30 Nisan 2005
<B>BEŞİKTAŞ</B>, geç ısındı oyuna... Isınana kadar geçen süreyi Rizespor kullanamadı. Yakaladıkları pozisyonlarda beceriksizdiler. Ve 28’inci dakikada İbrahim Akın’ın golüyle Beşiktaş, bazı değerlerini hatırladı. İlk 25 dakika Rize kalesine yaklaşamayan bazı isimler, golden sonra rakip ceza sahasında gol avına çıktılar.
İbrahim Akın’ın golü, Fenerbahçe maçında attığı golün bir benzeriydi. O gün, Rüştü Reçber’i suçlayanlar, dün Rize kalecisi Zdravkov’u görselerdi herhalde daha insaflı davranırlardı. Öyle bir şut geldi ki Zdravkov topu bile göremedi. Refleks komasına girmiş gibiydi...
İlk yarıda İbrahim Akın’ın oynama hevesi ve yardımlaşma isteği mükemmeldi. Her fırsatta kaleyi düşündü. Zaman zaman bencil davrandığını söyleyenlere katılmıyorum. Asla kafasına göre takılmıyor... Sadece pozisyonun gereğini yapıyor. Böyle değerlendirmek daha sağlıklı değil mi?
* * *
Daniel Pancu, hala Fenerbahçe maçında topladığı primleri yiyor. Oyunda varlığını bile hissetmedim.
Bir hafta önce Konya maçının kahramanları dün Rize maçında etkisizdi. John Carew, istediği topları alamadı.
Ahmed Hassan yine çok koştu. Ama gol bölgelerine kaçamadı.
Gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşmesi kendi hatasından kaynaklandı. Hakemi aldatmaya yönelmesi gereksiz bir yaklaşımdı.
Dünkü 90 dakikaya damgasını vuran 3 futbolcu ismi söyleyebilirim. İlk 45 dakikadaki mükemmel performansı ile İbrahim Akın. Oyunun genelindeki hırsı ile Koray Avcı. Ve üç önemli pozisyonda sahneye çıkan kaleci Murat Şahin.
Beşiktaş, bu üç futbolcunun performansı ile Rize’den üç puan kaptı...
Yazının Devamını Oku 24 Nisan 2005
<B>RIZA Çalımbay, </B>Konya kalesine kalabalık bir hücum mangası gönderdi. <B>John Carew </B>ve <B>İbrahim Akın </B>hücumun vurucu timiydi. Peşine takılanlar da karınca ordusu gibiydi. Tümer Metin, Daniel Pancu, Ahmed Hassan... Hatta Koray Avcı ve zaman zaman İbrahim Toraman...
Böylesine hücuma gönüllü ve yürekli adama karşın, yine de Ahmet Dursun'un yokluğunu hissettim. Başkalarını bilemem, benim gibi John Carew'in de Ahmet Dursun'u aradığına parmağımı basarım.
Kulak ardı edilmeyecek bir gerçek... Beşiktaş, Ahmet Dursun'la daha çabuk ve etkili hücuma çıkıyor. Ahmet Dursun'un varlığı da Carew'e pozisyon ve boş alan rahatlığı getiriyor.
* * *
Dün geceye damgasını vuran kişi Ahmed Hassan'dı. Yedek ciğer takmış gibi sahanın her bölgesine koştu. Nefis hareketler yaptı, attığı her çalımı rakibe yedirdi.
Attığı ilk golde bir tilki kadar kurnazdı. Kalabalık Konya savunmasının arasına girdi ve herkesi uyutarak topu kaleye yuvarladı.
Beşiktaş'ta hücuma katılanların geriye gecikmeli dönüşleri zaman zaman savunmayı sıkıntıya sürüklüyor. Özellikle orta alan ilk 25 dakikadaki dinamizmini oyunun geri kalan bölümünde yitirdi.
* * *
Rıza Çalımbay bir gerçeği çabuk yakaladı. Konyaspor hiç de hafife alınacak bir ekip değildi. Ve Elvir Baliç'in varlığı Beşiktaş'ı tehdit ediyordu.
Çalımbay, hemen savunmayı dörtledi. İbrahim Akın'ı çıkararak Çağdaş'ı oyuna aldı. Ve İbrahim Toraman'ı da Baliç'in üzerine gönderdi.
Beşiktaş, son 45 dakikayı adeta diken üzerinde oynadı. Top kayıpları çoğaldı, pas hataları birbirini kovaladı.
Böyle bir sıkıntının yaşandığı dakikalarda direksiyonu Tümer Metin'in alması gerekmez miydi? Onu, olması gereken yerlerde göremedim. Oyunun final bölümüne yüreğini koyan adam John Carew'di.
Herkesin kaybolduğu dakikalarda Beşiktaş'ın varlığını hissettiren tek savaşçıydı Carew...
Yine de maçı kurtaran adam Ahmed Hassan'dı. Hiç beklenmedik bir anda ortaya çıktı ve 3 puanlık bir atış yaptı.
Bu golde de tilki kadar kurnaz ve akıllıydı.
Yazının Devamını Oku 22 Nisan 2005
<B>İPLER </B>oyunun 17. dakikasında <B>Ümit Özat</B>’a çıkan kırmızı kartla koptu. Ve F.Bahçe’de teknik-taktik-sistem gibi tüm değerler bir anda iflas etti. Ve dümeni kırılmış bir kayık gibi sallanmaya başladı.
1- Özellikle ilk 45 dakikada hücuma yönelik hevesi kırıldı F.Bahçe’nin. Planladığı atak zenginliğini uygulama fırsatını yakalayamadı.
2- Alex, orta saha boşluğunda kayboldu. Yardımlaşma duygusu Alex’i etkisiz bölgelere koşmaya zorladı.
3- Anelka da benzeri duygular içinde bilinen kimliğinden uzaklaştı. Hücumda yalnızdı. Taşıdığı topları pozisyona dönüştürecek adam bulamadı. Ve orta sahaya çekildi.
4- Kırmızı kart olayı Tuncay’ı da etkiledi. Oyunun başında sol kanatta yaşadığı rahatlığı daha sonraki dakikalarda bulamadı. Hücuma koşarken aklı, arkasına kaçacak rakipteydi. Telaş ve korku onu da yakaladı.
5- Ve ilk 45 dakikanın yükünü kaleci Rüştü taşıdı. 3 önemli top aldı. Rüştü’nün performansı, F.Bahçe’de bozulan morallerin düzelmesi için bulunmaz bir fırsattı.
* * *
OYUNUN final bölümüne farklı bir F.Bahçe geldi. Öncelikle 10 kişi oynamanın ezikliğinden sıyrılmıştı.
Korku yoktu, rakip kaleye yönelik bir hücum hırsı basmıştı F.Bahçe’yi. Sahanın bütününü birlikte paylaşarak ve skoru zorlayarak turun peşine düştüler.
İlk yarıda görünmeyenler final bölümünde ortaya çıktı. Serkan Balcı’nın sağ kulvardaki deparları... Alex’in taşıdığı toplar... Tuncay’ın sol kanattaki hareketli oyunu F.Bahçe’yi pozisyona koşturdu.
52. dakikada Anelka’nın şutuna Souleymanou parmağanın ucu ile dokunmasa... Bir dakika sonra Tuncay’ın kafa şutuna şans kavramı da yardımcı olsa... F.Bahçe, skoru pekala değiştirebilirdi.
Ve bir gerçeği F.Bahçe hiç aklından çıkarmadı. Denizlispor’da, F.Bahçe savunmasının bir anlık uyumsuzluğunu değerlendirecek Ömer Rıza ve Ersen Martin gibi iki silah vardı. Üstelik sağ kulvardan sürpriz bindirmeler yapan Miikka’nın varlığı, F.Bahçe savunmasının oyuna katılımını sınırlı tuttu. Ve biliyorlardı... Yiyecekleri bir gol, işlerini daha da zorlaştırırdı.
* * *
Tartışılıyor... Rüştü gibi bir kaleci, Denizlispor golünde Fatih Egedik’in şutunu kurtarmalıydı. Rüştü’nün genel performansına bakıp da böyle yorumlayanlar haklı olabilir.
Ben ise, derim ki... Ümit Özat gibi aklı başında, örnek bir kaptan, oyunun 17. dakikasında F.Bahçe’yi 10 kişi bırakıp gitmemeliydi. Ve F.Bahçe’ye tur kapısını aralayan Luciano da, beraberlik golünden sonra formasını çıkartıp ikinci sarı kartla oyundan atılmamalıydı.
Rüştü, bir penaltı kurtardı, yediği golü unutturdu. Diğerlerini kim kurtaracak? Herhalde tur sevinci... Onlar da AF’tan yararlanacak!
Yazının Devamını Oku 20 Nisan 2005
<B>SABAHIN</B> köründe birden aklıma geldi. Ve telefona sarılıp, sevgili Can Bartu’yu aradım... Günaydın kaptan. Kalktın mı?
Saatler oldu. Neredeyse, güzellik uykusuna yatacağım.
Öyleyse, anlatır mısın şu kalecilik maceranı.
Dur biraz, toparlıyayım. Yıllar geçti.
Ve o günlere döndük sevgili Can Bartu ile...47 yıl öncesinin anıları yavaş yavaş netleşmeye başladı Bartu’nun kafasında...
Benim kaleciliğim 7 dakikalık bir maceraydı.
Nasıl oldu bu iş.
Bükreş’te Romanya ile oynuyorduk. 83.dakikada Turgay Şeren’in 3 kaburgası kırıldı ve çıktı oyundan.
Niye yedek kaleci geçmedi?
O zamanlar oyuncu değiştirme gibi bir kural yoktu ki...
İyi de, niye seni tercih ettiler?
Eh, ben basketbolcuyum ya...Herhalde iyi atlar iyi yükselirim diye düşündüler.
Düşündükleri gibi oldu mu?
Vallahi, üç korner attı Rumenler. Üçünü de çıkıp aldım.
Yediğin golde bir hatan var mıydı?
Golü Rumenler atmadı. Bizim Ahmet Berman becerdi bu işi.
***
Biraz soluklandık, biraz da güldük. Ve tekrar o günlere döndük...
Sana bir şey söyleyeyim mi. Golden sonra Ahmet Berman yanıma geldi. Bir şeyler fısıldadı. Söylediklerini zorlukla anladım.
Neler söyledi?
Perişandı. Buz kestim, kanım dondu dedi.
Kızdın mı Ahmet Berman’a?
Yok canım. Hayatında kalesine tek gol atmış. O da bana rastladı.
O topu kurtarman mümkün müydü?
Köşeyi kapatmıştım. Ahmet’in ayağına çarpmasaydı, gol olması imkansızdı.
Bir futbolcunun kaleye geçmesi nasıl bir duygu?
Adamına göre değişir. Ben soğukkanlıyım. Hiçbir şey hissetmedim. Ama Pancu için gerçekten çok zordu.
***
Hemen hatırlatayım... Bu maçı 3-0 kaybettik. Milli Takımımız şu kadro ile oynadı. Turgay Şeren-İsmail Kurt, Basri Dirimlili, Mustafa Ertan, Naci Erdem, Ahmet Berman, Hilmi Kiremitçi, Can Bartu, Metin Oktay, Kadri Aytaç, Lefter Küçük Andoniadis.
Aradan tam 47 yıl geçti. Ve Daniel Pancu olayı, o günleri tekrar gündeme getirdi.
Kötü mü oldu. Hani ne derler... Biraz nostaljik takılalım.Bizim ki de böyle bir şey...
Yazının Devamını Oku 18 Nisan 2005
<B>DERBİYİ</B> bir suç dosyası açıyorum...Ve <B>Oscar Cordoba</B>’yı emeğe saygısızlık nedeniyle yargının adaletine sunuyorum. Kabarık suç dosyasında yediği ikinci golü bir zamanlama hatası gibi düşünerek, hafifletici nedenlerleden dolayı vicdanı ile başbaşa bırakıyorum Cordoba’yı...
Geliyorum, penaltı pozisyonuna. Topun ölü noktaya doğru yöneldiği bir anda... Üstelik Çağdaş’ın Tuncay’ı kontrole aldığı sırada, kalesini terkederek yarattığı penaltıyı hiçbir özür kapsamına sokamıyorum.
Dahası var...Penaltı cezasından sonra sürdürdüğü itirazlarla işi kırmızı karta kadar götürmesine de ayrı bir paragraf açarak... Ve Beşiktaş’ı böyle bir derbide 10 kişi bırakmasının affedilmez hatasını da hatırlatarak, Cordoba dosyasını Beşiktaş yönetimine postalıyorum.
Top yönetimde. İster affeder, ister gereken cezayı keser!
Beşiktaş’ın kazandığı zaferin arkasına bu gerçekleri gizleyemezdim. Saklamadım da... Beşiktaş’ın keyifli bir gününde de olsa, bir suçlunun peşine düşmenin gereğine inandım. Ve yazdım...
Kimin tadını bozdumsa, özür dilerim!
* * *
BEŞİKTAŞ bu derbiyi nasıl kazandı?
Öncelikle Çalımbay’ı kutluyorum. Oyunun başlangıç bölümüne bakıp da, Rıza Çalımbay’ı eleştirmeye hazırlananların erken davrandığını hemen söyleyebilirim.
Çalımbay, öncelikle bu kadroyu iyi tanıyordu. Ve yine bu kadroyu pervasızca hücum çılgınlığına itmenin Beşiktaş’ı beklenmedik bir faciaya sürükleyeceğini de biliyordu.
Beşiktaş’ın hücum bölgelerine atacağı her adımı akıllıca hesaplamıştı Çalımbay...
Ve yine hücum ve savunma dakikalarını da iyi planlamıştı. Ve golleri de yıldızların yeteneğine bırakmıştı. Hatırlarsanız, Çalımbay hafta içinde HÜRRİYET’in manşetini süsleyen bir söyleşide diyordu ki...
Yıldızsan, bu derbiyi alırsın!
Bu sesleniş kapsamına kimler giriyordu? Carew, Tümer Metin ve bazıları...
Tümer alkışlanacak bir gol attı. Carew, attığı kafa golünde, gecekondu mahallesinden yükselen bir gökdeleni andırıyordu.
Peki, İbrahim Akın ile Koray Avcı da Çalımbay’ın yıldızlar listesine giriyor muydu?
İbrahim Akın aklını kullanırsa, elbette geleceğin yıldızıydı. Koray’ı ise, ayrı bir kulvarda değerlendiriyorum.
O, soyadı gibi bir avcıydı. Nasıl da avladı Rüştü’yü!
Yazının Devamını Oku 9 Nisan 2005
<B>İKİ </B>adam oyuna keyif ve heyecan taşıdı. Biri <B>Ahmet Dursun,</B> diğeri <B>John Carew.</B>.. Tribünler John Carew’i her haliyle seviyor. Bir gol kaçırdı, çocuklar bile atardı. Tribünler hiç umursamadı. Alkışladı, moralini tazeledi Carew’in... Attığı birbirinden güzel gollerin ardından da çılgına döndü...
Herhalde, rengi ve fiziği taraftara Pascal’ı hatırlatıyor. O da seyircinin dilinden iyi anlıyor. Gollerden sonra kimlere koşacağını biliyor.
Beşiktaş’tan uzak geçirdiği aylar Ahmet Dursun’a bazı gerçekleri öğretmiş. Oyuna asılıyor, formasını ıslatıyor. Ve her geçen hafta performansını ikiye katlıyor.
Üstelik oyun anlayışında bir farklılık gözlemledim Ahmet Dursun’un... İlk kırkbeş dakikada üç yaratıcı pas attı. Her biri akıl doluydu, kalite kokuyordu.
***
İbrahim Akın’ın her hareketin en iyisini yapmak gibi bir huyu var. Kafasında bir şeyler tasarlıyor, sonra inatla pozisyonu zorluyor.
Egoist gibi görünse de, aldanmayın... Bir an önce kaleye ve gole ulaşmak gibi olağanüstü bir istek taşıyor. İbrahim Toraman, gerçek kişiliğine adım adım yaklaşıyor. Hırslı kimliği onu ilk toplara girmeye zorluyor. Yine de dengeli ve kontrollü... Özellikle savunmanın gözden kaçırdığı sürpriz adamları kolayca yakalıyor.
Biri var ki, belki oyunda fazla hissedilmedi. Ön plana çıkmadı... Ama inanılmaz bir hırs ve arzu ile oynadı. Ahmed Hassan’ı anlatmak istiyorum...
Taşıdığı sorumluluğun bilincindeydi, gösterişsiz ve sade oyundan güzel bir örnek verdi. Ahmed Hassan’ın 90 dakikası bir ders gibiydi.
***
Bu farklı galibiyet Fenerbahçe derbisi için bir ölçü gibi düşünülebilir mi?
Böyle bir kıyaslamaya girmek istemiyorum. Ve Beşiktaş’ın bu farka bakarak bir tuzağa düşeceğini de beklemiyorum.
Yalnız bir soru kafamı kurcalıyor. Rıza Çalımbay, derbiye nasıl bir onbirle başlayacak. Dün Ankaragücü maçındaki gibi hücum özellikleri ağır basan bir kadroyla mı?
Yoksa, Kadıköy cehenneminde F.Bahçe’nin yıldızlarını hırpalayacak ve oynama rahatlığını kıracak bir onbirle mi? Bunu merakla bekliyorum...
Yazının Devamını Oku 4 Nisan 2005
<B>BEŞİKTAŞ</B>, 18 yıldır deplasmanda hiç yenemediği Diyarbakırspor'un konuğuydu. Daha da önemlisi maçın hakemi <B>Cem Papila</B>, Samsunspor faciasından tam 432 gün sonra yine bir Beşiktaş maçını yönetiyordu. Beşiktaş için çaldığı her düdükte ince eleyip sık dokudu... Kılına zarar gelsin istemedi Beşiktaş'ın. Herhalde insan psikolojisi... İnönü'de, evinde dövdüğü Beşiktaş'ı gurbette fazla hırpalamak istemedi.
Maçın bir başka önemi, Trabzon'dan gelen haberdeydi. Trabzonspor, iki puan da Ankaraspor'a kaptırmıştı. Ve Beşiktaş'a üçüncülük şansı doğmuştu.
* * *
Böyle bir ortamda daha coşku dolu bir Beşiktaş bekliyordum. İlk 45 dakikada iki pozisyon heyecanı yaşadık. İki pozisyonun da aktörü Ahmet Dursun idi. Birinde, Carew'in ortasını altıpastan ıskaladı. Diğerinde, çabuk ve nefis çalımlarla götürüp şutladığı topu Fadhel çıkardı.
John Carew ağır bir tank gibiydi. Yer değiştirene kadar rakip hemen savunma önlemini alıyor. Beşiktaş, 10'un üzerinde korner atışı yaptı. Carew, bu nokta atışlarında da öldürücü darbeyi vuramadı.
Seneye bu kadrodan çok futbolcu gider. 90 dakika gözlerim hep Rıza Çalımbay'ın üzerindeydi. Bozulmadığı ve kızmadığı adam kalmadı.
Bilmem anlatabildim mi?
* * *
Beşiktaş, yakaladığı fırsatları tek tek harcıyor. Galatasaray maçını kaybetti, yukarılara tırmanma şansını yitirdi. Dün, Diyarbakır'da iki puan bıraktı, Trabzonspor'un beraberliğine sevinemedi.
Söylediğim gibi bu kadroyla bu kadar... Yanılmıyorsam, sezon başındaki ilk Malatya maçından sonra belki de çoğu kişiyi kızdıran bir yorum yapmıştım...
"Isınımadım bu kadroya" Keşke yanılsaydım. Ama beni yanıltmadılar. Ve bana kızanların daha fazla üzerime gelmesini önlediler.
Yazının Devamını Oku 20 Mart 2005
<B>RIZA Çalımbay,</B> sahaya sağlam çıktı. Cebinde taşıdığı üç kelepçeden birini <B>Gökdeniz'</B>e taktı, diğerlerini <B>Fatih Tekke </B>ve <B>Yattara'</B>ya... Bir bakıma <B>İbrahim Toraman, Mustafa Doğan </B>ve <B>İbrahim Üzülmez'</B>i fedai gibi kullandı. Orta saha kalabalığında direksiyon Tümer Metin'deydi. Ahmed Hassan bu bölgenin sürpriz forvetiydi. Top, Beşiktaş'ın ayağında dolaştığı anlarda, Ahmed Hassan, Trabzon savunma siperlerinde patlayacak bir el bombasıydı.
Oysa, Beşiktaş ilk 45 dakikayı inanılmaz top kaybıyla oynadı. Ve hücum bölgesinin iki adamı Ahmet Dursun ile İbrahim Akın da kaybolan topların peşinde koşmaktan aradıkları pozisyonu bulamadılar.
***
Beşiktaş, ilk 45 dakikada kalabalık savunma bloğunun arasına kimseyi sokmadı.
Bir kez Yattara'yı kaçırdı, o da önündeki topu Cordoba'nın kucağına yuvarladı.
Beşiktaş'ın pozisyonu mu? Hiç yoktu diyebilirim. Seyirciyi ayağa fırlatacak bir şut 45 dakikanın tek heyecanıydı. İbrahim Akın vurdu, Petkoviç köşeden çıkardı.
Sesimi duyurabilsem, aşağılara bağıracaktım... Beşiktaş ilk 45 dakika sağda hep bomboş bekleyen Ali Güneş'e top atmayı hiç düşünmedi.
Oysa, Ali Güneş önemli bir görev üstlenmişti. Ve Çalımbay'ın planında Trabzon savunmasını bu kanattan yıkmak gibi bir düşünce gizliydi. Plan iyiydi ama kulak asan yoktu...
***
Beşiktaş'ta oyundan kaytarana, rakipten ve toptan kaçana pek rastlamadım. Ama oyuna ağırlığını koyacak biriyle de hiç tanışmadım.
Rıza Çalımbay'ın Pancu ve Veysel'i oyuna alması, golsüzlüğe kilitlenen skoru değiştirmek için bir şans denemesiydi.
Beşiktaş aradığı golü son saniyede buldu. Bunu da sahanın en yaşlı adamı Tayfur Havutçu gerçekleştirdi. Daha doğrusu su alan gemiyi kaptan kurtardı.
Bu sonuç, Beşiktaş'ın öncelikle üçüncülük şansını çoğalttı. Sonra da seyirciye keyif dolu bir gece yaşattı.
Yazının Devamını Oku