15 Nisan 2004
<B>ŞİMDİYE</B> dek, Beşiktaş’ın santrfor arayışları ile ilgili haberlerin hiçbiri bana ciddi bir yaklaşım gibi gelmedi. Ortaya atılan bir yığın isimin hiçbiri beni heyecanlandırmadı. Aklım, hep yönetimden çıkacak paraya takıldı.
İyi bir yabancı, iyi paraya gelirdi. İsmail Er’in haberindeki meblağ gerçekten müthiş... Yıllardır önce ahlak-uyum ve biraz da ucuz santrfor düşüncesine saplanan Beşiktaş, şimdi salt iyi para ile flaş santrfor arayışına giriyor.Herhalde, ligin ikinci yarısında bu bölgede çekilen sıkıntılar, yönetimi de ateşledi.
Bu atılım, Beşiktaş’ın yabancı transferinde düşünce devrimidir. 8 milyon dolara alınacak kalite santrfor, Pascal Nouma ve İlhan Mansız’a duyulan özlemi de giderecektir. İşte şimdi oldu...
Yazının Devamını Oku 12 Nisan 2004
<B>BEŞİKTAŞ</B>’ın yediği goller, savunma ailesinde yaşanan bir faciayı andırıyordu. Sanki, bir tüpgaz patlamıştı Beşiktaş ceza sahasında... Şaşkın bakışlar, korkunç bir panik ve birbirini suçlamalar...
İlk gol Cordoba’nın bir ikramıydı. İkincisi Ahmet Yıldırım’ın armağanı. Suçu, iki adama yıkarak hemen sıvışmak, tüymek yok.
Youla ile Mustafa Özkan’ın her atağında basit bir kademe bütünlüğü sağlayamayan...
Veysel’i yakalamakta zorlanan ve Ali Tandoğan’ı hep gözden kaçıran diğer savunmacılara neler demeli...
Emre, Zago, Tayfur ve İbrahim’in ilk yarı performansına nasıl bir eleştiri getirmeli...
Kulağı çekilecek o kadar çok adam vardı ki, Beşiktaş’ta...
Orta saha bloğundaki derbederlik, Galatasaray maçının bir kopyasıydı. Yasin-Giunti ikilisi bu geniş alanda adeta kaybolup gitti.
Gençler, orta sahayı istediği gibi kullandı. Ve hiçbir direnişe yakalanmadan Cordoba’nın kalesine kadar geldi.
* * *
İlk yarının son dakikasında Pancu’nun golü, Beşiktaş için bir umut ışığıydı. Bozulan morallerin yeniden canlanması için bulunmaz bir fırsattı.
Ve Beşiktaş’ın önündeki koca 45 dakika, bu maçı kazanmak için uzun bir zaman dilimiydi.
Ancak, Beşiktaş’ın skoru değiştirebilmesi, bazı koşullara bağlıydı. Tümer Metin biraz kımıldamalı, Ahmed Hassan sürekli alan değiştererek Gençler defansının boğucu markajından kurtulmalıydı. Ve böyle bir kükreyişe Pancu da katılmalıydı.
Bu arada kenardaki Lucescu da bir şeyler yapmalıydı.
Ümit Bozkurt’u oyuna alarak orta sahadaki kaosu giderme düşüncesi, olumlu bir yaklaşımdı. İbrahim’i çıkartıp, Tümer’i sol kanada çekmesi ve Sergen’i oyuna katması da bir kan değişikliği gibi yorumlanabilirdi. Ama, bu değişiklikleri zamanında mı yaptı, ayrıca tartışılabilir...
* * *
Beşiktaş’ın son 45 dakikadaki gayreti bir çırpınıştan öteye geçmedi. Hiçbir değerine sarılmadı Beşiktaş...
Takım olabilme özelliğinin hiçbir detayını sahaya yansıtamadı.
Gençler’i sindirecek tempoyu yakalayamadı. Herşey bir kenara...
F.Bahçe’nin yenilgisinden sonra belki de bir kader oyununda yürekli kükreyişi gerçekleştiremedi.
Hakem Bülent Demirlek’e bir sorum olacak? Ümit Bozkurt’un, Sergen’i kolundan çekerek yıkması, net bir penaltı değil miydi?
Çalacağı düdüğe kim itiraz ederdi...
Yazının Devamını Oku 5 Nisan 2004
<B>BEŞİKTAŞ</B>'ın ilk 45 dakikalık oyunu için söyleyecek hiçbir değer bulamıyorum. Bir takım iki pas yapamaz mı... Kaleye bir şut atamaz mı... Bir kanat veya orta saha organizasyonu beceremez mi... Ve kenardaki bir teknik adam, sahadaki kargaşayı ve kaosu giderecek hiçbir taktiksel düşünce üretemez mi?
İlk 45 dakika sahadaki Beşiktaş ne kadar kötüyse, kulübedeki Lucescu da o denli çaresizdi. Beşiktaş'ı, ancak bir kükreyiş kurtarabilirdi. Ya da bir şans golü...
İlk yarıda bunları gerçekleştirecek hiçbir Beşiktaşlı futbolcu sahne almadı. Ve skoru kurtaracak bir performans gösteremedi.
Sergen'in oynamadığı oyunda, Tümer'in hiçbir etkinliği yoktu.
Pancu'nun kişisel oynama isteği, her Beşiktaş atağını karambole soktu.
Ve Beşiktaş'ın gol umudu Ahmed Hassan da Galatasaray savunma adamları arasında kayboldu.
Oysa, Beşiktaş ağır oynayan rakibi karşısında bazı değerlerini devreye sokabilirdi.
Tempoyu yükselterek ve özellikle yardımlaşmaya özen göstererek, G.Saray'dan farklı bir kimliğe bürünebilirdi.
İlk 45 dakika Beşiktaş için boşa harcanan uzun bir zaman dilimiydi.
Ve bu kötü tabloyu yaratanlar da, kenardaki Lucescu ile sahada adeta dolaşan Beşiktaşlı futbolculardı.
* * *
Suat Usta'nın, Ahmed Hassan'a yaptığı hareket penaltı mıydı?
Bunu soranlara, Necati'nin koluyla indirdiği ve İbrahim'in kendi kalesine attığı gol geçerli miydi, gibi karşıt bir soru gelebilir...
Her iki pozisyona da Ali Aydın yakındı. Bir yanlış karar varsa, bu suç da Ali Aydın'ın.
Beşiktaş'ın ikinci yarıdaki performansı ilk 45 dakikaya oranla daha hareketliydi.
Lucescu, elbette bir kumar oynayacaktı. Kazanmanın ötesinde hiçbir düşünce Beşiktaş'ı kurtaramazdı.
Ve Luca'nın, Zago'yu oyundan aldıktan sonra 4 forvetle 3 puan arayışı, beklenen bir davranıştı.
Hemen söylemek isterim, böyle bir oyun kalıbı ne Beşiktaş'a, ne de Lucescu klasiğine hiç yakışmadı. Ben buna kazanmasına rağmen kumar derim...
Ilie, Ahmed Hassan, Pancu ve Tümer'i rakip ceza alanı çevresinde maceraya atmak ve oyun disiplinine sırt çevirmek, Beşiktaş ve Luca etiğine hiç uyar mı?
Futbol garip bir oyun... Kazandın mı, haklısın... Ilie'nin son dakikadaki penaltı golü, sahadaki tüm değerleri alt üst etti. Ve Luca oynadığı kumarı kazandı.
Ancak, kumarın da bir kuralı vardır. Bugün kazandığını yarın verirsin...
Yazının Devamını Oku 28 Mart 2004
<B>TRİBÜNLER </B>doluydu, coşkulu ve istekliydi... Taraftar, Beşiktaş'a mükemmel bir moral sofrası kurmuştu. Ve sahadaki Beşiktaş da diğer haftalardan farklı bir performans sergiliyordu.
Kenardaki Lucescu bile kulübede duramıyordu. Her biri sanki o uyuşuk ve bezgin günlerden sıyrılmıştı.
Değerlerini ve özelliklerini yakalayan Beşiktaş'ı izlemek ayrı bir keyif veriyor. Hele, tempoyu yükselttiği ve egemenliğini tüm sahaya yaydığı dakikalarda, gerçek kimliği hemen ortaya çıkıyor Beşiktaş'ın...
Kaybolan haftalara ve puanlara hayret ediyorum. Ve hala bir anlam veremiyorum. Dün gece İnönü'deki savaşçı kimliği ile, geçen haftalarda bozguna uğramış bir orduyu andıran Beşiktaş'ı, ne yapsam bağdaştıramıyorum.
* * *
Ve hemen geçiyorum oyuna... Beşiktaş'ı sarıp sarmalayan hırs, Tümer Metin'i de etkilemişti. Tümer'i, hiç böylesine görmedim. Belki de, ben unuttum... Yeteneklerini, özelliklerini kullandığı ve alkışlandığı günlere öylesine ara verdi ki... Dün onu koşarken, boğuşurken görünce hem şaşırdım hem de yadırgadım.
Demek ki, küskün tavrını bırakıp işine sarılmayı akıl etmiş. Açıkçası, doğru yolu bulmuş.
Sol kulvar, Beşiktaş'ın en işler kanadıydı. İbrahim, özellikle ilk 45 dakika bu alanı bir otoban gibi kullandı. Müthiş bir süratle gidip-geldi... Ve etkili ortalar üretti.
* * *
A.Hassan da herhalde oynadığı oyundan keyif aldı. Bir noktaya saplanıp kalmadı. Sürekli yön ve alan değiştirerek rakip savunmayı şaşırttı. Ve sık sık pozisyon yakaladı...
Daniel Pancu, varlığını hissettiren ve oyuna damgasını vuran bir diğer isimdi. Özellikle oyunun savaş ve mücadele bölgelerine koşan ilk fedai idi...
Beşiktaş'ı haftalar sonra ilk kez farklı bir havada gördüm. Herhalde, dünkü temposunu gelecek haftalarda da sürdürecek.
Ama bilemiyorum, bu hırs ve mükemmel tempo, kaybolan haftaları geri getirecek mi...
Ve kötü de oynasa kazanmayı beceren Fenerbahçe'yi yakalamaya yetecek mi?
Yazının Devamını Oku 20 Mart 2004
<B>İLK </B>45 dakikada oyunun baş aktörü yan hakem <B>Serkan Gencerler </B>idi...Pancu-Sergen paslaşmasında kaldırdığı ofsayt bayrağına orta hakem Kuddusi Mütüoğlu da katılınca, Beşiktaş'ın bir golü güme gitti.
Oysa, Sergen'in golünde ofsaytı gerektirecek bir pozisyon yoktu. Gencerler'in yanlış yorumu ve kaldırdığı hatalı bayrak, Beşiktaş'a en sıkıntılı dakikalarında indirilmiş bir şamar gibiydi.
Sayılmayan bu gol, oyundaki dengeleri değiştirebilir ve Beşiktaş'ı moral açıdan güçlendirebilirdi. En azından, stresini giderir ve daha rahat oynama fırsatı getirebilirdi.
Kuddusi Müftüoğlu, poziyona yakındı. Gencerler'in hatalı yorumuna neden ortak oldu, onu da anlayamadım.
* * *
Beşiktaş'ı sayılmayan bu golün ardına saklamayı kesinlikle düşünmüyorum...
Ve özellikle oyunun genelindeki berbat performansı için de koca bir eleştiri paragrafı açmak istiyorum.
Ofsayt golün dışında rakip kalede pozisyon üretmekte zorlanan...
Hiçbir organize atak geliştiremeyen... Ve hücum yapmasını beceremeyen Beşiktaş'ın, sayılmayan golüne saplanıp kalma düşüncesine de katılmıyorum.
Ve hemen bir kez daha İlhan Mansız'ı gündeme getiriyorum. Özellikle her hücumda santrforsuz oynamanın sıkıntılarını gördüm Beşiktaş'ta... Ve İlhan Mansız'ın Beşiktaş'ın oyun bütünlüğündeki önemli rolünü dün gece bir kez daha hissettim ve de yaşadım.
* * *
Beşiktaş'ın, Diyarbakır'da aldığı sonucun anlamı nedir?
Bana göre, bir şampiyonluğa vedadır. Başkaları, F.Bahçe'nin kaybedebileceği sürpriz puanları beklese de...
İnönü'de oynanacak Beşiktaş-F.Bahçe derbisinin çok şeyler değiştirebileceğini söylese de...
Ben inanmıyorum. Sadece dünkü skor değil, tüm değerlerini ve özellikle kazanma hırsı ve de takım olabilme gibi en önemli kimliğini yitirmiş Beşiktaş'ın artık şampiyonluk kovalayacağına inanmıyorum...
Yazının Devamını Oku 15 Mart 2004
<B>BEŞİKTAŞ</B>'ın yediği ikinci golde, <B>Serdar Tatlı</B> ve yardımcısı <B>Şahan Yılmaz</B> net bir ofsaytı atladılar. Hadi, biri atladı ya diğeri... Bir ağır çekim gibi gelişen pozisyonu kapalı gözle mi izlediler, yoksa pas mı geçtiler? Seçemedim ve anlayamadım.
Sevgili Lucescu, haftalardır tekrarladığı bir yanlıştan vazgeçerek, Sergen'i iki forvetin hemen arkasında oynattı. Ve Sergen'e daha rahat düşünme ve uygulama fırsatı verdi. Doğrusu da buydu...
Beşiktaş'ın ardı ardına yediği iki golden sonra 30 dakikada attığı 3 gol bazı şeyleri hatırlattı.
Beşiktaş, değerlerine sarıldığı ve özelliklerini sergilediği dakikalarda skoru kolaylıkla değiştirebiliyor. En azından koşarak, yardımlaşarak ve oyuna asılarak kazanmanın yollarını arıyor.
Öyleyse, haftalardır o derbederliğin, suskunluğun anlamı neydi? O hovarladığın, kaybedilen puanların ve davranış bozukluğunun hesabını sorabilir miyim...
* * *
Lucescu'nun, Sinan'ı fazla bekletmeden oyundan alması ve yoluna Ilie ile devam etmesi doğru bir tercihti. Her nedense, Sinan oyuna zor uyum sağlıyor ve moralini çabuk yitiriyor.
Kötü bir futbolcu olmadığını biliyorum. Ancak, bir büyük takımda oynamanın sıkıntılarını gidermek de kendisine düşüyor.
Beşiktaş'ın attığı dördüncü golden sonra seyrettiğim manzara ve futbolculardaki coşku, şampiyonluk duygularının tekrar yeşermesi gibi birşeydi...
Yinede, yenilen kolay goller ve savunma hataları Beşiktaş'ın yakasını bırakmıyor. İlk iki gol defans bloğunun uyuşukluğundan kaynaklandı. Üçüncü golde ise Ahmet Yıldırım'ın direkt hatası vardı. Tehlikeli bölgede topla bu kadar oyalanmak gereksiz bir davranıştı...
* * *
Beşiktaş orta sahasının oyundan düştüğü dakikalarda, savunmaya binen yük birara skoru ve sonucu tehlikeye soktu. Özellikle Ümit ve Giunti'nin geriye gecikmeli döndüğü pozisyonlarda yaşanan sıkıntılar, Beşiktaş'ı bir hayli korkuttu.
Sergen'in direkten dönen iki topu bir şanssızlıktı. Sahada kaldığı 68 dakikayı inanılmaz bir hırsla oynadı. Lucescu'nun oyundan almasına da epeyce içerledi. Dışarıya zoraki adımlarla çıktı...
Beşiktaş dün, bundan böyle yaşayacağı 9 finalden ilkini oynadı ve kazandı. Ancak, şampiyonluğu hedefliyorsa gelecek haftaları da kaybetmeden geçmesi gerekiyor.
Herhalde bunu geç de olsa anlamıştır!
Yazının Devamını Oku 8 Mart 2004
<B>BEŞİKTAŞ</B>'ın yediği goller için bir suç dosyası açıp, inanılmaz bir savunma beceriksizliği yaratanları tek tek yargılamayacağım. Sadece, böyle bir savunma ailesi ile Beşiktaş'ın her hafta benzeri sıkıntıları yaşayacağını bir kez daha haykıracağım.
Sesim nereye kadar ulaşır, bilemem... Ancak sağır sultanlar bile duydu... Sevgili Lucescu'nun kulakları duymuyorsa, gözleri de mi görmüyor. Tüm özelliklerini ve reflekslerini yitirmiş bir savunma bloğunu sahaya sürerek, her hafta Beşiktaş'a aynı acıyı neden çektirir, anlamıyorum.
Bu takım amansız bir hastalığın pençelerinde kıvranıyor. Savunmayı bir kenara bırakıyorum... Virüs, hasta bedenin, bitkin vücudun, her bölgesine sıçramış.
İlk 45 dakikada rakip kalede tek pozisyon üretemeyen... Tek şut atamayan... Ve oyunun genelinde hiçbir hücum organizasyonu düzenleyemeyen bir Beşiktaş'ın, sadece savunmasına yüklenmenin yanlışlığına da saplanmayacağım.
Beşiktaş'ın en hassas bölgesi orta sahada yaşanan derbederliğin hesabını da soracağım. Giunti ile Tayfur'a kaybolan değerlerini hatırlatacağım.
Beşiktaş'ın işlemeyen iki kanadını, Okan Koç ile Serdar'ın etkisiz çırpınışlarını bir kez daha gündeme getireceğim.
Ve Sergen Yalçın'a nerelerde olduğunu soracağım...
* * *
Beşiktaş bir sistem takımıydı. Ligin ilk yarısında güzel futbolun ilk adresiydi.
Dün, Trabzon'da tüm değerlerini yitirmiş bir Beşiktaş izledim. Çaresizdi, güçsüzdü ve asla tanıdığım Beşiktaş'a benzemiyordu.
Laf, sistemden açılmışken, aklıma İlhan Mansız geldi. Satıldığı gün, dilim döndüğü kadar söylemeye çalıştım...
İlhan Mansız, tıkır tıkır işleyen bir sistemin en önemli halkasıydı. Ve sistemi işleten vazgeçilmez bir isimdi.
Beşiktaş, onun yokluğunda hücum gücünü yitirdi, takım bütünlüğünü bozdu ve golsüz bir yaşama girdi.
Tek santrfor ve arkasında iki forvet düzeni, Beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıyan ve Beşiktaş'a çok yakışan bir kostümdü.
Beşiktaş bu kostümü çıkardı, o yakışıklı ve heybetli görüntüsü de kaybolup gitti.
Hani, parayla saadet olmaz derler... Tıpkı, İlhan'ın transferinden alınan milyon dolarlar gibi... Para geldi, şampiyonluk gitti!
Yazının Devamını Oku 4 Mart 2004
<B>BEŞİKTAŞ, </B>ne gibi değerlerini kullanarak Valencia'yı eleyebilirdi? Öncelikle savunma bloğu eski sağlına kavuşacak ve çılgın hatalardan arınacaktı.
Orta saha, Valencia'nın pas hızını ve egemenliğini amansız bir baskı ile kıracak ve olası bir kontratağa hazırlıklı olacaktı.
Kaan Dobra ile İbrahim Üzülmez kanatlara etkinlik getirecek, ofansif zenginlik sağlayacaktı. Pancu, sürpriz sızmalarla Valencia kalesine şok bir gol bırakacak ve Beşiktaş'ı moral açıdan yüreklendirecekti.
Sergen Yalçın, Chelsea zaferindeki performansına ulaşarak, bir kumandan gibi son haftaların dağınık ordusunu derleyip toparlayacaktı.
Adrian İlie ya da diğerleri ayaklarına gelen en ufak bir fırsatı değerlendirecek, hovardalık gibi bir lükse sahip olmadıklarını akıllarından hiç çıkarmayacaktı.
Beşiktaş bunların hangisini sahaya yansıttı ve uyguladı bir bakalım...
Beşiktaş'ın dün gece tek özelliği kazanma hırsıydı. Ancak, yukarıda sıraladığım değerleri uygulamaya geçirdiği dakikalar sınırlıydı.
Yediği ilk gol İbrahim'in kişisel hatasıydı. Riskli bölgede vurması gereken topu rakibe kaptırdı.
Beşiktaş, kenarları hiç de gerektiği gibi kullanamadı. İbrahim topla çok oyalandı, Kaan Dobra etkisizdi... İlie, rakip savunma bloğunda adeta eriyip kayboldu.
Ve ısrarla pozisyonu göbekten araması, Beşiktaş'ın en belirgin yanlışıydı. Valencia savunmasının iki kulesi 4 numaralı Ayala ile 2 numaralı Pellegrino geriden şişirilen her hava topunu kolayca kesti.
* * *
35. dakikada Pancu'nun harcadığı poziyon Beşiktaş için bir umut ışığı olabilirdi. Öylesine kötü vurdu ki... Kendi de utandı.
Tayfur, Beşiktaş'ın en aklı başında adamıydı. Tek pas oynadı, çabuk davrandı ve koştuğu her bölgede rakiple boğuştu.
Lucescu'nun, A.Hassan'ı oyuna alması gol sıkıntısına aradığı bir çareydi. Ancak, Beşiktaş'ın yediği ikinci kolay gol tüm umutları bir anda alıp götürdü. Bu gol de basit bir savunma hatasıydı. Kale sahasına ortalanan hava topunu hiçbir Beşiktaş savunma adamı yükselip kesemedi. Her birinin ayağı sanki yere çakılmıştı.
Ve Lucescu, oyunun final bölümünde Tümer'i de sahaya sürerek, skoru değiştirecek son bir hamle denedi. Beşiktaş, böylesine savunma hataları yaptığı sürece, hiçbir maçı gönül rahatlığıyla oynayamaz.
Ve bu bölge beklenen sağlığa kavuşmadıkça, Beşiktaş'ın maç kazanması bir maceradan öteye geçemez.
Bunun en canlı örneğini Valencia ile oynadığı iki maçta da net çizgilerle gördüm. Yediği 5 golün her biri birbirinden beterdi...
Yazının Devamını Oku