17-25 Aralık sürecinin sembol simalarından Erdoğan Bayraktar’ın bir süre önce Twitter hesabında paylaştığı ve derleyen kişi olarak imzasını attığı sayfadaki cümleler şöyle:
- Güçlü olmak şarttır!
- Allah her yaptığımızı görüyor, hareketlerimizi ve davranışlarımızı ona göre tanzim etmeliyiz.
- Medeni insan telefon açınca önce kendisini tanıtır.
Yahya Kemal’in şiirini deforme etme cesaretimi tetikleyen haber Emine Kaplan imzasıyla Cumhuriyet’te yayınlandı:
“AKP yönetimi, dokunulmazlıkların kaldırılmasını öngören anayasa önerisinin TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeleri için hazırlık yapıyor... AKP’de, her grup başkanvekili 60 kadar vekilden sorumlu bulunuyor. AKP, genel kurulda olası bir kavgaya karşı da eski Türk devletleri ve Osmanlı’nın savaşlarda kullandığı ‘hilal’ taktiğini uygulayacak... Yumruk ve tekmelere karşı vekillerin fiziki güçlerine göre bir oturma düzeni kurulacak. Olası kavgada muhalefet çembere alınarak AKP’li vekillerin dayak yemesi engellenecek.”
DİZİLİŞE BAKALIM
Osmanlı ordusu 18’inci yüzyıla kadar küçük değişiklikler yapılsa da çok klasik bir dizilişle savaşmıştır.
“Şu arka masada salata yiyen lacivert takımlı adamı tanıdın mı?”
“Hayır” cevabını alınca, sanki hayatımı değiştiren bir sırrı söylüyormuş gibi kasılarak “Danışman” dedi...
“Ne danışılıyor? Kim danışıyor?” diye sorunca yüzünü ekşitti “Sen de hiçbir şey bilmiyorsun” gibilerden.
“Beyefendi danışıyor abicim. Bu beyi geçmeden de ona ulaşamazsın...”
Dolmabahçe-Fındıklı arasına tezgâh açmış bir seyyar çaycıda pırıl pırıl Boğaz’ı seyrederken gazete sütunlarında bunları okumanın gereği yok, ama...
UCUZ KURTULMUŞUZ MEĞER
“Yahu ucuz kurtulmuşuz” diyorum ‘sabık olmak üzere olan başbakan’ın arkasından yazdıklarına bakınca.
‘Kamuda Şeffaflık Yasası’ çıkarmaya çalışmış da son anda engel olunmuş neyse ki. Çok kötü bir şey ya kamuda şeffaflık!
Kilis göç alan bir kentten, göç eden bir kente dönüşüyor işte...
Bakın vaziyet ne durumda?
‘Kilisliler çevre illerdeki akrabalarının yanına sığınıyor, caddelerde insan görmek neredeyse imkânsız...’
‘Dükkânların yüzde 70’i kapalı, esnaf kepenk kaldırmıyor.’
Zerre kadar sportmenlik ruhu taşımadıkları, krizlere yaklaşımlarından tutun da tartışma şekillerine kadar her noktada belli oluyor.
Neredeyse genetik bir ‘antisportmenlik’ var derken hemen 2008 senesinin mayıs ayına dönmek isterim.
Engelliler Haftası etkinlikleri kapsamında milletvekilleri ile Başkent Görme Engelliler Spor Kulübü futbolcuları arasında bir dostluk maçı düzenleniyor.
Maç milletvekillerimizin 7-3’lük zaferiyle(!) sonuçlanıyor.
“Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” ve “Yeni ve dindar bir anayasa olmalı”.
İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin (AY-BİR) bir etkinliğinde (Yeni Türkiye Konferansları) konuştu, yani hazırlanıp yaptığı bir konuşma.
Zaten “Yanlış anlaşıldım, sözlerim çarpıtıldı” da demiyor (onu Jöleoğulları Beyliği’nden biri öne atlayarak söyledi); tepkiler üzerine yaptığı yazılı açıklamada şahsi fikri olduğunu belirtiyor.
N’APTIN ABİ SEN?
Hazreti Ömer böyle demiş, siyasetçiler de pek sevmiştir bu sözü.
Soma faciasının (13 Mayıs 2014) ardından Meclis’te parti grubuna hitap eden dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır” diyordu mesela.
Bu konuşmadan 10 gün sonra Van’da “kapılan” Lütfullah Tacik’in akıllara, vicdanlara zarar hikâyesini hatırlıyor musunuz?
ÖLÜME SEVK EDİLDİ