Korkut Göze

Hacı: Sürpriz star

19 Temmuz 2004
Murat Hacıoğlu, bir zamanların ünlü futbolcusu Cemil Turan gibi müthiş bir ‘Patlama’ özelliğine sahip. Kısa boyuna karşın hava toplarındaki zamanlaması da mükemmel. Onun kontrolünü sadece yerden düşünmek büyük hata olur. MURAT HACIOĞLU... Arkadaşları, kısa yoldan HACI diye çağırıyorlar... Geçen sezon Diyarbakırspor’da 13 gol attı, 6 gol pası üretti.

Bir kez kızarıp, 4 kez de sarardı.

Yani, sezonu bir kırmızı, dört de sarı kart ile bitirdi. Bir sezon önceki performansı da başarılı...

31 maç, 9 gol 11 asist.

1979’da Rize Ardeşen doğumlu. Müzisyen bir babanın oğlu. Sol kanadın her bölgesinde oynayabiliyor Murat...

F.Bahçe’ye Christoph Daum’un isteği ile alındı. Geçen sezon Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki 2-2’lik maçta inanılmaz bir performansla oynayan Murat, bir bakıma Daum’un planlarını alt-üst eder... Ve Alman hoca o gece Murat’ın adını not defterinin bir köşesine sıkıştırır...

Bu çocuğu alalım!

Christoph Daum, Murat
’ın performansından nasıl etkilendiyse, HACI da Saracoğlu Stadı’nın havasından o denli büyülenmiştir. Ve gönlünden geçirir...

Şu Fener’de bir oynayabilsem!

* * *

VE
hemen HACI’nın Diyarbakırspor’daki teknik direktörü Sakıp Özberk’i arayıp, bir dizi soruları ardı ardına sıralıyorum...

Hocam, nedir Hacı’nın özellikleri?

Tehlikeli bir hücum elemanı.

Başka hocam?

Sezgileri ve gol vuruşları mükemmeldir.

En ideal mevkii?

Bizim düzenimizde 3-4-3’te sol hücum bölgesinde çok yararlıydı.

Ve Sakıp Hoca bir de tüyo verdi...

İkili forvette yanında bir de uzun santrfor oynarsa, daha tehlikeli oluyor. Bunu da denedik ve başarı sağladık.

İyi bir sol ayağı var. Sağı nasıldır?

Top hangi ayağına gelirse, o ayağı ile oynar. Bu da onun etkinliğini artırıyor.

Kapris yapar mı?

Hiç rastlamadım. Alt yapısı sağlam.

Özberk, bir maçta Hacı’yı santrfor oynattığını da hatırlatarak şöyle dedi...

O gün Hacı’yı daha da sevdim. Sanki 40 yıllık santrfor gibi oynadı.

* * *

F.BAHÇE’
nin Almanya kampını izleyen servis arkadaşım Sadi Kemal Yaşar, HACI için bir dizi not geçti... Ve biri dikkatimi çekti. Diyor ki...

İdmanlarda pek ön plana çıkmıyor.

Telefona sarılıp sordum. Şöyle bir yanıt verdi...

Maçlarda canavar gibi. Bunu idmanlardaki çift kaleye pek yansıtamıyor. Sessiz-sakin ve söyleneni yapan bir kişiliği var. Sanki, yaratıcı kişiliğini maçlara saklıyor. Yani, idman performansı ile maç performansı tamamen birbirine zıt düşüyor.

Arkadaşları ile diyaloğu nasıl?

Düşünebiliyor musun? Karşında hep gülümseyen bir kişi. Herkesle dost-arkadaş...

* * *

YİNE Hacı’
nın Diyarbakırspor’da teknik direktörlüğünü yapan sevgili Ümit Kayıhan ile konuştum...

Övgü dolu sözcüklerle anlattı Murat Hacıoğlu’nu. Ve laf arasına ender kişilerde görülen önemli bir özelliğini de sıkıştırdı...

Müthiş bir patlama özelliği var.

Ve devam etti Ümit Hoca...

Hani, sadece Cemil Turan’da gördüğümüz bu özellik, jenetik olarak Hacı’da da var... Bir anda olağanüstü hızla rakibin arkasına sarkabilir. Ondan sonra Murat’ı yakalamak imkansızdır.

Ümit Hoca
keyifle anlatıyordu Hacı’yı...

Murat’ın bir özelliğini daha atlamayalım. Kısacık boyuna karşın hava toplarında mükemmel bir zamanlama yeteneğine sahip.

Ümit Kayıhan,
bunu söylerken, adeta rakipleri de uyarıyordu...

Murat’ın sadece yerden kontrolünü düşünmek büyük hata olur. Onu yerde ararken, bir hava topundan beklenmedik bir gol yiyebilirsiniz...

Peki hocam, ne gibi noksanları var?

Sıkışık defanslara karşı zorlanabilir. Diyarbakırspor’u çalıştırırken, kadro gereği oyun planımızın yüzde altmışını kontratak düzeni oluştururdu. Ve boş alanlar Murat’ın etkinliğini ikiye katlardı...

Demek ki, Avrupa Şampiyonlar Ligi, Murat için tüm özelliklerini göstereceği bulunmaz bir fırsat...

Bilemiyorum, Daum da böyle mi düşünüyor?

* * *

MURAT’ı
bir de menajeri Tarık Üstün’ün ağzından dinlemek ister misiniz?

* Yöresinin gereği, tertemiz bir insan.

* İstanbul’un bozacağı, yutacağı bir çocuk değil.

* Müthiş bir oyun zekası taşıyor.

* Asla egoist değil.

Menajer Tarık Üstün’e sordum?..

F.Bahçe’ye transferi gerçekleşince çok sevindi mi?

Elbette sevindi. Yalnız sağdan soldan bazı fısıltılar geldi. F.Bahçe’ye gidersen, kulübede çürürsün gibi...

O, ne söyledi?

F.Bahçe’ye giderim ve oynarım dedi...

İşte, F.Bahçe’ye böyle düşüncelerle gelen... Mannheim maçı ile müthiş bir çıkış yapan... Daha sonra Türkiyemspor karşısında aynı başarıyı tekrarlayan Murat Hacıoğlu, beklenmedik bir gündem yarattı. Ve herkes birbirine aynı soruyu yöneltiyor...

Hacı’yı seyrettin mi?

Ona, ‘Sürpriz star’ diyorum. Murat’ı kulübede ararken, karşımda bulduğum için böyle düşünüyorum...

Yanılmıyorum değil mi?
Yazının Devamını Oku

Aslanların lideri

18 Temmuz 2004
Teknik direktör Nurullah Sağlam 4 yıl önce Afrika Kupası’nda izlediği Song’u yere göğe sığdıramıyor ve <B>‘Çok iyiydi’ </B>diyor. UEFA Kupası’ndaki rakibi Song’a ise şöyle bir yorum getiriyor: <B>‘Eski Song değildi.’</B> KAMERUNLU Rigobert Song... Sıkı bir milliyetçi. Her nerede ülkesinin adını duysa, içi titrer.

Ve Avrupa’nın hangi takımına transfer olsa, aklı hep Kamerun Milli Takımı’nda... Tinsel yönleri böylesine güçlü bir Afrikalı.

1976 doğumlu. Yani, 28 yaşında. Onun daha yaşlı olduğunu ısrarla söyleyenler çıksa da, nüfus cüzdanı Song’un 1 Temmuz 1976’da doğduğunu belgeliyor.

Oynadığı takımlarda 3 veya 4 numarayı giyiyor. Kamerun Milli Takımı’nda 4 numaralı formanın gediklisi... G.Saray’a, Fransa’nın Lens Kulübü’nden geldi.

Hemen Fransa’nın dünyaca ünlü L’Equipe Gazetesi spor yazarlarına bağlanıp, Song’la ilgili düşüncelerini kelimelere döküyorum...

Lens’teki ilk yılında başarılı bir sezon geçirdi Song... İkinci sezonda, ilk yılki performasını arattı. Sınırlı tekniğine karşın, müthiş bir savaşçı. Havasını bulursa, bir takımı çukurdan çekip çıkartacak kadar mücadele ve kazanma hırsı ile donatılmış bir futbolcu.

Ve Fransızlar, Song’a ilginç bir yorum getiriyor...

Ruhu ile oynayan Afrikalı!

H H H

SONG da yukarıdaki satırları doğrulayan şeyler söylüyor.

Hırslı ve agresifim...

Ve hemen portresine bir not düşüyor...

Kötü bir insan değilim. Kazanma hırsı, sanki yüreğimi ateşliyor.

Song,
bir savunma adamı olmasına karşın, hücuma pek heveslidir. Özellikle korner atışlarında her fırsatta rakip kaleye koşar. Ve orada bir golün peşinde koşar.

Sayılı gollerinin çoğu da bu korner atışlarından gelen toplardan gerçekleşti. Ayrıca, ataklara katılması ve zaman zaman savunma önlemlerini unutması, her Afrikalı gibi Song’a da aynı eleştiriyi getirir.

Disiplini pek sevmez.

H H H

LENS ile UEFA Kupası’nda iki kez karşı karşıya gelen Gaziantepspor’un teknik direktörü Nurullah Sağlam’a Song’u sordum. Ayrıntıları ile anlattı...

Dört yıl önce Afrika Kupası’nda izlediği Song için şöyle bir yorum yaptı Nurullah Hoca...

Çok iyi.

UEFA Kupası’daki Kamerunlu futbolcuya ise, daha farklı bir eleştiri getirdi...

O Song değildi!

Ve Nurullah Sağlam’ın Song’la ilgili düşüncelerini şöyle özetleyebilirim...

Yürekli ve sağlam bir futbolcu. Onun bu özelliklerini Afrika Kupası’nda gördüm. Ancak, Gaziantepspor’a karşı oynadığı iki maçta, bilinen kimliğinde değildi. Hatta, Lens’i daha önce de iki kez analiz etme fırsatını bulduğumuz için Song’un bazı zaaflarından yararlandık diyebilirim. Bunda, Song’un sakatlığı da rol oynadı.

H H H

SONG, genelde sinirlidir. Bu da zaman zaman kontrolünü yitirmesine neden olur. Kamerunlu, gördüğü sarı ve kırmızı kartlar için diyor ki...

Her biri hırsımdan kaynaklanıyor.

Tam üç kez Dünya Kupası finallerinde (1994-1998-2002) oynama başarısını tekrarlayan Song’un Kamerun’daki lakabı çok ilginç...

MAGNA!

Türkçesi ‘BÜYÜK AĞABEY’ anlamına geliyor.

Ve Almanların Kicker Dergisi Spor Yazarı Hardy Hasselbruch, bir yazısında Song’u şu satırlarla anlatıyor...

Bir takımı pozitif etkileyen, gerçek bir kaptan. Sıkıntılı anlarda bir el çırpışı ile takımını hemen motive ediyor. Savunmada herkesin yardımına koşuyor.

Alman yazar, Song ile ilgili yazısını şöyle noktalıyor...

Aslanların lideri.

Hemen bir not düşmek istiyorum. Yazar, ‘Aslanlar’ sözcüğünü Kamerun Milli Takımı için kullanıyor.

Tam 107 kez Kamerun Milli Takım formasını giyen ve Avrupa’nın Metz, Liverpool, West Ham United, Köln ve Lens gibi takımlarında oynayan Song, şimdi de G.Saray için koşacak...

YEŞİLKÖY Havalimanı’na inen Song’a hemen şu soru yöneltilir...

Neden G.Saray’ı tercih ettin?

Song,
net ve kısa bir yanıt verir...

İyi bir kariyer isteyen her futbolcu, büyük takım seçer.

Genelde içine kapanık, zor iletişim kuran Song, duygularını açıkça söylemekten de kaçınmıyor...

G.Saray’dan teklif aldığım an çok sevindim. Dünyaca ünlü bir takım beni istiyordu. Yine de kafamda bazı soru işaretleri vardı. Belki uyum sıkıntısı çekebilirdim. Ancak, Yeşilköy’deki taraftarı görünce, doğru adrese geldiğimi hemen anladım ve rahatladım.

H H H

GEÇMİŞİN anıları SONG’un aklından hiç silinmez. Ve o günler Kamerunlu futbolcunun yaşama hep pozitif bakmasını sağlar. Kumsallarda çıplak ayakla topun peşinden koşuşması... İyi bir futbolcu olacağını söyleyip, arkasını sıvazlayanlar...

Song, o günlerin anılarını hep kafasında tazeler ve yaşamı hiç bitmeyen bir savaş gibi görür.

Ve hiçbir an nerelere geldim gibi bir rahatlığına yuvarlanmaz. Hep daha yukarılara tırmanmanın hırsı ile doludur.

Müziği sever. Ancak, Afrika müziğini duydu mu, yer-mekan hiç düşünmeden ayağa fırlar. Ve müziğin ritmine kaptırır kendini...

Song, kız arkadaşı ile birlikte yaşıyor. Bir kez evlendi ve boşandı. 2 çocuğu var.

Song diyor ki...

Lens beni yeni transferlere kaynak sağlamak için sattı.

G.Saray’a transferi ile Lens’e mali kaynaklar sağlayan Song, acaba G.Saray’a neler sunacak?..

BÜYÜK ABİ, öncelikle G.Saray’ın savunma sorunlarını silip atacak mı? Herkes gibi ben de merakla bekliyorum...

YARIN: MURAT
Yazının Devamını Oku

İki ruhlu aktör

17 Temmuz 2004
Mesleğindeki disiplin ve iş sorumluluğu Alman kültürünün Deniz’e bağışladığı en zengin mirastır. Gerçek bir profesyonel. Sahadan dışarı çıktı mı, biraz bencil, oldukça cimridir.İYİ ve kötüyü oynayan bir aktör gibidir. Özel yaşamında başka, sahada bambaşka...

‘Kötü’yü daha sonraki satırlara itiyorum ve sahadaki iyi adamı bilgilerinize sunuyorum...

Erzincan’da doğdu, Almanya’da büyüdü. Ve Alman kültürü ile yetişti Deniz... Sahadaki disiplin ve iş sorumluluğu, Alman kültürünün Deniz’e bağışladığı en zengin mirastır.

Deniz, gerçek bir profesyonel. Sahaya çıkar, kulaklarını tribünlerden gelecek seslere kapar ve işine bakar. Sanki, başka bir dünyanın adamıdır. Ve doksan dakikayı kurulu bir makine gibi tamamlar.

Kimse ile gereksiz sürtüşmelere girmez. Oyunu kartsız bitirmeye özen gösterir.

Hakeme pek itiraz etmez. Verilen kararın bozulmayacağını bilir. Onu herhangi bir münakaşa ortamında göremezsiniz. Çatışma çıktı mı, hemen sahanın bir köşesine saklanır. Ve hır-gür bitmeden ortalığa çıkmaz.

Sarı ve kırmızı kartlardan ödü kopar.

Olağanüstü hırslıdır.

Ufak sakatlıkları ileri sürerek, kaytarmak gibi bir huyu yoktur. Oynamak için can atar.

İdmanlardan keyif alır. Her idmana bir maç havasında çıkar.

Hava toplarındaki zamanlaması iyidir.

Oyunu eksiksiz okur. Özellikle sezgileri olağanüstü güçlüdür.

En belirgin eksiği, şut atmayı pek beceremez. Bu noksanını hala gideremedi...

ŞİMDİ
sahadaki Deniz’i oralarda bırakıp, aramızdaki genci takdim ediyorum...

Aksi ve huysuz. Büyük-küçük tanımaz. Lafını esirgemez...

Arkadaşlarının yalancısıyım... Biraz bencil, çokca cimridir.

G.Birliği’nin 15 yıllık masörü Hacı’ya bir sorun... Bugüne dek bana harçlık vermeyen tek futbolcu Deniz’dir diyor...

F.Bahçe ile anlaştığı haberi yayılınca, arkadaşlarının baskısına dayanamayıp, onları bir kebabçıya götürdü. Ve Deniz’in bu cömertliği G.Birliği’nde yılın olayı olarak yorumlandı!.

Yine arkadaşlarının söylediğine göre, birine işi düştü mü, o kişi ile can-ciğerdir. İşi bitti mi, selamı-sabahı keser.

Gazetecilerle iyi geçinir. Ancak, onlar arasında da seçim yapar. Özellikle ulusal basın ve televizyonculara farklı davranır.

H H H

DENİZ, Almanya’da ofansif orta saha oynamasına karşın, Türkiye’deki hocaları onu hep savunmada görevlendirdi. Hiçbir sitemi olmadı Deniz’in... Ne Şenol Güneş’e, ne de Ersun Yanal’a...

Christoph Daum’un, Deniz’e nerede ve nasıl görev vereceğini herkes gibi merakla bekliyorum.

H H H

Bu arada, Şenol Güneş’in, Deniz ile ilgili yorumunu dinlemenizi istiyorum...

Yumuşak, asla gerginleşmeyen bir oyun yapısı var.

Tekniği bir savunma oyuncusu için oldukça fazla.

Savunma oynamasına karşın, bir orta saha elemanı özelliklerini taşır.

Vücut vücuda oynamaktan, çatışmaktan pek hoşlanmaz.

Çabuktur, iyi sıçrar.

Şenol Hoca’
ya sordum...

Sahadaki kötü yönü nedir?

Aşırı güven....

Ve ekledi Şenol Hoca...

Bu da ara sıra beklenmedik hatalar yapmasına neden olur...

BAŞKA
neler dediler Deniz için? Arkadaşlarının söylediklerini noktasına virgülüne dokunmadan hemen aktarıyorum.

Dışarıda gözü yoktur. Ailesine bağlıdır. İstanbul’da bahçeli bir villada oturmayı düşlüyor. Ve bu villanın bahçesinde birkaç köpek beslemeyi planlıyor.

Deniz, evcil hayvanları sever. Özellikle köpekleri. Ama bir başkasının köpeğini gördü mü, tabanları yağlar ve arkasına bakmadan kaçar.

Almanca ve İngilizce konuşur.
Evde de Almanca konuştuğu için çocuğu Türkçe bilmez.

Özellikle Alman TV kanallarını izler, Alman dergilerini okur.


İstanbul’a, özellikle F.Bahçe’ye gelmekten mutluluk duyuyor. Ancak, İstanbul trafiği gözünü korkutuyor.

Ve diyor ki...

F.Bahçe gibi bir büyük takımda oynamaktan çekinmiyorum. Ancak, İstanbul trafiğini düşündükçe tüylerim ürperiyor.

Unutmadan hatırlatayım...

Sahadaki o uysal Deniz, trafiğe çıktı mı tam bir çılgındır. En ufak bir hataya ve gereksiz sollamalara hemen isyan eder.

Ve hiç çekinmeden arabadan inip, karşınıza dikilir.

Benden söylemesi...

YARIN: SONG
Yazının Devamını Oku

Daum'un prensi!

16 Temmuz 2004
İtalya’da ona<B> ‘Alman disiplinli Brezilyalı’</B> diyorlar. Daum, Fabiano’yu Tuncay’ın arkasında oynatacağını söylüyor. Fabiano, Brezilya Ümit Milli Takımı’nda Alex ile birlikte forma giydi. LİMA RODRİGUES FABİANO... 27 Haziran 1979 doğumlu. 1.77 metre boyunda Beyaz Brezilyalı. Geçtiğimiz sezon ocak ayında Sao Paulo’dan Perugia’ya kiralandı. Hem de iyi bir paraya... Perugia’da herkes ona diğer transferlerden farklı gözle bakıyordu...

KURTARICI FABİANO!

Beklentilerin aksine, Fabiano’lu Perugia küme düştü. Yine de o,Perugia taraftarının gönlünde farklı konumunu korudu...

İyi veya kötü de oynasa, performansını sonuna dek zorlayan sağlam bir profesyoneldi. İtalya’da ‘Alman disiplinli Brezilyalı’ diyorlardı Fabiano’ya...

Perugia’da sadece 14 maç oynadı. Oysa Daum, Fabiano’yu herkesten iyi tanıyordu. Sao Paulo takımında oynadığı dönemlerde izlemişti Fabiano’yu. Ve not defterinin bir köşesine birkaç satır düşmüştü... Her bir satırı da olumluydu...

H H H

Brezilya’da Roberto Carlos’a benzetiyorlardı Fabiano’yu...

Elbette bir Roberto Carlos değildi... Yine de, bazı özellikleri Carlos’u andırıyordu...

Örneğin, sol kulvarı boydan boya kullanmak gibi bir alışkanlığı vardı. Savunma ve hücuma yönelik işlevleri, aynı iştahla kovalıyordu. Yani, hücuma çıktıktan sonra geriye yorgun, bitkin adımlarla dönmüyordu. Üstelik, kesme ortalarda isabet oranı yüksekti...

Bu arada, F.Bahçe yönetimi Hollandalı Zenden ve Overmars gibi iki yıldızla sıcak ilişkiler kurmuştu...

Hele Overmars, dünden hazırdı!

Bir çağrı, Hollandalı yıldızı hemen İstanbul’a getirebilirdi. Oysa, Christoph Daum, Fabiano’da kararlıydı ve yönetici dostlarını da etkilemeye çalışıyordu...

Sol kanatta Tuncay gibi bir adamım var. Aynı bölgede Murat Hacıoğlu’nu da kullanabilirim. Onun için Zenden veya Overmars’ın transferine sıcak bakmıyorum. Ben, sol kanatta Tuncay’ın arkasında görev yapabilecek Fabiano’yu istiyorum.

BEYAZ BREZİLYALI’NIN
transferi böyle gerçekleşti F.Bahçe’ye. Fabiano, Brezilya Ligi’nde Paranaense ve Sao Paulo takımlarında oynadı. Sau Paulo’da oynarken, Brezilya’nın en iyi asist yapan isimleri arasında yer aldı.

Brezilyalı gazeteciler diyor ki...

Fabiano, Nobre gibi Avrupa’ya geç ayak basan Brezilyalı futbolculardan biri. 18-19 yaşlarında Avrupa’ya transfer olanların yanında, 25 yaşındaki Fabiano biraz yaşlı gibi duruyor. Ama hemen uyum sağlaması, onun Avrupa’da iyi iş yapacağını gösteriyor.

Gerçekten de Fabiano, uyum sıkıntısı çekmeden Perugia’da sıcak dostluklar kurdu. Takım arkadaşları ile hiçbir sorun yaşamadı.

Üstelik F.Bahçe’de Alex de Souza gibi eski bir takım arkadaşı var. Birlikte Brezilya Ümit Milli Takımı’nda oynamışlar.

Luciano, Nobre ve Aurelio’yu da hesaba katarsak, Fabiano sanki bir Brezilya takımına geldi...

H H H

FABİANO’yu menajer Mithat Halis’e sordum. Perugia’daki takım arkadaşları ile iyi bir diyaloğu var Halis’in... Diyor ki...

Birlikte oynadığı arkadaşları onu çok seviyor. Uyumlu ve özellikle disiplinli. Üstelik seri ve çabuk...

Bunları söylerken, Fabiano’nun bir özelliğini de laf arasına sıkıştırdı...

Gazetelere bakıyorum, herkes Fabiano’nun ofansif yönünü ön plana çıkarıyor. Oysa Fabiano, gerektiğinde iyi bir savunma adamı... Özellikle şampiyonlar Ligi’nde Fabiano’nun değeri daha iyi anlaşılacak. F.Bahçe iyi bir seçim yaptı.

H H H

F.BAHÇE’nin, Almanya kampını izleyenler de Fabiano için olumlu notlar geçiyor. Servis arkadaşım Sadi Kemal Yaşar, ‘Sanki, 40 yıllık Fenerli’ diyor.

Ve idmanları bir maç havasında oynadığını söylüyor...

Öncelikle, söyleneni can kulağı ile dinleyen bir tip. Daum’un isteklerini hemen kavrıyor ve ilk harekette yapıyor. Soğukkanlı bir oyun stili var. İdmanlarda çift kalede zaman zaman sertleşiyor. Ancak, hemen gidip özür diliyor. Takımda iyi dostluklar kurdu.’

Fabiano’nun gerçek kimliği ligde daha da netleşecek. Ancak Daum’un, Overmas ve Zenden’i bir kenara iterek, Fabiano’daki ısrarının elbette bir nedeni olmalı... Ve onun için ‘Daum’un prensi’ diyorlarmış.

Herhalde, yüzünü kara çıkarmayacak. Şimdilik işler iyi gidiyor...

YARIN: DENİZ
Yazının Devamını Oku

Çarptı mı bayıltır

15 Temmuz 2004
Norveçli futbolcu, yavaş yavaş nesli tükenen iri-kıyım santrfor tipinin dünyadaki en genç kalıntısıdır. Norveçliler Carew için <B>‘Öküz gücü-iyi adam’</B> diyor. Valerenga ve Rosenborg’da şahane oynadı. Avrupa’daki notu ise vasat... JOHN ALİEU CAREW... 25 yaşında 1.95’lik sevimli bir dev. Bastığı yerden ses getirir. Hele hele, hız yaparken çarptığı rakibe Allah kolaylıklar versin.

Bir Valencia idmanında, takım arkadaşını bir omuzda kale direğine yapıştıran Carew, bir suçlu gibi bir köşeye çekilir. Sessizliği teknik direktör Rafael Benitez’in ağzından dökülen kelimeler bozar...

Hayatımda gördüğüm en feci trafik kazası!

Carew,
yavaş yavaş nesli tükenen iri-kıyım santrfor tipinin dünyadaki en genç kalıntısıdır. Norveçliler, Carew için ilginç bir benzetme yaparlar...

Öküz gücü-İyi adam!

Özellikle rakip alanda müthiş süratlidir. Uzun fuleleri ve inanılmaz sprintleri ile rakip savunmaların canına okur.

Yine de onun ideal bir santrfor olmadığı görüşünü savunanlar vardır!

Rafael Benitez, Carew’
in, Valencia’ya transferi için yönetime baskı yaparken, Norveçli devi yere göğe sığdıramıyordu...

Tam aradığım santrfor tipi.

Oysa, bir yıl sonra aynı teknik adam, özür dileyerek yanıldığını haykırıyordu...

Carew, beni hayal kırıklığına uğrattı!



YİNE de Carew, bir teknik adamın iştahını kabartan değişik özellikler taşır.

Sahanın her noktasını dolaşan Norveçli’nin nerede neler yapacağı belli olmaz.

Özellikle kenarlardan taşıdığı toplarda bayağı etkilidir. Ve rakip savunmanın rahat oynamasına izin vermez. Ve gücünün tükendiği yere kadar baskı yapar.

Her teknik adamın bir gözü hep Carew’in üzerindedir. İyi veya kötü oynasın, başıboş bırakmaya gelmez...

Carew, tansiyonu yüksek maçlarda hemen sinirlenir. Rakibin sert davranışları Carew’i çileden çıkartabilir. Ve kart görmemek için hemen hakemin adaletine sığınır. Şikayetini bildirir...

Valencia’da santrfor mevkiinde bekleneni veremeyince, Benitez, Carew’i sağ çizgiye çekti. Ve Carew bu bölgede daha başarılıydı.

Carew,
ülkesinde Valerenga ve Rosenborg’da yakaladığı üstün performansı, Valencia ve Roma’da tekrarlayamadı.

Norveç’in kralı, Avrupa’da vasat bir santrfordu!

Aşağıdaki tablo da bunun en belirgin göstergesi değil mi?

1998-99 Valerenga 24 maç 11 gol.

1999-00 Rosenborg 20 maç 15 gol.

2000-01 Valencia 44 maç 14 gol.

2001-02 Valencia 21 maç 1 gol.

2002-03 Valencia 46 maç 12 gol.

2003-04 Roma 26 maç 7 gol.

İspanyol gazeteciler, Carew’in 4-4-2 düzeninde daha başarılı olabileceği görüşünü savunuyorlar.

DHA İspanya muhabiri Mehmet Çiftçi de aynı görüşü paylaşıyor. Ve diyor ki...

Del Bosque de bunu düşünerek, Carew’in transferini onayladı.

CAREW
’in duygusal kişiliği, performansında beklenmedik sıçramalar yaratabilir. Teknik direktörünün veya takımının kendisine gerek duyduğu maçlarda Carew’in performansı bir anda artabilir.

Ve beklenmedik bir anda mükemmel oynar.

Menajer Ceylan Çalışkan, onun duygusal yönünü bir örnekle şöyle anlattı...

Roma’da Carew ile buluştuk. Bir restaurantta yemek yedik. Transferini konuştuk. Daha sonra otelde odalarımıza çekildik. Gece yarısı müthiş bir başağrısı ile uyandım. Carew’in odasına telefon açtım ve bir ilaç istedim. O saatte, otel personelini seferber etti ve benim için Roma’da ilaç arattı. İlacı içtikten sonra daldım, bir telefon beni tekrar yatağımdan fırlattı. Telefonda Carew’in sesi...

İyileştin mi? İstersen doktor çağırtayım?.

Böylesine duygusal bir insan. Kuzey’in sıcak Güney’lisi gibi!

BİR GERÇEK... Carew, Türkiye’de gündem yaratacak. Bir gün attığı golle manşetlere sıçrayacak. Bir başka gün yarattığı hüsranla...

Bir gün onu bir magazin dergisinin kapağında göreceksiniz. Kulağında küpeler, kolunda bileziklerle değişik bir Carew tipi...

Bir başka gün, yolda saçlarını tamamen kestirmiş ya da rengarenk boyatmış Carew’i görüp, bir hayret çığlığı atacaksınız.

Bekar olduğuna göre, kolunda bir hatun ile bar çıkışı karşı karşıya gelip, ardından dedikodusunu yapacaksınız.

Tıpkı İspanya’da olduğu gibi, onu hep karşınızda göreceksiniz!.

Ve Beşiktaşlılar belki de Pascal Nouma’da yaşadıkları coşkuyu, Carew’in kişiliğinde tekrarlayacaklar.

Örneğin, bir gol sonrası Pascal’ın tribünlere yaptığı yumruk şovun benzerini Carew’de de görecekler.

Ve Beşiktaş tribünü ile Carew arasında sıcak bir diyalog doğacak.

Carew’
in bir özelliği de fizik yapısında, yani, kilosundaki beklenmedik iniş-çıkışlar.

Çok kısa sürede inanılmaz ölçüde kilo alıp vermesi... Bu da Carew’in performansını zaman zaman etkiliyor. Özellikle devre araları ve sezon sonu tatili, Carew’in fiziğine gözle görülür bir farklılık getiriyor.

Dev adam, daha da devleşiyor!

VE
konuşulan- yanıt bekleyen bir soru...

Carew, Del Bosque’nin transfer listesinde yer alıyor muydu?

Kimse buna net bir yanıt vermiyor. Kimine göre, Del Bosque, Hasselbaink’i istiyordu. Olmayınca, yönetimin gözdesi Carew’de karar kıldı. Üstelik, bu transfer için araya girdi, ağırlığını koydu.

Carew’i, HÜRRİYET İtalya Muhabiri Reha Erus’a da sordum. Kısa bir özetini yaptı...

Boş alanlar bulduğu an, uzun ve hızlı fuleleri ile tehlike yaratabilen bir tip. Beşiktaş, onun stiline göre oynarsa, Carew daha etkili olabilir. Egoist değil. Top ayağında iken, en iyi pozisyondaki arkadaşını arar ve topu önüne yuvarlar.

Erus,
konuşmasını şöyle noktaladı...

Roma’ya geldi, zaman zaman iyi oynadı. Ama bir iz bırakmadı.



HÜRRİYET Gazetesi Kopenhag Muhabiri sevgili dostum Ünsal Turan, Carew’in Norveç’te olağanüstü bir sükse yaptığını hatırlatırken, satırlarına ilginç notlar da sıralıyor...

Carew’in Avrupa’ya gidişinin bir nedeni de bazı ırkçı taraftarların siyahi futbolculara karşı tavrıdır. Maç esnasında ağır küfürler ve zaman zaman tükürmelere kadar giden çirkin davranışlara, Carew tipinde bir kişi göz yumamazdı. Bu da onu Norveç’ten kaçırdı.

Ve yine Ünsal Turan’ın gönderdiği bilgilere bakıyorum. Bir gazetenin Carew için attığı başlık gözüme takılıyor...

Futbol Tanrısı!

Yazıda, Carew’in Norveç futbolundaki konumu işlenirken, çevresinde müthiş bir hayran grubu olduğu da söyleniyor. Ve yazı şöyle noktalanıyor...

Genç kızların sevgilisi!



Carew anketlerde, Beşiktaşlı taraftarlardan en çok oy alan futbolcuydu. Laf aramızda benim de oyum Carew’den yanaydı. Onu iki kez izledim. Biri Norveç’te diğeri İnönü Stadı’nda... Savaşçı kişiliğinden ve özellikle heybetinden etkilendim...

Ceza alanında, gecekondu mahallesinde yükselen gökdelen gibi duruyor...

Carew,
Beşiktaş tribünlerinin yıllardır özlemle aradığı santrfor tipidir.

Yine de bir tiyo verebilirim...

Beşiktaş, onun yanına bir santrfor daha transfer ederse, hiç şaşırmayın!

YARIN: FABİANO
Yazının Devamını Oku

Zago'nun veliahtı

14 Temmuz 2004
Sahaya çıkınca, kazanma hırsı tüm değerlerin önüne geçiyor. Sol ayağı iyi. Hava toplarına egemen. Hücuma katılmayı seviyor. Geriye dönüşlerde biraz ağır. Fizik yapısı siyahi futbolcuları andırıyor... OYUNA yüreğini, kellesini koyan bir cengaver... Sahaya çıkınca, kazanma hırsı tüm değerlerin önüne geçiyor.

Agresif, sert ve bıçkın!

‘Öfke ile kalkan, zararla oturur’ derler. Çağdaş, böyle bir felaket yaşamış. Ve hiç unutmamış.

Altay’da oynarken, Bursa deplasmanına gitmişler. Kıran kırana bir oyun. Kenarda top toplayan çocuk biraz oyalanınca, Çağdaş’ın kafası atıyor. Üstelik, geri kalan dakikalar da sayılı. Gözü kararıyor, basıyor tokadı çocuğa....

Ve o tokadı şöyle anlatıyor Çağdaş...

Kazanma hırsı gözümü döndürmüştü. Ancak, tokadın patladığı anı hiç unutamam. Elim havada iken, geri çekmek istedim. Beceremedim, frenleyemedim kendimi. İş, işten geçmişti. Utandım, kahroldum. Ve kırmızı kartla oyundan atıldım. Bu tokattan gerekli dersi aldım. Bir daha mı?..

***

ONU, Denizlispor Teknik Direktörü sevgili Giray Bulak’a sordum. Anlatırken, sanki ağzından bal akıyordu hocanın...

Müthiş bir fizik yapısı var.

Siyahi futbolcuların fizik yapısını andırıyor.

Gerektiğinde agresif olabiliyor.

Sol ayağı çok temiz. İyi oyun kuruyor.

Bulak Hoca, ‘Sol ayak’ deyince, hemen araya girdim ve sordum.

-Hocam, sağ ayağı yok diyorlar...

Yok yok.
..Öyle değil. Genelde sol ayağı çok iyi olanların sağ ayağı kötü olur. Çağdaş farklı.

Giray Hoca ne söylemek istediğimi anlamıştı. Ve hemen ekledi...

Yani, sağ ayağı ‘tahta’ değil. Onu da kullanabiliyor.


***

VE Giray Bulak, Çağdaş’ın hep büyümek isteyen duygular taşıdığını vurgularken, bir anısı geldi aklına. Ve hemen kelimelere döktü...

Çağdaş, geçen sezon Vestel Manisa’ya gidiyordu. Son anda yakaladım ve telefonda şöyle dedim... Büyümek istiyorsan, Denizli’ye gel. Senin yolun açık. Geri dön, daha iyi yerlere gideceksin. Ve hiç düşünmeden geri döndü Çağdaş.

-Hocam, önemli eksiği nedir Çağdaş’ın?

Oyuna katıldıktan sonra geriye dönüşlerde biraz yavaş kalır. Yani, biraz gecikmeli gelir...

Ve sözlerini şöyle noktaladı Giray Bulak...

Beşiktaş’a giderken, sanki benden bir parça koptu. Ama iyi yere gitti. Biliyorum, başaracak...

***

BİRKAÇ kelime ile Çağdaş’ın özellikleri...

Mevkiinde Popescu ve Maldini’ye hayran.

Fatih Tekke, Hakan Şükür ve Timuçin’i beğenir.

İçki ve sigara içmez.

Yılandan ödü kopar.

İki daire ve bir arabası var.

Kurduğu işi babasına teslim etmiş.

1.88 metre boyunda, sol stoper oynuyor.

24 yaşında...

Beşiktaş, Çağdaş ile 3 yıllık sözleşme yaptı. Ve her yıl için 700 bin dolar ödeyecek. Ayrıca, Denizlispor’a da bir milyon dolar bonservis ücreti verecek. Sordum Çağdaş’a...

Bu para biraz fazla değil mi?

Net bir yanıt verdi...

Oynadığım zaman göreceksin abi. Hakkımı aldım.

VE
Çağdaş şu sıralarda Beşiktaş’ın Avusturya kampında... İsmail Er’e telefon açtım, gerekli bilgileri topladım...

Sevgili İsmail nedir Çağdaş’ın durumu?

Zago’nun bir kopyası. Sağlam giriyor. Üstelik riskten de kaçıyor.

İlk onbir’de yer bulur mu?

Bana göre, banko...

Ne gibi özellikler gördün Çağdaş’ta?

Öncelikle Beşiktaş’ın kıymetini biliyor. Nereye geldiğinin farkında. Oynamak için Del Bosque’nin gözünün içine bakıyor.

Uyum sağladı mı? Yoksa sırıtıyor mu?

Öyle bir sorunu yok. Doksan dakikanın her anını yaşıyor. Oyundan kopmuyor. Hava toplarına zamanlaması iyi. Hücuma katılıyor. Frikiklerde hemen topun başına geliyor.

Ve Er, noktayı koydu...

Ama Sergen oynarsa, Çağdaş’ın duran topların biraz uzağında dolaşması gerek. Bilirsin, patron böyle şeylere kızar...

YARIN: CAREW
Yazının Devamını Oku

Cuk diye oturdu

13 Temmuz 2004
Thijs’ten harika hareketler beklemeyin. O, bir Yattara veya Alex değil. Onunla şov yapamazsınız. Ama çok şeyler kazanabilirsiniz. Thijs gerçek bir savaşçı... TEKNİK Direktör Ziya Doğan, onu iki kez çıplak gözle izledi. Sonra kasetlerini videoya takıp, büyüteç altına aldı. Ve Trabzonspor yönetimine sunduğu raporda, düşüncelerini kesin bir dille açıkladı Ziya Doğan...

Bu çocuk benim oyun planıma ‘CUK’ diye oturur.

Ziya Hoca
’nın raporunda başka satırlar da yer alıyordu. Ve diyordu ki...

Belki sansasyon yaratmayacak. O, futbolun gerektiği işleri yapacak..

Ve raporda, Trabzonspor taraftarlarını da ilgilendiren bazı satırlar birbirini kovalıyordu...

Thijs’ten harika hareketler, çalımlar beklemeyin. Bu futbolcum sistemin sürekliliğini sağlayacak. Hem hücumu besleyecek hem de savunmada görev yapacak.

Ziya Doğan,
satırlarını açık yürekle ve kesin bir ifade ile noktalıyordu...

Ona kefilim.

***

THIJS’
i izleyen her sorumlu, olumlu notlar verdi... Trabzonspor Futbolcu İzleme Komitesi Başkanı İhsan Derelioğlu raporuna, ‘Mutlaka takip edilmeli’ diye yazdı.

Yine aynı komiteden Lemi Çelik, Thijs’in tanımını kısa bir cümle ile yorumladı...

Her takıma gerekli.

Yardımcı antrenör Hayati Palancı’nın da yaklaşımları Thijs’ten yanaydı...

Çok yararlı bir futbolcu.

Ve herkesin birleştiği nokta Thijs’in gerçek portresini çiziyordu...

Asla bir Yattara veya Alex değil. Onunla şov yapamazsınız. Ama çok şeyler kazanırsınız.

***

BERNT THIJS’
in Trabzonspor’da uyum sıkıntısı çekmeyeceği söyleniyor... Trabzonspor’un diğer iki Belçikalı oyuncusu Hans Somers ve Karel D’Haene, onun yanından hiç ayrılmıyor.

Ve Thijs’in özelliklerini şöyle sıralıyorlar...

Temposu hiç düşmez.

Sahada basmadık yer bırakmaz.

Fizik yapısı nedeni ile ağır görünebilir.

Ancak, onun karşısında oynayanlar, işin zorluğunu hemen anlarlar.

Rakipten top çalmak için varını yoğunu ortaya koyar.

Her boş alana ve rakibe koşar.

Bunu yaparken de arkadaşlarına asla sitem etmez.

Savunmadan dönen topları iyi izler ve vurur.

***

THIJS’
i bir de kendinden dinleyelim... Lafa ilginç bir hatırlatma ile giriyor...

Kurtarıcı değilim!

Futbolun kollektif bir oyun olduğunu söylüyor. Bunun dışında üretilen hiçbir felsefeyi de kabullenmiyor.

Ve özelliklerini de abartmadan sade bir dille anlatıyor...

Oyundaki devamlılığım çok iyidir.

Topu oyuna sokma becerim de vardır.

Kolektif bir oyunda, başarım iki kat artar.

Thijs,
bir özelliğini ısrarla diğerlerinden ayırıyor. Ve bunu söylerken de HAMİ MANDIRALI’yı gündeme getirerek diyor ki...

Bana Hami’yi anlattılar. O frikik atarken, Avni Aker’i bir heyecan dalgası kaplarmış. Ben de iyi frikik atarım. Taraftarlara o heyecanı tekrar yaşatmak istiyorum.

***

THIJS
’in transferinin ilginç bir öyküsü hala dillerde dolaşıyor...

Trabzonspor Asbaşkanı Nevzat Şakar, Belçika’da oturan menajer Adnan Demir’i arar ve bilgi ister...

Genk takımında Zakora diye bir savunma oyuncusu ile Daer adında sağ kanat oyuncusu var. Fiyatlarını öğren ve lütfen bildir. Hoca ikisini de istiyor.

Demir
’den gelen yanıt, tam asbaşkan Şakar’ın istediği doğrultudadır... Attığı olta avını yakalar ...

Aman abiciğim, yanlış iş yapıyorsunuz.. Genk’de alınacak tek futbolcu Thijs’tir.

Şakar
hiç belli etmez. Ve diğer iki futbolcuda ısrar eder. Amacı, Thijs’in transfer ücretini düşürmektir.

Ve daha sonra rota Thijs’e çevrilir. Bu arada Belçikalı futbolcunun 1.5 milyon Euro’luk fiyatı da 750 bin Euro’ya iner, Trabzonspor da amacına ulaşır...

Bunu, Thijs hala bilmiyor!

***

TRABZONSPOR
’un, inatla Thijs’i istemesinin bir de öyküsü var...

Karadeniz kulübü, Thijs ile prensipte anlaşır, el sıkışırlar. Ancak, daha sonra araya İspanya’nın Real Betis ile Almanya’nın Mönchengladbach kulüpleri girer.

Thijs, her iki kulübe verdiği yanıt ile Trabzonluları gönülden yakalar...

Ben Trabzonspor’a söz verdim. Geri dönemem.

İşte Trabzonspor’un yeni transferi Bernt Thijs... 1.87 metre boyunda, 26 yaşında, evli ve futbola sevdalı... Arkadaşları diyor ki...

Tek idman kaçırmaz. Basit bir yaşamı vardır. Evinden sahaya gider, sahadan evine.

Ve Thijs’ten bir hatırlatma daha...

Kimse beni Hooijdonk ile kıyaslamasın. O, frikiklerde Avrupa’da tek. Ancak, benim frikiklerimi de seyredin. Sakın kıyaslamayın ama mutlaka izleyin....

YARIN: ÇAĞDAŞ
Yazının Devamını Oku

Tahrip bombası

12 Temmuz 2004
Top rakipte iken, Serkan’ın değeri bir kat daha artar. Müthiş temposunu 90 dakikaya yayar. Savunma yönü daha güçlü, ofansif özellikleri sınırlıdır. Her teknik adamın takımında görmek istediği bir futbolcu. SIKINTILARLA dolu bir çocukluk dönemi... Ekonomik ve manevi dertlerin Serkan’ı hırpaladığı günler...

Ve anne ile babanın beklenmedik ayrılışının ardından, Serkan’ın yetiştirme yurdunda yaşama kara kara baktığı üç yıl...

Sonra kader yeni bir yol çiziyor Serkan’a. Annesi tekrar yanına alıyor oğlunu, koşulları zorlayıp okutuyor.

O günlerin acı anılarını hala taşıyor. İlk transferinden aldığı ilk para ile eski kulübü Yalıkavakspor’a malzeme yardımı yapması...

Ve eski dostlarına, elini öptüğü mahalle büyüklerine her fırsatta çeşitli hediyeler göndermesi, Serkan’ın hiç değişmeyen yapısının duygusal kalıntılarıdır.

Hemen bugünlere sıçrıyorum. Ve herkesin sorduğu bir soruya yanıt arıyorum. Diyorlar ki...

Bu çocuk yorulmak bilmez mi? Böylesine bitmez-tükenmez bir enerji nereden kaynaklanıyor?

Yine gerilere dönüp, lisedeki yıllarına gidiyorum Serkan’ın. Ve sorunun yanıtını oralarda buluyorum...

Serkan’ın iyi bir krosçu olduğunu, atletizme olan sevgisini hiç duydunuz mu?

Serkan,
gerçekten iyi bir atletti. Üstelik komple bir sporcu... Nazilli Lisesi, Türkiye Hentbol Üçüncülüğü’nü kazanırken, Serkan da en iyi kanat oyuncusu seçiliyordu.

Ancak Serkan, şansını ve geleceğini futbolda aramaya kararlıydı. Çevresi de hiç durmadan Serkan’ın reklamını yapıyordu...

Yalıkavak’ta bir çocuk var. Süper bir şey!

***

VE şans sanki adım adım yaklaşıyordu Serkan’a...

Eşi ile birlikte Bodrum’da bir restauranta giden G.Birliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav’a da aynı şeyler söyleniyordu.

Sayın başkan, Yalıkavakspor’da bir genç var. Süper bir şey!

Üstelik servis yapan garsondan bir de tehdit geliyordu başkana...

Bu çocuğu izlemezsen, sizlere servis yapmayız!.

Yemeği bırakıp, Yalıkavak’ın maçına giden Cavcav, 20. dakikada hemen kararını verir...

Aldım bu çocuğu!

Gençlerbirliği’nin PAF takımında sadece üç ay kalır. Daha sonra Samet Aybaba onu A kadroya çağırarak oynatmaya başlar...

***

F.BAHÇE’ye nasıl bir futbolcu geldi... Huyu suyu nedir Serkan’ın?

Arkadaş ve çevresinin söylediklerini dinlemek ister misiniz?

İçi-dışı birdir. Dedikodusu hiç yoktur.

Eli açık, dost canlısıdır.

Konuşurken yüzü kızarır. Utangaç mı utangaç...

Ve bu nedenle çok zor kız arkadaş bulur. Bulunca da hemen aşık olur!

20 yaşında ilk sevgili ile evlenmeye kalkınca, devreye hemen kulüp menajeri Cem Onuk ile teknik direktör Ensun Yanal girer. Ve kurtarırlar Serkan’ın paracıklarını...

F.Bahçe ile anlaştıktan sonra cep telefonu daha sık çalmaya başladı Serkan’ın. Arayanların çoğunluğu genç kızlar...

Hemen cebinin numarasını değiştirdi!.

***

Olaylardan hemen etkilenir. Hem de feci şekilde!

Bir F.Bahçe maçında Abdullah ile giriştiği ikili mücadelede kırmızı kart görür... Ve dünya sanki başına yıkılır...

İki gün yiyip-içmez. Odasına kapanıp ağlar. Sonunda kaptan Ümit ve arkadaşları onu kolundan tutup, odadan çıkarırlar. Ve Serkan’ı normal yaşama döndürürler.

Tinsel inançları güçlüdür. Cumaları kaçırdı mı, o hafta kötü oynayacağını düşünür. Taşıdığı muskasını kimselere göstermez. Ancak maça çıkarken, onu formasının bir yerlerine mutlaka iğneler. Ve muskasız başlamaz oyuna...

***

ÇOCUK gibidir... Bir gün hocası Ersun Yanal’ın yanında bir köpek görür. Hemen yüreğindeki hayvan sevgisi kabarır, laf aramızda biraz da kıskanır hocasını.... Köpeği, Yanal’dan istemeyi düşünür ama beceremez. Araştırır, soruşturur ve bir benzerini bulup alır.

Arkadaşları söylüyor... Köpeğini gezdirdiği ilk gün gözlerindeki mutluluğu bir Serkan’da bir de çocukta görebilirsiniz...

Bu duygusal çocuğun hiç mi kötü tarafı yok? Yıllarca G.Birliği’ni adım adım izleyen dostum Serdar Uluer’e sordum...

‘Var, kötü bir huyu var’ dedi ve ekledi...

‘Uykucunun kralıdır.’

Bu huyu Serkan’ın başına çok işler açmış. Özellikle kamplarda uyuyup kalırmış. Ve ardından da cezayı yermiş... Yine Serdar’ın söylediğine göre, F.Bahçe’ye transferi gerçekleştiği gün bir korkudur almış Serkan’ı...

F.Bahçe’de de uyur kalırsam...

GELDİM, Serkan’
ın teknik yönlerine...

Onu, hocalığını yapan Erdoğan Arıca’ya sordum...

Hocam, Serkan’ı anlatır mısın?

Her teknik adamın takımında görmek istediği bir oyuncu.

Top rakipteyken, Serkan’ın değeri bir kat daha artar.

Rakibi kovalar, oyundan bıktırır.

Temposu müthiştir.

Savunma yönü daha güçlüdür.

Yine sordum Erdoğan Hoca’ya...

Ya, ofansif yönü?

Yavaş yavaş topla ilişkilerini geliştiriyor. Ancak, henüz istenilen kıvamda değil. Yine de tam bir orta saha oyuncusu. Söylediğim gibi, her teknik direktörün takımında arayacağı bir futbolcu.

Peki, Fenerbahçe’de başarılı olur mu?

Şimdiden bir şey söyleyemem. Büyük takımların havası başkadır.

***

İŞTE böyle bir futbolcu geldi F.Bahçe’ye. Araba ve sürat delisi... Kilo almaktan ödü kopan, baskülden hiç inmeyen ve ağzına tatlı koymayan, beyni futbolla dolu bir genç... İngiltere, İtalya ve İspanya’da oynama düşleri ile yaşayan Serkan’ın inatla dil öğrenmesinin bir nedeni de, böyle bir özlemden kaynaklanıyor. Sürat çılgını Serkan, belki de F.Bahçe’de fazla kalmaz...

Bir-iki yıl sonra basar gaza ve gider Avrupa’ya!

UYKUCU STAR

Özellikle kamplarda başını yastıktan kaldırmaz. Bu yüzden çok idman kaçırmıştır. F.Bahçe’ye transfer olduğu gün bir korkudur alır Serkan’ı: ‘Ya, F.Bahçe’de de uyursam...’

ODA HAPSİ...

Abdullah Ercan ile giriştiği bir ikili mücadelede kırmızı kart görür. Bu, Serkan’ın ilk kırmızı kartıdır. Hemen odasına kapanır ve iki gün dışarı çıkmaz. Bir bakıma kendini cezalandırır.

YARIN: THİJS
Yazının Devamını Oku