Heyetler oluşturuldu, raporlar yazıldı, denetimlerin artırılacağı, sıklaştırılacağı ‘titizlikle vurgulandı’ ve kararlılık abidesi olarak bir de yönetmelik değişikliğine gidildi.
Özel yurtlarda kalan öğrencilerin ‘güvenli ve çağdaş’ ortamlara kavuşmaları için Milli Eğitim Bakanlığı bazı standartlar belirledi.
Buraya kadarki gelişmeler iyi de...
PEH PEH PEH
Görene “Peh, peh, peeeeh!” dedirten ‘Özel Öğrenci Barınma Hizmeti Kurumlarının Standartları ile Çalışma Usul ve Esasları’ gibi bir ada sahip bu yönetmeliğin ömrü ne kadar sürdü bilmek ister misiniz?
Bir ay bile sürmedi...
Birgün’den Çağlar Ballıktaş’ın haberine göre işletmecilerin ‘ricaları’ doğrultusunda yeni yönetmelik ‘esnetildi’ ve 2019’a ötelendi.
Atılan geri adımların hangi alanları kapsadığına bir bakalım mı?
Raporlar, haberler yaşanan büyük felakete kaza deyip geçmenin mümkün olmadığını ortaya koydu.
Kâr marjına insan kurban edilen, işçinin taşeron taşeron dayıbaşı dayıbaşı sömürüldüğü sistem, emniyetlerine zerre kadar önem vermemişti.
Yalandan denetlemeler, dümenden uyarılar derken, yaşanana kaza değil cinayet denir herhalde...
3 sene oldu ama unutmuş olabilirsiniz sonra yaşananları...
Mesela demeçler, ah o cilalı ve fiyakalı demeçler...
“Sorumlular gereken en ağır şekilde...” diye başlayan konuşmalar, hırslı avukat rolündeki Al Pacino’yu amatör gösterecek derecede başarılıydı...
Nitekim kamuoyunun tepkisiyle birlikte sorumlu isimler tespit edildi, haklarında yasal işlemler başlatıldı; gözaltılar, tutuklamalar, duruşmalar...
NEREDEYİZ ŞİMDİ?
Sezen Aksu’nun son albümünde yer alan “Manifesto” adı şarkısı “ciddi ciddi”, “Oynatalım Uğurcum” tarzı durduruşlarla filan bir kanalda gösterildi ve “Benim!” diyen komplo teorisyenine mesleği bıraktıracak şekilde incelendi.
Kıyafetinde apolet ‘belirmesi’, “manifesto” lafının “bildiri” anlamında olması ve dolayısıyla “muhtıra”yı çağrıştırması, “Ters esiyor yine rüzgâr/ Önümüzde sert bir güz var” gibi sözler içermesi, klibin mayıs ayında yayınlanmasının Gezi Parkı’nı andırması...
ZIRVA TEVİL GÖTÜRMÜŞ
Zırva tevil götürmüş bildiğiniz; “ciddi ciddi” Sezen Aksu’nun şarkısından darbe şifresi çıkartmak için uğraşmışlar.
Milyonlarca Sezen hayranına, mesela bana sorsalar “Ooohoooo!” derdim ve devam ederdim:
“O şarkıya gelene kadar Sezen’in neleri var akıllım...”
Sonra mesela “Ayar” şarkısını hatırlatırdım:
“Ya bizdensin ya da onlardan/ Hadi bu köprüyü geç bakalım/ Ya dostsun ya da düşman/ Hadi sıfatını seç bakalım...”
“Sana, vatanımız ve milletimiz adına tarihi bir görev veriyorum. Tuğgeneral Terzi vatan hainidir, isyancıdır. Onu karargâha girmeden öldür! Bunun sonunda şahadet var. Hakkını helal et.”
Halisdemir “Başüstüne komutanım, hakkım helal olsun. Siz de helal edin” dedikten sonra 20 askerle komutanlığa girmek üzere olan Semih Terzi’yi üç el ateş ederek öldürdü.
Daha sonra darbeciler tarafından sırtından vurularak şehit edilen Halisdemir, 15 Temmuz’un seyrini değiştiren askerlerden biri oldu.
Halisdemir’i on binler, yüz binler ziyaret etti Niğde’nin Çukurkuyu beldesinde...
Adı aralarında bir üniversitenin de bulunduğu çeşitli okullara verilerek yaşatıldı.
KÜÇÜKDİLE DİKKAT!
Dün eşi Hatice Halisdemir’in “Ömer Halisdemir” adının patentini aldığını öğrendik.
Şehit olmuş eşinin, evladının adının patentini almak ilk bakışta
Hikâyemiz kabaca bunlarla ilgilidir...
Darbe oldu resmen sarayda ve veliaht prens sıralaması değişti.
80 yaşını devirmiş Suudi Kralı Salman, İçişleri Bakanı yeğeni Muhammed bin Nayif’in ayağını kaydırdı, 32 yaşındaki oğlu ve Savunma Bakanı Muhammed bin Salman’ı veliaht ilan etti.
Eski veliaht bağlılık yemini ederek görevden ayrılırken, sarayında hapis mi, değil mi bilemiyoruz hâlâ... Büyük ihtimal “Aman kelleyi kurtaralım da gerisi kolay” diyordur...
Yeni veliaht orijinal bir karakter... Batı yanlısı, cihatçı gruplara karşı, savaşçı bir tip olarak yansıtılıyor.
Ordunun lideri, Yemen sınırında Husiler ile süren savaşı o yönetiyor.
İddialara göre Katar’a ambargo kararının mimarı veya mimarlarından biri. Bölgede ABD’nin politikalarına tam uyumlu bir çizgide...
Sadece orduda değil, para musluğunda da, enerjide de yani Aramco’da da etkin.
Bunun için bir adım atması gerekiyordu, o dün Deniz Zeyrek’in köşesinde paylaştığı istatistiklere göre toplamda 600 bin adım atacağı bir yürüyüşe çıktı.
Partisi adına yürümeyeceğini “adalet” için yürüyeceğini söyleyerek başladığı yürüyüş “Sen bir adım at, biz koşarız” diyen farklı kesimlerden giderek artan bir ilgi görüyor.
Antikapitalist Müslümanlar’dan Balyoz mağdurlarına, 78’lilerden kadın örgütlerine, nükleer karşıtlarından futbol taraftarlarına her gün yeni bir ekibin yürüdüğünü görüyoruz haberlerde.
SIRTI DERT YÜKLÜLER
Gün geçtikçe, İstanbul yakınlaştıkça uzuyor insan katarı...
İnsanın aklını başından alıp vestiyer fişi yerine huni uzatan bu sıcakta her gün başkaları ekleniyor yürüyüşe...
Tabana yapışan asfalta kuvvet sırtına yüklediği derdiyle yürüyenlerin ortak noktası sadece Enis Berberoğlu (selamlar bu vesileyle) kararı değil elbette.
Kılıçdaroğlu,
Tarihe manidar dememek pek mümkün değil.
Niye değil?
Malum, 24 Temmuz’da Basın Bayramı vardır. Uzunca bir süredir “Artık nesini kutlayacaksak” tadında yaşanıyor gazetecilerin bayramı.
Ama ne zaman ağız tadıyla kutlanabilmiş ki?
NİYE 24 TEMMUZ?
24 Temmuz elbette rastgele seçilmiş bir tarih değil.
İkinci Meşrutiyet rüzgârıyla basın sansürünün kalktığı tarihtir bu.
Şimdilerde popüler bir televizyon dizisinin kaldıraç etkisiyle aksiyon figürüne dönüştürülen
Zamanla Teksas’la paylaştığı tahtını başka Teks gibi kahramanlara bıraksa da çocukluk yıllarında ilk göz ağrılarımdandı.
Tommiks’e (asıl adı Capitan Miki’dir tabii), Suzi’ye, Konyakçı’ya, Doktor Salasso’ya geleceğiz ama önce bugün ne vaziyetteyiz, ona bakalım kısacık.
Türkiye Yayıncılar Birliği geçtiğimiz günlerde “Haziran 2016/Haziran 2017” tarihleri arasında yaşananlara odaklanan bir rapor yayınladı.
Kapatılan yayınevleri, toplatılan kitaplarda ağırlık noktası FETÖ bağlantısı ama bazı “solcu yayınevleri” de arada kaynamış bu süreçte.
CAMUS’NÜN ÖRGÜTÜ
Bazı kitap ve dergilerin daha matbaadan çıkmadan toplatılmasına devam edildi, Zülfü Livaneli’nin “Huzursuzluk” romanının tanıtım afişlerinin metro istasyonlarına asılmasına “OHAL gerekçesiyle izin verilmedi” vesaire...
Malum, bir de “Altıncı Lenin”den(!) günümüze uzanan bir “güvenlik güçlerinin hadiseyi hiç anlayamama” hadisesi vardır. Geçen yılki uygulamalar elbette bu alanda da yeni malzeme sağlamış. Bianet’ten Tansu Taşkın’ın haberinden okuyalım:
“Kapatılan Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eşbaşkanı Nevin Erdemir için hazırlanan iddianamede, Erdemir’in defterine not ettiği Albert Camus ve Baruch Spinoza isimleri yer aldı. İsimler, iddianamede ‘örgüt üyeleri’ olarak geçti.