Paylaş
Gümüşsuyu’ndan Taksim’e doğru seyreden taksiyle geçip giderken, aksi istikamette ilerleyen dünyanın en tatlı kortejini gördüm...
Kortej dediğim, toplasanız 10-15 kişi... En önde çerçeve içinde Yaprak dergisi; şiirler okuyarak geçtiler...
“Keşke işim olmasaydı...” dedim içimden, keşke avareliğime teslim olsaydım ve sonra düşününce o kadar da önemli gelmeyen işimi assaydım...
Yürüyen “göstericiler” hakkında daha önceki yıllarda okuduğum haberlerden dolayı bilgim var.
1996’dan beri 14 Kasım’da, Orhan Veli’nin ölüm yıldönümünde Taksim’den Aşiyan’daki mezarına kadar yürüyor sevenleri.
Yol boyunca onun ve çağdaşlarının, arkadaşlarının şiirleri okunuyor.
Hep duyardım, okurdum ama ilk kez görmüş oldum yürüyüşü ve seneye kısmetse katılmak için şimdiden kendime not yazdım...
Bir Orhan Veli şiiri okumak için her gün uygundur, her saat tam zamanıdır, her bahane şahanedir...
Bahanemiz bu tatlı yürüyüş olsun. Ölümünün üstünden 70 yıl geçse de şiirleri hâlâ çok sevilen Orhan Veli’yi bir şiirle anmamız için elimizi kolumuzu tutan da olmadığına göre...
Bayılmadığım şiiri yoktur... Bu sebepten, Asım Bezirci’nin derlediği “Bütün Şiirleri”nden rastgele bir tane seçtim; “Sizin İçin” çıktı falımızda...
SİZİN İÇİN
Sizin için, insan kardeşlerim,
Her şey sizin için;
Gece de sizin için, gündüz de;
Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı;
Ay ışığında yapraklar;
Yapraklarda merak;
Yapraklarda akıl;
Gün ışığında binbir yeşil;
Sarılar da sizin için, pembeler de;
Tenin avuca değişi,
Sıcaklığı,
Yumuşaklığı;
Yatıştaki rahatlık;
Merhabalar sizin için;
Sizin için limanda sallanan direkler;
Günlerin isimleri,
Ayların isimleri,
Kayıkların boyaları sizin için;
Sizin için postacının ayağı,
Testicinin eli;
Alınlardan akan ter,
Cephelerde harcanan kurşun;
Sizin için mezarlar, mezar taşları,
Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;
Sizin için;
Her şey sizin için.
CANIM GEYİK, GÜZEL GEYİK…
TÜRKİYE Avcılar ve Atıcılar Kulübü’nün yayın organı olarak 1 Ocak 1968’de ilk sayısı yayınlanan “Av Dergisi”, tüm varlığımla karşı olduğum avcılıkla ilgili hazırlanan, “kendi türünde kaliteli bir dergidir”...
İlk sayıda Tarım Bakanlığı Merkez Av Komisyonu’nun 21 Temmuz 1967’de aldığı kararın tam metnini de yayınlamışlar...
Bu karara göre hangi hayvanların hangi tarihler arasında ve hangi bölgelerde avlanabileceği duyurulurken, avlanması yasak hayvanlar da sıralanır.
“Avına izin verilen” hayvanların bir kısmının bugün neslinin ya tükendiğini ya da tükenmek üzere olduğunu da belirtelim ancak bu konuda tüm faturayı avcıların önüne koymak gerçekçi olmaz, haksızlık olur...
1968’de avlanması yasak hayvanlar demiştik, karardan okuyalım:
“Kara avcılığı kanunu 2. maddesiyle avı tamamen yasaklanmış olan turaç, sülün ve yabantavuğu, kuğu, baykuş ile dağkoyunu ve geyiğin mutlak olarak korunmasına, bu maddede adı geçmeyen alageyik ve çengel boynuzlu dağkeçisi, dişi, yavru ve erkekleri avının yasaklanmasına...”
Aradan geçmiş 52 yıl...
2020’deki vaziyeti duymadıysanız benden duyun: “Eski Güzelbağ Belediye Başkanı ve eski Alanya Belediyesi Başkan Yardımcısı MHP’li Mehmet Kula, Kütahya Türkmenbaba Yaban Hayatı geliştirme sahasında Milli Parklar görevlisi Kamil Bayır ile kızıl geyik avlayıp fotoğrafını paylaştı...”
Nesli tükenmekte olan kızıl geyiğin güzelliğine bakıp duygulanmamak ve isyan etmemek mümkün değil.
Mehmet Kula’nın yaptığına isyan edebiliriz, ayıplayabiliriz, lanetleyebiliriz ama o güzeller güzeli geyiği öldürüp pişkince fotoğrafını paylaşmasına “yasadışı” diyemeyiz...
Fotoğrafın altında “kendine verilen kotayı” kullandığını belirten ve “Devlete bir kuruş borcu olmayan bütün avcı dostlarıma rastgele diyorum...” yazan Kula, öldürdüğü masum güzelliği can hakkını “parasını ödeyerek aldığını” işaret ediyordu.
10, 15, 20 bin TL veya “bedeli” her neyse devlete ödeyip nesli tükenmekte olan bir hayvanı öldürmek bize ayıp gelse de suç değil...
Ortadan bu ayıbı kaldırmak, bu canım güzellikteki hayvanların hayat hakkını ihaleyle satışa çıkarmamak devletin sorumluluğundadır.
Mantığını da mevzuatını da boşuna anlatmasınlar, bana sorarsanız anlayışla karşılanacak hiçbir yanı yoktur bu vahşetin.
Yazıklar olsun; bu ayıp lütfen son bulsun...
KAPANMA/KAPANMAMA MESELESİ
KORONAVİRÜSLE mücadelede yaşanan zorluklar en yetkili isimler tarafından da ifade ediliyor, kontrolün kaybedildiği, salgının yayılma hızını arttırdığı sıkça belirtiliyor.
Bu vaziyeti görmek için yetkili isimlerden demeç beklemeye de gerek yok; salgının yayılma hızını eşle dostla konuşurken, yakın çevremizden, uzaktan tanıdıklarımızdan gelen haberleri dinlerken de görüyor, hissediyoruz.
Bir “kapanma” gelecek mi peki?
Böyle bir bilgiye sahip değilim ancak gelişmeler “kapanmanın” eli kulağında olduğunu gösteriyor...
Hal böyleyken Milliyet için IPSOS’un yaptığı araştırma çıktı ortaya. “Sokağın” kapanmayla ilgili düşüncelerine odaklanan araştırmaya göre “bazı işyerlerine saat 22.00’den sonra kapanma” kararına yüzde 52 “Doğrudur” diyor, yüzde 33 ise “Karar doğru” demekle yetinmiyor, “Tamamen kapatılmalı” diyor. Toplamda yüzde 85 eder...
Ankete katılanların “Hafta sonları sokağa çıkma yasağı tekrar uygulanmalı mı?” sorusuna verdikleri cevap/destek de aynı şekilde...
Yüzde 64, yasağın tüm ülkede devreye sokulması gerektiğini savunuyor; yüzde 20 ise il bazında kısıtlamadan yana... Sadece yüzde 16’lık bir kesim ya kapatmaya karşı ya da bu konuda fikri olmadığını söylüyor.
Vakalarda artış ortada, yetkililerin veya uzmanların imdat çığlıkları kulaklarda, anketler de “Kapatmak gerek” diyor.
Bu durumda kapanır mıyız, kapanmaz mıyız siz karar verin...
Paylaş