Korkut Göze

İyi ve kötü

10 Kasım 2003
<B>BEŞİKTAŞ, </B>bir sistem takımı... Bilinen değerlerini sahaya yansıttığı dakikalarda kötü de oynasa, tabelayı kolaylıkla değiştirebiliyor. Lucescu, çocuklarından sadece öğrettiklerini hiçbir abartıya kaçmadan uygulamalarını istiyor. Beşiktaş'ın oyun felsefesinde fantaziye asla izin yok.

Söyleneni ve istenileni yapacaksın, sorumluluklarını hiçbir koşulda unutmayacaksın...

Bu, vazgeçilmez bir Beşiktaş klasiği. Dün, Gençler maçında hiç de iyi oynamadığı dakikalarda attığı 2 nefis gol, yukarıda sıraladığım özelliklerinin bir ürünüdür.

Maç öncesi, Kaan Dobra'nın yerinde oynayacak Okan Koç ile ilgili bazı şüpheler vardı. Genç Okan'ın savunmaya yönelik sıkıntılar yaşayacağı söylentileri dolaşıyordu.

Hiç de öyle olmadı... Ve sistemin dışına taşmayan Okan, görev aldığı bölgenin tüm gereklerini yerine getirerek ayakta kalmayı başardı. Bir de İlhan Mansız'a nefis asist yaparak olumlu not aldı.

***

Geçiyorum, madalyonun diğer yüzüne... Beşiktaş'ın ikinci yarıda zorlanmasının tek nedeni, kendi klasiğine sırt çevirmesinin bir gafletidir.

Emre'nin 2 sarı karttan oyun dışı kalması da Beşiktaş'ın planlarını altüst eden unutulmayacak bir suçtur.

Gençler gibi tempolu bir takım karşısında yaklaşık 25 dakikayı 10 kişi oynamanın sıkıntılarını sahada çırpınan herbir Beşiktaşlı futbolcu fazlasıyla hissetti.

Ve skoru koruma endişesi, ikinci yarıda Beşiktaş'ı rakip kaleden kopardı. Sahayı ve egemenliğini Gençler'e teslim etti.

Cordoba'nın yediği golü, hiçbir kaleci kurtaramazdı. Ancak Kolombiyalı kaleci, oyunu izleyişi ve en gerekli dakikalardaki soğukkanlı davranışlarıyla maçın skorunu belirledi.

Böyle bir kaleci ile oynamak, Beşiktaş için büyük şans...

***

Beşiktaş böyle bir geceyi tekrar yaşar mı... Yani, 2-0'lık skoru yakaladıktan sonra benzeri sıkıntılara düşer mi...

Bir gerçek tüm çizgileriyle dün gece bir kez daha gözler önüne serildi. Bu ligde Beşiktaş'ın rakibi sadece Beşiktaş'tır. Ve Beşiktaş bilinen değerlerinden kopmadığı ve kendi klasiklerine sırt çevirmediği her maçı kolayca kazanacaktır. Dünkü maçın son 45 dakikası kimseleri yanıltmasın.
Yazının Devamını Oku

Risk kazandı

5 Kasım 2003
Belki de hiçbir oyunun ilk 45 dakikalık bölümünde, Beşiktaş böylesine pas sarhoşluğuna yakalanmadı. Rakamlardaki hatalı pas yüzdesi, rekor düzeydeydi. Ve Beşiktaş'ın yüksek tempo oynama isteğini frenleyen, bu yanlış pas trafiğinin yarattığı kargaşa değil miydi?

Yine de bu kargaşada İlhan Mansız ile Kaan Dobra'nın kaçırdığı fırsatlar, oyundaki tüm dengeleri değiştirebilirdi. Beşiktaş, yaşayacağı bu rahat ortamı adeta elinin tersiyle itti.

Bir pozisyon hala kafamı karıştırıyor. Ceza sahasına girerken, İlhan Mansız'a Petr'in bindirişi, sadece sarı kart cezasına sıkışıp kalmamalıydı. Böyle bir pozisyonda, kırmızı kart ne güne duruyor.

Prag, ilk 45 dakikada kendi yarı alanını akıllı kullandı. Kenarları da tıkayarak, Beşiktaş'ı etkisiz bölgelerde oynamaya zorladı.

Ve Beşiktaş'ın ilk 45 dakikada düştüğü 6 ofsayt pozisyonu, hem tartışılacak hem de eleştirilecek bir umursamazlık örneğiydi.

Oyunun final bölümünde Beşiktaş'ın aldığı riski normal karşılıyorum. Golsüzlüğe kilitlenen oyunun, Beşiktaş'a sağlayacağı hiçbir yarar olamazdı.

Ve seyircinin yüreklendirdiği Beşiktaş, oyunu Prag kalesine yıkarken, bilinen değerlerini de yakaladı.

Tempo yükseldi, geriden oyuna katılanların sayısı çoğaldı. Zago, Ronaldo, Giunti, Tayfur ve Pancu gibi...

Beşiktaş'ın bir gol peşinde koştuğu dakikalarda, Lucescu'nun Ahmed Hassan'ı oyuna alması beklenen bir davranıştı. Yine Lucescu'nun İlhan Mansız, Ahmed Hassan ve Sergen'le üçlü forvet denemesi, Rumen hoca gibi muhafazakar bir kişinin alabileceği en büyük riskti.

Ancak, Beşiktaş için böyle bir davranış gerekliydi. Ve tüm olanaklarını kullanmalıydı... Lucescu'nun Sergen'i oyunda tutması, Tümer'i de alması, bu maçı sadece becerili futbolcuların kurtarabileceği düşüncesinden kaynaklanıyordu.

Ve Lucescu'nun planı tuttu. Ronaldo'nun golü bir ömre bedeldi. Bu gol ve sonuç, Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'nde aradığı kandı. Beşiktaş geç de olsa, bu işin üstesinden geldi...

Bu maçın kahramanı kimdi? Öncelikle hiç bıkmadan ve usanmadan takımını desteleyen Beşiktaş seyircisi gecenin başaktörüydü. Sergen ise Beşiktaş'ın en flaş adamıydı.
Yazının Devamını Oku

Çocuktan al haberi

4 Kasım 2003
Yine berbat bir lig haftası yaşadık. Ağzı burnu kırılmış, kafası yarılmış, alev alev yanan bir lig haftası... Yıllardır, bir soruya sağlıklı bir yanıt aranıyor...

Bu şiddeti kim durduracak?

Her kafadan bir ses...

Polis durdurur!

Öyleyse, bas sopayı, korku sal, pişman et...

Duruyor mu? Asla... Daha da azıyorlar...

Ve bir başka önlem...

Statlar, yüzde 100 kulüp yönetimlerinin sorumluluğuna girsin.

Kulüp yönetimleri, davranışlarını taşıdıkları renklerin bağnazlığından kurtarabiliyor mu?

Şiddeti yaratanlar, maç günlerini kodeste geçirsin!

Yahu, bu milletin yüzde 90'ı futbol hastası. 70 milyonluk ülkeyi mi içeri atacaksın.

Kutsal ittifak kuralım. Yazarı-çizeri, bakanı-mebusu, polisi- jandarması, valisi-belediyesi... Federasyonu, Merkez Hakem Komitesi...

Yetmez, daha say...

Hatta, raiting düşkünleri. Şiddete sarılan utanmazlar. Onların da kulağını çekelim.

Geç kaldın kardeşim... Atı alan Üsküdar'ı geçti.

Peki, ne yapalım. Nasıl durduralım bu şiddeti?

Bak, psikologlar ne diyor?

Eğer, erkekler ağlamayı becerebilseler, başta şiddet olmak üzere, bir takım rahatsızlıklardan kısa sürede arınabilirler.

İyi de, erkekler ağlar mı?

Erkekler, ağlamanın asla zayıflık olmadığı bir kültür ortamında yetiştirilirse, sorun kalmaz...

Öyleyse, önce bu kültüre ulaşalım, sonra milletçe ağlayıp, şu şiddetten kurtulalım...

Kurtulur muyuz?

Asla!

Neden kurtulamayız?

NOT:
Yukardaki fotoğrafa bak, anlarsın... Çocuklar bile nasıl bir kültürle doğuyor, yetişiyor ve çoğalıyor...

* * *

VE
lütfen Mirceau Lucescu'ya kulak verin. Bakın ne diyor...

Türk futbolu ihanete uğruyor.

Nedeni de şu sözlerle dile getiriyor Lucescu.

Şiddeti yaratanlar yanmalı ki, diğerlerine ders olsun. Yoksa, Türk futbolunda çöküş başlar.

* * *

F.BAHÇE
, Sebat deplasmanında hiç de hesaplarda olmayan bir puan kaybına uğradı. Oysa, oyunun bütününde adeta tek kale oynayan F.Bahçe, istatistiklerde de az rastlanır bir grafik çizdi...

F.Bahçe, tam 17 korner atışı kullandı. Yani, her 5 dakikada bir korner.

Bunların hiçbirinden yararlanamadı.

F.Bahçe, 13 şut attı.

Hiçbiri ağlarla buluşmadı.

F.Bahçe, 7 net gol pozisyonu yakaladı.

Her birini kolayca harcadı.

F.Bahçe, topla oynama oranında yüzde 60 gibi bir üstünlük kurdu.

Ancak, bal üretmeyen arı gibiydi.

Ve Hooijdonk gibi bir ustaya 3 frikik fırsatı doğdu.

Yine de beklenen gol gelmedi.

Ve böylesine bir baskı altında kalan Sebat'ın eski menajeri, yeni teknik direktörü Mehmet Birinci ne yaptı, biliyor musunuz?

70. dakikada bir forvet elemanı İbrahim'i oyuna alarak F.Bahçe kalesinde gol aradı.

Yani, atamayana atarlar düşüncesi ile son dakikakalara ŞOK bir gol sıkıştırmak istedi.

Birinci,
maçtan sonra mikrofonlara şunları söylüyordu...

Bir hafta F.Bahçe kasetlerini izledik. F.Bahçe ile yatıp kalktık. Ve istediğimiz puanı aldık.''

Ve Birinci'nin konuşma arasına sıkıştırdığı bir laf, belki gözlerden kaçmış olabilir. Hemen hatırlatıyım...

Bir haftada F.Bahçe'yi adeta Daum'dan dahi iyi tanıdık!

Son cümleye yorum getirmiyorum. Sadece F.Bahçeli yorumculara sunuyorum.
Yazının Devamını Oku

Oyuna geldi

1 Kasım 2003
<B>BEŞİKTAŞ, </B>bu oyuna gelmemeliydi... Özellikle G.Saray'ın tempoyu düşürmek ve oyunu soğutmak için damarına bastığı dakikalarda, Beşiktaş sakinliğini korumalıydı. İlhan Mansız'ı öfkenin içine atmak, daha önce ayarlanmış bir tuzak değil miydi? İlhan, neden bu kapana yakalanır ve sarı kart görür, anlayamadım... Ahmet Yıldırım gibi, uslu bir adam neden öfke seline kapılır, sarıya boyanır... İlk 25 dakikada dört pozisyon yakalayan Beşiktaş'ın, daha sonra temposunu bozup, rakibi ile sinir savaşına girmesi ne yanlış bir davranıştı...

HHH

Her koşulda, Beşiktaş ilk 45 dakikada girdiği pozisyonların birini değerlendirmeliydi.

Bir derbi böyle bir lüksü kaldırmaz. Ve böylesine kısa bir zaman diliminde bunca fırsata sırt çeviren bir takımı zora sürükler, sıkıntılara iter.

İlk 30 dakikada Cordoba'nın yanına bile yaklaşamayan G.Saray'ın son 15 dakikadaki dirilişinin kaynağı, Beşiktaş'ın sinirsel açıdan yıpranması ve bilinen değerlerinden kopmasıydı. G.Saray bu planını ilk yarıda başarıyla uyguladı.

HHH

Her hücumda İlhan Mansız, yanına gelecek en azından bir çabuk adam aradı. Pancu ve Tümer bu görevi gerektiği gibi beceremediler.

Lucescu'nun, Pancu'nun yerine Ahmed Hassan'ı oyuna alması, doğru bir davranıştı. Ancak, bir türlü beklenileni veremeyen Pancu ile 45 dakika harcaması ne kadar sağlıklı bir tercihti, bilemiyorum...

Maç öncesi bir dizi yıldız adı sıralayıp, onlardan oyunun skorunu değiştirmelerini beklemenin yanlışlığını bir kez daha gördüm.

Bana göre, derbi kendi kahramanını oyun içinde yaratıyor. Beklentiler palavra... Hepsi birer varsayım...

Tümer veya İbrahim... İlhan Mansız ya da Giunti veya bir başkası, hangisi dünkü derbide beklenen performansa ulaşabildi?

HHH

Bir ara düşündüm... Sergen bu bilmeceyi çözebilir miydi? Golsüzlüğe kilitlenen oyuna bir çare olur muydu? Lucescu, daha farklı düşündü ve Sinan Kaloğlu'nu oyuna alarak çift santrforla 3 puana saldırdı.

Anladım ki, Beşiktaş ancak bilinen değerlerini ve klasik temposunu oyuna yansıtarak G.Saray derbisini kazanabilirdi. Bunu beceremedi ve golsüzlüğe mahkum oldu...
Yazının Devamını Oku

Dünün çocukları

28 Ekim 2003
22 Eylül 1991. </B>Beşiktaş'ın Gaziantepspor'u deplasmanda yendiği son maç. Ve Beşiktaş'ın Antep'te hiç kazanmadan geçirdiği tam 12 yıl. Ve bu 12 yılda, Antep'te oynadığı 11 maç... 7 beraberlik ve 4 yenilgi. Hiçbir maçta üç puanın keyfini yaşayamayan bir Beşiktaş. Ne berbat bir bilanço...

Hemen 22 Eylül 1991'e dönüp, o günü canlandırmak istiyorum. İşte Beşiktaş'ın Kamil Ocak Stadı'ndaki onbiri... Kalede Bako. Savunmada Recep, Hamit, Gökhan, Kadir. Orta sahada Rıza, Şifo, Turan. Forvette Metin, Ali, Feyyaz.

Beşiktaş bu maçı 2-1 kazanıyor. Goller, Şifo ve Metin'den... Oyunun ilerleyen dakikalarında Metin çıkıyor, yerine Sergen giriyor. Ve Beşiktaş'ın başındaki teknik adam da İngiliz Gordon Milne...

Ve o günleri düşünüyorum... Büyük usta Sergen Yalçın 19 yaşındaydı ve henüz çıraklık dönemini yaşıyordu... Bugünün kaptanı Tayfur Havutçu 21 yaşında ve geleceğin planlarını yapan bir delikanlıydı.İlhan Mansız mı? 16 yaşında, bıyıkları yeni terlemeye başlayan ve büyük bir takımda oynama hevesiyle dolu bir gençti...

Yine o günleri andıkça, hep hatırlanacak bir haberi de bir yerlere sıkıştırmak istiyorum.

Beşiktaş kafilesi Antep'e uçmak için Yeşilköy Havalimanı'na gelir. Önce kimse fark etmez. Ancak, takım arkadaşları Metin Tekin'in yokluğunu hissederler. Ve bir telaş başlar.

Uçak, saati gelince havalanır. Ve Metin ancak akşam uçağı ile kafileye katılır. Metin'e nerede kaldığını soranlara Sarı Fırtına şu yanıtı verir...

Öyle güzel uyuyordum ki, bu güzel uykuyu bölmek istemedim...

* * *

VE aradan geçen 12 yıl. 26 Ekim 2003... Beşiktaş, Gaziantep’i yine Kamil Ocak Stadı'nda bu kez 3-0 gibi net bir skorla yeniyor ve yıllardır kafasına taktığı Antep kompleksinden de kurtuluyordu...

Beşiktaş nasıl oynadı ve neler yaptı da hiç yenemediği Gaziantepspor'u böylesine farklı bir skorla devirdi...

Öncelikle kazanma hırsı ile doluydu Beşiktaş.

Müthiş bir yardımlaşma vardı.

Lucescu'nun oyun planlaması mükemmeldi. Gaziantep, sahasında hiçbir maçta rakibin egemenliğine böylesine boyun eğmemişti.

Ve iyi oynayanların listesi bir hayli kabarıktı. Kaptan Tayfur, İlhan Mansız, Giunti, İbrahim, Tümer, Cordoba gibi...

Pozisyon bakımından sezonun en bereketli gecesini yaşadı Beşiktaş. Ve yaratılan her pozisyonda akıl-zeka ve emeğin pırıltıları net çizgilerle görülüyordu.

Ve kasım ayı geldi çattı. Nedir bu ayın özelliği? Hemen hatırlatayım, Beşiktaş'ın fizik- moral açıdan en güçlü olduğu ve performansının tavana vurduğu dönem...

Ve Beşiktaş, G.Saray derbisine tüm silahlarını kuşanarak çıkacak. Sonuç ne olursa olsun, ateş gibi bir derbi geliyor. Keyfini çıkartın...

* * *

HAKAN ŞÜKÜR 200. golünü Samsunspor'a attı. Ve 200'ler Kulübü'nde Metin Oktay, Tanju Çolak, Hami Mandıralı ve Aykut Kocaman gibi büyük golcülerin arasına girdi.

Metin Oktay'ın estetiği bir başkaydı. Tanju Çolak'ın sezgileri herkesten farklıydı. Hami Mandıralı kaleyi gördüğü yerden acımazısca vururdu. Aykut Kocaman, ince gollerin ustasıydı.

Hakan Şükür'ün özelliği nedir?

O bir emekçidir. Dünyanın en çok koşan futbolcularından biridir. Santrfor oynamasına karşın, sahanın her noktasında onun ayak izleri vardır. Rakip savunmaya en etkili baskı uygulayan ve rahat oynama fırsatı vermeyen ender bir santrfor tipidir.

Ve o, hiç sakatlanmayan, sakatlansa da yataklara düşmeyen, fiziğini hep diri tutan en kral profesyoneldir.

200. golün kutlu olsun sevgili Hakan. Atacağın yeni goller için de şimdiden tebrikler...

* * *

Ve yine Gaziantep-Beşiktaş maçı ile ilgili küçük bir hikaye... Hakem Ali Aydın, Ahmed Hassan'ın topu eli ile düzelttiğine karar verir ve sarı kartını çıkartır.

Olaya en yakın foto muhabiri arkadaşım İlyas Namoğlu, Ali Aydın ile Ahmed Hassan arasındaki diyaloğu şöyle anlattı...

Hocam yemin ediyorum, elle almadım...

Ali Aydın'
da ses yok..

Bouazizi'ye sorun, elle mi?

Ali Aydın'
da yine ses yok.

Kuran çarpsın elle almadım.

Ve Ahmed Hassan, Ali Aydın'ı inandıramaz. Sarı kartı görür...

NOT: Ahmed Hassan her şeyi yapar. Ama yalan yere hiç yemin etmez. Manevi duyguları çok güçlüdür. G.Birliği'nde oynarken, zaman zaman maçlara namaz kılarak çıktığı herkesce bilinir.

Sevgili Ali Aydın'a duyurulur...
Yazının Devamını Oku

Kral gibi

27 Ekim 2003
<B>BELKİ </B>de dünyada hiçbir futbolcu, oynamadığı bir maçta böylesine eleştirilmedi. Ve kaçan fırsatların faturası, oynamayan bir futbolcuya kesilmedi... Antep'te, İlhan Mansız'ın ardı ardına attığı iki golden sonra, akıllara hemen Prag faciası geldi. Ve Mansız'ın, Beşiktaş için ne denli gerekli olduğu gerçeği tüm ayrıntaları ile bir kez daha yaşandı.

Bu goller, Mansız'ın Chelsea maçında işlediği o büyük suçu unutturdu mu? Unuttursa da, asla affettirmedi... Başkalarını bilemem... Ben, elma ile armudu karıştırmayacağım. Ve bir türlü kabullenemediğim Prag yenilgisini her hatırlayışımda Mansız'a kızacağım.

H H H

Bana, ‘‘Beşiktaş'ın en iyisi kimdi?’’ diye sorsalar, yine İlhan Mansız'ı göstereceğim. Daha iyisi olsa da onu işaret edeceğim. Tümer'in nefis asistini berbat etmesine ve boş kale yerine topu direğe nişanlamasına rağmen, İlhan Mansızoyunun kralı seçeceğim.

Müthiş bir kazanma hırsı ile doluydu. Her topu inanılmaz bir ısrar ve inançla kovaladı. Kendini rakipten iyi sakladı, her koştuğu yerde pozisyon bereketi yakaladı.

H H H

Beşiktaş, ilk 45 dakikada farkı 4'e çıkartabilirdi. Ve işini ilk yarıda bitirebilirdi. Ancak, ikinci golden sonra, kızmasınlar ama şımarıklığa kadar uzanan rahatlığın anlamını çözemedim...

Tümer'in her hareketi olumlu ve kaliteli idi. İbrahim Üzülmez'in ne zaman bayılacağını merakla bekledim. Aksine, koştukça açıldı ve bir 90 dakika daha oynayabileceğini adeta haykırdı.

Giunti, yine tek top ve garantili oynadı. Tayfur tam bir kaptandı... Takımına hakimdi, oyunu da başarılı ve güzeldi.

Cordoba mı... O, Türkiye liglerinin tartışmasız en iyi kalecisi. Dün yine mükemmel oynadı ve her hareketiyle kalitesini belgeledi.

H H H

Ve geliyorum, madalyonun diğer yüzüne... Bir takım bu kadar fırsat kaçırabilir mi? Ya da bu denli güzel oynarken, attıkları ile yetinip işi oluruna bırakır mı?

Beşiktaş bunların hepsini yaptı. Ancak, zaman zaman bilinen klasiklerini sergilerken, iyi futbolun ilk adresi olduğunu ve geçen sezon gibi nefis bir kasım ayı geçireceğinin sinyallerini yaktı. Üstelik, bu sinyallerin G.Saray maçı öncesi yanması, Beşiktaş için ne büyük avantaj... Öyle değil mi?
Yazının Devamını Oku

Daum-Aybaba ve Kumar

21 Ekim 2003
Bu ligi seviyorum... </B>Tartışmaları, eleştirileri, dilim varmıyor, kavgaları bile keyif veriyor. Yalan söylemeyin, kızanlar da bayılıyor bu lige. Her hafta sonu, en kral birinci sayfa haberini unutturup, okurları spor sayfalarına bağlıyor. Sürpriz sonuçları, harika golleri, dayanılmaz heyecanı ile...

Hakemler mi?

Yine haftanın gündemine oturdular... Beşiktaş-Diyarbakır maçında Zago'nun Serdar Samatyalı'ya yönelik hareketin cezası ne olmalıydı?

Kimine göre penaltı. Kimine göre oyna, devam et...

Bursa-F.Bahçe maçında Erman Güraçar'ın, Tuncay'a yüklenişi neydi?

Kimine göre penaltı. Kimine göre, oyna devam et...

Birbirine benzer iki olay ve çelişkilerle dolu tartışmalar. Ve çelişkiler arasında boğulan hakemler.

Ve eleştirilere, bilgilere göre işte haftanın topa tutulan hakemleri...

Selçuk Dereli, Bülent Demirlek, Serdar Tatlı ve Metin Tokat.

* * *

VE
geçiyorum Beşiktaş-Diyarbakır maçına. Beşiktaş'ı konuşmaya başlamadan, Diyarbakır'a bir mesaj göndermek istiyorum...

Tebrikler.

Oynadığınız oyun, yüreğiniz ve kararlılığınız dört dörtlüktü.

Tek noksanları Saffet ve Murat Hacıoğlu idi... Bu iki çabuk adam oynasaydı, sonuç değişebilirdi.

Beşiktaş mı?

Liderin oyununu eleştirenlerden biriydim. Belki de başı çekenlerden... Ancak, dün sabah puan çetveline baktım, 9. haftada F.Bahçe ve G.Saray ile aradaki puan farkı 5'er puana çıkmış. Çığlıkları duyar gibiyim...

Bu derenin altından daha çok sular akar.

Akmasına akar da, bu puan farkı Beşiktaş'ı, G.Saray ve F.Bahçe derbilerine kadar idare eder...

Gerisi Beşiktaş'ın performansına bağlı. Hele hele, bu hafta Gaziantep deplasmanını da atlatırsa...

* * *

BURSA-F.BAHÇE
haftanın maçını oynadılar. 2-2'lik sonuçtan çok iki adam maçın üzerine çıktı.

Biri Hooijdonk, diğeri Christoph Daum.

Hollandalı, haftanın futbolcusuydu, Alman da eleştirilen teknik adam...

Hooijdonk, attığı gollerle F.Bahçe'ye şimdiye dek tek başına 7 puan kazandırdığı için övgülerde boğuluyordu.

Daum'a gelince, yanlış takım tertibi nedeni ile eleştiriliyordu.

Kemal ve Yusuf'u 62 dakika kulübede bekletmenin anlamı neydi?

Böyle bir maçta Aurelio'dan neden yararlanmadın?

Hooijdonk, Rebrov, Tuncay ve Serhat gibi sadece ofansif özellikler taşıyan 4 forvetle oynamak ve orta sahayı rakibe bırakmak riskli bir davranış değil miydi?

Ve eleştiriler bir ortak görüşle noktalanıyordu...

F.Bahçe, Daum'a yakışmayan bir düşünce ve takım tertibi ile çıktı sahaya...

Her şeye karşın bir de madalyonun diğer yüzü vardı.

F.Bahçe, bu sezon ilk kez İstanbul dışında bir deplasman oyununda puan veriyordu.

Ve Daum, kazandığı deplasman oyunlarında bile eleştirilerden yakasını kurtaramıyordu.

Tek fark, eleştirilerin dozajı bu kadar insafsız değildi...

* * *

TRABZONSPOR
'un Denizli deplasmanından aldığı üç puanın değeri tek kelime ile ifade edildi.

‘‘Altın’’

Ve üç puan alan Trabzonspor'un başındaki adam Samet Aybaba'nın sahaya sürdüğü onbir ise, yine tek kelimelik bir eleştiri sözcüğü ile yorumlandı...

‘‘Kumar’’

Olabilir. Belki bir kumar oynadı Aybaba... Ancak, kumarı da genelde iyi oyuncular kazanır.

Ne dersiniz?
Yazının Devamını Oku

Beşiktaş'ı tanıyamadım

19 Ekim 2003
<B>BEŞİKTAŞ,</B> Diyarbakır'la oynarken sanki Çarşamba'yı düşünüyordu. Kafalardaki Prag takıntısını atmak hiç de kolay olmadı.Tümer'in golüne dek süren stres, daha sonraki dakikalarda biraz yumuşadı. Yine de Beşiktaş klasiği ve bilinen değerlerinin hiçbiri oyuna yansımadı.

Hücumda, İlhan Mansız ile Ahmed Hassan arasındaki uyum diyaloğu ilk yarı süresince beklenen verime ulaşamadı. Birbirlerinden kopuk oynadılar, etkisizdiler...

Lucescu, bu ikilinin birlikteliğine 45 dakika sabır gösterdi. Ve ikinci yarıda İlhan Mansız'ın yanına Pancu'yu gönderdi. Oysa Luca, Pancu'yu Prag maçına saklıyordu. Ahmed Hassan'ın verimsiz oyunu Lucescu'nun da planlarını bozdu.

Aynı şeyleri Sergen için de söyleyebilirim. Lucescu'nun Çarşamba'ya sakladığı Sergen'in oyuna girmesinin nedeni, Tümer'in sakatlanması değil miydi?

H H H

Beşiktaş'ta dün parmakla gösterebileceğim bir isim gözüme takılmadı. Biraz Guinti, biraz da Sergen kımıldadılar. Ve oyunun final bölümünde, Beşiktaş'ın daha farklı bir performansa ulaşacağını bekleyenler hep birlikte yanıldılar.

Taraftarların bile zaman zaman izledikleri maçı bırakıp, Prag maçı için Beşiktaş'a moral vermelerinin ardında, oynanan oyundan hoşnut kalmamanın gerçeği gizliydi.

Beşiktaş'ın Çarşamba gecesi böyle oynayacağını düşünmek bile istemiyorum. Öncelikle, orta saha ile savunma blokları arasında oluşan derin boşluğun, Beşiktaş'a getireceği riskleri düşünerek oynayacaklar. Ve dün gece olduğu gibi bu geniş alanı sadece Giunti'nin gayretine bırakmayacaklar.

Beşiktaş'ın bu sezon hiçbir lig maçında hücum yollarında böylesine pervasızca koştuğuna rastlamadım... Ve Beşiktaş'ın pozisyon bakımından bu denli fakir bir gece yaşadığına da yine ilk kez tanık oldum.

Savunmanın Prag maçında daha ciddi ve farklı oynayacağını biliyorum. Ancak, dün gece gördüklerim için olumlu şeyler yazamayacağım.

Beşiktaş'ın en sağlıklı ve güvenilir bölgesinin, yani, savunmasının Prag'da yükleneceği ağır yükü düşündükçe, dün geceye bakarak endişelere sürükleniyorum.

Yine de, Beşiktaş'ın Prag'da kendi klasiklerine yakışır bir performans göstereceğine inanarak dün geceyi pas geçiyorum. Ve kötü oyunu Çarşamba'nın stresine bağlıyorum.
Yazının Devamını Oku