BEŞİKTAŞ, çabuk düşünmeyi ve pozisyon yaratmayı beceremiyor. İlk 45 dakikayı bitirmeden Sergen Yalçın’ı hatırlamanın nedenini herkes gibi kolaylıkla anlayabiliyorum.
Bu, sahadaki dağınık Beşiktaş ordusuna bir lider ve yönetmen aramanın telaşıydı.
Juanfran’ın, Beşiktaş’a güç ve renk katacağını düşünüyordum. Ağır, soğuk davranışlı ve etkisiz adımlarla dolaşan cansız bir İspanyol slüeti ile karşılaştım...
Henüz takım olabilme özelliğini yakalamadan, bir kaç kişisel gayret ve çabanın skoru etkilemeyeceği gerçeğini Denizli’de bir kez daha yaşadım.
Okan Buruk’un kazanma hırsı, Ali Güneş’in savaşçı kişiliği Beşiktaş’a skoru değiştirecek bir etkinlik getirebildi mi?
Ahmet Hassan ve Veysel’in ceza sahası içindeki kontrolsüz çırpınışları bir pozisyon heyecanı ve coşkusu yarattı mı?
Malatya maçından sonra bu kadroya ısınamadığımı söylemiştim... Ve sezona 30 milyon dolara yakın bir transfer harcaması ile giren Beşiktaş’ın, daha güçlü bir kadro oluşturabiliceği gerçeğini ısrarla vurgulamıştım...
Dün gece hissettiğim sıkıntıların çoğunu bir kez daha gördüm Beşiktaş’ta...
* * *
Denizli’de Carew yoktu. Pancu oynamıyordu ve Ahmet Yıldırım cezalıydı. Bunu, kötü oyuna ve farklı skora bir neden gibi düşünemem.
Kadro zenginliği ile övünen Beşiktaş’ın, bir kaç kişinin yokluğundan böylesine etkileneceği mazeretine de hiç inanamam...
Ve Del Bosque’nin bu kadroya bazı değerleri kazandırmadan, Beşiktaş’ın beklenen performansa ulaşacağını da hiç beklemiyorum.
* * *
Beşiktaş’ın yediği kolay golleri gözlerimde defalarca canlandırdım. İlk golde kaleci Murat’ın inanılmaz hatası...
İkinci golde yine Murat ile savunmanın ortaklaşa şaşkınlığı, bu bölgede Beşiktaş’ı bekleyen tehlikelerin canlı ve net görüntüleriydi...
Bir takım hem savunmasında hem orta saha ve forvetinde böyle sıkıntılar yaşıyorsa, gelecek haftalara umutla bakmak sadece günü kurtarmak gibi bir yalan davranıştan başka ne olabilir?
Bu kadro alarm veriyor. Ve Del Bosque’nin istediği 40 günlük süre hızla tükeniyor. Beşiktaş her hafta biraz daha eriyor.