24 Ocak 2005
BEŞİKTAŞ, oyuna yanlış başladı... Hazırlık paslarındaki uyuşukluk ve düşük tempo, savunmada çabuk kapanan rakibe sunulan bulunmaz bir ikramdı.Beşiktaş, böyle bir yanlışı ilk 45 dakika boyunca sürdürdü. Gözlerim hep kulübedeydi... Sevgili Del Bosque'den hiçbir uyarı gelmedi. Ve Beşiktaş, bu silik ve uyuşuk temposuyla iki kale arasında boş yere çırpındı.Kenardan, yani, Del Bosque'den umudu kestiğim dakikalarda, Beşiktaş'ı kurtaracak bir kahraman veya kahramanlar aradım. John Carew ya da Veysel'in atacağı golleri bekledim. Ve onları düşünürken bir başka yanlışa tosladım...Beşiktaş'ın kanatları kullanma gibi hevesi ve planı hiç yoktu. İlk 45 dakikada hiçbir kanat organizasyonu düşünmeyen Beşiktaş, Carew ve Veysel ile nasıl hücuma koşabilirdi...Onların hava toplarındaki fırsatçılığı böyle bir düşünce kaosunda nasıl işe yarayabilirdi... Bunları düşündükçe, hep kulübeye dönüp Del Bosque'yi suçladım.***Ve bir başka gerçek tüm ayrıntılarıyla önümde sergileniyordu. Söyledikleri gibi Del Bosque'nin oyunu okuma ustalığı sınırlıydı.Dakika-dakika eriyen Beşiktaş'ı düz ve etkisiz kalıbından çekip kurtaracak bir tekniğin kıvılcımları da yoktu Del Bosque'de...Özellikle ikinci yarıda rakip kaleye tek şut bile atamayan Beşiktaş'ta Pancu'yu 76 dakika kulübede bekletmek, hangi taktik planın ürünüydü. Bunu da anlayamadım. Gole gereksinim duyduğu dakikalarda Berkant'ı çıkartıp, Ali Güneş'i oyuna almanın nedenini de hiç çözemedim. Böylesine kötü yönetilen Beşiktaş turu geçebilir miydi? Üstelik 10 kişilik kadrosu ile skoru zorluyabilir miydi?Ancak bir mucize Beşiktaş'ın kaderini değiştirebilirdi... Ve herkes gibi bu mucizeyi bekledim. Gerçekleşmesi mümkün değildi.Plansız-düzensiz ve kötü yönetilen bu Beşiktaş elenecekti. Ve elendi...Ve ufak bir not düşmek istiyorum... İlk yarıda kaçan iki fırsat ve Cordoba'nın gördüğü kırmızı kartı, hezimete bir neden gibi gösterenlere hiç katılmıyorum.Ve Athletic Bilbao ile Fenerbahçe maçlarının dışında kötü futbol krizinden kurtulamayan Beşiktaş'ın elenmesini, sürpriz değil olağan bir sonuç olarak yorumluyorum.
button
Yazının Devamını Oku 12 Ocak 2005
<B>DEL Bosque</B>’nin sahaya sürdüğü ilk yarıdaki 11, Beşiktaş’ın ligdeki kaderine ışık tutacak düzeyde değildi. Daniel Pancu, Ahmed Hassan, İbrahim Toraman, Tayfur Havutçu hatta Veysel Cihan’ın kenarda beklediği bir oyunda... Tümer Metin ile Sergen Yalçın’ın da tribünde oturduğu özel bir maçta Beşiktaş’ın geleceğini tartışmak mümkün mü?
Del Bosque’nin sezon başındaki yanlışlığı bir kez daha tekrarlayacağını düşünmüyorum. Belki de düşünmek istemiyorum...
Ve Del Bosque’nin lig savaşına, kafasında oluşturduğu ideal 11 ile başlayacağına inanıyorum.
Öyleyse, lige kadar ne Beşiktaş’ın, ne de Del Bosque’nin yakasına yapışıp kötü futbolun hesabına sormaktan kaçacağım. Ve sadece bu özel maçtaki Beşiktaş’ı anlatacağım...
Del Bosque’nin forvette yer verdiği Berkant Göktan hırslı ve çalışkan oyununu Jonhn Carew ile uyumlu bir diyaloğa dönüştüremedi. Ancak, John Carew’in de kötü performansı gözümden kaçmadı. Beşiktaş’ın hücum etkinliğine hiçbir katkıda bulunmadı.
* * *
Diyorlar ki... Kanatların gerektiği gibi işlemediği bir düzende Carew gerçek kimliğine ulaşamaz. Böyle bir sav, Carew’in dün gece yakaladığı net pozisyonları inanılmaz biçimde harcamasına asla bir özür gibi gösterilemez.
Carew’in formsuzluğu Beşiktaş için ciddi bir handikap... Ve lige kadar çözüm bekleyen ürpertici bir sorun.
Tayfur Havutçu yaşına başına bakmadan bir delikanlı gibi koşuyor. Oyuna girdikten sonra Beşiktaş’ın kanatlarda yaşadığı sıkıntılara ilaç gibi geldi.
Ve kenarlara attığı paslarla ilk yarının hiç kullanılmayan bu sihirli bölgesini harekete geçirdi. Ve Beşiktaş’ın ilk golü de bir kanat organizasyonu sonu gerçekleşti.
* * *
Yediği gollerde Murat Şahin’in yapacağı bir şey yoktu. İlk yarıdaki kurtarışı nefisti.
Ahmed Hassan her maçı aynı hevesle oynuyor. İkinci yarıda görev aldı. Basmadık yer bırakmadı. Veysel mi? Duruşu, sezgileri ve son vuruşlardaki ustalığı ile tam bir santrfor. Lige Veysel’siz başlamak hem onu hem de Beşiktaş’ı yaralar.
Hani, dilim söylemeye varmıyor. Dün gece 3.5 milyon Euro’luk Carew’i ikiye katladı.
Yazının Devamını Oku 10 Ocak 2005
<B>DEL Bosque’</B>nin 4-4-2 klasiği ile Beşiktaş tipik bir hazırlık maçı oynadı. Rakibin gücü sınırlı ve belliydi. İki gün önce Malmö’den 6 gol yiyen Vitesse’nin bir mahalle takımından ne farkı olabilirdi. Beşiktaş oyunu ve rakibi önemsemese de, kalitesinden bazı güzellikler sunabilirdi. Özellikle ilk 45 dakika oyuna ne tempo verebildi, ne de 4-4-2’nin gereklerini uygulayabildi.
Del Bosque, herhalde bu maçı bir fırsat bilip, aklını kurcalayan isimleri ve ikilileri denedi.
Orta sahanın göbeğinde Tayfur-A.Yıldırım ikilisi ile oyuna başladı. Ligde, bu bölgeyi aynı ikiliye teslim eder mi, bilemiyorum...
Savunmanın göbeğinde Mustafa Doğan-Çağdaş ikilisini oynattı. Hazırlık döneminde Çağdaş’ın göstereceği performans, Del Bosque’nin kararını belirleyecek.
Ve forvetteki Pancu-Veysel ikilisi ilk 45 dakikada uyum sıkıntısı yaşadı. Birbirlerini anlamakta zorlandılar. Dakikalar geçtikçe oyuna ısındılar ve daha sağlıklı bir diyalog kurdular.
Goldeki uyumları nefisti. Yine de Carew bu bölgenin banko adamı. Del Bosque, ona bir partner arıyor...
* * *
İbrahim Toraman’da beklediğim coşkuyu göremedim. Savunmanın sağ kenarına itilmek, Toraman’ın oyun keyfini frenliyor. Oyuna katkısı çok azdı. Bu çocuğun yeri stoper...
Juanfran, 90 dakika oyunda kaldı. Bir-iki şık hareket yaptı. Sürekliliği istenilen düzeye ulaşamadı. Yine de ligdeki performansının üzerine çıkmayı becerdi.
Hazırlık maçlarındaki oyuncu değişiklikleri sağlıklı bir yorumu zorlaştırıyor. Ve oyuna giren futbolcu, bir düzenin adamı olduğunu unutup, kişisel gösterinin yanlışlığına yöneliyor. Hele hele yeni denenen bir futbolcuysa, kendini göstermek gibi bir telaşa sürükleniyor.
Muhammed Souleyman bunlardan biriydi. Forma giydiği dünkü maçta kendini tanımadığı bir ortamda buldu. Sağdan-soldan yardım ister gibi ayağına atılacak pası bekledi. Direkte patlayan volesi müthişti... Şimdilik bir yorum yapamıyorum.
Salı gecesi oynayacağı Malmö maçı, Beşiktaş için gerçek bir sınav olacak. Şimdiden söyleyebilirim, rakibi de ciddiye alacak, oyunu da... Ve bizlere de lig öncesi daha sağlıklı bir yorum fırsatı verecek.
Yazının Devamını Oku 23 Aralık 2004
<B>SÜPER </B>Lig ve UEFA’da şansını yitirdikten sonra Türkiye Kupası, Beşiktaş’ın sarıldığı son değerdi. Üstelik, kupa macerası tek maçlık bir oyun... Kazanmanın ötesinde hiçbir sonuç, Beşiktaş’ı bir üst tura taşıyamazdı. Bu da bir başka gerçek...
Öyleyse, böyle maçlarda elindeki kadroyu en iyi biçimde kullanacaksın. Rakibin boyuna bosuna bakmadan ağır ve çamur sahada bir kaza golünün getireceği sıkıntıları da düşünerek, tüm silahlarını ateşleyeceksin.
Bakın, sevgili Del Bosque, Göztepe maçının 90 dakikalık kupa oyununda nasıl bir fanteziye kaçtı... Ve kısır bir skorla taraftarın yüreğini ağzına getirdi?
Berbat bir sahada orta alanın göbeğini ilk 45 dakikada aylardır oynamayan Tayfur Havutçu ile genç Serdar Özkan’a teslim etti. Hatalı bir davranıştı... Beşiktaş, hücum organizasyonunda yetersiz kaldı.
Böyle bir oyunda, Pancu ve A.Hassan gibi gol şansı yüksek ve deneyimli isimleri kenarda bekletmek ve Beşiktaş’a skor sıkıntısı yaşatmak gereksiz bir fanteziydi.
Yenilecek tek gol bile Beşiktaş’ın ağır sahada işini zorlaştırabilirdi. Belki de Beşiktaş’ı olası bir faciaya sürükleyebilirdi.
Öyleyse, Ramazan dururken, kalede Murat Şahin’e görev vermenin anlamı neydi?
İyi ki, Beşiktaş’ın karşısında yaş ortalaması henüz 18’in baharını sürdüren çocuk yaşta bir Göztepe vardı. Ve Tanrı, Beşiktaş’ı korudu.
Yazının Devamını Oku 20 Aralık 2004
<B>BEŞİKTAŞ, </B>topu ayağa oynayarak ve ceza alanı çevresinde çoğalarak net pozisyonlar aradı.A.Hassan’ın hücum hevesi hiç eksilmedi. Ve sağ kanadı akıllıca kullandı. Fatih Sonkaya, A.Hassan’ın oyun dilinden biraz anlasa, Beşiktaş bu bölgeden daha etkili ataklar geliştirebilirdi.
Tümer Metin, sol kanadı İbrahim Üzülmez’e bırakarak hep orta alana kaçtı. İbrahim’in de hücum girişimleri A.Hassan’dan farksızdı. Attığı golde, seri ve çabuk hareketlerini bomba gibi bir şutla tamamlayarak alkışlanacak bir iş becerdi. Böyle bir golü boş tribünlere atmak, İbrahim için gerçekten bir şanssızlıktı.
Ne bir alkış duyuldu, ne de bir ses!
* * *
Del Bosque, forvette Pancu-Veysel ikilisini oynattı. Veysel Cihan’ın iyi veya kötü oynadığını araştırmayacağız. Ama koşuşu-yüklenişi-şarjı, hatta rakip savunma ile kavgası bile bir santrforda aranan özellikler taşıyor.
Bu özelliklerini dün yeterince kullanamasa da, hani ne derler, duruşu ile tam bir santrfor...
Pancu için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Biraz da bencillikten kaçsa, sağı ve soluyla diyaloğa girse...
Önce kendini düşünüyor Pancu. Zora girdiği an, topu ayağının ucuyla arkadaşına postalıyor.
Ne diyebilirim, onun da huyu böyle!
* * *
Top, Tümer Metin’in ayağına yakışıyor. Ve onun ayağından gelişen atakların güzelliği ve etkinliği de bir başka oluyor.
Beşiktaş’ın dün geceki performansı ve rakibi, ligin ikinci yarısı için sağlıklı bir yorum getirmemi engelliyor.
Devre arası bazı transferler gerçekleşirse, çekilen sıkıntıların unutulabileceğini şimdiden söyleyebilirim.
Yeter ki, alınacak yeni isimler sezon başı transferlerine benzemesin. Ve Beşiktaş bu çılgınlığı bir kez daha yaşamasın.
Yazının Devamını Oku 17 Aralık 2004
<B>DEL BOSQUE</B>’nin sahaya sürdüğü onbir, hangi taktiksel planın ürünüydü hiç anlayamadım.Tümer Metin ve Sergen Yalçın ikilisi ile bir hücum mangası oluşturmak, hangi yaratıcı felsefenin girişimiydi hiç çözemedim.
Sol kanatı Juanfran’ın ağır adımlarına bırakmak, bu bölgeye ölü toprağı dökmekten öte ne olabilirdi?
Bir teknik adam, sahaya ancak böylesine yanlış bir kadro sürebilirdi...
Del Bosque bunu yaptı!
Bir teknik adam, oyunu ancak böylesine şaşkın bakışlarla seyredebilirdi...
Del Bosque bunu da becerdi!
Sevgili Del Bosque’nin, Parma’yı gerektiği gibi araştırdığına da inanmıyorum... Ya da çözemediğini düşünüyorum.
Bu kadro, Parma’nın çabuk ve yüksek temposuna dayanamazdı. Sahanın her noktasında uyguladığı baskıya karşılık veremezdi.
Parma, oyunun her dakikasında Beşiktaş’ı hatalara zorladı. Ve Beşiktaş’ın düz kadrosu ile istediği gibi oynadı.
* * *
İlk Parma golünde Beşiktaş savunması Gilardino’yu nasıl gözden kaçırdı gördünüz...
Fatih Sonkaya’nın ne kolay bir penaltıya neden olduğunu seyrettiniz...
İkinci Parma golünde, Beşiktaş savunma ailesinin şaşkınlığına hep birlikte kızdınız.
Ve Parma’nın son golünde, Degano’nun hiç bir müdahale ile karşılaşmadan topa ne de rahat vurduğunu üzülerek izlediniz...
Allah aşkına, Beşiktaş dakika dakika erirken ve son umudu UEFA’dan adım adım uzaklaşırken, sevgili Del Bosque nerelerdeydi?
Beşiktaş bu maçı, oyuna başlamadan kaybetmişti. Yanlış kadro, taktiksel hatalar ve birbirini kovalayan yanlışlar, Beşiktaş’ın bir üst tura çıkmasını engelledi.
* * *
Beşiktaş, bir beraberlikle turu kurtaramaz mıydı? Athletic Bilbao’nun Standart Liege’i yenmesi, Beşiktaş için beklenmedik bir şans değil miydi?
Elbette bulunmaz bir fırsattı. Bunu da beceremedi Del Bosque. Beşiktaş değil Del Bosque beceremedi.
Del Bosque’yi ne kadar seviyorsam, o denli kızıyorum...
Beşiktaş’ı bu hallere düşürdüğü için!
Yazının Devamını Oku 11 Aralık 2004
<B>BEŞİKTAŞ’</B>ta bazı futbolcular elleriyle ayaklarını karıştırıyor... Böyle bir saçmalığa dün Kayseri’de <B>Fatih Sonkaya </B>da katıldı. Tehlike bölgesinin uzağında topa elle temasının tek nedeni gereksiz bir telaştan kaynaklandı. Ve Cem Deda hiç düşünmeden penaltı noktasını gösterdi. Kararı doğruydu...
Yine Cem Deda bir başka pozisyonda penaltılık bir hareketi kulak arkası ediyordu. Tümer Metin’in frikik atışında Balili’nin smaç çeker gibi topa uzanan elleri Cem Deda’nın gözlerinden kaçtı.
Hadi, Deda göremedi... Pozisyona en yakın kişi yardımcı hakem Cemal Gemici, suçun işlendiği anda nerelere bakıyordu, kimleri kolluyordu...
* * *
Beşiktaş’ın iyi oynadığını söyleyemem. İlk 45 dakikada tek pozisyon üretemedi, tek şut atamadı. Ancak, kazanma hırsı hiç tükenmedi. Aklı hep galibiyette idi...
İbrahim Akın, inanılmaz bir form düşüklüğü gösteriyor. Del Bosque onu kenara almakta haklıydı.
Okan Buruk, rakipten çaldığı her topu yine rakibe attı. A.Hassan oynama isteğini her iki yarıya yaydı. Doksan dakika her topun peşindeydi, iki kale arasında bıkmadan ve yorulmadan koşuşturdu.
Tümer Metin, gerektiği gibi oynamadı. Yine de attığı golle gündem yarattı. Zor bir pozisyonda kalitesine yakışır bir şutla skoru ve dengeyi sağladı.
Ramazan, her iki yarıda da iki top çıkardı ve olumlu not aldı. Juanfran için iyi veya kötü hiçbir şey yazmak istemiyorum. Herhalde, yazmadan da duygularım anlaşılıyor. Herkes gibi beni de bıktırdı...
* * *
Del Bosque’nin ikinci yarıda Daniel Pancu’yu oyundan almasını yadırgadım. Pancu gibi direkt kaleyi düşünen ve şut becerisi yüksek bir adamın yeri hep saha içi olmalı!
Bir soru hep kafamı kurcalıyor. Del Bosque gelecek sezon Beşiktaş’ta görevini sürdürürse, kimleri gönderecek merakla bekliyorum.
Beşiktaş dün bir klasiğini Kayseri’de tekrarladı. İyi oynamasa da koştu, savaştı ve kazanma moralini hep yüksek tuttu. Ve kovaladığı 3 puana da son dakika golüyle ulaştı...
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2004
<B>İKİ</B> dakikalık kısa bir zaman diliminde iki hata Beşiktaş’ın yakaladığı skor avantajını sıfırladı.İbrahim Toraman-Ramadan mücadelesinde kim kimi çekti... İbrahim Toraman mı yoksa Ramadan mı?
İlk çeken İbrahim Toraman’dı... Hakemin kırmızı kart çıkarttığı pozisyonda çekense kesinlikle Ramadan’dı. Çektiği gibi kendini yere atan ve hakemi yanıltan da yine Ramadan idi...
Fırat Aydınus pozisyonu gerektiği gibi yorumlayamadı. Ve Beşiktaş’a ağır bir fatura kesti.
Hemen sonra gelen İstanbulspor golü, Standart Liege maçında yenilen golün bir kopyası idi. Beşiktaş savunması Yalçın Ayhan’ın kafasına giden topu ailece seyretti...
Bu da ayıplanacak bir başka hataydı!
* * *
Oysa, Beşiktaş oyuna iyi başlamıştı. Kırmızı kart ve hemen ardından gelen gol tüm değerleri alt üst etti. Ve Beşiktaş oyun disiplinini yitirdi. On kişilik Beşiktaş kalan dakikalarda neler yapabilirdi?
Bazı futbolcular her koşulda oyunun kaderini etkileyebiliyor. Ve beklenmedik bir anda skoru değiştirebiliyor. Tümer Metin’in attığı ve attırdığı gollerdeki gibi...
Kalite ve farklılık da böyle pozisyonlarda ortaya çıkıyor.
A.Hassan için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Beşiktaş’ın rakip ceza sahasına taşıdığı her top, A.Hassan’la buluştuğu noktalarda hemen pozisyona dönüşüyor.
Del Bosque’nin zaman zaman onu unutarak kulübede bekletmesine şiddetle karşıyım...
* * *
Dünkü maça yorum yazmayı bir fantazi gibi düşünüyorum. On kişilik bir takım güç koşullarda olağanüstü bir kazanma hırsı ile oynuyorsa... Ve her bir futbolcu, skoru korumak için iki kişilik koşuyorsa... Derin yorumlara girmenin gereksizliğine inanıyorum.
Hele hele Okan Buruk’un gayretini, Çağdaş’ın çırpınışlarını da gördükten sonra lafı hiç uzatmadan noktayı koyuyorum.
Yazının Devamını Oku