine de gelecek haftalar için daha farklı bir Beşiktaş bekliyorum.

Ve inanıyorum... Beşiktaş, geçen sezonun kasım ve aralık aylarında yakaladığı yüksek tempoyu bir-iki hafta içinde tekrar gündemine taşıyacak.

Ve yine geçen sezon olduğu gibi beğenilen ve alkışlanan kimliğine kavuşacak. Güzel futbolun ilk adresi olacak. Dün, bunun ışıltılarını gördüm...
Yazının Devamını Oku

Albümdeki fotoğraf

19 Ağustos 2003
Başkalarını bilmiyorum. Ben, Trabzon-F.Bahçe maçında patlayan tribün kavgasının şokunu hala yaşıyorum. Ve minik Büşra'nın kanlar içindeki suratını... O surattaki korkuyu... Hiç unutamıyorum. Kim ne söylerse söylesin. O minik çocuğun sevimli suratında bir başka şey daha gördüm...

Nefreti gördüm... İnsan oğlunu aşağılayan tepkiyi gördüm... Çocuk yaşta hayatı lanetleyen o küskün bakışları gördüm.

Bu fotoğraf, geçtiğimiz haftanın en çok bakılan ve üzerinde yorum yapılan resmiydi. Fotoğrafı süzen her kişinin ağzından dökülen iki sözcük, Büşra'yı bu hale getirenlere duydukları öfkenin kısa özetiydi...

Elleriniz kırılsın!

O fotoğrafa ben de uzun uzun baktım. Sonra arşivimi karıştırmaya başladım. Türkiye liglerinin her sezonunu belgeleyen arşivimde, Büşra gibi suratı kanlar içinde onlarca fotoğrafa rastladım. Nefret ve korku içeren onlarca fotoğraf....

Ve her birinde hiç değişmeyen aynı fotoğraf altı...

Elleriniz kırılsın!

Arşivimi toplarken karmakarışık duygular yüklendim...

Bir avuç tribün serserisine yenilişimize üzüldüm.

Çaresizliğimize kahroldum.

Ve değişmeyen kaderimize isyan ettim.

Hey.. duyuyor musunuz!

***

VE
konuşulan bir başka fotoğraf.

Van Hooijdonk'un Trabzon'a attığı frikik golü. Hollandalı yıldızın frikik atışlarındaki ustalığını konuşurken, servis arkadaşım Sadi Kemal Yaşar, sezon başında Almanya kampından bir anısını dile getirdi.

Fatih Akyel, idmanlarda Van Hooijdonk'un frikik atışlarını izledikten sonra, Sadi'ye seslenir...

Kaleciler yandı. Bu adamın barajı aşan her frikik atışı, yüzde 99 gol olur.

Fatih Akyel,
bunları söylerken, işi kesinlikle abartmadığını, sadece idmanda gördüklerini aynen aktardığını vurgulamaktan da geri kalmaz.

Ve dün arkadaşlarla bir başka konuyu tartıştık...

Yine Van Hooijdonk'un Trabzon maçında attığı ve barajı aşan ikinci frikiğine, Selçuk kafasını dokundurmasaydı, bu da gol olur muydu?

Sonucu hemen söyleyeyim...

Gol olurdu diyenler, diğerlerini ikiye katladı.

Türkiye Süper Ligi'nde oynayan kalecilere duyurulur!

***

BİR
fotoğraf daha... İstanbulspor Teknik Direktörü Aykut Kocaman. Pek konuşulmasa ve bakılmasa da bu fotoğraf başarıyı simgeliyor. Bakın nasıl bir fotoğraf...

Türkiye Süper Ligi'nde görev yapan 18 teknik adamın en genci (38)

Türkiye Süper Ligi'nde üst üste 70 lig maçında görev alan en kıdemli teknik direktör.

30 yıl aradan sonra
F.Bahçe'yi 3 yıl üst üste hem de 1-0, 2-0 ve 3-0 gibi skorlarla yenme başarısını gösteren tek İstanbulspor Teknik Direktörü.

Yukarıdaki rakamlar, Aykut Kocaman'ın meslek kariyerini simgeliyor. Bir de futbolculuk kariyeri var Aykut Kocaman'ın...

F.Bahçe forması ile 100 gol barajını aşan tek futbolcu (140 gol)

Bu genç adamın yönettiği İstanbulspor şimdi liderlik savaşı yapıyor. Fikstüre bir göz atın, onu en tepede göreceksiniz...

***

VE
en çok tartışılan fotoğraf... Mirceau Lucescu. Ve sorular...

Niye yenileri oynatmıyorsun?

Dobra dobra bir yanıt...

Şampiyon Beşiktaş'ta herkes oynayamaz.

Bir başka soru.

Niye hücumu pek düşünmüyorsun?

Yanıt yok.

Bu iki soruyu soranlar arasında ben de varım. Her şeye karşın Lucescu'nun inadına saygı duyuyorum.

Lucescu, bilmediği yoldan değil. Bildiği yoldan yürüyor.
Yazının Devamını Oku

Fantazi

17 Ağustos 2003
<B>SERGEN Yalçın, Ahmed Hassan, Okan Koç </B>ve <B>Sinan Kaloğlu </B>gibi isimleri ilk 11'de oynatmayıp, kulübede bekletiyorsan, bu, Beşiktaş'ın yaşadığı kadro zenginliğinin çarpıcı bir göstergesidir. Ancak, böyle bir tercihe ‘‘Lucescu'nun yanlışı’’ diyenler de çıkabilir, eleştirenler de... Eğer, sahadaki 11 iyi oynamasa da kazanmayı beceriyorsa, eleştiri ve sitemlerin şiddeti de ‘‘insaf’’ sınırlarını aşmıyor.

Ben böyle düşünmüyorum... Ve Lucescu'nun dün Bursaspor maçında sahaya sürdüğü 11'i asla Beşiktaş'ın ideal kadrosu olarak görmüyorum... Ve eleştiriyorum.

Oyunun ilk yarısında Beşiktaş'ın hücumdaki etkisiz çırpınışlarının ilk nedeni, Ahmet Dursun ve Pancu gibi iki formsuz elemanın birlikte yan yana oynamalarından kaynaklanıyordu.

Böylesine bir sıkıntıyı yaşarken, Ahmed Hassan ve Sinan Kaloğlu'nun kenarda beklemeleri bir fantaziden öte ne olabilir?

Tümer'i hayretle izledim. İlk 45 dakikada kalite ve klasına yakışır hiçbir güzelliği yakalayamadım Tümer Metin'de...

Biraz önce yukarıda saydığım isimler, yani, kulübede bekleyenler oynamadıkça, Beşiktaş heyecan vermiyor. Tat vermiyor, tribündeki binlerce taraftarın beklentilerini ve coşkusunu yıkıyor.

***

Yine dönüyorum ilk yarıya... Ve hafızamı iyice yokluyorum... Tayfur'un dışında adam gibi oynayan bir başka isim bulamıyorum.

Ve herkes gibi ısrarla Lucescu'nun yapacağı değişiklikleri beklemeye başlıyorum. Bu arada, ikinci yarının hemen başında Cordoba'nın yaptığı bir kurtarışı da oyunun ‘‘kopma noktası’’ olarak yorumluyorum.

55. dakikada taraftarların birden heyecanlanarak coşmasının elbette bir anlamı olmalıydı.

Lucescu, Sergen Yalçın ve Ahmed Hassan'ı oyuna alıyordu. Bu coşku, taraftarların geciken bir değişikliğe alkışlarla gösterdiği bir tepkiydi.

Seyirci, Ahmed Hassan'ı da sahada görmek istiyordu, Sergen Yalçın'ı da... Hatta, Sinan Kaloğlu'nu ve Okan Koç'u da...

***

Pancu
'daki kötü gidiş süratle devam ediyor. İkinci yarıda yakaladığı net pozisyonu ayaklarına dolarken, adıyla kıyaslanmayacak bir beceriksizliği sahneliyordu.

Beşiktaş savunması, geçen haftaya oranla daha başarılıydı. Zago-Ronaldo-Ahmet Yıldırım üçlüsü, bir-iki pozisyon dışında uyumlu bir 90 dakika tamamladılar.

Beşiktaş, herhalde bu sezon da savunmada bir sıkıntı yaşamayacak. Ve kalede Cordoba yine bu savunma ağının en güvenilir ismi olarak boy gösterecek.

Ve merak ediyorum... Hücumu pek sevmeyen Lucescu'nun, bu savunma klasiği ile Beşiktaş'ı nerelere taşıyacağını merakla bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

Yakan parmak!

12 Ağustos 2003
<B>DÜDÜKLER </B>çaldı ve Süper Lig başladı... Aman Allahım, Trabzon'dan yükselen çığlıklar, kulağımı patlatacak...Yılnur Önen, Yattara'yı nasıl atar?

Neden ve nasıl attığını biraz sonra anlatacağım. Karar doğru veya yanlış, onu da tartışacağım... Ancak, önce kırmızı karta yönelik isyanın perde arkasını aralayıp, öfkenizi körükleyen gerçeği araştıralım...

Bu kırmızı kartla, Yattara'nın Fener'e karşı oynaması engellendi.

Trabzon'dan gelen telefon ve fakslardaki sitemler, hep bu duyguya kilitleniyordu. Ve kararda bir ‘‘Kasıt’’ aranıyordu.

Öyle değil mi, sevgili Trabzonlu dostlarım. Çıkan kırmızı kartın arkasında kirli bir düşüncenin varlığından şüpheler duyuyordunuz...

İşte burada ayrılıyorum Trabzonlu dostlardan...

Karar, yanlış ve de abartılı olabilir. Ama kasıtlı asla...

Yılnur Önen'
in kişiliğinde ve meslek sicilinde iki kavram kol kola girip şöyle bir portre çizer...

Dürüst ve düzgün adam.

***

ŞİMDİ
geliyorum, Yattara'nın oyundan atılışına... Hemen telefona sırılıp, Erman Toroğlu ile pozisyonu konuştum...

Toroğlu da adeta karara isyan ediyordu. Ve Yattara'nın gol sonrası sevincinin yanlış anlaşıldığını ısrarla vurguluyordu.

Yattara golden sonra seyirciye koşarak dansa başlamıştı. Sevincini böyle dile getiriyordu. Ve ayak parmakları üzerinde yükselerek figürler çizerken, elleri ile dansı renklendiriyordu.

İşte Yılnur Önen, o parmak hareketlerini yanlış yorumladı.

Yattara parmakları ile ‘o malum hakareti’ yapmıyordu.

Ve Yattara bir yabancıydı, Yılnur Önen bu ayrıntıyı da atlıyordu.

Erman Toroğlu, sözlerini bakın nasıl tamamladı...

Babası çok iyi dostumdur. Yılnur'u da gerçekten ç7ok severim. Adam gibi adamdır. Merttir, dürüsttür.

Burada biraz durdu Toroğlu ve noktayı koydu.

Ama babasına da her fırsatta söylediğim gibi Yılnur iyi bir hakem değildir.

***

HAKEMLERLE
başladım yeni sezona, hakemlerle ilgili birkaç konuya daha değinmek istiyorum.

Sevgili Erman Toroğlu ile konuşurken, başka şeyler de fısıldadı kulağıma...

Dikkat et, ilk 5 hafta hakem kararları ön plana çıkacak. İtiraz edenler, yanlış yapanlar bir bir taranacak. Bu, sezon başında MHK ile hakemler arasında yapılan toplantıda alınan bir karar. Zaten, kuralları uyguladın mı, buna gerek kalmaz. Ancak, tavır koymak için ilk 5 hafta sertleşecekler. Geçen hafta çıkan kartlar da bunun ilk uygulamasıydı.

Dilerim, geri kalan 4 haftada hatasız yönetirler, ben de iyi şeyler yazarım...

***

FENERBAHÇE
sezona yenilgi ile başladı. Ve sihirbaz Christoph Daum, ilk eleştiriyi İstanbulspor maçından sonra aldı.

Bu F.Bahçe kolay kolay toparlanmaz!

Basın toplantısında Daum'un yüz mimiklerini dikkatle izledim. Yıllarca Beşiktaş'tan aşina olduğum mimiklerin bir tekrarıydı.

Kurt bakışlar...

Neler gizliydi o bakışlarda... Yenilgiye rağmen, gelecek haftalara meydan okuyordu. Kararlıydı ve özgüven doluydu... Mutlaka başarıyı yakalayacağını biliyordu. Her şeyden önce kendine inanıyordu.

Hatırlıyorum... İki sezon önce Beşiktaş'ta görev yaparken, tam 11 puan geriden gelip G.Saray'ı yakaladı ve ilk yarıyı lider bitirdi. Bu bakışlardaki anlamı bilirim.

Yeter ki, kafası başka yerlere takılmasın!

***

LUCESCU,
Samsunspor maçına Beşiktaş'ı 100. yılında şampiyonluğa taşıyan kadroyu çıkardı. Trilyonluk yeniler kenardaydı. Ve Rumen hoca bunun nedenini şöyle yorumladı.

Emeğe saygı.

Şimdi herkes Bursaspor maçına çıkacak kadroyu merakla bekliyor. Samsun deplasmanında alınan üç puanda ‘‘Katıksız’’ emeği olan Ahmed Hassan ve Sinan Kaloğlu'nun yeri neresi olacak...

Kulübe mi, İlk onbir mi?
Yazının Devamını Oku