Liste uzuyor, herhalde hepimiz bu “haşırttudıblekbord” tarzı zamları derinden ve ince bir sızıyla hissediyoruz.
Mesela petrol fiyatları henüz dumanı üstünde tüten geçmişe nazaran beşte bir civarında düştü ancak Türkiye en pahalı benzinini kullanan ülke olmayı sürdürüyor.
Business HT, kısa bir süre önce litresi 55 kuruş olan petrolü nasıl 4 lira 35 kuruşa aldığımızı 1 dakika içinde anlatan bir animasyon hazırlamıştı.
Görmeyen, duymayan vardır diyerek tekrarlamakta fayda var.
POMPA NİYE AĞLATIYOR?
Önce Ahmet’i hatırlayalım, Ahmet’i hiç unutmayalım, Ahmet’i unutturmayalım.Adana’da yaşıyordu, 13 yaşındaydı, 7’nci sınıf öğrencisiydi, 7 çocuklu bir ailenin en küçüğüydü.Yüreğir ilçesi Keresteciler Sitesi’nde bir plastik fabrikasında işçi olarak çalışmaya verilmişti.14 Mart 2013’te kaçak olarak 2 aydır çalıştırıldığı fabrikada, pres makinesine kafası sıkıştı ve hayatını kaybetti Ahmet.İşyeri temizlendi, çocuk hastaneye “Araba çarptı” diye bırakıldı.
ECELİ ÖYLEDİR, KADERİ ÖYLEDİR
Doktorun Ahmet’in “trafik kazasında ölmediğini” fark etmesi üzerine polis devreye girdi ve Ahmet’in fabrikada öldüğü belirlendi.Yüzde yüz suçlu bulunan işyeri sahibi kısa bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest kaldı.Ahmet’in babası “maddi ve manevi zararlarının karşılandığını” belirterek davacı olmadığını söylerken ekledi: “Oğlumu Allah verdi, Allah aldı. Eceli öyledir, kaderi öyledir...”Neticede işyeri sahibinin 4 yıl 2 aylık hapis cezasını “günlük 20 lira” üzerinden bir hesapla 30 bin 40 TL şeklinde ödemesine karar verildi.Bu cezayı da 24 eşit taksitle ödemesi uygun görüldü.Ahmet, günlük 18 lira karşılığında çalıştırılıyordu...Ahmet’in durumu istisnai değildi; 2013’te 59, 2014’te 54 çocuk işçi hayatını kaybetmişti.
BAK, TÜİK NE DİYOR?
İBB Atatürk Kitaplığı’ndaki “dönemsel ilgi patlamasının” (buraya döneceğiz) farkında olanlardanım. Evime yakın bu kütüphaneyi bir süredir ziyaret etmesem de, yıllarca kullandım, önünden geçerken kalabalığı da görüyorum.
Koç Grubu’nun İstanbul’a bir hediyesi olan, ünlü mimarımız Sedad Hakkı Eldem’in imzasını taşıyan güzel bir binada hizmet veren bu güzide kültür merkezi, dünyanın en güzel manzaralı kütüphanesidir dışarıya bakınca...
Peki içeri bakınca ne görüyoruz?
ŞAHIS KÜTÜPHANESİ SAYILIR
1970’lerde ABD’de yürütülen bir çalışmada araştırmacılar televizyon seyretmenin tamamen kontrol altında tutulabileceği yurtlarda ve yatılı okullarda kalan öğrencileri iki gruba ayırır.
Altı hafta boyunca genç deneklerin yarısının sadece şiddet içerikli programları seyretmesine, diğer yarısının da şiddet içermeyen programları seyretmesine izin verilir.
Araştırma sona erdiğinde herkes şiddet içerikli programları seyredenlerin daha saldırgan ve asi davranmasını beklerken şaşırtıcı bir durum çıkar ortaya.
Şiddet görüntüleri içeren programları seyreden grup eskisinden daha sakin ve daha çalışkan vaziyetteyken, diğer gruptakiler yumruk yumruğa kavga etmeye, okulları tahrip etmeye başlamıştı.
‘BATMAN’İME DOKUNMA!
Şaşkınlık içindeki araştırmacılar önce şiddet içeren programları seyredenlerin bir nevi
Sabah gazetesinden Dilek Yaman’ın haberine göre, olaylar İstanbul Sultangazi’de Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Grup Amirliği’ne bağlı iki polisin bir “operasyon haberi üfürmesi” ile başlıyor.
Nasıl bir haber üfürüyor Ali B. ve Abdülkadir E. isimli polis memurları?
Şöyle...
RÜŞVET, YAĞMA VESAİRE
“MİT bir operasyon hazırlığında... Operasyonda rüşvet, irtikap, yağma ve fuhuş gibi hadiselere bulaşmış 200 polis gözaltına alınacak...”
“Kolektif halde” kötü savunma yapan, birbiriyle yardımlaşmayı bir an bile aklından geçirmeyen, kazanma iradesini geçen sezonda bırakmış bir takım.
Rakibi karşılarken panik atak geçiriyor, eli ayağı dolaşıyor, her bir yapı elemanı hatalar zincirine halka oluyor, takım arkadaşının nerede durduğunu dahi bilmiyor, daha tuhafı da bazı durumlarda bazı oyuncular kendilerinin nerede durduklarını fark etmiyor.
Geriye düştüğü maçı dengelemeyi, öne geçmeyi, genetik mirası sayesinde, bireysel performans parlamalarıyla filan bir şekilde becerebiliyor ama kıymetini bilemiyor.
Meşhur fıkradan ilham alarak söylersek: Vuruluyor, vuruyor, vuruyor, vuruluyor, vuruluyor... İleride güç bela kazandığı avantajı, geride har vurup harman savuruyor.
Temeli “toplumsal fayda için bireysel muhalefet” olan Kamerist Gençist Hareket’i bir espri olarak ortaya atmıştım.Kamer Genç’in bağımsız milletvekili olduğu, arkasında bir parti desteği olmamasına rağmen müthiş bir performans sergilediği günlerdi. Dönüp baktım, yıl 2007 imiş.Hafızam yanıltmıyorsa bütçe görüşmeleri zamanıydı.“Hobi” olarak her sene sektirmeden seyrettiğim görüşmeler sırasında Kamer Bey yine coşmuş haklı insanlara özgü cesaretiyle muarızlarının dengesini bozmuştu.Bunun üzerine yazmıştım “Yaşasın Kamerist Gençist Hareket” yazısını.
DALGA MI GEÇİYORDUM?
Bildiği ve inandığı yoldan sapmayan, haklı olduğu konuda geri adım atmayan, sesini kısmayan, adaletsizlik, sahtekârlık, riyakârlık karşısında dikilen, gerekirse en yakınlarını bile karşısına alanlara özgü bir tavrı benimsiyordu “hareket”.Çıkış noktası, isim babası elbette Kamer Genç’in Meclis performansıydı ancak Kamer Genç’e ve mesela bana da karşı bir tavrı işaret etmeye çalışıyordum.Memleketin yavan ve yapıştırma demokrasi piyesine figüran olmaktansa bütün benliğinle karşısında durmak, yılmadan yanlışları söylemek gerekiyordu; kimin ayağına bastığına bakmadan.KGH’yi birkaç kez dillendirdikten sonra bir gün Kamer Genç aradı.Gayet kibardı ve açıkçası niyetimi anlamaya çalışıyordu; dalga mı geçiyordum?Dilim döndüğünce, yukarıda genel çerçevesinden bahsettiğim “hareketin” niyetini anlattım.
SİZE DE KARŞIYIM
“Galatasaray nasıl battı? Galatasaray nasıl kurtulur?”
Nasıl mali uçuruma sürüklendiği rakamlarla ortaya konuluyor zaten.
Deposundaki formaya sahip çıkamayan, panik transferler yapıp akla sığmayacak sözleşmelere ve aracılara ve yoluculara para kaptıran, mesela bünyesinde görevlendirdiği hukuk müdürü tarafından 600 bin TL’si çarçur edilen bir kulüp.
“1 milyarı aşmış borç içinde 600 bin TL, bir depo forma, üç-beş çakalın cebe indirdiği paranın hükmü nedir? Uğraştığın işe bak?” diyebilirsiniz.