1990’ların ortaları olmalı, Aylin’in (Aslım) Çukurcuma’daki evindeyiz.
Bir şarkı kaplıyor bezginliğimizle doldurduğumuz odanın atmosferini:
“Tesadüfen yalnızsın, gerçeklerin farkındasın...”
“Kim bu?” diye soruyoruz, Aylin “mor ve ötesi, Alman Lisesi’nden, çok iyi çocuklar...” diyor.
GENÇKEN, GÜZELKEN...
Ahmet Güntan’ın “İlk Kan” kitabının arka kapağında olağanüstü güzellikte anlattığı çağımızdayız:
“Gençken, güzelken, karnımız aşağıya dümdüz inerken, sevinçler, üzüntüler, varoluşumuz ve gece yatağımızda düşündüğümüz şeyler sonsuza kadar sürecek zannederken, müzik çalarken, müzik hiç susmazken, plağın bir yüzü bittiğinde öbür yüzünü çevirmeye koşarak giderken...”*
mor ve ötesi işte böyle giriyor dünyamıza...
Hikâyenin kahramanlarını tanımıyor olabilirsiniz; müzikseverler kahramanlardan birini biliyor olabilir...
Ama hikâye aşkla, ayrılıkla, ölümle, şarkılarla, hayatla ilgili neticede; hepimiz onları tanıyoruz...
Dünyanın sayılı rock yıldızlarından Thom Yorke (ki Radiohead grubunun solistidir), 2015’in ağustos ayında 23 yıllık ilişkisinin sona erdiğini duyurdu.
Kısa açıklamada “Mutlu 23 yılın ardından çeşitli nedenlerden dolayı dostça kendi yollarına gitme kararı aldıklarını” söylüyorlardı.
Darbeye canları pahasına göğüs gerenlere borçlu olduğumuzu siyasetçiler dile getirdi.
Darbe girişiminin arkasındaki FETÖ’ye yönelik geniş operasyonlar başladı, gözaltılar, tutuklamalar gerçekleştirildi, Fetullah Gülen başta olmak üzere sorumlu kaçakların iadesi için yoğun girişimler başlatıldı.
Bu arada anahtar isim Adil Öksüz’ün önce yakalanması, sonra bırakılması gibi “izaha muhtaç” olaylar da yaşandı tabii.
15 Temmuz kahramanlarına suçluları yakalamak, adalet önüne çıkarmak konusunda verilen söz için çaba gösterildi yine de
Sarı kırmızılı ekip Sneijder’ın tetiklediği, Bruma’nın hazırladığı pozisyonda Yasin’le öne geçtiğinde henüz 3’üncü dakikanın içindeydik. Hem ligde hem de Avrupa’da etkileyici bir performans sergileyen, derli toplu bir takım olan Osmanlı, yediği golden “zerre kadar” etkilenmediğini kurduğu baskı ve üst üste yakaladığı pozisyonlarla gösterdi. Topun ve oyunun hâkimiyetini Osmanlıspor’a devreden G.Saray ise enerjisini büyük ölçüde zemin ve hava şartlarıyla mücadeleye harcadı bu süreçte.
Kalesinde gol “görmemesi” neredeyse imkânsızdı. Nitekim beklenen gol o dakikaya kadar doğru vuruşları yapamayan Webo’dan geldi.
ÖZGÜVEN ANTRENMANI
- İLK yarıda, 1-1’den önce Galatasaray da skoru geliştirebileceği netlikte pozisyonlar yakaladı ancak Eren Derdiyok’un pek gol atası yoktu. Eren’in belli ki öz güvene ihtiyacı var.
Yine yaralandık.
Acıyı tarif etmekte kullandığımız kelimeler eskidi, kuşaklardır siyasetçilerin bir çırpıda söyleyebildikleri klişeler eskidi ve bütün bunların eskidiğinden bahseden yazılar da eskidi...
Dolmabahçe’deki yaralar kabuk bile tutmamışken kahpe terör yine saklandığı fosseptik çukurundan çıkıp 14 kahraman evladımızın canına kıydı, 55 kişi yaralandı.
Toplum ardı ardına gelen travmaların sıklığı karşısında ne yapacağını şaşırmış vaziyette.
Sınavın en çarpıcı, yürek dağlayıcı, ense karartıcı sonucu, katılan çocuklarımızın yüzde 50’sinin “okuduğunu anlamaması” idi...
T24’ten Fundanur Öztürk’ün eğitimcilerle görüşerek hazırladığı dosyada eğitimci-yazar Şahin Aybek bu “anlamama” meselesi için şunları söylüyordu:
“Türkiye’de bu sınava giren her iki öğrenciden birinin okuduğunu anlamadığı ortaya çıktı. Bunun günlük hayattaki somut yansımaları ise kişiler arasında iletişim çatışmaları, kavgalar, boşanmalar ve ekonominin kötüye gitmesi şeklinde olacak...”
Hal böyleyken...
Seçim öncesi nabız gezilerinden birindeyim; yılını karıştırabilirim bugün, hafızama güvenecek bir ruh halinde değilim...
Zaman içinde haber peşinde defalarca geçtiğim bir yol bu...
Zap Suyu yanımızda “tersin tersin” akarken gözüm az sonra üstünden geçeceğimiz “yama”ya takılıyor.
O
Dün maç başlarken içimden “Benim aklım maçta değil, futbolcuların, hakemlerin de farklı olmadıklarını biliyorum. Kolay iş değil sahaya çıkacak gücü bulabilmek” diye geçirdim. Maç öncesi seremonide, polislere çiçek verirken yüzlere yansıyan ifadeler, düşüncemde pek de haksız olmadığımın kanıtıydı. Böyle ağır bir havada, duygusal açıdan zorlayıcı bir atmosferde başladı maç. İlk atak Galatasaray’dan geldi, Sneijder doğru kafa vuruşunu yapacak dengeyi sağlayamadı. Başlangıç düdüğüyle birlikte iki takım da hızlı çıkışlarla pozisyon üretmeyi amaçladı.
G.Saray, Podolski’nin şık ara pasıyla hazırladığı pozisyonu (Bruma üzerinden) Yasin’le gole çevirdi ve çabasının karşılığını almış oldu. Ancak bu süreçte Gaziantepspor da rakip yarı sahaya taşıdığı hemen her atağı bir şekilde noktalamayı başardı, net gol pozisyonları yakaladı veya yakalamasına ramak kaldı...
ALKIŞLAR GÖKHAN’A
İki tarafın da gol üretebileceği devre böylece sona erdi. İkinci yarıya kendisini rahatlatacak ikinci golün hayaliyle başladı Galatasaray. Eğer uzak mesafeli şutları çok iyi maç çıkartan kaleci Gökhan’a takılmasaydı, bu hayali daha erken de gerçekleştirebilirdi. Baskı giderek arttı ve 66’ıncı dakikada yine Podolski’nin hem tasarladığı hem de asistle taçlandırdığı pozisyonda yine Yasin’in ayağından geldi gol. Gaziantepspor’un farkı 1’e indirmesi umutlarını tazelese de çok geçmeden 10 kişi kalması mecburen hızını kesmesine yol açtı.