Paylaş
Beşiktaş’ın turu geçmesi bir yığın ince hesaplara dayanıyordu. Anlatıp kafanızı karıştırmayayım. Kısaca, önce Beşiktaş’ın kazanması ve Sevilla’nın da Bolton’u yenmesi gerekiyordu. Sonrası arap saçı gibi... İçinden çıkılmaz bir averaj hesabı...
Yine de gözlerim Beşiktaş’ta, aklım Sevilla maçından gelecek bir müjdedeydi. Hele hele, İbrahim Toraman’ın golünden sonra gözlerimi maçtan çekip, sağa-sola ve çevremdeki arkadaşlarıma çevirdim. Her birinin elinde telefon, Bolton-Sevilla maçının skorunu kovalıyordu.
Bu arada, Beşiktaş’ın yine basit bir savunma hatasından yediği gole bile aldırmadım.
Çünkü Beşiktaş, Guimaraes’e oranla daha farklıydı. Teknik ve kalite bakımından üstün özellikler taşıyordu. Kısacası, Guimaraes’i yenecek güçteydi.
* * *
Maç bitene kadar diğer maçtan gelecek haberi bekledim...
Oysa, Bolton ile Sevilla birbirlerini hırpalamadan golsüz bir beraberliğin rahatlığını sürdürüyorlardı.
Beşiktaş ise, hücum hevesini hiç eksiltmeden Guimaraes kalesine yükleniyordu. Ve Sergen’in paslarında Youla ile A.Hassan pozisyon kovalıyordu.
Orta alanda Koray ve Kleberson’un top kayıplarının asgariye indiği pozisyonlarda, Beşiktaş’ın hücum organizasyonları daha etkili biçimde gelişiyor. Aynı şeyler İbrahim Üzülmez için de geçerli...
* * *
Ve Ali Tandoğan’ın hücuma çıktığı dakikalar Beşiktaş’a daha çok pozisyon üretme kolaylığı getiriyor. Tigana’nın, Ali Tandoğan’ın hücum hevesini sınırlı tutmasını yadırgıyorum.
İbrahim Toraman’ın duran toplardaki ustalığı Guimaraes maçında da sürdü. Attığı her iki goldeki zamanlaması ve hamle çabukluğu nefisti.
Guimaraes’te her şey güzeldi... Ama Bolton-Sevilla maçından beklediğim müjde gelmedi. 1-1’lik sonuç yeterli değildi. Ve Beşiktaş’ın galibiyeti de artık bir anlam taşımıyordu.
Evet, bir mucizeyi kovalar gibi Beşiktaş’ın peşine takılıp Guimaraes’e kadar gittik. Ama bu mucizeyi yaşamadan boynu bükük geri döndük...
Paylaş