Paylaş
Danimarka’nın meşhur rock festivali Roskilde’de takati kalmamış ama mutlu, üstünden uzatılmış hafta sonu boyunca rock’n’roll treni geçtiği için bitkin ama umutlu bir müzikseverdim o gün.
Rock festivallerinde pazar akşamını görmek, 4 günlük ultra müzikal maratonu tamamlamak kolay iş değildir. Tamamlayana “Hayatta kaldı” derler, öyle zorlar fiziksel ve ruhsal açıdan bazen...
Ama işi esas zor olan o son akşam sahneye en son çıkacak sanatçıdır.
Bu yorgun, iliğine kemiğine kadar müziğe, eğlenceye, partiye doymuş kitleyi ayağa kaldırmak bile kendi içinde bir mucizedir.
4 Temmuz 2010’da Roskilde çayırlarını dolduran onbinlerce festival hacısını çok az sayıda isim böyle çarpıp kendine getirebilirdi.
Ve şansımıza, o yıl da bu işi en iyi beceren isim, Prince sahnede olacaktı.
YILLAR SONRA AVRUPA
“20Ten Tour” adını verdiği Avrupa turnesinin ilk konseri olması bu performansa kendi içinde “tarihi” bir misyon da yüklüyordu.
8 yıldır Avrupa’da konser vermiyordu. 2007’de Londra’da üst üste 21 konser vererek 140 binden fazla Prince hayranını mest etmişti ama sadece Londra’ya özeldi o proje.
Avrupa, Prince’i görmeden geçirdiği bu uzun sürede özel hayatında, iş anlaşmalarında, dedikodu sütunlarına yansıyan “tuhaf” dünyasında neler olduğunu uzaktan takip etmiş, albümlerini dinlemişti ama efsane canlı performansı yerinde duruyor muydu?
O gece Prince ve aralarında Shelia E. gibi efsanevi şahsiyetlerin de bulunduğu 14 kişilik grubu 3 saat civarında süren bir fırtına şeklinde çöktü kitlenin üstüne.
Önce 14 şarkıyla avucuna aldığı kitleyi saatlerce dans ettirdi. Sonra bunu 3 kez daha sahneye dönerek, 6 şarkı daha söyleyerek tekrarladı.
Eminim dördüncü veya beşinci veya altıncı kez de sahneye dönse o birkaç saat öncesine kadar “Oyy, yanlarım ağrıyor” diye inleyen kitle yine dansa başlardı.
HEPSİ DOĞRU, HEPSİ EKSİK
Prince’in ani ölümünün ardından görkemli kariyeri, inanılması güç yeteneği, iç gıcıklayıcı özel hayatı hakkında bilgilendirici, duygusal pek çok iyi yazı okudum.
Hepsi doğrudur, hatta eksik yazılmıştır.
Ergenliğimde tanıdığım ve hiç kopmadan her yaptığını dinlediğim Prince’le ilgili anlatılabilecek pek çok ilginç hikâye, müziğinden çıkarılacak çok ders var.
Mor bir rüya şeklinde belirdi yaşadığımız çağda, şahitlik ettiğimiz için şanslı, müziği için şükran hisleriyle doluyuz.
Bir not/tavsiye aktarayım, pazar günü Prince’i anmak isterseniz izleyin/dinleyin isterim.
Yıl 2004. Prince, Rock’n Roll Hall of Fame’e kabul ediliyor o sene.
ŞAHANE BİR ADAM
Sahnede Prince, Tom Petty, Steve Winwood, Jeff Lynne filan, sıkı bir ekip olarak George Harrison’un efsane şarkısı “While My Guitar Gently Weeps”i çalıyorlar.
Bir hatırlatma: 2001’de ölen Harrison da 2004’te girmişti Hall of Fame’e...
Her şey böyle “toplama ekip performanslarında” olduğu gibi kendi halinde devam ederken, parçaya girmelerinden tam olarak 3 dakika 17 saniye sonra Prince başlıyor çalışmaya...
Yaklaşık 2 dakikaya yayılan bir gitar solosu asılır atmosfere.
Sadece çok iyi bir müzisyenin, dev bir gitaristin çıkarabileceği türden bir gitar solosu...
İnternet üzerinde bir arama motoruna “Tom Petty Prince” yazarsanız izleyebilirsiniz.
Ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Şahane adamdı, şahane anılacak.
Paylaş