Korkut Göze

Beşiktaş artık koşuyor

12 Ocak 2006
73 gün önce adım atarken dili bir karış dışarı çıkan fizik özürlü Beşiktaş, Werder Bremen maçını ve G.Saray ile oynadığı finalin 120 dakikasını savaşarak geçirdi. EFES CUP dönüşü, BEŞİKTAŞ’ın Antalya’da geçirdiği kamp günlerinin ve oynadığı iki maçın raporunu isteyen sevgili dostlara kısa bir yanıt veriyorum...

Beşiktaş mı, koştu koştu... Hiç yorulmadan yine koştu.

Ve sonra gerilere dönüp, anlatıyorum dostlarıma...
/images/100/0x0/55eb25cff018fbb8f8ae5fcb
Tigana, İstanbul’a geldiği ve Beşiktaş’ı izlediği ilk maç sonrası ayağının tozu ile bir değerlendirme yapmıştı. Ve demişti ki...

Beşiktaş’ın doksan dakikayı tamamlayacak fizik gücü yok. Koşarken yoruluyor.

Bu değerlendirme, Tigana’nın Beşiktaş ile tanıştığı ilk günün bir fotoğrafı idi...

Ve Tigana, Beşiktaş’ta geçirdiği 73 gün, teknik-taktik gibi kavramların dışında, kalabalık kadronun nefes gücünü artıracak yoğun bir mesai programı düzenledi. Fransız, mesajında hiçbir açık kapı bırakmıyordu...

Æ Koşmayan Beşiktaş forması giyemez.

Bu kapıdan ekmek yiyemez.

Beşiktaş’ta barınamaz.

Her bir futbolcunun kafasına adeta çivilediği bu ilkelerin altına attığı imzada da tehdit ve kararlılık içeren bir tavrı takınıyordu Fransız hoca...

İşine gelmeyen çeker gider!

* * *

İŞTE 73 gün önce adım atarken dili bir karış dışarı çıkan fizik özürlü Beşiktaş, G.Saray ile oynadığı finalin 120 dakikasını savaşarak ve boğuşarak tamamladı.

Beşiktaş’ın yeni çehresi çok önemliydi. Daha da değerlisi yıldız isimlerin de fizik açıdan yeterli kıvama ulaşmasıydı.

4Tümer Metin’in G.Saray maçındaki 120 dakikalık koşu maratonunu herkes gibi hayretle izledim.

4Okan Buruk’un hiç tükenmeyen enerji gücünün bu çalışma programından kaynaklandığını gözlerimle gördüm.

4Belki çok kişi Kleberson’un, eski Kleberson olmadığı görüşünde birleşti. Ancak, Werder Bremen ve G.Saray maçlarında katettiği kilometre, neredeyse bir taksinin bir günlük mesaisine ulaşıyordu. Üstelik, yardımlaşma duygusu ve oyunu okuma bilinci dört dörtlüktü.

Cordoba
’nın formu, İbrahim Toraman’ın yükselen performansı, İbrahim Üzülmez’in eskiye dönüş sinyalleri. Ali Güneş’in mücadele gücü...

Kimse diyemez ki... Beşiktaş’ta şu adam kaytardı, koşmadı! Başkaları sormadan hemen söyleyeyim...

Sergen Yalçın da bu takımda oynamak istiyorsa, o da koşacak.

Antalya kampında yaklaşık üç kilo vermesinin nedenini bir düşünün. Gerçeği hemen yakalarsınız.

* * *

BEŞİKTAŞ’ın hiç mi eksiği yok. Bir yığın sorunu var. Ailton’dan başlayabilirim.

Gidecek mi, kalacak mı?

Youla’dan sonra o da kaçarsa, Beşiktaş, bu açığı kimle kapatacak.

Sakın, İbrahim Akın demeyin. Onun gerçek yeri belli. Forvet arkasındaki geniş alanda koşacak bir İbrahim Akın’ı gözlerinizde canlandırın...

Genç Mehmet Sedef gerçek bir yetenek. Teknik özellikleri üst düzeyde. Çabuk oynuyor, adam eksiltiyor. Ama savunmanın solunda sırıtıyor. Rakibi kontrolde zorlanıyor ve yine rakibe geniş oynama alanları bırakıyor. Orta sahanın solunda daha verimli bir performans sergileyebilir.

Ahmet Dursun bir iyi, bir sakat. Veysel, Beşiktaş’ın bu bölgedeki beklentilerine yanıt verecek seviyede mi? Daha başka sorunlar da sıralayabilirim. Ama şöyle bir müjdeyi de Beşiktaş’ı sevenlere ulaştırabilirim.

Bu Beşiktaş, ikinci yarıda hiç durmadan koşacak, boğuşacak ve savaşacak.

En önde koşanlar arasında Sergen Yalçın’ı da görürseniz hiç yadırgamayın.

Söylediğim gibi, o da oynamak için can atıyor. Ve Beşiktaş’ta oynamanın kuralını biliyor!
Yazının Devamını Oku

Fotoğraftaki Kartal

10 Ocak 2006
BEŞİKTAŞ’ı, Efes Cup finalinde iki akıllı adam yönetti. Biri Tümer Metin, diğeri Kleberson... Bu ikiliye Okan Buruk’un enerjisi de eklenince, Beşiktaş ilk 45 dakikaya damgasını vurdu. Tümer Metin oyunun her bölgesinde varlığını hissettirdi ve mükemmel bir pas koordinasyonu ile Beşiktaş’ı pozisyona koşturdu.

Oynama hevesi üst düzeydeydi. Kapris ve öfke gibi huylardan arınmış, sanki bir futbol meleğini andırıyordu.

Kleberson, orta alan ile savunma bloğu arasında koşarak ve savaşarak sağlam bir yardımlaşma köprüsü kurdu.

Tek pas oynayarak riskten kaçındı. Ve çabuk oynama düşüncesi ilk 45 dakikada Beşiktaş’a farklı ve hareketli bir tempo getirdi.

Ailton iki kez aradığı pozisyonu yakaladı. Vuruşları Ailton’u anımsatacak gibi değildi. İbrahim Akın’ın hareketli oyununa uyum sağlayamadı.

Beşiktaş savunması, Hakan Şükür’ün kafasına havalanan topları kontrolde fazla zorlanmadı. Çağdaş ile İbrahim Toraman sağlıklı bir kademe ağı kurunca, Cordoba’nın ilk yarıdaki işi kolaylaştı. Kurtardığı penaltıda ise müthiş bir refleks örneği verdi.

H H H

Tigana, Beşiktaş’a Antalya kampında fizik ağırlıklı çalışmalar yaptırıyor. Ve fizik açıdan istediği performansa ulaştığı an, bazı yıldızların teknik özelliklerini de kullanarak Beşiktaş’ı farklı bir kimliğe taşıyacağına inanıyor.

İlk yarıdaki Beşiktaş, Tigana’nın bu isteği doğrultusunda iyi örnekler sundu. Ben, merakla bekledim... Aynı tempoyu oyunun geneline taşımak gibi fiziksel bir direnç gösterebilir miydi Beşiktaş...

Ve ilk 45 dakikadaki tempoyu oyunun final bölümüne de taşıyabilir miydi...

Herşeyden önce oyunu kontrolden sorumlu iki akıllı adam Tümer Metin ve Kleberson’un fizik performansları çok önemliydi. Bu da sürekli kafamı kurcalayan bir başka soruydu.

Beşiktaş, belki ilk 45 dakikadaki canlı temposunu ikinci yarıya taşıyamadı. Ancak yarattığı pozisyonlarda aradığı golü bulabilirdi.

Üstelik Kleberson ile Tümer Metin’in oyuna katkılarında fiziksel bir düşüş de yoktu.

Beşiktaş, dün gece bir hazırlık maçı oynadı. Kazanması veya yenilmesi pek önemsenecek gibi değildi. Bunun tartışmasını yapmayacağım. Ve gördüğüm söyleyeceğim.

Beşiktaş, ligin ikinci yarısında ilk yarıda çizdiği kötü performansı unutturacak ve silecek olumlu sinyaller veriyor.

Bunun net fotoğrafını dün gece gördüm. Fotoğraftaki bu Beşiktaş’ı sevenleri de beğenecek.
Yazının Devamını Oku

Büyük silahşör

7 Ocak 2006
BEŞİKTAŞ, üç günlük bir idman programı sonrası Werder Bremen maçına çıktı. İlk 45 dakikanın bitiminde taraftarın oynamayan Sergen’i alkışlaması, beğenmediği Beşiktaş’a gönderdiği bir sitem havası taşıyordu. 4-3-1-2 düzenindeki Beşiktaş sınırlı fizik gücünü zorlayarak oynamaya çalıştı. Henüz beklenen performansa ulaşmadığı ilk yarıdaki düşük tempo ve pas hatalarından belliydi.

Tigana’nın sahaya sürdüğü 11’de iki futbolcu kafamı karıştırdı. Savunmanın sağında Ali Tandoğan, solunda Mehmet Sedef...

Her ikisi de hücuma yönelik heves ve teknik özellikler taşıyor. Mehmet Sedef, ayağındaki topu iyi kullanmaya özen gösteren bir genç. Çabuk hücuma çıkıyor ve bu alanları akıllıca kullanıyor. Ama aynı performansı savunma bölgelerinde tekrarlayamıyor. Pozisyon hatası yapıyor ve rakibi kolay kaçırıyor.

Söylediğim gibi 3 günlük idmanla maça çıkan Beşiktaş’ın alacağı sonuç beni ilgilendirmiyordu. Oyunu bu açıdan izledim. Herkes gibi 90 dakikayı farklı bir Beşiktaş görebilmenin beklentileri ile geçirdim.

İlk yarıdaki Beşiktaş’ı beğenmedim. İkinci yarıdaki gayreti ve kazanma hırsı Beşiktaş’ı farklı bir konuma taşıdı. Ve girdiği pozisyonlarla tribünleri coşkuya sürükledi.

* * *

Ve bir gerçeği yakaladım Beşiktaş’ta... Ailton, kalabalık kadroda Beşiktaş’ı gole kavuşturacak tek isim... Golün nasıl atılacağını bilen tek silahşör.

İlk yarıda Beşiktaş ancak iki kez topu Ailton ile buluşturabildi. İkinci pozisyon, Ailton’un hala taşıdığı ağır kilolarının altında ezildiğini gösteren en net fotoğraftı. Önündeki topa gerekli deparı atamadı ve beklenen çabukluğa ulaşamadı. Ancak ikinci yarıda attığı üç golün herbiri Ailton’un aradığı ve beklediği pozisyonlardı. Tek vuruşta işi bitirdi. Herbiri klasik bir Ailton golüydü.

Şimdi soruyorum... Bu Ailton’u satabilir misiniz...

Ve bir paragraf da Sergen Yalçın için açıyorum. Taraftar ilk yarıda oynamayan Sergen’i alkışlamakta ve oyuna davet etmekte haklıymış. Sergen’in girişiyle Beşiktaş’ın oyun kalitesi değişti ve tempo kazandı. Demek ki, Ailton ve Sergen gibi yıldızlardan vazgeçmek kolay değil.
Yazının Devamını Oku

Beşiktaşlı kaç yıl oldu?

19 Aralık 2005
BEŞİKTAŞ’ta aradığım güzellikleri bulamadığım ilk 45 dakikada bakışlarım, Trabzonsporlu Yattara’ya kilitlendi. Nefis bilek hareketleri, inanılmaz vücut çalımları... Herbirini keyifle izledim. Beşiktaş’ta böyle güzellikleri, bazen Sergen’de ve Kleberson’un birkaç pasında gördüm. Bu iki adamın ayağından çıkan toplar Beşiktaş’ı erken bir gole kavuşturabilirdi. Öyleyse, İbrahim Akın, Youla ve İbrahim Üzülmez’e biraz sataşacağım...

İbrahim Akın ilk 45 dakikada yine inanılmaz bir bencilliğin yanlışlığına takıldı. Ve bitkin fiziği, düşündüğünü uygulamasını engelledi.

Youla rakip savunma ile boğuşurken yanlış noktalar seçti. Topsuz alanlara koşarak daha etkili pozisyonlar bulabilirdi.

İbrahim Üzülmez, Sergen’in nefis bir pasında ilk yarının en kolay pozisyonunu yakaladı. Ama geç hareketlendi ve vuruş rahatlığını zora soktu.

* * *

Beşiktaş, rakibin kendi yarı alanındaki kalabalığını çabuk oynayarak ve adam eksiltmeyi deneyerek kırabilirdi.

Oysa, yanlış bir yol seçti... Yan ve geri paslarla oyalandı, rakibin işini kolaylaştırdı.

Tigana’nın, Sergen’i kenara almasını ve Tümer Metin ile oyuna devam etmesini anlayamadım.

Tigana, basın toplantısında bu iki kaliteli adamın yeterli güce ulaştıkları anda birlikte oynayabileceklerini söylemişti.

Dün, her ikisi de en azından kazanma hırsıyla doluydu. Ve kötü bir futbol sergileyen Beşiktaş’ın kaderini, birlikte oynayarak değiştirmeleri mümkündü.

Acaba, Fransız hoca Sergen-Tümer ikilisinin birlikte oynamasını aşırı bir lüks gibi mi görüyor? Veya bir fantazi gibi mi düşünüyor...

* * *

Beşiktaş, maçın final bölümünde hareketli bir oyun biçimi seçti.

Yine de Tigana’nın skoru eşitlemek için Youla-Veysel-İbrahim Akın üçlüsünü aynı anda oyunda tutmasını, taktiksel bir uygulamadan çok son ‘çare’ veya ‘çaresizlik’ gibi algılıyorum.

Beşiktaş’ın ikinci yarıdaki saldırışı belki aradığı golü getirebilirdi. Ancak, rakibe sunduğu rahat pozisyonlar, Kartal’ı daha farklı bir yenilgiye de sürüklerdi.

Avrupa’dan elenmiş, ligden kopmuş bir Beşiktaş’ı kaleme almak ne zor... Sahi, kaç yıl oldu, şöyle ağız tadı ile bir Beşiktaş yazmayalı... Ve siz sevgili Beşiktaşlılar... Kaç yıl oldu ağız tadı ile bir Beşiktaş izlemeyeli. Kaç yıl...
Yazının Devamını Oku

Bir anlamı kalmadı

15 Aralık 2005
BİR mucizeyi kovalar gibi Beşiktaş’ın peşine takılıp, Guimaraes’e kadar gittik.

Beşiktaş’ın turu geçmesi bir yığın ince hesaplara dayanıyordu. Anlatıp kafanızı karıştırmayayım. Kısaca, önce Beşiktaş’ın kazanması ve Sevilla’nın da Bolton’u yenmesi gerekiyordu. Sonrası arap saçı gibi... İçinden çıkılmaz bir averaj hesabı...

Yine de gözlerim Beşiktaş’ta, aklım Sevilla maçından gelecek bir müjdedeydi. Hele hele, İbrahim Toraman’ın golünden sonra gözlerimi maçtan çekip, sağa-sola ve çevremdeki arkadaşlarıma çevirdim. Her birinin elinde telefon, Bolton-Sevilla maçının skorunu kovalıyordu.

Bu arada, Beşiktaş’ın yine basit bir savunma hatasından yediği gole bile aldırmadım.

Çünkü Beşiktaş, Guimaraes’e oranla daha farklıydı. Teknik ve kalite bakımından üstün özellikler taşıyordu. Kısacası, Guimaraes’i yenecek güçteydi.

Yazının Devamını Oku

Daha çok ağlarsın

13 Aralık 2005
ÇOK gollü ve heyecanı doksan dakika hiç eksilmeyen bir derbi yaşadık. Her derbi gibi maç sonrası başlayan tartışmalar, eleştiriler, övgüler ve de sataşmalar yine gündeme oturdu. Beşiktaş, derbinin 4.hakemine bozuluyor.

Taraftar, şimdiye dek övdüğü Tigana’nın derbi taktiğine sitem ediyor.

G.Saray cephesinde Eric Gerets omuzlarda dolaşıyor.

Hepsi birer derbi klasiği. Kazanan okşanır, yenilen hırpalanır. Bir de bazı gerçekler gözlerden kaçar ve atlanır...

G.Saray-Beşiktaş derbisinin kasedini bir-kaç kez izledim. Ve çıkardığım sonuç gerçekten ilginçti...

Atılan 5 golün her birinde savunma hataları net çizgilerle görülüyordu.

İbrahim Toraman’ın attığı iki kafa golünde, ön direkt-arka direk paylaşımı gibi bir temel ilkeyi beceremeyen G.Saray savunması...

G.Saray’ın attığı gollerde refleks çabukluğu, pozisyonu sezinleme duygusu ve erken karar verebilme gibi gerekli özellikleri sınırlı Beşiktaş savunması...

Bunları izledikten sonra bir süre düşündüm. Ve aklıma bazı şeyler takıldı. Öncelikle takımların transfer politikası...

Her sezon sonu santrfor ağırlıklı yabancılara harcanan milyon dolarlar...

Daha sonra forvet özellikleri taşıyan orta saha oyuncularına duyulan iştah...

Süper Lig kulüplerimiz, öncelikle bu mevkilerde oynayan yabancılar için bir transfer avına çıkıyor.

Onlar transferin gözdeleri!

Savunma adamlarının değeri ise, yenilen gollerden sonra akla geliyor. Ve kaybedilen bir maç sonrası yöneticisinden teknik adamına kadar bir sitem ve sızlanma dizisi...

Basit goller yedik ve kaybettik. Savunma hataları bize puan kaybettirdi gibi!

Diyorum ki... Bir gün gelecek, savunma ağırlıklı futbolcular gündemde ilk sırayı alacak.

Ve özellikle Avrupa’da başarı bekleyen Süper Lig takımlarımız, savunmasını sağlama almadan Avrupa’ya çıkmayacak.

Buna Avrupa’nın ünlü takımlarından birkaç örnek de sıralayabilirim...

Milan’da oynayan Hollandalı Stam. Juventus’ta Fransız Vieira. Chelsea savunmasında iki Portekiz’li Carvalho ve Ferreira. B.Münih’teki Arjantinli Demichelis. Lyon’da top koşturan Senegal’li savunma adamı Diatta...

Belki bir gün benzeri savunma adamları Süper Ligimiz’de de top koşturacak.

Gol atmak kadar yenilen basit ve hatalı gollerin önemini anladığımız zaman...

* * *

BEŞİKTAŞ’ın, G.Saray derbisini kaybetmesine hiç şaşırmadım.

Adı üstünde DERBİ... Yenilir veya kazanırsın. Bu değişmeyen bir derbi klasiğidir.

Ancak, maç öncesi derbiyi konuşurken, bir şey aklıma hiç gelmedi.

Tigana ile Beşiktaş’ın yakaladığı hücum hevesinin, yine Fransız hoca ile derbide korkuya dönüşeceğini hiç düşünmedim.

Ve Tigana’nın derbiden eleştiri alarak çıkacağını da akıl edemedim...

Bir dostum söyledi. Maç sonrası Nevzat Demir Tesisleri’ne dönen Tigana, futbolcuları ile konuşmuş.

Bir özeleştiri toplantısı!

Herkes derbiye bir yorum getirmiş. Tigana’ya değişik görüşler sunmuş Beşiktaşlı futbolcular.

Kimi gerektiği gibi oyuna konsantre olamadıklarını dile getirmiş.

Kimi 2 gol atmalarına karşın bu derbiyi kaybettiklerini söyleyerek ‘Biz suçluyuz’ demiş.

Kimi orta sahanın savunmaya gerekli desteği veremediğini haykırmış.

Bazıları da yenilgiye başka nedenler sıralamış...

Savunmayı çok geride kurduk.

Fizik olarak sarsıldığımız dakikalarda oyuncu değişiminde geç kaldık.

Hücumu az adamla düşündük.

Korkak oynadık.

Yani, yenilgide kendileri kadar, Tigana’ya da bir fatura keşmiş Beşiktaşlı futbolcular.

Özeleştiri dediğin böyle olur.

Yalnız bu eleştiriyi yapanlar sadece birkaç kişiymiş!

* * *

VE Süper Lig’de hiç beklenmeyen bir tablo çizdi Gaziantepspor.

İlk yarıda kendi sahasında oynadığı maçlarda hiç galibiyet alamadı!

İç sahada 8 maçın 6’sını berabere bitirdi, 2’sinde yenildi.

Ve herkesi şaşırttı Gaziantepspor!

Oysa, daha önceki sezonlar Gaziantep deplasmanı her takım için korkulu bir rüyaydı.

Benzeri bir sonuç Süper Lig’de bir kez daha yaşandı. Zeytinburnuspor, 1996-97 sezonunda 16 maçın hiçbirinde galibiyet yüzü görmedi..

16 maçın 14’ünde yenildi, 2’sini de berabere bitirdi.
Yazının Devamını Oku

Siyah beyaz

11 Aralık 2005
TİGANA’nın ilk derbisiydi. Fransız hoca, özellikle ilk 45 dakikada aklını ve duygularını derbinin coşkusuna kaptırmadı. Beşiktaş’ı gerektiği gibi oynattı. G.Saray ataklarını kalabalık bir savunma mangasıyla karşıladı. Hücuma İbrahim Akın ve Ahmed Hassan’ı koşturarak çıktı...

Beşiktaş’ın her iki kanadına ikişer nöbetçi dikti Tigana... Sağda Ali Tandoğan-Kleberson ve solda Adem Dursun-İbrahim Üzülmez... Ve iki kanadın hücumlara çıkışı sınırlıydı. Savunma sorumluluğu her iki kulvarda da daha ağır basıyordu.

Böyle bir düzende Beşiktaş’ın hücum organizasyonu genelde Tümer Metin’in ayağından çıkan toplarla şekilleniyordu.

* * *

Beşiktaş’ın attığı iki gol idmanlarda ezberlercesine tekrarlanan bir çalışmanın ürünüydü...

Kornerden ön direğe gelen iki top ve İbrahim Toraman’ın iki nefis kafa şutu...

Tigana, Beşiktaş’a bir şeyler öğretiyor. Ve öğrettiklerini saha kenarına kadar koşarak, oyunun akışı içinde futbolcularına bağırarak anlatmaya çalışıyor.

İlk 45 dakikada G.Saray, orta sahayı çabuk adımlarla geçti. Böyle bir alan rahatlığına Beşiktaş’ın izin verdiğini söyleyebilirim...

Tigana, G.Saray’ı Beşiktaş ceza alanı dışında karşılamayı düşünüyordu. Ve savunmanın karşıladığı her topun İbrahim Akın ile Ahmed Hassan’a uzun paslarla ulaşmasını istiyordu. Bu düzen ilk 45 dakika iyi işledi. Beşiktaş’ın bu yüzünü ve Tigana’nın ilk 45 dakikalık derbi planını beğendim.

* * *

VE
geçiyorum Beşiktaş ile Tigana’nın diğer yüzüne... Oyunun final bölümünde dengeler bir anda değişti. Beşiktaş, G.Saray’ın hızlı temposu ve sert presi ile adeta boğuldu.

Ve Beşiktaş’ın fizik yetersizliği sahanın her bölgesinde sırıtmaya başladı. Şimdi bir soru... Beşiktaş’ın ikinci yarıdaki etkisiz oyunu sadece fizik yetersizliğinin hazırladığı bir son muydu?

Böyle bir düşünceye karşı çıkıyorum... Ve hislerimde yanıldığımı da düşünmüyorum. Tabeladaki skoru korumak gibi bir yanlış duygunun, Beşiktaş kadar Tigana’yı da etkilediğini biliyorum.

Oysa, Tigana bu yarıda ısrarla Beşiktaş’ın üzerine gelen G.Saray’ı, hücuma daha çok adam göndererek yıkabilirdi.

Örneğin, Ali Tandoğan’ın özgürce hücuma çıkmasına izin verebilirdi. Kleberson’un, savunma yükünü hafifleterek, hücumu daha da zenginleştirebilirdi. Youla’yı kullanmak için G.Saray’ın beraberlik golünü beklemezdi. Sergen’in ustalığını daha önce hatırlayabilirdi...

Dün gece Beşiktaş ve Tigana’nın bir yüzü beyaz, diğeri siyahtı. Siyah yüzü derbiyi kaybettirdi.
Yazının Devamını Oku

Top yere inince

5 Aralık 2005
BEŞİKTAŞ’ın topu havaya kaldırarak oynadığı dakikalar, boşuna harcanan bir zaman dilimiydi. Ve bu yanlış seçim, Beşiktaş’ı yaklaşık 35 dakika etkisiz ve pozisyonsuz bıraktı.

Böyle bir isteğin Tigana’dan kaynaklandığını hiç aklıma getirmedim. Sadece, erken bir gole kavuşma hırsının Beşiktaş’a yüklediği gereksiz bir telaş gibi düşündüm...

Ve 35.dakikadaki golden sonra Beşiktaş kimlik değiştirdi ve bazı değerlerine kavuştu.

İbrahim Akın’ın, Ahmed Hassan’a hazırladığı ikinci golün pozisyonu ve daha sonra Kleborson’un attığı üçüncü gol... Her biri topun yere indiği ve ayağa oynandığı ilk 45 dakikanın son bölümünde gerçekleşti.

Beşiktaş gibi çok adamla hücuma koşan bir takımın böyle bir kolaylığı daha çabuk düşünmesi ve uygulaması gerekirdi.

Yazının Devamını Oku