9 Ağustos 2003
<B>LUCESCU,</B> yarattığı değerlerden kolay vazgeçmiyor. Samsunspor karşısına çıkarttığı kadro, Beşiktaş'ı 100. yılda şampiyonluğa koşturan futbolculardan oluşuyordu. İlk 11'de yeni yıldız <B>Ahmed Hassan</B> yoktu. Genç yetenek <B>Okan Koç </B>oynamıyordu. Fırsatçı <B>Sinan Kaloğlu</B> kenarda bekliyordu... Oysa, her biri Beşiktaş'ın oyun kurgusunu hücuma yönelik bir sisteme taşıyacak özelliklerle donatılmış isimler... Ve yine her biri Lucescu'nun istekleri doğrultusunda Beşiktaş'a alınan futbolcular... Aklıma hemen bir soru geldi. Geçen sezondaki Lucescu klasiğinin bir benzerini bu sezon da mı izliyoruz?
Yani, Beşiktaş hücuma yine temkinli ve kontrollü adımlarla mı çıkacak? Lucescu, ‘‘önce savunmada garanti’’ klasiğini ön plana çıkartarak, Beşiktaş'ın hücum özgürlüğünü yine sınırlı mı tutacak?
Dün Samsunspor maçının özellikle ilk yarısında bu sorunun yanıtlarını ısrarla aradım. Ve Lucescu, sakatlanan Pancu'nun yerine oyuna Yasin'i alırken, aradığım soruya bir ipucu da yakaladım... Lucescu, geçen sezondaki filmi bu sezon da sık sık vizyona sokacak... Ve Beşiktaş klasiğinde hücum yine arka planda kalacak.
***
Sergen'siz Beşiktaş'ta yaratıcılık ve düşünce zenginliği sınırlı kalıyor. Özellikle ilk yarıda oluşan üç gollük pozisyon, öncelikle Samsunspor'un savunmada yaptığı basit hatalardan kaynaklandı.
Beşiktaş, bu hatalardan yararlanabilse, ilk yarıdaki kötü oyununu maskeleme ve skoru dengeleme fırsatını da yakalardı. İlk 45 dakikada bunu bile beceremedi...
Beşiktaş'ta ligin ilk oyununda bir dizi noksanlar gördüm. Özellikle en güvenilir bölgesi savunma, sanki yolgeçen hanı... Kolay pozisyon veriyor, kademede ağır kalıyor. Zago-Ronaldo-Ahmet Yıldırım üçlüsü henüz arzulanan düzeyde değil.
***
Beşiktaş maçın final bölümünü Sinan ve Ahmed Hassan'lı bir kadroyla oynadı. Ve bir gerçek tüm ayrıntılarıyla gündeme oturdu... Ahmed Hassan gibi çok yönlü ve fırsatçı bir futbolcuya sahipsen... Sinan gibi çok kolay poziyona giren bir forvetle oynuyorsan... Ve kenarda bekleyen Okan Koç gibi bir lüksü yaşıyorsan...
Bu Beşiktaş'ı korkmadan ve çekinmeden hücuma koşturacaksın. Ve hücum özgürlüğünü kısıtlamayacaksın...
Dünkü maçın yıldızı mı? Tartışmasız Oscar Cordoba ve Ahmed Hassan idi. Biri dört gollük pozisyonu önledi, diğeri iki nefis golle Beşiktaş'ı kurtardı.
Yazının Devamını Oku 20 Temmuz 2003
<B>LUCESCU, </B>yeni sezonda Beşiktaş klasiğinde bir değişim rüzgarı estirebilir mi? Luca'nın eli mahkum... Kadrodaki yaratıcı ve üretken adam çokluğu, Rumen hocayı yeni bir yapılanmaya sürükleyecek.
Lucescu'nun oyun özünü oluşturan ‘‘önce sağlıklı savunma’’ klasiğinin ötesinde, hücuma yönelik bir düşünce zenginliği de filizlenecek. Hiçbir güç, Beşiktaş'ın bu isteğini frenleyemez...
Eğer, bir Okan Koç'u oynatıyorsan... Israrla Ahmed Hassan'ın transferini istemişsen... Tümer ve Sergen gibi farklı özelliklerle donatılmış bir lüksün rahatlığı ile yaşıyorsan...
Üstelik, Pancu gibi ‘‘joker’’ niteliği taşıyan golcü bir savaşçıya da sahipsen... Bu Beşiktaş'ın değerini bileceksin. Ve yeni sezonda Beşiktaş'ı hücum bölgelerinde daha özgürce koşturacaksın.
* * *
Dün Kaizer Chiefs ile oynadığı maçta, Beşiktaş'ta bu değişim rüzgarlarının ilk esintilerini gördüm.
Genç Sinan'ın yaşadığı pozisyon zenginliğinin, Beşiktaş'ın hücum etkinliğine getireceği yararları kolayca hissedebildim.
Yine de İlhan Mansız'ın dönüşünü ve Ahmet Dursun'un gerçek kimliğine kavuşacağı günleri ısrarla bekleyeceğim. Ve taraftarın ‘‘golcü bir santrfor’’ beklentisine onlar gibi ben de yürekten katılacağım.
Beşiktaş savunmasının dünkü maçta yaptığı kademe hataları mı?
Endişeye gerek yok. Bu sıkıntıların birkaç hafta içinde giderileceğine inanıyorum. Ve bir savunma ustası Luca'nın lige kadar bu bölgedeki rahatsızlığa en iyi reçeteyi yazacağını da biliyorum.
Yazının Devamını Oku 11 Temmuz 2003
Trabzonspor’un Gineli yıldızı, üstün özelliklerine karşın disipline uymayan ve kendine oynayan bir tip. Bu da Yattara’nın verimini yarı yarıya azaltıyor. DOSYASI kara sayfalarla dolu... Sorunlu, sinirli ve de geçimsiz... Her neyse, bunları sonra yazacağım... Hemen Trabzonspor kaptanı Fatih Tekke'ye kulak veriyorum ve Yattara için söylediklerini dile getiriyorum...
Böylesine yetenekli bir futbolcu az gördüm. Acaba, bir eksiği mi var. Niye Trabzonspor'u tercih etsin. Gider Avrupa'nın en ünlü takımlarında oynar. Vallahi, çözemedim bu işi...
Evet, Yattara Gerede kampında çıktığı ilk idmanda ortalığı birbirine katıyor, herkese parmak ısırtıyordu. İdmanı kenardan izleyen Samet Aybaba da şaşkınlığını hiç gizlemeden övgüler yağdırıyordu Yattara'ya...
Eğer taktik anlayışımıza uyum sağlarsa, gerçekten müthiş bir oyuncuya sahip olacağız. Bu adamı bir çok alanda kullanabilirim...
***
HEMEN araya giriyorum... Ve Fatih Tekke ile Samet hocanın meraklarını giderecek bazı bilgileri satırlara döküyorum.
Ne diyordu Fatih Tekke?
Çok yetenekli. Burada işi ne. Gider Avrupa'da oynar...
Doğru düşünüyordu Fatih Tekke. Ancak, Lukunku'nun menajeri Ceylan Çalışkan'ın söyledikleri bazı ip uçları vermiyor mu...
Antwerp takımında hocası ile takıştı. 5 aya yakın oynamadı. Sorunludur. Ve eğitmek de zordur. Sinirli tavırları takım içindeki arkadaşlarını da etkiler. Söylediğim gibi kontrol altına alınmazsa, onca yeteneğine rağmen Trabzonspor'a hiçbir yararı olmaz.
İşte, Yattara'nın bir yüzü...
***
SAMET AYBABA ne demişti?
Eğer, taktik anlayışımıza uyum sağlarsa, büyük bir yıldız kazandık.
Yine Ceylan Çalışkan'ın söylediklerine dönerek, Samet hocanın bu konudaki endişesine bir açıklık getiriyorum.
Kişisel oyunu sever Yattara. Kendinden başkasını düşünmez. Mücadele ve şavaşmaktan kaçınır. Hep hazır ve ısrarla ayağına gelecek topu bekler...
İşte böyle biri Yattara...
Peki, Ceylan, Yattara'nın yeteneklerini anlatırken neler söylüyor.
Müthiş tekniktir. Aynı zamanda süratlidir. Hatırlar mısınız, bir Babangida gelmişti Türkiye'ye. G.Birliği'nde bir iki maç oynayıp gitmişti. Kendine herkesi hayran bırakmıştı. İşte stili ona benziyor. Tekrar ediyorum, yetenekleri üst düzey bir futbolcu. Seyretmeye doyum olmaz. Ancak, söylediğim gibi takım oyununu sevmez.
***
NEREDEN çıkıp geldi bu Yattara? Dinlerseniz hemen anlatayım...
Özkan Sümer ile yönetici Hüseyin Tütüncü Antwerp'in bir maçını izlerken, Tütüncü'nün gözü bir ara bu siyahi oyuncuya takılır. Ve Başkan'a der ki...
Başkanım, şu adama bakın. İyi oyuncuya benziyor.
Başkan kısa ve net bir yanıt verir...
Ne iyisi be kardeşim. Harika... Harika...
İşte, Yattara'nın transferi böyle gerçekleşir. Trabzonspor, Belçika kulübü Antwerp'e 250 bin Euro öder. Bu oyuncuya da yıllık 150 bin dolardan 4 yıllığına 600 bin dolar vermeyi kararlaştırır.
Eller sıkılır ve Yattara Trabzonsporlu olur...
***
YATTARA henüz 23 yaşında. Trabzon'dan Gerede kampına hareketten önce sevgili dostum Adnan Sungur'a söylediklerini aynen yazıyorum...
Benim nasıl bir futbolcu olduğumu anlatmam uygun düşmez. Ancak, ilk idmanda beni izleyenler herhalde hakkımdaki tüm olumsuzlukları kafalarından silecekler. Siz de benim için böyle düşünüyorsanız, lütfen gelip ilk idmanı izleyin...
Evet, Gerede kampından gelen haberlere göre, Yattara müthiş bir yetenek......
Üst düzeyde bir teknik.
Süratli ve çabuk.
İnanılmaz bir dripling yeteneği.
Yumuşak bilekler.
Top ayağında iken büyük bir tehlike.
Peki, çirkin yönleri ne olacak?
Dilerim, o yüzünü Trabzonspor'da hiç göstermez...
BURADA İŞİ NE?
Kaptan Fatih Tekke, böylesine yetenekli futbolcu görmediğini söylüyor ve bir endişesini de şöyle dile getiriyor...
Bu futbolcunun Trabzonspor'da işi ne. Gider Avrupa'da oynar. Acaba bir eksiği mi var?
SİNİRLİ VE KAVGACI
Gineli yıldızı seyretmek büyük bir zevk. Ancak, sorunlu, sahada sinirli ve kavgacı.
Tekniği ile Aybaba'yı da etkileyen Gineli futbolcuyu, Bababangida'ya benzetenler çoğunlukta.
HARİKA... HARİKA
Yattara'yı izleyen Başkan Sümer yanındaki yönetici arkadaşına şöyle seslendi: ''Harika...Harika''
23 yaşındaki Yattara Trabzonspor'dan her yıl için 150 bin dolar alacak. Adeta sudan ucuz değil mi.
YATTARA’NIN KÜNYESİ
Adı: İbrahim
Soyadı: Yattara
Ülkesi: Gine
D.Tarihi: 03.06.1980
Boyu: 1.73
Kilosu: 66 kg
Mevkii: Orta saha
Yazının Devamını Oku 9 Temmuz 2003
Selçuk'u çalıştıran teknik adamlar, kısa sürede Avrupa'da pazar bulacağı görüşünde birleşiyorlar. Ve onu Avrupa’ya en yakın futbolcu olarak yorumluyorlar. Selçuk ise ‘Henüz erken’ diyor. SANKİ futbol için yaşıyor. Utanmasa, her yere koltuğunun altında bir topla gidecek. Günün saatlerini evi ile idman sahasında geçiren, sakin ve de uysal bir delikanlı. Gecelerin baş düşmanı. Karanlığı hiç sevmiyor.
Hobin nedir diye sordum... Hiç düşünmeden ve aramadan hemen yanıtladı.
Futbol...
Kardeşi Sertaç ile paylaştıkları evde bile top oynayan, bunu da vuruş stilini geliştirmek için yaptığını söyleyen bir futbol hastası...
Beşiktaş'ın eski ve ünlü golcüsü Ali Gültiken, Selçuk'un Hatay'da hocalığını yapmış. Açtım telefonu sevgili Ali'ye, Selçuk'u sordum...
Öyle bir anlattı ki, biraz durdum... Ve tekrarlamasını istedim.
Çabukluk kazanırsa, yeminle söylüyorum dünyada eşi az bulunur. Oyuncu yetenekleri mükemmel. İki ayağı ile inanılmaz işler yapıyor.
Sonra Selçuk'un kişiliğini dile getirdi Ali Gültiken...
Kaliteli, değerli, Sağlam bir genç...
***
BİR de kendinden öğrenmek istedim.
Anlat sevgili Selçuk. Nasıl bir futbolcusun?
Biraz ağırım. Daha çabuk ve seri olmam gerekiyor. Ama...
Ne aması?
Çok güçlüyüm. Rakibimi sırtıma alır oynarım. Bu işi hiç yorulmadan doksan dakika yapabilirim.
İlginç şeyler anlatıyordu Selçuk...
Top ayağıma gelince, saf saf sağa-sola bakınmam. Gelmeden nereye atacağımı belirlerim. Gelen her topun gideceği bir adres vardır. Bu topu en iyi adrese, en kestirme yoldan göndermek bir beceri işidir. İşte ben bunu yaparım. Ve uzaktan şut atmaya bayılırım. Libero ve ön libero oynarım.
Selçuk'un söylediklerini bir iki cümle de ben eklemek isterim...
Zaman zaman topla fazlaca oynamak gibi bir isteğe yöneliyor. Biliyorum, bu, ayağındaki topu en iyi kullanmak düşüncesinden kaynaklanıyor. Yine de abartılı oynamak riski artırıyor. Öyle değil mi sevgili Selçuk...
***
SELÇUK'un ideallerinden biri de oynadığı takımın kaptanlığını yapmak. Arkadaşları ile çok iyi diyalog kurduğunu ve anlaşabildiğini söylüyor. Yani, kaptanlık için bazı özellikler taşıdığını anlatmak istiyor... Makedonya ile oynadığımız Ümit milli maçına kaptan çıktı Selçuk... Kendi söyleyişi ile...
Sanki bana dünyayı bağışladılar. Havalara uçtum.
Ligin devre arasında Blackburn ve Parma'dan teklif alan Selçuk, isteklere pek sıcak bakmamış... Nedeni de ilginç...
Avrupa benim için daha erken. Nerelere geldim havasına girersem, başlamadan biterim. Oysa, uzun yıllar oynamak istiyorum.
Selçuk'ta içki, sigara gibi şeyler yok. Babası emekli öğretmen, annesi emekli hemşire. Onlardan sözederken şöyle diyor...
Beni memur disiplini ile yetiştirdiler. Paranın değerini bilirim. Elime geçeni çar-çur etmem.
Selçuk'un Volkswagen marka bir arabası var. Şimdilerde BMW almaya hazırlanıyor. Ve bir sonraki araba için de şöyle bir plan yapıyor...
Mutlaka ferrari marka bir arabam olacak. Belki 10 yıl sonra... Ama bu parayı biriktirip, bir Ferrari alacağım.
***
KONU paraya takılınca, bakın neler anlattı. Lütfen dinleyin, ilginizi çekecek...
Büyük takımlardan teklif almaya ve adım transfer pazarında sık sık geçmeye başlayınca, telefonum daha çok çalar oldu. Tanımadığım bazı bayanlar beni arıyordu. Ve çoğunluğu da transferde alacağım paranın miktarını soruyordu. Çok şaşırdım.
Selçuk bunları anlatırken, hala yaşadığı şaşkınlığın izlerini taşıyordu. Ve bu konuyu şöyle noktaladı...
Hiç aşık olmadım. Zaten aşka inanan biri değilim. Ancak, İstanbul'a geldikten ve bu olayları yaşadıktan sonra şimdi hiç inanmaz oldum. Ve şu sonuca vardım... Paran varsa, en yakışıklı sensin.
***
SELÇUK, İstanbulspor'dan hocası Aykut Kocaman'a büyük değer veriyor. Ve diyor ki...
Aykut hoca bana, sahada ve sosyal yaşamımda kişilikli olmanın anlamını ve değerini öğretti. Bu değerlere paha biçilmez...
Bakın, Aykut Kocaman da öğrencisini nasıl anlatıyor...
Onu tanıdığım ilk idmanda oyunculuk kalitesini hemen belli etti. İlerleyen günlerde bu farklılığı daha da netleşti. Çalışmayı seven, ikili mücadelelerde başarılı ve dayanıklı. Hem ofansif hem de defansif işlevleri birlikte aynı düzeyde gerçekleştirebilen bir futbolcu. Teknik anlamda biraz sıkıntıları var. Ancak, bunu da kısa sürede kolaylıkla giderebilir.
Ve Aykut Kocaman'ın son sözleri gerçekten ilginçti. Dedi ki...
Onu, yurt dışına en yakın duran futbolcuların başında görüyorum.
İLK İDMANDA ANLADIM
Selçuk'un İstanbulspor'da teknik direktörlüğünü yapan Aykut Kocaman diyor ki:‘‘Onu tanıdığım ilk idmanda kalitesini hemen belli etti. Hem ofansif hem de defansif işlevleri aynı düzeyde yapabilen bir futbolcu.
ADRESE TESLİM
AH ŞU KIZLAR...
Top ayağına gelince, saf saf sağa-sola bakınan tiplerden değil. Topu hemen adrese gönderir.
Ah...Biraz çabukluk kazansa ve biraz da riskli oynamaktan kaçınsa verimi bir kat daha artar.
F.Bahçe'ye transfer olduktan sonra telefonu hep çalmaya başladı. Bayanlar arıyordu.
Ve Selçuk'a kaç para aldığını soruyorlardı. Selçuk artık aşka hiç inanmıyor...
SELÇUK’UN KÜNYESİ
Yaş: 22
Oynadığı maç: 33
Kırmızı kart: Yok
Sarı Kart : 5
Attığı gol : 5
3'ü sağ, 1'i sol, 1'i kafa.
Asist: 2
YARIN:
SİNAN
Yazının Devamını Oku 21 Haziran 2003
<B>O, </B>uzun ve sabırlı bir emeğin ürünü. Bilim ve akılın kol kola yarattığı harika bir çocuk. Böyle doğdu <B>Tuncay...</B> 15 yaşındaydı. Bir hedef belirlediler Tuncay'a. Sakaryaspor'da oynuyor, F.Bahçe'ye hazırlanıyordu. Menajeri Erdinç Şehit'in düzenlediği program, bu çocuğu adeta dünya vitrinine taşıyordu.
İngilizce hocası tuttular, dil öğrettiler. Kültürüne ve havasına alışması için her hafta sonu, Adapazarı'ndan İstanbul'a taşıdılar. En güzel mekanlarda yemek yedirdiler, kulüplerde dolaştırdılar. Adeta İstanbul'u ezberlettiler Tuncay'a...
Yazılı ve görsel basınla kuracağı ilişkinin bile provasını yaptırdılar. Yüz kere, bin kere... Bıkmadan ve usanmadan... Ve onu, bu dünyanın dışına hiç çıkartmadılar.
Kafasındaki tüm düşünceleri, hevesleri adeta sildiler, yok ettiler. Düşlerini sadece F.Bahçe ile süslediler.
Ve tam 5 yıllık bir hazırlık dönemi sonrası F.Bahçe formasını giydi Tuncay... İlk yılda müthiş bir çıkış yaptı. Ümit Milli Takımı'ndaki performası, F.Bahçe'deki başarısı, onu Şenol Güneş'in aday kadrosuna kadar taşıdı.
Fransa'daki Mini Dünya Kupası'nda ABD'ye karşı oynadığı oyun ise, onu bir anda ‘‘dünya markası’’ yaptı.
Nihat'lar, Emre'ler, Tugay'lar, Rüştü'ler ve Hakan'lardan sonra ‘‘Al sana yeni bir Türk daha...’’ Tuncay Şanlı...
İşte böyle doğdu Tuncay. Ve böyle bir dünya markası oldu.
Yazının Devamını Oku 3 Haziran 2003
<B>RÜZGAR </B>gibi gelip geçti. Tam 34 lig haftası. 2002'in Ağustos sıcağında başlayan mücadele, 2003'ün baharında noktalandı. Hemen sevgili arkadaşım Sıddık Turgut'un istatistiklerinden yaralanarak, 2002-2003'ün en iyilerini bilgilerinize sunuyorum.
Belki, beğenmeyenler olabilir. Lütfen, hemen itiraz etmeyin...
Önce duygularınızı kontrole alın, sonra mantığınızı yoklayarak altın kadroyu bir kez daha okuyun.
İnanıyorum ki, bir noktada birleşeceğiz...
Kalede Beşiktaşlı Cordoba. İlk haftalarda biraz sendeledikten sonra, yakaladığı yüksek performansla karmanın değişmez kahramanı oldu.
Savunmada yine iki Beşiktaşlı Zago ve Ronaldo... Ve hemen yanlarında Gaziantepli İbrahim Toraman... Herhalde bu üçlüye itiraz yok.
Zago ile Ronaldo, lig boyunca bir istikrar tablosu çizdiler. Antepli İbrahim Toraman, her hafta sonu beğenildi ve konuşuldu. Şimdi transferi gündemde. Her büyük kapısını çalıyor...
Orta sahanın sağında tartışmasız bir isim. G.Birliği'nden Ahmed Hassan. Yanında takım arkadaşı genç yetenek Serkan Balcı. Yine orta sahada Trabzon'dan bir isim... Marco Aurelio... Sonra bir G.Saraylı Ergün Penbe. Ve orta sahanın solunda iki isim. Tercih sizlerin. Beşiktaşlı İbrahim Üzülmez. Ve Denizlispor'dan asist kralı Timuçin Beyazıt.
İstatistikler ve rakamlar bile bu iki değeri birbirinden ayıramadı. Öyleyse, her ikisini de kutluyorum...
***
ORTA ALANI geçip, forvete geliyorum.
Rakamlar ve mantık Bursasporlu Okan'ı hemen ön plana itiyor. Son haftaya dek ligde kalmak gibi zor ve sınırlı bir parkurda koşan Bursaspor'un, bir gol kralını bünyesinde yaşatması ne ilginç değil mi?
Dile kolay!
Bursaspor bir puan için bin takla atarken, Okan, 24 golü nerelerden bulup, rakip filelere gönderdi.
Tebrikler sevgili Okan Yılmaz.
Ve Adana'dan yağız bir delikanlı; Necati Ateş. Gerçekten de ateş gibi. O da ligde tutunmanın hesaplarını yapan bir başka takım Adanaspor'un golcüsü.
Tam 19 kez rakip fileleri ziyaret etmiş.
Yukarıdaki karmanın dışında öyle isimler var ki, anmadan geçemeyeceğim...
***
BU İSİMLERİN başına Sergen Yalçın'ı alıyorum. Ve kulağımı sizlerden gelecek sese dikiyorum...
Evet, alkışlarınızı duyuyorum. Sizlerin de onayını alarak, Sergen Yalçın'ı kutluyorum. En kritik maçlarda olağanüstü yeteneklerini kullandı, farklı kişiliği ile Beşiktaş'ı yağdan kıl çeker gibi çekip aldı rakibin hışmından...
Ve G.Saraylı Ümit Karan, Beşiktaşlı Ahmet Yıldırım ile Diyarbakır'dan Murat Hacıoğlu, İstanbulsporlu Selçuk Şahin, Ankaragücü'nden Augustine, Denizlisporlu Servet, G.Antep'ten Viola...
Her biri haftalara damga vuran, en azından konuşulan isimlerdi. Ve bir lig boyu, hep bu karmanın aday isimleri olarak yaşadılar.
Her birini tekrar kutluyorum.
Ve yeni bir lig sezonunda tekrar buluşmak dileği ile iyi tatiller...
Yazının Devamını Oku 2 Haziran 2003
<B>ŞU </B>tarihin dili olsa da konuşsa... <B>Dünyada kaç takım 100 yıl lekesiz ve şaibesiz yaşadı. Rakamların dili olsa da anlatsa...
Bu alemde kaç takım bir sezonda oynadığı tüm derbileri, hiç gol yemeden kazandı.
İstatistiklerin dili olsa da mırıldansa...
Türkiye liglerinde kaç takım 34 maçta 85 puan topladı. Ve imrenilecek bir rekora adını yazdırdı.
Bayrakların dili olsa da haykırsa...
Hangi takım 2 kilometrelik bir bayrak olup, Guinnes Rekorlar Kitabı'na yeni bir sayfa ekledi.
Ah, şu fanatikler insafa gelse de bağırsa...
Helal sana Beşiktaş.
Ve sevgili Kayahan, G.Saraylı dostlarını hiç kırmadan, usulca Beşiktaşlıların kulağına fısıldasa...
Yazdığım hiçbir şarkı bir takıma bu kadar yakışmadı.
Ve devam etse...
Bizimkisi bir aşk hikayesi
Siyah-beyaz film gibi biraz.
Bu güller senin için.
Bu gönül ikimizin.
Hiç üzülme ağlama
Sen gülümse daima...
Yazının Devamını Oku 1 Haziran 2003
<B>BELKİ </B>de hiçbir maça böylesine isteksiz adımlarla gitmedim. Gazı kaçmış bir gazoza benzetiyordum bu maçı. Tatsız ve tuzsuz... Hani, bir yudum iç sonra fırlat at... Oysa, bilmediğim bazı şeyler gizliymiş bu maçta. Lucescu, Sergen'in de Samsun'a gelmesini istemiş. Zago'yu ve Ronaldo'yu tutup Karadeniz'e sürüklemiş.
Amacı, Samsun maçını kazanıp, 85 puana ulaşmak... Yani, hiçbir teknik adamın toplayamadığı 85 puana ulaşarak, Beşiktaş tarihine damgasını vurmayı hedeflemiş sevgili Luca...
* * *
Kimi zaman kolayca eleştirdiğimiz isimler, oynamadıkları maçlarda hemen aranıyor. Ya da akıllara gelip hatırlanıyor.
İbrahim'in oyuna gireceği dakikaları iple çektim. İlhan Mansız'ı, Ahmet Dursun'u düşünürken, genç Ali Cansun'un attığı ilk goldeki dikkati ve fırsatçılığı ile tekrar maça döndüm.
Ve Yasin'in ikinci Beşiktaş golünde Ali Cansun'a hazırladığı nefis pozisyonu herkes gibi keyifle izledim. Ve Ali Cansun'da da son vuruşu yaparken bir golcüde gerekli becerinin tüm pırıltılarını hemen fark ettim.
* * *
Diğerleri mi? Savunmada Ali Eren, Ronaldo ve Zago üçlüsü... Orta sahada Tayfur ve Giunti'nin iş ahlakı-oyun disiplini gibi kavramlara bu son maçta da sıkı sıkı sarılmalarına hem şaşırdım, hem alkışladım.
Gözüm bir ara kulübedeki Lucescu'ya kaydı. Oyunun her anında ayaktaydı ve heyecanla sanki bir derbi maçı yönetiyordu. Benzeri bir heyecanı Sinan Engin de yaşıyordu. O da ayaktaydı ve sağa sola direktifler veriyordu.
Dün Beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıyan tüm değerleri, hani o gazozuna dediğimiz bir maçta bile hiç eksiksiz bir kez daha gördüm.
Ve Beşiktaş'ın neden şampiyon olduğunu daha iyi anladım.
Yazının Devamını Oku