Paylaş
“Eser üretmek ve miras bırakmak” argümanının kitleler üzerinde seçim kazandırmaya yetecek etkisinin olduğu bir dönemdi.
Tanıtımda gösterilen animasyon film de, proje de aradan geçen süre içinde yavaş yavaş yavaş silindi hafızalardan.
Nasıl silinmesin ki? O günden bugüne neler yaşandı memlekette hepimiz hafızamız yettiğince hatırlıyoruz.
Kimsenin dönüp “Ya bir Kanal İstanbul vardı, ne oldu o iş?” diyecek hali yoktu, önceliği bu değildi.
Ekonomik zorluklar, üst üste gelen seçimlerin tetiklediği gergin gündem, terör, OHAL, derinleşen sosyal yaralar (kadına cinayetleri, artan/daha görünür hale gelen istismar vakaları, günlük hayata iyice nüfuz eden şiddet vb) varken kimse bir çılgın proje için hayıflanacak vakit bulamadı haliyle...
Asgari ücret, emekli zamları, yeni yılla birlikte yüzde 20’den fazla artacak çeşitli “kâğıt hizmetleri”, işsizlik, hayat pahalılığı, mülteci sorunu gibi “gerçek” meselelere odaklanan kamuoyu geçtiğimiz günlerde yeniden ısıtılan Kanal İstanbul tartışmasına önce “Herhalde şaka yapıyorlar” diye baktı.
Ancak yeniden ısıtılan çılgın proje dirsek ata ata gündemde kendisine yer açmayı başardı.
Şimdi taraflar argümanlarını sıralamaya başladı.
Siyasetin fayda-zarar üstünden yürütülen güncel tartışmaları, bilek güreşleri, safları sıklaştırmak ve kutupları netleştirmek için yapılan hamlelerini çoğunlukla akıl sağlığımı koruyacak bir mesafeden izlemeyi tercih ederim.
Ancak bir İstanbullu olarak bu konuyu dikkatle izledim, ÇED raporunu okudum, haberleri, demeçleri, “iki tarafın” da argümanlarını yakından takip etmeye çalıştım...
Betona boğulmuş, yeşil alanlarını büyük ölçüde kaybetmiş, havasını-suyunu tehdit edecek derecede büyümüş, iklimi değişmiş, tipi kaymış, kuşu-balığı kaçmış İstanbul’un bu projeye ihtiyacı olmadığını düşünenlerdenim.
Bu kadar kritik ve büyük bir projenin partizanca değil, akılla ve bilimle tartışılması gerekirken, “beka”, “hıyanet”, “felaket”, “yaparım/yaptırmam” hatlarında yürütülen bir cephe savaşına dönmesini istemeyenlerdenim.
İsteyenin zaten Çılgın Kanal’ı değil de Boğaz’ı kullanabileceğini bilirken, bir numaralı geliri “yapılaşmadan/inşaattan” geleceği açıklanmış bir projeye ikna olmayanlardanım.
En az 1 yıl boyunca şehri tedirgin edecek patlamaları, denizi doldurmak için kullanılacak hafriyatı ve onu taşıyacak kamyonları, trafiği, artacak nüfusu, bana da israf olarak görünen mali yükü aklına ve vicdanına sığdıramayanlardanım.
Referanduma gidilirse benim gibi düşünenlerin daha çok olacağına, kitlelerin gerçek sorunlarla uğraşmak varken şu ana kadar yeterince sağlam ve ikna edici argümanlarla desteklenemeyen projeye sahip çıkmayacağına emin olanlardanım.
Bu tartışmanın gündemden geldiği gibi gideceğini ümit edenlerdenim.
Biraz dikkat edenler, kamuoyunun particilik dışındaki hassasiyetlerine odaklananlar da böyle düşünecektir, düşünmelidir.
Çok pahalı, çok yönlü, çok düğümlü bu konuyu hâlâ gündemde tutmak isteyen tutsun tabii ama maliyet düşünülenden fazla olabilir...
Paylaş