Danimarka’nın meşhur rock festivali Roskilde’de takati kalmamış ama mutlu, üstünden uzatılmış hafta sonu boyunca rock’n’roll treni geçtiği için bitkin ama umutlu bir müzikseverdim o gün.
Rock festivallerinde pazar akşamını görmek, 4 günlük ultra müzikal maratonu tamamlamak kolay iş değildir. Tamamlayana “Hayatta kaldı” derler, öyle zorlar fiziksel ve ruhsal açıdan bazen...
Ama işi esas zor olan o son akşam sahneye en son çıkacak sanatçıdır.
Bu yorgun, iliğine kemiğine kadar müziğe, eğlenceye, partiye doymuş kitleyi ayağa kaldırmak bile kendi içinde bir mucizedir.
Seyahatte kullanamayacak olsa da, ‘yakmak için’ bile bir Avrupa biletine ihtiyacı var. Ve bu kupa da o bileti sağlayabilir. İtibar, taraftarın gönlünü almak gibi bonuslar da cabası... İlk 10 dakika baskı kurmaya çalışan ama aynı zamanda kalesinde iki net pozisyon veren bir Galatasaray vardı.12’de Podolski, 13’te Carole ile tehlike sinyali çakmaya başlayan sarı kırmızılı ekip 15’inci dakikada öne geçmeyi başardı. Yasin’in attığı pas, Emre’nin kontrolü ve gol vuruşu estetik açıdan da kıymetliydi. Gol sonrası Rizespor biraz oyunu ileride zorlamaya çalışsa da Galatasaray bu ataklarda fazla terlemedi, oyunu soğuttu. Sneijder’ın sahneden erken çekilmesini zamana yayarak ve sorumluluk paylaşarak hissettirmeden geçiştirmelerini de bir başarı olarak görmek mümkün.
MAÇIN KIRILMA ANI
15’inci dakikada gelen gol ne yana döneceği belirsiz maçı Galatasaray’a çevirdi.
İKİNCİ DEVRE BAŞKA MAÇ
MAÇIN ikinci yarısı ise başka bir maceraya dönüştü.
Hürriyet’ten Hülya Güler’in yaptığı röportajında ekonomik açıdan bir fotoğraf çekerken uyarılarını, riskli gördüğü noktaları da sıralıyordu.
Acemoğlu’nun “riskli” bulduğu noktalardan biri de politikacıyla alanın cebini ısıtan kamu ihalelerini kovalayanların ilişki biçimi ve doğurduğu neticelerdi.
“En büyük para nereden geliyor? İhalelerden. İhaleleri kazananlara bakın, politikacılarla iç içe olan şirketler. Bu çok önemli bir risk... Türkiye’de şirketlerin genel müdürleri zamanının yüzde 60-70’ini inovasyon ve Ar-Ge ile uğraşmak yerine politikacılarla ilişkilere ayırmak zorunda. Bundan dolayı kaçan fırsatları bir düşünsenize...”
Ayrışacak yerimiz kalmamış gibi bir de milli zaferler ve bayramlar üzerinden ayrışma noktasına yürümüş bulunuyoruz; hayırlı olsun.
Başbakanlık’tan Tuğrul Türkeş imzasıyla Milli Eğitim’e ve ilgili başka kurumlara bir yazı gitti 24 Şubat 2016’da.
“Kut’ül Amare Zaferi’nin 100’üncü yıldönümü” için görkemli kutlamalar yapılmasına karar verildiği yazıyordu bu talimatta.
“23 Nisan’ın ‘ötelendiği dönemde’ görkemle kutlanacak bu bayram da nereden çıktı” diyenlerle (muhalefetle), “Unutturulmak istenen tarihi zafer kaşıntı yarattı” diyenler (iktidar yanlıları) anında cephelerinde pozisyonlarını aldılar.
‘(Veysel) evden çıkarken barış işareti yaptı ve fotoğrafını çekmemizi istedi. Küçücük bedeniyle, babamın elinden tutarak barış için yola çıktı.
Veysel’imin 10 gün önce doğum gününü kutladık. Çok sevdiği Fenerbahçe saatini takamadan veda etti bizlere. Okuyacaktı o, hepimize destek olacaktı.
Montunu giyecek, saatini takacak, okuluna gidecekti. Fenerbahçe maçını izlemeye gidecektik...’”
9 yaşındaki kardeşi Veysel’i ve babasını 103 masumun can verdiği 10 Ekim 2015 Ankara Garı saldırılarında kaybetmişti Fatoş Atılgan.
Belki de bu yüzden, hep etrafımızda olmalarını istediğimizden milyonlarcasını evde, tarlada, sanayide, sokakta çalıştırırız!
Utanmadan köle gibi çalıştırırız; ya hiç para ödemeyiz ya da boğaz tokluğuna ömürlerini törpüleriz ki yoksulluğa idmanlı olsunlar.
Çocuklarının iyi eğitim almasını önemseyen bir ülkeyiz biz...
Belki de bu yüzden onları sınavdan sınava koştururken temel eğitimin yapısını, müfredatı vb zırt pırt değiştiririz ki her duruma hazır olabilsinler...
Resmi karşılama töreni bugün Cumhurbaşkanlığı kompleksinde yapılacak ama öncesinde böyle bir üst düzey jest uygun görülmüş işte...
Selman bin Abdülaziz’in geçen sene Antalya’daki macerasını “altın yapraklı çikolata”, özel tuvalet, bol lüks araçlı konvoy, otel kapatma gibi klasik haberler üzerinden takip etmiştik.
Bu sefer de durum değişmedi. Yine 500 lüks otomobile, kamyonlarla taşınan özel eşyalara, kalacağı otelde yapılan değişikliklere bakmayı, bu abartılı lüks üzerine çene yormayı tercih ettik, ediyoruz.
KRALLA NELER KONUŞULMAZ
“Aileden sorumlu bakan da zaten birilerinin önüne yatmış vaziyette, o da konuşmuyor...”
Ne demek bu allasen?
Nasıl korkunç bir dil?
Lafı hiç dolandırmadan söylemek lazım... Kemal Kılıçdaroğlu ayıp etmiştir, terbiye sınırını fersah fersah aşmıştır, ilkel ve bayağı bir dil kullanmıştır.