Kanat Atkaya

Biraz sarsılmak istiyor sanki!

6 Ekim 2019
Kanat Atkaya yazdı.

Sona bırakmaya hiç gerek yok, baştan söyleyeyim; Galatasaray çok sıkıcı futbol oynayan bir takıma dönüştü.Sezonun ilk birkaç haftası için “Daha ısınamadılar, kadro oturmadı, yenilerin uyum sorunu var” gibi klişe bahanelere sığınmak mümkündü ancak böyle böyle Ekim ayını gördük işte. Bu sıkıcı oyun “Ama hakemler ve federasyon...” çuvalına da sığmaz, “PSG maçından yorgun çıktık, eksiklerimiz, sakatlarımız var” çuvalına da. 6 maç sonunda 9 puan toplamış, averajı da ‘0’ (yazıyla sıfır) vaziyette çıktı Ankara seferine Galatasaray. Rakip henüz galibiyet yüzü görmemiş, ligin son sırasından çıkış için yol arayan Gençlerbirliği. Sahaya iyimserlerin ‘tecrübe şov’, kötümserlerin ‘yaşlı bu takım yahu’ diyeceği bir ekiple çıkıyor.

SADECE BİR İSABETLİ ŞUT

23 yaşındaki Marcao ve 26 yaşındaki Andone dışındaki oyuncular 29-36 yaş aralığında ki; çoğu da 33 yaşının ‘futbol olgunluğunu’ yaşıyor. O zaman mesela taraftar soruyor işte “Neden aldık Taylan’ı biz mesela? Selçuk tecrübe abidesi eyvallah ama kadro zaten Ustalara Saygı şeklinde oluşturulmuş; niye oynatılmaz daha genç isimler?” Tamam bahsettiğimiz yaşlar mesele değil diyelim, 33 yaş ortalamalı takım da şahane oynayabilir ama oynayamıyor işte. Koca maçı ‘1’ (yazıyla bir) isabetli şutla tamamlıyor, baskı kuramıyor, “Ha yedik golü ha yiyoruz” huzursuzluğuyla maç tamamlayıp duruyor. ‘Birinci dereceden rakibinin’ sahasında mağlup olduğu haftayı değerlendirecek iradeyi gösteremiyor. Olmuyor, oynayamıyor, sıkıcı bir takım olarak düşe kalka ilerlemeye çalışıyor. Milli maç arasını nasıl değerlendirirler bilemiyorum ama teknik müdahalenin ötesinde omuzlarından tutup sarsılmaya ihtiyacı var sanki Galatasaray’ın...

Topu değil galibiyeti istemek

Fenerbahçe Antalyaspor’a yenildiği maçta topa yüzde 75 oranında sahipti. Dün akşam da ilk yarıda perde kapanırken istatistikçiler Galatasaray’ın topla oynama oranını yüzde 74 olarak işaret ediyordu. Eee?.. Sonuç?.. Ligde 3 haftadır beraberlikle idare ediyor Galatasaray. “Sonra telafi ederiz kafası” ile bu kadar oluyor işte. Topa sahip ola; iyi, güzel de, 3 puan da fena olmaz sanki!

Yazının Devamını Oku

İçinde çırpınırız...

26 Eylül 2019
SİSTEMİN nasıl çalıştığına, nelere rağmen çalıştığına, ‘küçük’ hatalarına, akıl ermez hatta akıl uğramaz uygulamalarına ve sonuçlarına/sonuçsuzluklarına dair gerçek bir hikâye dinlemek ister misiniz?

Ankara’da yıllardır kız öğrencilere kapılarını açan Atatürk Kız Yurdu’nun “sağlıklı hizmet veremeyeceği” gerekçesiyle kapatılmasına, yıkılmasına ve yeniden yapılmasına, öğrencilerin de başka bir yurda taşınmasına karar verildi.

Buraya kadar bir problem yok gibi duruyor ancak yurtta kalan 1800 kız öğrenciye kulak kabarttığınızda bambaşka bir hikâyeyle karşılaşıyorsunuz.

“Ben yaptım olduculuk”, “hesap soran çıkmaz, hesap veren hiç çıkmazcılık” ile harmanlanmış, iş bilmezlik, dediğim dedikçilik ile donanmış bir hikâye...

Mesela madem bu yurt “sağlıklı hizmet veremeyecek” durumdadır, o zaman niye yeni bir tarihte boyanmıştır, tadilattan geçmiştir, bir ton masraf yapılmıştır?

Mesela madem bu yurt kapanacaktı, niye 2019-2020 öğretim dönemi için öğrenci kabul edilmiştir?

Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü 1800 öğrenciye yeni bir adres gösteriyor ya... “Çok şükür işte” demeden devamını okuyun.

Yurdun şimdiki yeri Ankara’da okullara yakın bir yerdeyken, önerilen yeni yurt çoğunlukla polis operasyonlarıyla gündeme gelen ve “tekinsiz” olarak anılan Çinçin’de.

Yeni yurdun yakınında durak yok. Duraktan yurda yürüyecekleri yolun bir bölümü mezarlık, sessiz, ıssız ve sosyal medyadaki çığlıklarından duyabildiğim kadarıyla öğrencileri çok haklı olarak korkutuyor.

Yazının Devamını Oku

Az bile sokmuş arılar

24 Eylül 2019
Geçen hafta Van’ın Bahçesaray ilçesinde, yönetmen Tolga Karaçelik’in müthiş “Kelebekler” filmindeki kara mizah dozajına selam yollayan bir hadise yaşandı...

Arıcılığın sorunlarını tartıştıktan sonra kovanların bulunduğu bir bölgeye giderek şükür duası yapmak isteyen protokol, arıların saldırısına uğradı.

Kaymakamdan belediye başkanına, müftüden Arıcılar Birliği yönetimine kimi bulduysa önüne katan öfkeli arıların yarattığı panik sosyal medyada da gündem oluşturdu.

Arıların neden saldırdıklarını tahmin etmek güç değil aslında. Ağustos-eylül gibi kış kuluçkası için hazırlığı yoğunlaştırırlar, kovanlarını elden geçirirler, besin depolarını düzenlerler, sepetlenecek zavallı erkek arıları kovalarlar vesaire...

Yani işleri başlarından aşkındır ve bir grup kravatlı adamın kovana fayda değil zarar getireceğini düşünüp tehdit olarak görmüşlerdir.

“Yetti sizden insanoğlu!” diye isyan etmeleri de kuvvetli bir ihtimal elbette.

Bakınız dün Gamze Bal imzasıyla Cumhuriyet’te yayınlanan “Arı öldü, verim düştü” başlıklı haber...

Tekirdağ’da ayçiçeklerini “kurtarmak” için kullanılan “toprak altı kurtlarını” yok etme amaçlı ilaç toplu arı ölümlerini tetiklemiş, 5 ton ürün elde edeceğini düşünen bir arıcı “500 kilo ancak toplarız” noktasına gelmiş...

“Neonikotinoid”

Yazının Devamını Oku

İyi rotasyon / kötü rotasyon  

23 Eylül 2019
Terim, rotasyonla ‘başka bir kadro mümkün mü’ dedi

 

Futbol klişelerine o kadar da itibar eden biri değilim ancak “Avrupa Kupası dönüşü lig maçı, hele ki deplasman dönüşü deplasman maçı felaket alametidir” sözünün defalarca kanıtlandığına da şahidim! Bu durumlarda ‘kadro oturtulmaya çalışılan’ dönemde de olsa kesinlikle kadro rotasyonundan yanayım.

NEDEN ANDONE’Yi SEÇTi

GaLaTasaray Ömer Bayram, Adem Büyük, Şener Özbayraklı gibi daha önce tanınan şansı iyi kullanmış yerlilerini, cezası biten seri’yi ve ilk kez forma şansı bulan Florin Andone’yi kullanarak “Başka bir kadro da mümkün mü?” sorusuna cevap aradı.

İlk 10 dakika bocaladıktan sonra hafif hafif yüklenmenin dozunu artıran Galatasaray golü erken sayılabilecek bir dakikada buldu.

Ömer Bayram’ın güzel ortası boşa gitmedi; 1.70’lik seri uçarak geldi ve kafayla sert vurup Galatasaray’ı öne geçirdi.

KADER 5 DAKİKA

GOLü takip eden 5 dakika bir yerde maçın da kaderini belirleyen 5 dakika oldu. Bu 5 dakika içinde Luyindama ve Babel’in kafa şutlarında Malatyaspor kalecisi Fabian Farnolle işini müthiş yaptı, bir kez de Marcao kendi kendine dolaşarak gol fırsatını tepti.

Yazının Devamını Oku

Battal boy büzgülü çöp torbasını tanıyalım

19 Eylül 2019
Bir “son dakika gelişmesi” havasında izlediğimiz kısa film, özel bir jetin İstanbul’a iniş yapması ve bürokrat görünümlü kitlenin uçaktan inen battal boy hatta duble battal boy çöp poşetini karşılamasıyla başlıyor.

Şükürler olsun ki “dış ses” var ve bizleri ne olup bittiği konusunda aydınlatıyor:

“Yedinci Kıta temsilcisi, İstanbul ziyaretine başladı. Tüm dünyanın plastik atıklarıyla her geçen gün gücüne güç katan Yedinci Kıta için ilk kez bu düzeyde bir karşılama yapılıyor...”

Dev büzgülü çöp poşeti formuyla izlediğimiz temsilci, yalandan kucaklanan misafir devlet başkanı gibi kucaklanıyor, ikili görüşme yapıyor, basın toplantısında soruları cevaplıyor vesaire...

Koç Holding’in sponsorluğunu üstlendiği 16’ncı İstanbul Bienali’nin tanıtım filmi, bienalin “Yedinci Kıta” başlığına böyle selam çakmış.

Çöp torbası olarak karikatürize edilen o kıta(lar) gerçek.

Haberlerde okyanusta yüzen dev plastik yığını adaları görenler “Yedinci Kıta nedir, nerededir, kimlerdendir?” demek ihtiyacı duymayacaktır.

Arkadaşımız Banu Tuna’nın 1 Eylül’de “Türkiye’nin iki katı olan bu dev ada hiç kimsenin ve herkesin” başlıklı yazısı “Yedinci Kıta”yı tüm yönleriyle tanıtıyordu.

Pasifik Okyanusu’nda, California ile Hawaii arasında, kıyıdan 1200 deniz mili açıkta salınan, gün geçtikçe pet şişelerle, poşetlerle, farklı plastik atıklarla, balıkçı ağlarıyla vb beslenerek büyüdükçe büyüyen çöp yığını bir kıtaya doğru evrildi.

Yazının Devamını Oku

Devler tepişirken yitip giden masumlar

17 Eylül 2019
DÜN Türkiye, Rusya ve İran “Suriye gündemli, bölgesel ve küresel meselelerle de ilgili” toplantı için masaya otururken dünya “bölgesel” bir büyük olaya kilitlenmişti.

Suudi Arabistan’ın en önemli iki petrol üretim tesisi Abkayk ve Khurais, Yemen’deki Husiler tarafından vuruldu.

Hürriyet “Drone’un 14 Eylül’ü” başlığıyla duyurmuştu haberi ki, olaya savaş taktikleri, geleceğin savaşları ve silahları gözüyle de bakılabilecek saldırı olduğu gerçek.

Husiler daha geçtiğimiz 7 Temmuz’da başkent Sana’da (İran yardımıyla) geliştirdikleri İHA, SİHA ve balistik füzeleri tanıtmıştı bir toplantıyla.

Menzilleri 1500 kilometreye erişen UAV-X tipi inansız hava araçlarına sahip oldukları da daha önce Birleşmiş Milletler raporlarına yansımıştı.

Benzer metotlarla daha önce de saldırılar düzenlemişlerdi ancak bu sefer “büyük ses” getirdi Husiler.

Vurulan iki tesis o kadar büyük ki, küresel petrol üretiminin yüzde 5’ine denk geldi! 1991’deki Körfez hadisesinden bu yana en büyük fiyat sıçraması yaşandı, yüzde 19’a kadar fırladı, yüzde 10 civarında sakinleşmeye çalıştı petrol fiyatları...

Bu iki tesisin devreye girmesi için en iyimserler bile “haftalar” gerekeceğini düşünüyor ki; petrol fiyatlarının da kolay kolay “eskiye dönmeyeceği” anlamına geliyor.

Pahalı petrolün hele ki bizim gibi

Yazının Devamını Oku

Olması gerektiği gibi

14 Eylül 2019
Galatasaray güçlü kaldı, bileğinin hakkıyla 3 puanı aldı...

Galatasaray’ın aklılara zarar kararlar karşısında zıvanadan çıkmak yerine kenetlenmesi gereken bir günde, kazanılması gereken bir maçtı.
Maçı ‘istatistik’ marifetiyle değerlendirmek gerekse ilk yarının başa baş bir mücadele şeklinde geliştiğini söyleyebilirdik.

Galatasaray’ın baskılı maçlarına gör düşük sayılabilecek bir topla oynama oranı (yüzde 55) ve gol girişiminde (7’ye 5), isabetli şutta (3’e 2) gibi bariz sayılamayacak türden bir üstünlük.

Ama başka türlü bir üstünlük daha söz konusuydu; golcü üstünlüğü. 'Delice’ beklenen, istenen Radamel Falcao, rakibe çarparak bulduğu golün ötesinde bir fark yarattı Galatasaray için.

Hakkını yemek istemem ama performansı da ortadaydı Diagne’nin. Falcao, onun yapması gerekip de yapmadığı herşeyi ve fazlasını yaptı diyeyim, siz anlayın.
İlk maçında pozisyon kurnazlığını gösterdi, ne kadar heyecan vereceğine dair işaretler çaktı, çabuk uyum sağladığını gösterdi, topu tuttu, gerektiğinde genel savunma hattına yardımcı oldu ve ‘golcü şansı’ ile golünü de attı.

LEMINA UMUT VERDi

Diğer yeni Lemina umut verici başladı ama sakatlanıp çıkması tanımamıza imkân vermedi. Ömer Bayram hazır olduğunu gösterebileceği fırsatı iyi değerlendirdi; bir de asist yaptı...

Yazının Devamını Oku

Köle miyim sana ben?

12 Eylül 2019
HİÇ ilanla köle işçi arandığına rastladınız mı?

“Çalışmak zaten köleliktir” diyecek olanlara şahsen katılırım ama konuyu bu felsefi yaklaşımın ötesine taşıyarak ve hakikaten kölelik şartlarında çalışmayı kastettiğimi vurgulayarak bir daha sorayım:

“Köle şartlarında çalışacak çocuk işçi aradığını ilan edene rastladınız mı hiç?”

“Olur mu öyle şey, yasa var, hukuk var, denetim mekanizmaları var. Bu çağda ayan beyan köle aramaya cesaret edilebilir mi?” diyecek olanları daha geçtiğimiz günlerde Gaziantep’ten gelen bir haberi hatırlamaya davet edeyim.

Gaziantep’te bir dondurmacı, dükkânının vitrinine “Okula gitmeyen 14-16 yaşlarında eleman alınacaktır” şeklinde bir ilan yapıştırmıştı.

Merak edip ilan için dükkânı arayanlar çalışma şartlarını öğrendi: “İzin günü yok. Yazın sabah 10.00’da mesai başlar, gece 12.00’de biter. Kışın sabah 10.00 akşam 10.00. İş durumuna göre kışın bir gün izin olabilir, o da belki...”

Yasalarımız 14 yaşını dolduran çocukların haftada 35 saat mesai süresini aşmayacak şekilde çalıştırılmasına izin veriyor maalesef.

Ama Gaziantep’teki pişkin dondurmacı günde 1 saat yemek izni verdiği düşünülse bile 91 saat çalıştıracağı bir köleyi vitrine ilan asarak arayabiliyor.

Bu haber üzerine pişkin dondurmacının kapısını çalan,

Yazının Devamını Oku