Top rakipte iken, Serkan’ın değeri bir kat daha artar. Müthiş temposunu 90 dakikaya yayar. Savunma yönü daha güçlü, ofansif özellikleri sınırlıdır. Her teknik adamın takımında görmek istediği bir futbolcu.
SIKINTILARLA dolu bir çocukluk dönemi... Ekonomik ve manevi dertlerin Serkan’ı hırpaladığı günler...
Ve anne ile babanın beklenmedik ayrılışının ardından, Serkan’ın yetiştirme yurdunda yaşama kara kara baktığı üç yıl...
Sonra kader yeni bir yol çiziyor Serkan’a. Annesi tekrar yanına alıyor oğlunu, koşulları zorlayıp okutuyor.
O günlerin acı anılarını hala taşıyor. İlk transferinden aldığı ilk para ile eski kulübü Yalıkavakspor’a malzeme yardımı yapması...
Ve eski dostlarına, elini öptüğü mahalle büyüklerine her fırsatta çeşitli hediyeler göndermesi, Serkan’ın hiç değişmeyen yapısının duygusal kalıntılarıdır.
Hemen bugünlere sıçrıyorum. Ve herkesin sorduğu bir soruya yanıt arıyorum. Diyorlar ki...
Bu çocuk yorulmak bilmez mi? Böylesine bitmez-tükenmez bir enerji nereden kaynaklanıyor?
Yine gerilere dönüp, lisedeki yıllarına gidiyorum Serkan’ın. Ve sorunun yanıtını oralarda buluyorum...
Serkan’ın iyi bir krosçu olduğunu, atletizme olan sevgisini hiç duydunuz mu?
Serkan, gerçekten iyi bir atletti. Üstelik komple bir sporcu... Nazilli Lisesi, Türkiye Hentbol Üçüncülüğü’nü kazanırken, Serkan da en iyi kanat oyuncusu seçiliyordu.
Ancak Serkan, şansını ve geleceğini futbolda aramaya kararlıydı. Çevresi de hiç durmadan Serkan’ın reklamını yapıyordu...
Yalıkavak’ta bir çocuk var. Süper bir şey!
***
VE şans sanki adım adım yaklaşıyordu Serkan’a...
Eşi ile birlikte Bodrum’da bir restauranta giden G.Birliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav’a da aynı şeyler söyleniyordu.
Sayın başkan, Yalıkavakspor’da bir genç var. Süper bir şey!
Üstelik servis yapan garsondan bir de tehdit geliyordu başkana...
Bu çocuğu izlemezsen, sizlere servis yapmayız!.
Yemeği bırakıp, Yalıkavak’ın maçına giden Cavcav, 20. dakikada hemen kararını verir...
Aldım bu çocuğu!
Gençlerbirliği’nin PAF takımında sadece üç ay kalır. Daha sonra Samet Aybaba onu A kadroya çağırarak oynatmaya başlar...
***
F.BAHÇE’ye nasıl bir futbolcu geldi... Huyu suyu nedir Serkan’ın?
Arkadaş ve çevresinin söylediklerini dinlemek ister misiniz?
İçi-dışı birdir. Dedikodusu hiç yoktur.
Eli açık, dost canlısıdır.
Konuşurken yüzü kızarır. Utangaç mı utangaç...
Ve bu nedenle çok zor kız arkadaş bulur. Bulunca da hemen aşık olur!
20 yaşında ilk sevgili ile evlenmeye kalkınca, devreye hemen kulüp menajeri Cem Onuk ile teknik direktör Ensun Yanal girer. Ve kurtarırlar Serkan’ın paracıklarını...
F.Bahçe ile anlaştıktan sonra cep telefonu daha sık çalmaya başladı Serkan’ın. Arayanların çoğunluğu genç kızlar...
Hemen cebinin numarasını değiştirdi!.
***
Olaylardan hemen etkilenir. Hem de feci şekilde!
Bir F.Bahçe maçında Abdullah ile giriştiği ikili mücadelede kırmızı kart görür... Ve dünya sanki başına yıkılır...
İki gün yiyip-içmez.Odasına kapanıp ağlar.Sonunda kaptan Ümit ve arkadaşları onu kolundan tutup, odadan çıkarırlar.Ve Serkan’ı normal yaşama döndürürler.
Tinsel inançları güçlüdür. Cumaları kaçırdı mı, o hafta kötü oynayacağını düşünür. Taşıdığı muskasını kimselere göstermez. Ancak maça çıkarken, onu formasının bir yerlerine mutlaka iğneler. Ve muskasız başlamaz oyuna...
***
ÇOCUK gibidir... Bir gün hocası Ersun Yanal’ın yanında bir köpek görür. Hemen yüreğindeki hayvan sevgisi kabarır, laf aramızda biraz da kıskanır hocasını.... Köpeği, Yanal’dan istemeyi düşünür ama beceremez. Araştırır, soruşturur ve bir benzerini bulup alır.
Arkadaşları söylüyor... Köpeğini gezdirdiği ilk gün gözlerindeki mutluluğu bir Serkan’da bir de çocukta görebilirsiniz...
Bu duygusal çocuğun hiç mi kötü tarafı yok? Yıllarca G.Birliği’ni adım adım izleyen dostum Serdar Uluer’e sordum...
‘Var, kötü bir huyu var’ dedi ve ekledi...
‘Uykucunun kralıdır.’
Bu huyu Serkan’ın başına çok işler açmış. Özellikle kamplarda uyuyup kalırmış. Ve ardından da cezayı yermiş... Yine Serdar’ın söylediğine göre, F.Bahçe’ye transferi gerçekleştiği gün bir korkudur almış Serkan’ı...
F.Bahçe’de de uyur kalırsam...
GELDİM, Serkan’ın teknik yönlerine...
Onu, hocalığını yapan Erdoğan Arıca’ya sordum...
Hocam, Serkan’ı anlatır mısın?
Her teknik adamın takımında görmek istediği bir oyuncu.
Top rakipteyken, Serkan’ın değeri bir kat daha artar.
Rakibi kovalar, oyundan bıktırır.
Temposu müthiştir.
Savunma yönü daha güçlüdür.
Yine sordum Erdoğan Hoca’ya...
Ya, ofansif yönü?
Yavaş yavaş topla ilişkilerini geliştiriyor. Ancak, henüz istenilen kıvamda değil. Yine de tam bir orta saha oyuncusu. Söylediğim gibi, her teknik direktörün takımında arayacağı bir futbolcu.
Peki, Fenerbahçe’de başarılı olur mu?
Şimdiden bir şey söyleyemem. Büyük takımların havası başkadır.
***
İŞTE böyle bir futbolcu geldi F.Bahçe’ye. Araba ve sürat delisi... Kilo almaktan ödü kopan, baskülden hiç inmeyen ve ağzına tatlı koymayan, beyni futbolla dolu bir genç... İngiltere, İtalya ve İspanya’da oynama düşleri ile yaşayan Serkan’ın inatla dil öğrenmesinin bir nedeni de, böyle bir özlemden kaynaklanıyor. Sürat çılgını Serkan, belki de F.Bahçe’de fazla kalmaz...
Bir-iki yıl sonra basar gaza ve gider Avrupa’ya!
UYKUCU STAR
Özellikle kamplarda başını yastıktan kaldırmaz. Bu yüzden çok idman kaçırmıştır. F.Bahçe’ye transfer olduğu gün bir korkudur alır Serkan’ı: ‘Ya, F.Bahçe’de de uyursam...’
ODA HAPSİ...
Abdullah Ercan ile giriştiği bir ikili mücadelede kırmızı kart görür. Bu, Serkan’ın ilk kırmızı kartıdır. Hemen odasına kapanır ve iki gün dışarı çıkmaz. Bir bakıma kendini cezalandırır.