Korkut Göze

Bir acayip demokrasi

14 Eylül 2004
<B>ADAM </B>basıyor küfürü. Savunmasına da akıl ve mantığa sığmayan bir not düşüyor... Demokrasi var kardeşim. Ne karışıyorsun!

Küfüre karşı savaşanlar ve küfürü önlemeye çalışanlara duyurulur...

Adam bu kafayı değiştirmediği sürece, küfürü tribünlerden atabilir misin?

Alex,
korner atışını kullanmak için hazırlanıyor. Sahadaki bir itfaiye görevlisi işini-gücünü bırakıp, yanına yaklaşıyor Alex’in. Ve basıyor küfürü...

Ulan gavur... Niye gol atıyorsun!

Golün güzelliğine böyle bir kafa ile yaklaşan çılgın, varlığını sürdürdüğü sürece, tribünleri küfürden arındırabilir misin?

Hafta sonunda Sakarya-Beşiktaş maçındaydım... Bir adamın koca bir tribünü nasıl ateşlediğini ve kirlettiğini gözlerimle gördüm...

Beşiktaş’ın attığı penaltı golünden sonra, numaralı tribünde iki taraf gençleri arasında kısa bir tartışma başladı. Sağduyu ağır bastı ve hemen yatıştı...

0 kirli sakallı, kumral tenli, çıyan suratlı herif birden fırladı ayağa ve başladı küfürle karışık bağırmaya...

Burası Adapazarı, İnönü Stadı değil. Alkışlayamazsın!

Oysa, Sakarya’da inanılmaz bir konukseverlikle karşılandık. Emniyet görevlilerinin yaklaşımı, sıcak davranışı ve yardımları ile etkilendik.

Ve o kirli sakal, bir çuval inciri berbat etti. Numaralı tribünü birbirine kattıktan sonra, hemen protokol tribününe koşarak, küfürü oralara da taşıdı.

Ve bir kargaşa da protokol tribününde başladı.

Yine soruyorum?..

Böyle çıyanlar varlıklarını ve egemenliklerini sürdürdükleri sürece tribünleri küfürden kurtarabilir misin?

Ve iş başka boyutlara tırmanıyor... Küfürü bile unutturacak bir tehlike kapımızı çalıyor.

Söylemeye dilim varmıyor...

Dostluklar bozuluyor ve kentler birbirine düşman kesiliyor.

Birkaç kirli sakal ve çıyan suratlı fanatiklerin yüzünden...

Gözlerimle gördüm-yaşadım. Ve hatırlatmak istedim!



* * *

VE
bir Alex gerçeği yaşanıyor... Rakamlar yalan söyler mi?

Sezonun ilk maçında Rize deplasmanında F.Bahçe % 74’lük isabetli pas oranı ile oynarken, Alex’in takıma katılışı ile işler değişiyor. Samsun maçında F.Bahçe’nin pas oranı % 80’lere tırmanıyor.

Ve Alex bu maçta % 84’lük isabetli pas ortalaması ile arkadaşlarının da performansını etkiliyor.

Güngören’deki İstanbulspor maçında F.Bahçe % 81 pas ortalamasına ulaşırken, Alex % 88 gibi yüksek bir rakamla boy gösteriyor.

Kayseri maçında Alex’in ortalaması % 88. Son Sebat maçında ise, Alex tavan yapıyor. Brezilyalı % 93 gibi inanılmaz bir pas ortalaması ile uykudaki F.Bahçe’yi uyandırıyor. Ve maçı koparıyor.

Ve rakamlardan çıkan sonuç...

Alex’in yüksek pas oranı, F.Bahçe’nin defans ve orta sahasına rahatlık getiriyor. Top, daha çok F.Bahçe’nin ayağında dolaşıyor. Ve hamallık yapan oyuncular da daha dinç ve diri kalıyor. Soluklanma fırsatı buluyor...

İşte Alex gerçeği. Bir futbolcu koşmadan da neler yapabiliyor!



* *Ê*

Beşiktaş, özlemle beklediği galibiyete Sakaryaspor maçında kavuştu.

Bu galibiyette iyi oyunu aramanın bir anlamı yok!

Üç puan Bodo ve G.Saray maçları öncesi geliyorsa...

Moraller bir anda tavana vuruyorsa...

Beşiktaş amacına ulaşmıştır.

G.Saray ise daha farklı.

Samsunspor maçında özellikle ikinci yarıdaki oyunu ile alkış aldı.

Ve yeni haftada yaşanacak derbi heyecanı şimdi bir başka boyuta taşındı.

İki büyükten hangisi kırılacak?

Derbiyi kaybeden yine karalara bürünecek.

Ve Fenerbahçe ile Trabzonspor’un alacağı sonuç, zirvede yeni şekillenmeyi de beraberinde getirecek.

Öyle bir lig ki... Bir haftanın keyfini doya doya yaşamadan bir başka haftanın telaşı ve sıkıntıları basıyor.

Ve biraz da olsa, kirli sakallıların yarattığı tribün çirkinliğini unutturuyor!
Yazının Devamını Oku

Korku bitti

13 Eylül 2004
<B>DEL Bosque </B>ilkeleri ile yaşayan bir teknik adam. Söylediği gibi kimseye <B>‘özel forma’ </B>giydirmiyor. Sakarya’da sahaya sürdüğü onbir, hafta içi idmanlarında en iyi performans gösteren isimlerden oluşuyordu. Daniel Pancu, Tümer Metin, Juanfran ve A.Hassan gibi yıldızlarla imrenilecek bir kulübe zenginliği yaşayan Beşiktaş, ilk yarıda sahadakilerle benzeri bir kaliteyi yakalayamadı.

Sadece Carew’in kişisel becerisi ile bir kez Sakarya kalesine giren Beşiktaş, penaltı golüyle önce skor, sonra da moral avantajı buldu.

Beşiktaş’ın, bu maça ne gibi düşünce ve korkularla çıktığını biliyorum. Ve yitireceği her puanın yaratacağı fırtınaları da hissedebiliyordum. Ve Beşiktaş’tan iyi bir oyun beklemiyordum. İlk yarıda sezgilerimde yanılmadım. Düşük performansın nedeni, aşırı stres ve kafalardaki korkuydu.

***

Beşiktaş’ta iki isim kafaca rahattı. Biri John Carew, diğeri İbrahim Akın... Genç İbrahim bildiği gibi oynadı, Carew deneyimi ile işi bitirdi. Attığı iki penaltıda da soğukkanlıydı. Sanki, atacağını önceden biliyordu.

32’lik Okan Buruk, sahanın en çok koşan futbolcusuydu. Adeta her pozisyona burnunu soktu... Adam bozdu, adam kovaladı ve oyunda kaldığı 59 dakikanın her anında varlığını hissettirdi.

İkinci golden sonra Beşiktaş tüm sıkıntılarından sıyrıldı. Herhalde Del Bosque de rahatladı ki, Okan Buruk’u oyundan alıp, A.Hassan’ı sahaya sürdü.

Ve A.Hassan oyuna girdikten sonra ayağına gelen üç topu da olumlu kullanarak gelecek haftalar için prim topladı.

Ronaldo, oynadığı diğer maçlara oranla daha güçlü ve hareketliydi. Öncelikle özgüven kazanmıştı ve hatasız bir 90 dakika tamamladı.

Ronaldo’nun kimliği, Beşiktaş savunmasının da performansını etkiledi. Geçen maçlardaki basit hatalardan arınmış bir defans bloğu izledim Sakarya’da...

***

Sergen’in attığı golde, ‘usta’nın vuruş tekniği mükemmeldi. Ancak, pozisyonda İbrahim Üzülmez’in emeğini hatırlatmadan Sergen’i alkışlamayacağım. Birlikte, bir golün nasıl hazırlanacağı ve atılacağı konusunda ders veren birer hoca gibiydiler.

Bu Beşiktaş, gelecek haftalarda zirvedeki rakipleriyle aradaki puan farkını kapatabilir mi? Maç sonrası bazı taraftarların yönelttiği bu soruya sağlıklı bir yanıt vermekte zorlandım. Gelecek haftalarda daha farklı, daha sağlıklı ve özgüven kazanmış bir Beşiktaş izleyecekleri müjdesini verebilirim.
Yazının Devamını Oku

Çılgınlık!

5 Eylül 2004
<B>ERSUN Yanal,</B> beklenmedik bir kadroyla çıktı sahaya... Son idmandaki taktik çalışmada olası 11’e almadığı <B>İbrahim Toraman, Okan Buruk </B>ve <B>Hasan Şaş </B>Gürcistan maçının kadrosunda ve ilk 11’deydi... Ersun Hoca, rakibimiz Gürcistan kadar, sanki medyayı da atlattı. Ve millileri gözlerden sakladı. 4-2-3-1 düzenindeki oyun kurgumuzda Emre Belözoğlu ve Okan Buruk komuta merkeziydi... Uzun paslar bu ikilinin ayağından çıkıyordu. Tuncay-Fatih-Hasan Şaş üçlüsü de tek santrfor Hakan Şükür’ün arkasındaki hücum mangasıydı.

Milliler, ilk 45 dakikanın genelinde beklenen heyecan ve coşkuyu yaratamadılar. Tempo düşüktü, sahanın hiçbir bölgesinde rakibi şaşırtacak ve oyunu çabuklaştıracak bir teknik düzeye ulaşamadılar.

Ve bu sıkıntılı dakikalar bazı sorunları da gündeme getirdi...

Çabuk düşünen ve kalabalık rakip savunma bloğunu sürpriz sızmalarla yıpratabilecek Gökdeniz Karadeniz niye kenarda bekliyordu?

Rakip kaleye etkili şut atmadan ilk yarıyı kaparken, her pozisyonda çerçeveyi hedefleyen Nihat Kahveci, neden oyunu kulübeden seyrediyordu?

* * *

İlk yarıda iki önemli pozisyon yaşadık. Biri gülünecek, diğeri tartışılacak iki pozisyon...

23’üncü dakikada direkten dönen topu kaleye atacağına bir savunma oyuncusu gibi geriye çıkartan Demetradze’nin inanılmaz beceriksizliği...

Ve Hasan Şaş’ın eliyle attığı sayılmayan golümüz...

Oysa, topa hamle yapan Hasan Şaş’ın arkadan itilip yıkılması bir penaltıyı gerektiriyordu. İspanyol hakem pozisyonu iyi süzemedi ve yardımcısının bayrağına uyarak elle oynama kararı verdi.

İkinci yarıda Hasan Şaş’ın gördüğü kırmızı kart mı? Milli Takım adına işlenebilecek en ağır suçtu. Golü atan ve rahatlayan Milli Takımımız’ın belki de farka koşacağı oyundaki dengeleri alt üst eden ve rakibi yüreklendiren mantık dışı bir çılgınlıktı...

* * *

Ersun Yanal, 70’inci dakikada Trabzonsporlu iki futbolcu Gökdeniz ve Hüseyin Çimşir’i oyuna alarak tribünleri maçın heyecanına ortak etmek istedi.

Moral açıdan olumlu bir davranıştı. Ancak, 10 kişi oynamanın zorluğu Milli Takımımız’ı etkilemişti. Ve oyunun geri kalan dakikaları sanki bir korku filmini andırıyordu. Gürcistan’ın atacağı tek gol, bu korku filminde kötü bir final olabilirdi.

Ve bu kötü finali de yaşadık. 3 puan düşleriyle başladığımız oyunu yitirdiğimiz 2 puanın öfkesiyle kapadık.
Yazının Devamını Oku

Kırk yıl da geçse!

30 Ağustos 2004
<B>BEŞİKTAŞ’</B>ın yediği goller uyumsuz bir savunma ailesinin birlikte işledikleri inanılmaz bir hatalar zinciriydi. Kademe anlayışı, adam paylaşımı ve rakibi kontrol gibi temel kavramların her birinden habersiz bir savunma topluluğu ile Beşiktaş’ın maç kazanabileceğini düşünemiyorum.

Del Bosque, her hafta savunmanın göbeğinde değişik ikili oynatıyor. Dün, Ronaldo-M.Doğan ikilisini denedi. Aşı yine tutmadı. Çabuk ve seri Gaziantep forvetini iki ağır adamla zapt etmek mümkün mü? Beşiktaş ceza alanı çevresinde adeta dans ettiler... Orta sahadan da gerekli yardım gelmeyince her Gaziantep atağı Beşiktaş’ın savunma dengelerini alt üst etti.

Yüklendiği sorumluluğu beceremeyen ve en hassas bölgeyi rakibin keyfine bırakan bir orta sahanın, savunmasına katkısı ne olabilir... Sevgili Del Bosque, herhalde bu bölgede yaşanan faciayı görmüştür.

İbrahim Toraman bir orta saha adamı olamayacağını adeta haykırıyor. Tümer Metin, sanki gölge boksu yapıyor. Silik ve çelimsiz adımlarla dolaşıyor sahayı.

* * *

John Carew’i oynatamayan ve onu etkisiz bölgelerde koşturan bir oyun felsefesine anlam veremiyorum. Carew’in yanına hala bir partner bulamayan ve Sergen Yalçın ile bir ikili yaratmak isteyen Del Bosque’nin, yaşadığı pembe hayallerden uyanacağı günleri de merakla bekliyorum. İspanyol hocanın istediği 40 günlük süre gün be gün yaklaşıyor. Ancak, gördüklerim, bu kadro ile 40 yıl da geçse, özlenen Beşiktaş’ı yaratacağına hiç inanmıyorum.

* * *

Malatya’daki ilk maçtan sonra bu kadroya ısınamadığımı söylemiş ve endişelerimi tek tek sıralarken, bir dizi soruya da yanıt aramıştım.

Bu kadro, Beşiktaş’ın ağırlığını taşıyacak teknik kaliteye sahip mi?

Bu kadro, bunca transfer fedakarlığına karşın taraftarına beklenen ve özlenen Beşiktaş’ı sunacak farklı özellikler taşıyor mu?

Ardı ardına yitirilen puanlar asla Del Bosque’nin ısrarla tekrarladığı bir uyum sorunundan kaynaklanamaz.

Bu kadronun beceri ve teknik kapasitesi Beşiktaş’ı asla bir şampiyonluk maratonunda koşturamaz. Ve yine bu kadro, bir lig sezonunda tarihinin en kötü başlangıçlarından birini yapıyorsa... Üstelik, dört maçta taraftarına hiçbir galibiyet mutluluğu yaşatmadan 10 puan kaybediyorsa...

Ve Del Bosque, ‘Ben iyi bir maratoncuyum. Gelecek haftaları bekleyin’ tekerlemesi ile bu kadroyu gizleyecek bir kılıf arıyorsa...

Yazık, Beşiktaş’a ve harcanan emeklere... Demekki, para ile saadet olmuyormuş.
Yazının Devamını Oku

Kırmızı alarm

22 Ağustos 2004
BEŞİKTAŞ, çabuk düşünmeyi ve pozisyon yaratmayı beceremiyor. İlk 45 dakikayı bitirmeden <B>Sergen Yalçın</B>’ı hatırlamanın nedenini herkes gibi kolaylıkla anlayabiliyorum. Bu, sahadaki dağınık Beşiktaş ordusuna bir lider ve yönetmen aramanın telaşıydı.

Juanfran’ın, Beşiktaş’a güç ve renk katacağını düşünüyordum. Ağır, soğuk davranışlı ve etkisiz adımlarla dolaşan cansız bir İspanyol slüeti ile karşılaştım...

Henüz takım olabilme özelliğini yakalamadan, bir kaç kişisel gayret ve çabanın skoru etkilemeyeceği gerçeğini Denizli’de bir kez daha yaşadım.

Okan Buruk’un kazanma hırsı, Ali Güneş’in savaşçı kişiliği Beşiktaş’a skoru değiştirecek bir etkinlik getirebildi mi?

Ahmet Hassan ve Veysel’in ceza sahası içindeki kontrolsüz çırpınışları bir pozisyon heyecanı ve coşkusu yarattı mı?

Malatya maçından sonra bu kadroya ısınamadığımı söylemiştim... Ve sezona 30 milyon dolara yakın bir transfer harcaması ile giren Beşiktaş’ın, daha güçlü bir kadro oluşturabiliceği gerçeğini ısrarla vurgulamıştım...

Dün gece hissettiğim sıkıntıların çoğunu bir kez daha gördüm Beşiktaş’ta...

* * *

Denizli’de Carew yoktu. Pancu oynamıyordu ve Ahmet Yıldırım cezalıydı. Bunu, kötü oyuna ve farklı skora bir neden gibi düşünemem.

Kadro zenginliği ile övünen Beşiktaş’ın, bir kaç kişinin yokluğundan böylesine etkileneceği mazeretine de hiç inanamam...

Ve Del Bosque’nin bu kadroya bazı değerleri kazandırmadan, Beşiktaş’ın beklenen performansa ulaşacağını da hiç beklemiyorum.

* * *

Beşiktaş’ın yediği kolay golleri gözlerimde defalarca canlandırdım. İlk golde kaleci Murat’ın inanılmaz hatası...

İkinci golde yine Murat ile savunmanın ortaklaşa şaşkınlığı, bu bölgede Beşiktaş’ı bekleyen tehlikelerin canlı ve net görüntüleriydi...

Bir takım hem savunmasında hem orta saha ve forvetinde böyle sıkıntılar yaşıyorsa, gelecek haftalara umutla bakmak sadece günü kurtarmak gibi bir yalan davranıştan başka ne olabilir?

Bu kadro alarm veriyor. Ve Del Bosque’nin istediği 40 günlük süre hızla tükeniyor. Beşiktaş her hafta biraz daha eriyor.
Yazının Devamını Oku

Sahte kahramanlar

17 Ağustos 2004
<B>VE </B>Alex geldi, Samsunspor maçında F.Bahçe formasını giydi... Alex’in kişiliğinde bir ortega portresi arayanlar yanıldılar. Onun oyun felsefesinde ortega gibi çalım ve showa yönelik, tribünleri çoşkuya çağıran abartılı davranışlar yoktu. Alex’i anlamak için bir-kaç saniye düşünmek gerekiyordu.

Ayağına gelen 49 topun 41’ini doğru adrese gönderen Brezilyalı, pas dağıtımında şaşırtıcı bir istatistik yaratıyordu.

Sahada en çok topla buluşan isimlerden biriydi Alex. Ancak, topla oyalanmayı ve başkaları gibi topu topu ayağında taşımayı hiç sevmiyordu...

Doksan dakikada topla birlikteliği sadece 2 dakika 11 saniye idi Alex’in!Brezilyalı ayağına gelen topları, inanılmaz bir çabuklukta ve üstün bir zeka kıvraklığı ile servise sokuyordu.

Alex’in, Samsun maçındaki doksan dakikalık oyunu adeta bir ders niteliği taşıyordu. Ve bir uyarıyı da beraberinde getiriyordu...

Ya Alex’e uyup çabuk oynayacaksın, ya da kaybolup silineceksin.

Eğer taraftar da Alex’in oyun karekterini benimseyebilirse, topla shov yaparak zamandan çalan Sahte kahramanlar da, bundan böyle alkış yerine tepki alacaklar...

Dikkat, saltanatınız sallanıyor!

* * *

JOHN CAREW...
O da farklı bir kişilik taşıyor...Alex gibi yanındaki ve çevresindeki arkadaşlarını skora koşturan özellikler taşıyor.

Öncelikle kafasını ve göğsünü iyi kullanıyor.

Göğsünü bir radar gibi sağa-sola çevirerek etrafı kolacan ediyor ve pas servisi yapıyor.G.Birliği maçında Göğsü ile İbrahim Akın’ın koşu yoluna bir top attı, başkaları kırk yıl denese beceremezdi.

Ağır ve felçli gibi görünen adımları, rakiple karşılaştığı an inanılmaz bir hıza ulaşıyor.

Sanki vites değiştiriyor Carew!

Beşiktaş’ta Carew’in yanına aranan santrfor adayları, onun bu süratına ayak uyduramadıkları sürece şanslarını yitirip tek tek elenecekler. Ve belki de Beşiktaş yeni bir transfer arayışına girecek.Kadrodaki tüm santrfor adaylarına duyurulur....

Ya Carew’e uyarsınız ya da gidersiniz!

* * *

YİNE
dönüyorum Alex’e... Onu yazarken, yanıma servis arkadaşım ve F.Bahçe muhabiri Sadi Kemal Yaşar geldi.

O da övgü dolu sözcükler sıraladıktan sonra bir de madalyonun diğer yüzünü çevirdi. Ve anlattı...

Samsun maçı sonrası soyunma odasına giren bazı futbolcuların dili bir karış dışarı fırlamış. Yorgunluktan ayaklarını sürüyorlarmış...

Neden diye sordum Sadi’ye. Şöyle dedi...

Alex’in koşmadığı bölgelere onlar koşuyormuş.

Bir kaç isim söyleyebilir misin?

Elbette söylerim.

Başta Serhat. Sonra Tuncay ve Aurelio...

Peki, Alex’in bu yükünden rahatsızlık mı duyuyorlar?

Asla, Alex’in oyun anlayışından ve kalitesinden en ufak bir şikayetleri yok.

Öyleyse, onlar da ya bu yükü taşıyacaklar ya da...

* * *

VE
G.Saray’ın Brezilyalı transferi Conceiçao beklentilere karşılık veremeyen bir görüntü çiziyor.

Temmuz ayında Transferin gözdeleri’ni yazarken, onu bal yapamayan arıya benzetmiştim. Ayağa tek top oynamasına karşın yaratıcı pas konusunda hiç bir üretken özellikler taşımadığını vurgulamıştım. Şimdi bakıyorum, şikayetler ve sitemler hep aynı noktada birleşiyor...

Conceiçao asla Hagi’nin aradığı 10 numara olamaz!

Peki, Hagi 100.yılda G.Saray’ın kovaladığı şampiyonluğa aranan kan olabilir mi?

Böyle bir soruyu servis aradaşlarıma sordum. Özellikle de G.Saraylı dostlarımdan bir yanıt aradım... Her birinin düşünceleri aynı noktada kilitleniyordu...

100.yılda Hagi’ye 10 numaralı forma yakışırdı!

G.Saraylı dostlarım gerisini getirmediler. Ve lafı hemen değiştirip, konuyu kapattılar...

Ben de fazla üstelemedim!
Yazının Devamını Oku

Carew’i anlamak!

16 Ağustos 2004
<B>JOHN Carew</B>’i anlamak ve düşüncelerini paylaşmak Beşiktaş’ın skor kısırlığını giderecek en etkili ilaç... Oyunun ilk yarısında göğsü ile İbrahim Akın’ın koşu yoluna indirdiği pas, bir anda skoru değiştirebilirdi.

Carew’in gerçek partnerini seçmek gibi zorunlu ve acil bir davranışı, herhalde sevgili Del Bosque de düşünüyor...

Bosque’nin, A.Hassan’daki ısrarını anlayamıyorum. Ve böyle bir saplantının oyalanmadan öte, hücuma bir etkinlik kazandıracağına inanmıyorum. A.Hassan’ın sinirli tavırlarının da bu yanlış beraberlikten kaynaklandığını görebiliyorum.

Beşiktaş’ın, Malatya maçında zorlandığı bölgede, yeni transfer Tayfun, bir ön liberonun nasıl oynaması gerektiğini anlatan örnekler sergiledi.

Tek pasa özen gösterdi, hücum ve savunma işlevlerinde aynı performansı hiç eksiltmeden sürdürdü.

H H H

Del Bosque, oyuna sol kanatta yine Pancu ile başladı. Sakatlandıktan sonra Pancu’nun yerine giren İbrahim Akın, bu yerin gerçek adamı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Hücum performansı mükemmel, geri dönüşlerde çabuk ve istekliydi...

Ahmet Yıldırım için iyi şeyler yazmaya başladığım dakikalarda, gereksiz bir davranışla oyundan atıldı.

Bir ara düşündüm... Beşiktaş’ta, geçen sezon yakalandığı ‘kart rahatsızlığı’ hala süregeliyor. Ve Del Bosque’nin bu konudaki uyarılarına da kimse kulak vermiyor.

H H H

Yine Carew’e dönüyorum ve Beşiktaş’ın hafta arası Rize ile yapacağı özel maçı bekliyorum. Bu maçta Ahmet Dursun’un göstereceği performans, belki Carew’in gerçek partnerini yaratacak... Dün gece, onu dikkatle izledim. Oyun hırsı, çevresi ile diyaloğu mükemmel. Hele hele attırdığı gol, dört dörtlüktü.

Öyleyse, Carew’i anlamak ve duygularını paylaşmak, Beşiktaş’ın hücum etkinliğini bir kat daha artıracak. Ve Carew’i yalnızlıktan kurtaracak o partneri merakla bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

Isınamadım bu kadroya

8 Ağustos 2004
<B>ISINAMADIM </B>bu kadroya... İlk 45 dakikada yakaladığı üç gollük pozisyona ve <B>Pancu’</B>nun direkten dönen topuna karşın düşlerimdeki Beşiktaş değildi. 25 milyon dolarlık bir harcama ile transfer borsasını sarsan Beşiktaş’ı, parasal bir zenginliğin arkasına saklamak istemiyorum.

Hele hele savunmadaki uyumsuzluğu, İbrahim Üzülmez’in arkasına atılan her topun Beşiktaş kalesinde yarattığı paniği, asla görmemezlikten gelemem.

Malatya’nın golünde savunmanın adam paylaşımındaki yanlışlığı, geçen sezondan kalma bir alışkanlığın tekrarı değil miydi?

Ve yine ilk yarının son dakikasında Bülent Akın’ın yakaladığı net pozisyon, İbrahim Üzülmez’den başlayıp, Ahmet Yıldırım ve Emre Aşık ile süregelen zincirleme bir hatanın basit tekrarıydı. Ve gördüm ki, Beşiktaş savunmasını rahatsız eden virüs hala damarlarında dolaşıyor.

* * *

Isınamadım bu kadroya... Pancu’nun sol çizgide oynamasını yadırgadım. İbrahim Toraman’ın orta sahanın göbeğinde çektiği sıkıntıları sanki aynen yaşadım.

Ve yine ilk yarıda Carew ile A.Hassan arasındaki diyalog kopukluğundan doğan sancıların, Beşiktaş ataklarını nasıl etkisiz kıldığını herkes gibi kolaylıkla yakaladım. Carew’i beğendim ama bu kadroya ısınamadım...

Oyunun final bölümünde Del Bosque, Emre’yi dışarı aldı ve İbrahim Toraman’ıAhmet Yıldırım’ın yanına yerleştirdi. Pancu’yu da içe kaydırıp, İbrahim Akın’ı sol çizgiye koydu.

Farklı bir Beşiktaş bekleyenler yanıldılar. Belki abartılı bir benzetme olacak. Beşiktaş, oynamaya susamış ve koşmaya hevesli çocuklar gibiydi. Sahanın her köşesine koşarak dağıldılar. Ancak, oynamayı beceremediler.

Onlara nasıl oynamaları gerektiğini anlatacak bir bilen yoktu Beşiktaş’ta... 86 kilonun altında ezilen Sergen Yalçın kadroya bile alınmamıştı. Tümer Metin, H.Berlin maçında hakeme attığı tokatın cezasını çekiyordu. Ve Beşiktaş, henüz takım olabilme özelliğinden uzak, kişisel becerilerde bir şans golü arıyordu.

* * *

Evet, ısınamadım bu kadroya... Çağdaş Atan niye kulübede oturuyordu? Hazırlık maçlarının en yüksek performanslı futbolcusu Veysel neden köşeye atılmıştı?

Şimdi Juanfran’lı kadroyu bekliyorum. Ve İspanyol futbolcunun Beşiktaş’ın oyun karakterine bir renk getireceğine inanıyorum.

Bir de kişisel bir öneride bulunmak istiyorum... İbrahim Toraman’ın en verim sağlayacağı bölgenin libero olacağı inancını hiç eksiltmeden taşıyacağım.

Şimdilik bu kadroya ısınamadım. Belki, gelecek haftalarda...
Yazının Devamını Oku