Her yıl, bu zamanlar, tam Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısına başlarken paylaşır ve “Adaletin bu mu dünya?” sorusunu, gelir adaletsizliğini gündeme taşımış olur.
Rapor yine “en çarpıcı görünen” tespitiyle başlıklara taşındı dünya medyasında: “2 bin 153 milyarder, dünyanın yüzde 60’ından daha zengin...”
Koca dünyada sadece 2 bin 153 kişinin, toplam nüfusun yüzde 60’ına denk gelen 4 milyar 600 bin kişiden daha fazla gelire sahip olması hiçbir anlayışa göre normal sayılmaz herhalde.
Ortada ciddi bir adaletsizlik, haksızlık, mantıksızlık, vicdansızlık... Ne derseniz deyin işte, bu işte bir arsızlık olduğu kesin...
Raporda çarpıcı örneklemeler yapılıyor.
Koşunun başlangıç çizgisi olan Denizlispor maçına yeni transfer Saracchi ve talihsiz sakatlığından nihayet kurtulan ve bir yerde “yeni transfer” sayılabilecek Emre Akbaba takviyeleriyle çıktı sahaya. Madem “yenilerden” konu açıldı, onları değerlendirerek başlayalım söyleyeceklerimize... Saracchi ilk lig maçında “aranan kan bulundu” dedirtecek bir performans sundu. Savunmada sezgisi kuvvetli, elini/ayağını taşın altına koyan bir görüntü verdi fakat belki daha önemlisi hücumcu yönü kuvvetli bir sol bek olduğunu kanıtladı. İlk golde Emre Akbaba’ya verdiği pasını “sıfıra inip isabetli top kesen sol bek” görmenin sevinciyle izledi Galatasaray taraftarı.
AKBABA’YA ŞAPKA ÇIKARIN
Emre Akbaba’ya ayrıca şapka çıkartmak gerekebilir. Ayağı kırıldıktan sonra futbola hiç ara vermemiş gibi dönmesi, kupanın ardından ligde de skora katkı sunması bir nevi mucizedir. Bu iki oyuncu dışında vaziyet nasıldı peki? Feghouli ve Ömer’in günlerinde olmadıkları kesindi; mükemmel oynayan Lemina’nın ve yer yer Seri’nin parladığı orta saha kurgusu yine de bu maçı kaldırmasını sağladı G.Saray’ın.
FALCAO’YA BRAVO
Falcao'nun da daha kat edeceği mesafe var form açısından. Ancak hep pozisyonların içinde olması şahane. Seri’nin pasını sağ ayağının dışıyla alışı ve sol ayağıyla yaptığı vuruş üst düzey golcülere özgüydü. 90 artı 2’de savunmaya kadar koşması ve atak kesmesini de ayrıca takdir etmek gerekiyor, bravo. 2-0’ı bulduktan sonra biraz frene basmaya çalışırken klasik sarsaklığı yaşayıp kalesinde golü gördü Galatasaray. 2-1, ‘nerelerden hangi puanların verildiğine’ bu sezon defalarca şahitlik etmiş taraftarda haliyle tedirginlik yarattıysa da bu sefer korkulan olmadı. Yola 3 puanla çıkmak önemli ancak bu koşuyu ısrarla, hırsla, kararlılıkla sürdürmek zorunda. Böyle yaparsa, yolun sonunda şampiyonluk kupası olmasa da kırdığı kalbini düzelttiği taraftarını bulacaktır. Yol belli, yapılacak iş belli; herkese kolay gelsin diyelim.
Kaybeden tüm iddaa kuponlarına %3'e varan iade sadece Misli.com'da, katılmak için buraya tıklayın!
Hesaplama yöntemindeki bazı “kafa karışıklıklarını”, gerçek oranın yüzde 20’nin üstünde olduğu iddialarını bir kenara bıraksak bile yüksek bir rakam bu.
2009’daki kriz döneminde görülen yüzde 13.1’lik oranın bile üstündeyiz hâlâ... Meşhur “istihdamı arttırıcı önlemler, paketler, söylevler ve demeçlere” hepimizin karnı toktur herhalde.
“Ama yine de geleceğe bakmak ve umutlu olmak gerekir” diyeceklere “Haydi inş be cnm” şeklinde sempati göstermiş olayım olmasına fakat onlar da gözlerinden kaçtıysa şu habere bir odaklansınlar isterim...
Sayime Başçı’nın Sözcü’de “7.6 milyon kişi işsiz kalacak” başlığıyla yayınlanan haberini “Yahu zaten 28.3 milyon istihdam edilmiş, 3’te 1’i nereye gidiyor?” diyerek okumaya başladım.
Başçı, mesleklerin geleceği ve yetenek dönüşümü alanında çalışmalara imza atan McKinsey Türkiye ve McKinsey Global Enstitüsü’nün hazırladığı “İşimizin Geleceği: Dijital Çağda Türkiye’nin Yetenek Dönüşümü” raporunu, şirketin Türkiye direktörü Can Kendi ve Pınar Gökler Özsavaşçı’yla konuşmuş.
Özetle, 2030’a kadar Türkiye’deki kabaca 800 mesleğin yüzde 2’sinin “doğal ölümü” gerçekleşecek, yüzde 30’u da tamamen değişecek.
Ne anlama geliyor bu?
Tahminlere göre 2030’da istihdam 33.3 milyona ulaşacak memlekette... McKinsey raporuna göre bu süreçte dijitalleşmeyle birlikte 7.6 milyon kişi işinden olabilir.
Abdulkadir Selvi’nin dün yayınlanan köşe yazısının son bölümünde “Wikipedia’ya giren bakanlar” başlığıyla paylaştığı kulis fısıltısı böyle sona eriyordu...
2019’un son günlerinde toplanan Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 6’ya karşı 10 oyla Wikipedia’ya uygulanan yasağın “ifade özgürlüğünün ihlali” olduğuna karar verdi.
Böylece 29 Nisan 2017’de erişimi engellenen Wikipedia’ya yeniden kavuşmanın yolu açılmış oldu.
Girilmiyor muydu Wikipedia’ya bu süreçte?
Elbette kulağı tersten göstererek, başka kanalları tıklayarak, Selvi’nin yazısında bahsettiği “numaraları çekerek”, tıpkı hem yasaklayan hem kullananlar gibi kullanmak mümkündü.
2001’de ücretsiz kullanılacak “kolektif bir internet ansiklopedisi” olarak kurulan Wikipedia dünyanın en fazla ziyaret edilen web siteleri arasında.
Bilgilerin güvenilirliği (şahsen çok ama çok fazla sayıda maddi hata bulmuşluğum vardır) tartışılır fakat “yasaklı” olması anlaşılır iş değildi.
Bu yasağın bir şekilde kalkacağını (vaziyet en azından şimdilik öyle) düşünmek sevindirici...
Krizi tetikleyen hadise, üniversite yönetiminin yemekhanelerde kahvaltının kaldırması ve indirimli öğün sayısını 1’e indirmesi oldu.
Geçen yıl 2.75 TL olan yemek 3.5 TL’ye yükseltilmişti, şimdi de indirimli tek öğün hakkı vererek diğer öğünden 18.5 TL istemek en sakin tepkiyle “ayıp”tı...
Zaten ucu ucuna yaşama savaşı veren öğrenciler gayet doğal olarak seslerini duyurmak için imza topladı, “Müşteri değil öğrenciyiz!” diyerek rektörlük binasına yürümeye çalıştı.
Ne oldu? Polis cop-kalkan yürüdü çocukların üstüne. Niye? Haklarını aradılar!
Peki sonra ne oldu?
Rektörlükte toplantı yapıldı ve “Yok bir şey ya, biz kararımızı geri aldık” yollu bir açıklamayla uygulamadan vazgeçildiği duyuruldu.
Arada İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü üçüncü sınıf öğrencisi Sibel Ünli’yi tanıdı Türkiye bu süreçte.
Canına kıyan
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski TBMM Başkanı Bülent Arınç mektubunu böyle noktalıyor ve yeni yıla isyan duygularıyla giriyordu.
Sayın Arınç’ın mektubu Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’a hitaben “TBMM antetli” bir kâğıda yazılmıştı.
Malum, Başsavcı yılın son günlerinde gazetecilere 2019 değerlendirmesi yaparken konu Arınç’ın damadı Ekrem Yeter’e gelmişti.
Neydi Ekrem Yeter’in hikâyesi. Arınç’ın kızı Ayşegül Arınç’la evli olan Ekrem Yeter kardiyoloji alanında uzman bir doktor.
FETÖ ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı, 16 yıl hapis istemiyle yargılandı ve beraat etti.
Yeter’in beraatı kamuoyunda epeyce tartışıldı. Evinde örgütsel yayınlar bulunmasının örgüt üyeliğini kanıtlamadığı filan söylenerek salınınca tepkiler yükseldi.
Hatta Bülent Arınç bu tartışmalar sürerken, daha az kanıtla, gazete aboneliğiyle, banka hesabıyla mahkûmiyeti devam edenler hatırlatıldığında şöyle konuşmuştu:
“‘Bundan çok daha hafifleri için davalar açılmış ve mahkûmiyet kararı verilmiş. Bu ne iş?’ diyenler yüzde 100 haklıdır. Bu da yargının sorunudur. Yargının adalete ulaşma konusunda bugüne kadarki beceriksizliği, suçun vasfını iyi tayin edememiş olmasıdır. Ne iddianameler var, saçma sapan...”
Ne istenir yeni yıldan?
Eski dergileri, gazeteleri karıştırınca taze başlangıç umuduyla alaycı bir “Ne değişecek? Ne değişmiş ki?” arasında gidip gelen yazılar, karikatürler vesaire akıyor gözlerimin önünden...
2020’den beklentilerimiz de elbette aynı olacak. Ailemize, kendimize, sevdiklerimize, ülkemize hatta tüm insanlığa güzellikler, iyilikler dileyeceğiz.
Barış, huzur, mutluluk, sağlık, aşk, para gibi dilekler cepte zaten...
Bir zaman makinemiz olsa, mesela 100 yıl önceye ışınlansak, 1920’den beklentiler nasıldı acaba diye düşünsek...
Yılbaşı günü, ister eğlence, ister ibret olsun diye yapabiliriz aslına bunu. Elimizi tutan mı var?
1920’de Türkiye işgal ve isyan günlerinin içinden geçiyordu...
Kasım 1918’de düşman gemilerinin gelişiyle işgalle tanışan İstanbul, Mart 1920’de
Son 5 haftada Galatasaray 1 galibiyet görmüş, Antalyaspor ise onu bile görememiş. Kapağı devre arasına atmak ve kötü gidişe biraz olsun çare üretmek amacındaki taraflardan Galatasaray, yağmurla birlikte rakip kaleye yüklenen takım oldu. İlk dakika dolmadan pozisyon yakalayan Antalyaspor, bunun dışında büyük ölçüde Galatasaray’ın üstüne yürümesine çare üretmeye çalıştıysa da direnç gösteremedi. Önce penaltıdan, ardından da Feghouli’nin Mariano’yu, onun da Falcao’yu beslediği pozisyonla gelen iki gol Antalyaspor’un gardını düşürmesine yol açtı. İlk kez 11’de sahaya çıkan Taylan Antalyalı’nın Celustka’ya çarparak gole dönüşen vuruşu da gelince düğüm ilk yarıda çözülmüş oldu büyük ölçüde.
GÖRÜLMÜŞ HADİSE DEĞİLDİ!
Bu sezon ligde sadece 2 kez 3 gol atarak galip gelebilmişti Galatasaray (iki maç da 3-2 bitti bu arada) ve bir devrede 3 gol atması, 5-0 maç kazanması ise görülmüş hadise değildi! Rakip Antalyaspor’un kendi krizleriyle baş etmeye çalıştığı ve gücünün yerinde olmadığı gerçek, ancak yine de Galatasaray’ın bu farkı yakalamasında başka faktörler de vardı. Mesela Lemina ve ön tarafındaki Taylan-Feghouli-Ömer üçlüsü çok hareketliydi ve oyunu hep ileriye taşımak için çaba gösterdi. Mesela Mariano belki de bu sezon ilk kez kendi çizgisinde hatırladığımız iyi performanslarından birini ortaya koydu. Ve mesela rakibin kafasını ve ceza sahasını karıştıran, yıpratıcı bir golcü, Radamel Falcao vardı sahada. Özellikle Ömer ve Taylan’ın uzun süre bir değil iki kişilik performans gösterdiklerini vurgulamak, ayrıca haklarını vermek gerekiyor.
DEVRE TATİLİ BİR FIRSAT
İkinci yarıda kaybedecek bir şeyi kalmayan, oyuna bir şekilde ortak olmaya çalışan Antalyaspor’un çabasını ve yağmurla ağırlaşan zeminde yorgunluk belirtileri gösteren Galatasaray’ı izledik. Devre tatili güç, umut devşirmek, yeni başlangıç heyecanı yakalamak için bir fırsat. Kötü, çok kötü, hezeyan ve hezimet dolu bir süreci geride bırakıp ileri bakmak zamanı şimdi... Haydi hayırlısı demek ve beklemek zamanı..
Canlı Bahis kaybına %10'a varan iade sadece Misli.com'da, katılmak için buraya tıklayın!