Paylaş
Ankara’da yıllardır kız öğrencilere kapılarını açan Atatürk Kız Yurdu’nun “sağlıklı hizmet veremeyeceği” gerekçesiyle kapatılmasına, yıkılmasına ve yeniden yapılmasına, öğrencilerin de başka bir yurda taşınmasına karar verildi.
Buraya kadar bir problem yok gibi duruyor ancak yurtta kalan 1800 kız öğrenciye kulak kabarttığınızda bambaşka bir hikâyeyle karşılaşıyorsunuz.
“Ben yaptım olduculuk”, “hesap soran çıkmaz, hesap veren hiç çıkmazcılık” ile harmanlanmış, iş bilmezlik, dediğim dedikçilik ile donanmış bir hikâye...
Mesela madem bu yurt “sağlıklı hizmet veremeyecek” durumdadır, o zaman niye yeni bir tarihte boyanmıştır, tadilattan geçmiştir, bir ton masraf yapılmıştır?
Mesela madem bu yurt kapanacaktı, niye 2019-2020 öğretim dönemi için öğrenci kabul edilmiştir?
Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü 1800 öğrenciye yeni bir adres gösteriyor ya... “Çok şükür işte” demeden devamını okuyun.
Yurdun şimdiki yeri Ankara’da okullara yakın bir yerdeyken, önerilen yeni yurt çoğunlukla polis operasyonlarıyla gündeme gelen ve “tekinsiz” olarak anılan Çinçin’de.
Yeni yurdun yakınında durak yok. Duraktan yurda yürüyecekleri yolun bir bölümü mezarlık, sessiz, ıssız ve sosyal medyadaki çığlıklarından duyabildiğim kadarıyla öğrencileri çok haklı olarak korkutuyor.
Yolunun ters olmasının ve “3 ekip otosu koyarız oraya” demekle geçiştirilemeyecek bu tedirginliğin ötesinde bir de maddi boyutu var hadisenin.
200 TL yerine 340 TL ödemeleri gerekecek kısa bir süre öncesine kadar özel olan yeni yurda.
Olan var olmayan var. Öğrencilerle konuşmak için gelen KYK il müdürünün “Ailem bu farkı karşılayamaz” diyen bir kıza binden fazla arkadaşının önünde “Farkı ben veririm” demesi çözüm değildir, düşüncesizce yapılmış bir ayıptır sadece...
Çocukları hem yerinden edeceksiniz, hem uzağa ve kendilerini huzursuz edecek yeni bir adrese yönlendireceksiniz, hem daha fazla para ödemeleri gerekecek, hem de haklarını arayıp dertlerini duyurmaya çalıştıklarında “Bir daha yurtlarda barınamazsınız” diye tehdit edeceksiniz.
Oh ne âlâ memleket!
Sistem doğru çalışsaydı, 1800 öğrenci mağdur edilmez, zamlı adrese mecbur bırakılmaz, sözü, itirazı dinlenirdi.
Sistem doğru çalışsaydı, yıkılacak bir binayı kimin tadilata soktuğunun, kimin onay verdiğinin hesabı sorulurdu.
Sistem doğru çalışsaydı, vatandaşın vergisinin çarçur edilmesine de bu kadar büyük hata yapanların görevlerine devam etmesine de engel olurdu.
Sistem doğru çalışsaydı, hesabı sorulurdu.
“Deryada katredir” belki bu anlattığım hadise, ama nedir?.. Neticede katrelerden oluşur bu vurdumduymazlık, hesap vermeyiş deryası; içinde çırpınıp dururuz...
Paylaş