“Eser üretmek ve miras bırakmak” argümanının kitleler üzerinde seçim kazandırmaya yetecek etkisinin olduğu bir dönemdi.
Tanıtımda gösterilen animasyon film de, proje de aradan geçen süre içinde yavaş yavaş yavaş silindi hafızalardan.
Nasıl silinmesin ki? O günden bugüne neler yaşandı memlekette hepimiz hafızamız yettiğince hatırlıyoruz.
Kimsenin dönüp “Ya bir Kanal İstanbul vardı, ne oldu o iş?” diyecek hali yoktu, önceliği bu değildi.
Ekonomik zorluklar, üst üste gelen seçimlerin tetiklediği gergin gündem, terör, OHAL, derinleşen sosyal yaralar (kadına cinayetleri, artan/daha görünür hale gelen istismar vakaları, günlük hayata iyice nüfuz eden şiddet vb) varken kimse bir çılgın proje için hayıflanacak vakit bulamadı haliyle...
Asgari ücret, emekli zamları, yeni yılla birlikte yüzde 20’den fazla artacak çeşitli “kâğıt hizmetleri”, işsizlik, hayat pahalılığı, mülteci sorunu gibi “gerçek” meselelere odaklanan kamuoyu geçtiğimiz günlerde yeniden ısıtılan Kanal İstanbul tartışmasına önce “Herhalde şaka yapıyorlar” diye baktı.
Ancak yeniden ısıtılan çılgın proje dirsek ata ata gündemde kendisine yer açmayı başardı.
Şimdi taraflar argümanlarını sıralamaya başladı.
Öğrencilerin durumu fark edip durumu polise bildirmesi üzerine doktor gözaltına alındı, bilgisayar ve cep telefonuna el konuldu, savcının karşısına çıktı.
Savcılıkta “Bilimsel bir araştırma yapıyorum” filan demedi, suçunu itiraf etti. Peki ne oldu? Sorgusunun ardından “Evet, ben bu kamerayı genç kızları röntgenlemek için kurdum” diyen bu tip, elini kolunu sallayarak kapıdan çıktı gitti.
Şaşırdık mı? Hayır.
Bu haberler karşısında hayal kırıklığımız, öfkemiz, isyanımız sabit fakat şaşırma hissini kaybedeli ne yazık ki çok oldu.
Neye şaşıracaksın?
Ekim ayında, İstanbul’da, Karaköy-Kadıköy vapurunda, uğursuz serserinin biri alenen mastürbasyon yaptı karşısında oturan kadınlara bakarak.
Cep telefonu marifetiyle kaydedilen görüntüsü “sosyal medyada yayılınca” bulundu, derdest edildi, savcılıkta “Alkollüydüm, art niyetim yoktu” dedi ve adli kontrol şartıyla salındı...
Yine ekim ayında, Isparta’da, pazaryerinde bir kadını taciz eden sapık da vatandaşlar tarafından polise teslim edilmiş, yine serbest kalmıştı. Tek fark yakalayanların sapığı biraz hırpalamasıydı...
2 Ekim 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz, Roma’daki Yabancı Basın Birliği’nde bunları söyledi geçtiğimiz günlerde.
Cemal Kaşıkçı’yı kimlerin, nasıl, neden öldürdüğünü, cesedi nasıl parçalara ayırdıklarını, hatta bu sıradaki “şakalaşmalarını” bile sızan ses kayıtlarından duyduk, okuduk, öğrendik.
Muhalif bir gazeteciyi öldürmekle görevlendirilmiş timin Türkiye’ye nasıl geldiklerini, hangi uçaklarla, hangi rotayı izleyerek döndüklerini gördük.
Suudi Arabistan’ın “Ne cinayeti?” ile başlayan “Oldu mu yahu öyle bir şey?” ile devam eden ve son olarak “Yapılmıştır bir hata” ile noktalanan pişkinliğine şahitlik ettik.
Cinayetin ardından kimlerin, hangi ülkelerin çok şiddetli ve bir o kadar hiddetli kınamalarını vesaireyi de izledik.
“Aydınlatmak namus meselemizdir!” diye babalanan mı istersiniz, “Suudi Arabistan hesap verecektir” diye tehdit savuran mı?.. Ne babayiğitler, ne efeler, hey yavrum hey!
Hatice Cengiz “Yaptırım noktasında bir şey yapılmıyor ve kimse harekete geçmiyor” diyor ya, haklı.
BM raportörü
Ligin son sırasında yer alan Ankaragücü ligin en az gol üreten (12 haftada 9 gol) ve en çok gol yiyen (28 gol) takımlarından ve 6 haftadır maç kazanamayan bir takım. Sakatlıktan dönen Falcao-Feghouli-Babel üçlüsüyle hücum hattını oluşturan Galatasaray’a karşı Ankaragücü’nün katı bir savunma anlayışı benimsemesi yüksek ihtimaldi ki; öyle de oldu.
BASKI KURAMADI
Rakibi/oyunu yavaşlatmak, durdurmak, savuşturmak ve sarsak savunmasının gardını düşürecek hızlı çıkışlarla skor aramaya dayalı taktik ilk 45 dakikada kusursuz çalıştı denilebilir. Falcao’nun kaleci Korcan tarafından kurtarılan kafa vuruşu dışında ‘ciddi’ bir tehdit oluşturamayan Galatasaray, kapalı savunmayı sarsacak yoğunlukta bir baskı da kuramadı. Nasıl kursun ki? Savunmayı şaşırtacak hamleler yapamadı, verimli kanat organizasyonları üretemedi, hücum hazırlık çalışmalarını neredeyse sadece ‘göbekte gedik açmak’ üzerine yürüttü ve duvara toslayıp toslayıp düştü.
NE YAPIYORSUN SEN
İkinci yarıda en azından kanatlarda ‘bir şeyler yapmaya çalışan’ bir Galatasaray gördük. Gol bu ‘organizasyonlar’ neticesinde değilse de ‘yandan’ kullanılan bir duran topla geldi. Evindeki maçta 1-0’ı yakalayan, bir süre sonra karşısında 10 kişilik rakip bulan, bir de 83’üncü dakikada penaltı golüyle 2-0’ı gören takımın maçı kazanacağını düşünüyorsanız bu sezon Galatasaray’ı hiç seyretmemişsiniz demektir. Önce Marcao “ne yapıyorsun sen arkadaşım?” dedirtecek bir penaltıyla rakibe, “Gel bir şansını dene” dedi, sonra 10 kişilik rakibe karşı ikinci golü yemeyi başardı Galatasaray.
ANKARAGÜCÜ'NE HELAL OLSUN
Güler misin, ağlar mısın? Bence ağlarsın ama yine de sen bilirsin Galatasaraylı! Bahane bulmak isteyen buna da bulur elbette ama Galatasaray’ın vurdumduymazlığı, zayıflığı, karakter yoksunluğu artık taraftarı çileden çıkaracak boyuta ulaştı. Bu sezon ikinci kez bir maçta 2 gol bulmayı başaran Ankaragücü’nü can-ı gönülden kutlarım. Sonuna kadar hak ettikleri bir puanla ayrıldılar İstanbul’dan. Helal olsun
Tonla para harcayıp ‘panik atak’ transferlerle Galatasaray’ı allayıp pullayıp sezona süren Mustafa Cengiz ve şürekâsı idari olarak; Fatih Terim de teknik sorumlu olarak bugün karşımızdaki utanç verici manzaranın birinci dereceden sorumlularıdır. Ne oynamaya çalıştı, ne yapmaya çalıştı Galatasaray dün akşam? Sadece 30 dakika süren direnci yüceltmek için mi yazıldı tarihi bu takımın tarihi?
EMRE MOR VE SELÇUK
Emre Mor gibi kifayetsiz, özgüvensiz, yeteneğini şöhret koridorlarında tüketmiş bir çocuğun sırtında ter tutsun diye mi diktirildi bu forma Ali Sami Bey ve arkadaşları tarafından? Seri’nin yerine Selçuk girsin diye mi yükseltildi bu bayrak Avrupa’da? Şampiyonlar Ligi’nin en az gol atan takımı olmakla övüneceği mi düşünüldü Galatasaray taraftarının? Katar ve Çin arasında ara durak mıdır Galatasaray Kulübü’nün imza masası? Emeklilik diyarı arayan futbolculara huzurevi imkânı sunan, futbol camiasında esamesi okunmayan bir adres midir bu şanlı kulüp?
BERBAT BİR MANTIK
Paris St. Germain’e yenilmek değil elbette mesele, tabii yenilirsin. Mesele, klişe tabirle sahaya koyduğun yürektir, motivasyondur, kulüp şerefidir, tarihsel bilinçtir. Berbat bir lejyoner mantığıyla kurgulanmış bu kadronun Galatasaray’ın ne vizyonuyla ne misyonuyla uyumlu olmadığı gün gibi bellidir
YAZIK, ÇOK YAZIK!
Galatasaraylı'nın önüne devre arası transferlerini hedef koymak da bir nevi hakaret sayılır. Bu taraftar iyi takımı da, ruhu olan futbolcuyu da, formda teknik direktörü de, dirayetli yöneticiyi de bilir, tanır. Sert mi oldu söylediklerim? Keşke Galatasaray da bu kadar sert ve karakterli oynasaydı. Yazık, çok yazık
Trafik hiyerarşisinin, kast sisteminin, piramidinin en alt tabakasına mensup kişiye müzmin yaya diyoruz, malumunuz.
2019’un “Yaya Öncelikli Trafik Yılı” ilan edilmesinden sonra daha da dikkatli olmaya çalışıyorum karşıdan karşıya geçerken. Bu memlekette yolların kralının “çakarlı” olduğunu hiç unutmadan yaşamaya devam ediyorum...
İçişleri Bakanlığı’nın geçtiğimiz aylarda yaptığı düzenlemeyle “çakarlı” araçların kullanımına kısıtlama getirilmiş, pek çok bürokratın, yerel yöneticinin, ensesi kalın, sırtı sağlamın ve mesela ne alakaysa rektörlerin vesaire tepe tepe, arsızca, kabaca kullandıkları hakları ellerinden alınmıştı.
Sonrasında ne oldu?
Çakarlı sayısı ne kadar azaldı tam olarak bilmiyorum ancak “İlk uygulamada 63 sürücüye 126 bin TL ceza” veya “Gitti çakarlı, geldi tepe lambası” başlıklı haberleri ben de okudum.
İşi kitabına uydurmak, mevzuatta boşluk bulmak, havasını bozacak hareketlerden ustaca ve kıvrakça kaçmak konusunda uzmanlaşmış, engin bir bilgi ve deneyim birikimine sahip olan “imtiyazsız imtiyazlılar” bu kez tepe lambasına kuvvet girdiler emniyet şeritlerine, ters yollara vb.
Tam sular durulurken...
Çakarlı abiler yeni sisteme uyum sağlarken bu kez milletvekillerinin hamlesi geldi gündeme.
Bir ilçe belediyesinde, başkan yardımcısının kendisi geçerken ayağa kalkmayan şoföre “tuvalet önünde oturma ve gelene geçene ayağa kalkma cezası” vermesinin dış güçlerin oyunu olduğunu fark etmemiz gerekirdi.
Titre ey Karl “Kabasakal” Marx!
Savulun Adam Smith leşkerleri!
Buraya bakın ey vatandaş; bakın da görün dış güçler, şer odakları, “illuminati”, “tapınak şövalyeleri” ve dahi “opus dei” nasıl çorap örmüş memleketimizin yeşeren umutlarının başına...
Önce olayı hatırlayalım...
Güngören Belediyesi’nde başkan yardımcısı olarak görev yapan Veysel İpekçi’nin “kendisini görüp ayağa kalkmadığı” gerekçesiyle “tuvalet önünde oturma cezası” vermesi infiale yol açtı.
Tepkilerin yükselmesi üzerine Belediye Başkanı “Belediyemizde meydana gelen üzücü olaydan dolayı ilgili başkan yardımcımızın istifası alınmıştır. Mesai arkadaşımız ve Güngören halkından özür dileriz” mesajını yayınladı.
AKP Sözcüsü
Sezon başından itibaren ‘kötüden daha kötüye’ gitme eğilimi gösterdi Galatasaray. Form tutamadı, kadrosundan verim sağlayamadı, ruh yakalayamadı, taraftarını ne oyun ne de puan olarak tatmin etti, hüsran üstüne hüsran ve bir de meşhur “Kapağı devreye atsak” hissi oluşturdu.
Rakipleri toparlanma işaretlerini çakıp dururken, önde koşanlara tutunmak giderek güç hale gelirken Alanya ekibi maçı dev bir fırsat kuponu olarak belirdi fikstürde. Devreye az hasarla ulaşmak için, hâlâ ‘yaşadığını’ göstermek için kazanmak gerekiyordu. Rakip, futbol dünyasında yıldızı parlayan Erol Bulut’un iyi, cesur ve tehditkâr takımı.
İki takımın da eksikleri var. Ligin bol skor üreten, portföyünde tecrübeli ve tehlikeli isimler barındıran Alanyaspor’unüstüne baskı kurmaya çalışarak başladı oyuna Galatasaray. 5’inci dakikada incesinden bir ofsayta takıldı, daha sonra Belhanda’nın kullandığı penaltıyla öne geçti, baskısını sürdürdü, Alanyaspor kalecisi Marafona’nın müthiş kurtarışlarına takılan Seri ve Belhanda imzalı iki net pozisyon buldu ancak zayıf yönlerini gösterdiği ve gardını düşürdüğü anlar da yaşadı öndeyken. Geriye hızlı koşamayan Galatasaray’ı Bammou ile, Efecan ile, Junior Fernandes ile, Fabrice Nskala ile zorladıkça zorladı Alanya ekibi.
MUCİZEVİ KURTARIŞLAR
İşte bu süreçte de Muslera çıktı sahneye. Özellikle Caulker ile girdiği iki düellodan da galip çıktığı kısa bir süreç var ki; bunalan ve yıkıldı yıkılacak bir görüntü sunan Galatasaray’ı mucizevi kurtarışlarla ayakta tutuşunun özetidir. Bammou’nun şutunu çıkardığı 80’inci dakikayı da unutmamak gerekir.
Galatasaray’daki efsanevi maçlarından birine daha imza atmış oldu. 74’te Ömer’i Jimmy Durmaz’la değiştirerek, hemen ardından da Adem Büyük’ün yerine ‘sürpriz’ kontenjanından kadroya giren Falcao’yu alarak takımını oyunun hücum tarafında da tutma niyetini gösterdi Fatih Terim.
Bu hamlenin hücum hattında beklenen etkiyi yaratmadığı, kalan sürenin klasik Galatasaray gerilim filmi tadında geçtiği maç çok kıymetli üç puanla neticelendi. Bu kez elinden düşürmediği, kaybetmediği 3 puan geldi ancak oyun da, takım da, vaziyet de ortada. Yat kalk Muslera’ya dua et denir bu durumda, başka ne diyeceksin?