Paylaş
Dolmabahçe-Fındıklı arasına tezgâh açmış bir seyyar çaycıda pırıl pırıl Boğaz’ı seyrederken gazete sütunlarında bunları okumanın gereği yok, ama...
UCUZ KURTULMUŞUZ MEĞER
“Yahu ucuz kurtulmuşuz” diyorum ‘sabık olmak üzere olan başbakan’ın arkasından yazdıklarına bakınca.
‘Kamuda Şeffaflık Yasası’ çıkarmaya çalışmış da son anda engel olunmuş neyse ki. Çok kötü bir şey ya kamuda şeffaflık!
Sonra neler neler canım, biliyorsunuz işte sayıp döktürmeyin bana...
Koalisyona ‘sıcak’ bakmak hatasına(!) düşmüş diyorum, başkanlık mevzuuna ‘soğuk’ bakmış diyorum, huu!
Yetkisini kullanmaya kalkmış filan falan; işte bunlar hiç uyumlu işler değildir fedailerin her gün yazılıp koltuklarının altına tutuşturulan kitaplarında...
YALIÇAPKINLARI FİLAN
Kartlar yeniden dağıtılırken dün aynı tabağa kaşık sallayanların kavgaya tutuşmalarına bulaşmak gereksiz.
Sahilde çay keyfi yaparken “Pelikan nasıl beslenir? Yalıçapkınları kurnaz mıdır?” diye düşünmenin ne manası var?
Yanımda Refik Halid’in hatırlamayı ve hatırlatmayı çok sevdiğim kitabı “Ago Paşa’nın Hatıratı” var.
Kitaba adını veren hikâyenin kahramanı Ago Paşa belki bir pelikan, bir yalıçapkını değildir ama hayvanlar âleminden sınıf arkadaşlarıdır: Bir papağandır!
Görmüş geçirmiş bu bezgin papağanın hayat hikâyesi eşliğinde II’nci Meşrutiyet’in ilanının hemen öncesinden Kurtuluş Savaşı’na kadar yaşanan gelişmeleri izleriz.
Ago Paşa gençken, kafesinde satılmayı beklerken, karşısındaki parka bakıp “Millet Bahçesi’ne gidelim!” demeye başlar ve hayatı değişir.
İstibdat döneminde millet demek suçtur, yasaktır.
Dükkâna gelen iki polisin uyardığı sahibi Agocuğa kızar, tehditler savurur. O da “Padişahım çok yaşa!” diye bağırmaya başlar ve şans yıldızı parlar.
UYUM ÇOK MÜHİM!
Bir zengin evine, altın kafese gider Ago Paşa. Artık “Padişahım çok yaşa!” diye bağırabilen bu papağanın iki özel uşağı vardır.
Padişaha övgü düzdükçe bu yalakalıktan nemalanan sahibi tarafından el üstünde tutulur Ago Paşa.
Ama devir dönüp İttihat ve Terakki dizginleri ele alınca bu kez de padişah övgüsü “sakıncalı” hale gelir.
“Canı cehenneme yollanmak” ile tehdit edilen Ago Paşa bu kez canının derdiyle “Yaşasın hürriyet! Yaşasın Niyazi! Yaşasın Enver!” diye bağırmayı öğrenir ve yine lükse kavuşur.
Sonrası...
Kimi zaman canını, kimi zaman pozisyonunu korumak için olaylara göre sloganı değiştirerek hayatta kalır işte bizim Ago Paşa.
31 Mart’ta “Şeriat isteriz!” diye bağırır.
Hareket Ordusu gelince “Yaşasın Mahmud Şevket Paşa!” diye coşar.
Birinci Dünya Savaşı’na girerken “Yaşasın harp!” der, “Yaşasın Hindenburg! Yaşasın Enver!” der.
PAPAĞAN ÇOK ÂLEMMİŞ
Anladınız işte...
Sesini rejime ayarlayarak ayakta kalmaya çalışmaktan yorgun düşer; sahibine ters düşme korkusuyla yaşamaktan perişan olur.
Bu yorgun ve mutsuz ihtiyar papağanın aslında gayet hazin hikâyesini eğlenerek, gülerek okurum, okuruz...
Kuşlar vesaire derken bakın nerelere geldik?
Neyse, Ago Paşa’nın kulakları çınlamış olsun böylece.
Ne âlem papağanmış...
(Ago Paşa’nın Hatıratı, Refik Halid, Semih Lûtfi Kitapevi, 1939)
Paylaş